3 Ağustos 2012
Sayı: SYKB 2012/31

 Kızıl Bayrak'tan
Sermaye iktidarının üç koldan yürüttüğü saldırganlığa karşı;
Militan sınıf/kitle hareketi
Sermaye devleti, Batı Kürdistanlıların kazanımlarını yok etme telaşında
Sedat Selim Ay’ın terfisi düzenin işkence politikasının parçasıdır
Alevilere yönelik inkar, asimilasyon ve fiziki saldırılar sürüyor
Irkçı-faşist saldırılar protesto edildi
Kapsamlı mücadele gündemleri
ve artan sorumluluklar
Sermaye sınıfı ‘çıplak kölelik’ istiyor
İşten atmalara, baskıya,
sömürüye direniş
“Dayanışma ve ortak mücadele
olmadan kazanamayız!”
Senkromeç’te direniş
bayrağı dalgalanıyor!
Temmuz ayı
iş cinayetleriyle geçti
Birleşik Metal-İş Gebze Şube Başkanı Necmettin Aydın ile kıdem tazminatının gaspı, yetki süreci ve
MESS Grup TİS süreci üzerine
BDSP’den HEY Tekstil’e ziyaret
İran ve Suriye konusunda Amerikancı politika - H. Fırat
Avrupa işçi hareketindeki yeni
dinamikler... - V. Yaraşır
Suriye süreci ve güncel
gelişmeler
Kürt halkının özgürlük yürüyüşü
devam ediyor
Sermayenin yeni yalanı:
Harçlar kalkıyor!
YÖK disiplin yönetmeliği
değişir mi?
Kapitalist düzenin kadın düşmanlığı durmak bilmiyor!
Burjuvazi asalak bir sınıf, kapitalizm bir israf düzenidir
9. Mamak Kültür-Sanat Festivali Hazırlık
Komitesi sözcüsüyle konuştuk
İşçi ve emekçiler festivale çağırıyor
“Üstelik de anlattığını, yaşanmışlıktan damıtarak anlatıyordu!”*­­
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Kürt halkının özgürlük yürüyüşü devam ediyor...

“Yüksek Konsey benim irademdir!”

PYD-Demokratik Birlik Partisi önderliğindeki Batı Kürdistan halkı geçtiğimiz günlerde  Kobani, Afrin, Amude, Derik, Seri Kaneye ve Dırbesiye kentlerinde yönetime el koyup, bundan böyle kendi kendilerini yöneteceklerini ilan ettiler. Gelişme, başta Türkiye’de olmak özere, tüm bölgede anında geniş bir yankıya yol açtı.
Batı Kürdistan halkı hiç ara vermeden, bu kez de, 28 Temmuz’da Kobani, Afrin, Derik, Tırbe Spi, Amude, halep, Haseki, Seri Kaniye, Dırbesiye ve Kamışlo kentlerinde büyük bir yürüyüş yaptı. Bu kentlerdeki yürüyüşlere toplam 1 milyon kişi katıldı. Yürüyüşlerde Kürt bayrakları ile A. Öcalan, M. Barzani ve C. Talabani’nin posterleri taşındı, coşku içinde özgürlük şarkıları söylendi. Fakat dikkate değer olan, bu coşkulu kitlenin her yerde ve hep bir ağızdan, “Yüksek Konsey benim irademdir!” diye haykırması, yani kendi kendini yönetmek istediğini bir kez daha dosta düşmana ilan etmesiydi.

Yalanlar ve gerçekler

Sömürgeci sermaye devleti kendisinden bekleneni yaptı, Batı Kürdistan halkının iradesini tanımadı. Tanımadığı gibi, anında çiçeği burnundaki özerk yönetime dönük çok yönlü bir saldırı başlattı. 
Sermaye devleti öteden beridir yalana dayalı kirli ve kara propaganda konusunda oldukça mahirdir. Bir kez daha buna başvurdu. Kürt halkının başından itibaren Suriye’de Beşer Esad rejimi ile Özgür Suriye Ordusu arasındaki kanlı hesaplaşmadan uzak durduğunu, B. Esad’a açık tavır almadığını, savaşı kaybedeceğini anlayan B. Esad’ın da bu durumu gözeterek, sözkonusu kentleri boşaltarak, Batı Kürdistan halkının yönetime el koymasına göz yumduğunu, yani Batı Kürdistan’da ilan edilen özerkliğin B. Esad’ın bir lütfu olduğunu ileri sürdü. Hiç kuşkusuz bu kara propagandanın temel hedefi, Batı Kürdistan’daki halk iradesi hakkında şaibe yaratmak ve meşruiyetine gölge düşürmektir.
Kirli propaganda aygıtı sermaye devleti bununla da kalmadı, özerk yönetime dönük fiili bir müdahaleye zemin hazırlamak, bir meşruiyet kazandırmak amacıyla, Batı Kürdistan’daki özgürlük yürüyüşüne öncülük eden PYD’nin PKK’in bir kolu olduğunu, dolayısıyla bu oluşumun kendileri için bir tehlike arzettiğini, bundan böyle kendilerine dönük saldırıların üssü olarak kullanılacağını dillendirmeye başladı. Bu arada, Türk sermaye devletinin başbakanı T. Erdoğan “Bu duruma eyvallah demeyiz. Bunu kimse bizden beklemesin” diyerek tehditler savurmayı da ihmal etmedi.
Kürdistan’ı sömürgeleştiren diğer devletlerdeki (Türkiye, Irak ve İran) gibi, Suriye’deki Baas rejimi de kanlı ve kirli bir rejimdi. Öyle ki, buradaki Kürtler, temel ulusal hakları şöyle dursun vatandaşlık hakkına dahi sahip değillerdi. Pek çok yerde kimlik dahi verilmiyordu. Her hak talepleri diğer sömürgeci devletlerde olduğu gibi kanla ve katliamla karşılandı. Bu durum yakın döneme kadar da hep bu yönde seyretmiştir.
Özgürlüğü ne Başer Esad ne de bir başkası Batı Kürdistan halkına bahşetmemiştir. Batı Kürdistan halkının biri diğerinden kirli iki güçten, Baas rejimi ve Özgür Suriye Ordusu’dan ayrı durduğu, bunlar arasındaki kuralsız ve kanlı boğazlaşmaya bulaşmadığı doğrudur. Fakat bu yine de sömürgeci Türk devletini doğrulamaz.
Özgürlük, geçmiş tarihsel birikimin yanısıra, onların yılları bulan emeklerinin ve fedekarlıklarının eseridir. Özellikle son on yıla sığdırılan politik, pratik, örgütsel, eğitsel, askeri ve kültürel çok yönlü çabalarının dolaysız sonucudur. Gerçek budur.
PYD’nin PKK’ye yakınlığı da doğrudur. PKK’nin uzun yıllar Batı Kürdistan halkı içinde çeşitli çalışmalar yürüttüğü, burada da ulusal bilincin, örgütlülüğün ve özgürlük mücadelesinin gelişmesine katkıda bulunduğu tartışmasızdır. Demek oluyor ki, bugün ilan edilen özerk yönetim PKK’nin de katkılarını içeriyor.
Fakat PYD, PKK’nin kurduğu paravan ya da yapay bir örgüt de değildir. Tam tersine PYD, PKK ile ideolojik-politik yakınlığına karşın, esas olarak Batı Kürdistan halkının özgürlük mücadelesinin öz ürünü bağımsız bir örgüttür. Söz konusu olan 10 yıla sığan ve her yıl artan oranda bir halk desteği alan, çok yönlü örgütlü bir çalışma ve hazırlıktır. Denilebilir ki PYD, sürece en hazırlıklı tek güçtü. Süreç iyi okunmuş, zamanlama doğru yapılmış ve günü geldiğinde de yönetime el konulmuştur. Bu da bir gerçektir.
Dolayısıyla, hiçbir güç ve hiçbir kara propaganda bu gerçeği karartamaz. Özgürlük her uygar ulus gibi Kürtler’in de en doğal ve en meşru hakkıdır. Kürtler de bu haklarını kullanmışlardır. Gelecekteki seyri ve sonucu ne olursa olsun, bu hakkını kimse yok sayamaz, şu ya da bu yönde kimse Kürt halkının iradesine müdahale hakkına sahip değildir.

Özgürlük yürüyüşü devam ediyor

Batı Kürdistan halkı attığı adımı pekiştirip, kalıcılaştırmak için çok yönlü bir çaba yürütüyor. Geçtiğimiz hafta yönetime el konulan kentler başta gelmek üzere, Kürtlerin yaşadığı her yerde yapılan yürüyüşlerin hemen akabinde, PYD’nin oluşturduğu BKHK-Batı Kürdistan Halk Konseyi ile SKUK-Suriye Kürt Ulusal meclisi bir kez daha Hewler’de toplandı. Bundan sonra izleyecekleri yol haritasını belirlediler. Bu çeçevede, ortak bayrak üzerinde tartışmalar yaptılar. Bir kez daha, “hiçbir komşu ülke için tehdit olmadıklarını ve Suriye’nin bütünlüğü içinde, “Özgür Kürdistan’’dan yana olduklarını dile getirdiler.
Geceli gündüzlü ırkçı-şoven bir propaganda eşliğinde Batı Kürdistan’a dönük tehditler savuran, müdahale için yoğun bir diplomasi faaliyeti yürüten sermaye devletine seslenmeyi de ihmal etmediler. Bir milyon kişinin hep bir ağızdan, “Yüksek Konsey benim irademdir” diye bağırdığını, bunun görmezden gelinemeyeceğini belirttiler. “TC kendi iç sorununu çözsün ve irademizi tanısın” dediler.

Kirli hesaplar, kanlı seneryolar

Batı Kürdistan halkının haklılığı ve özerk yönetimin meşruiyetinin başta Kürt halkı olmak üzere kardeş diğer halklar, ilerici ve devrimci güçler nezdinde sempati ile karşılanması ve desteklenmesi, hem sermaye devletinin desteklediği Suriye Ulusal Konseyi’ni hem de bizzat sermaye devletinin kendisini hayli telaşlandırmış bulunuyor. Son bir kaç gündür, her iki koldan ve Barzani üzerinden yürütülen çabalar da bu telaşın ürünüdür.
Önce Suriye Ulusal Konseyi başkanı Abdülbasit Seyda Güney Kürdistan’ı ziyaret etti. Barzani ile görüştü, PYD de dahil Batı Kürdistan Halk Konseyi ile görüşmek isediğini dile getirdi. Görüşme hala gerçekleşmiş değil ama kendisinin de Kürt olduğu söylenen A. Seyda’nın ne buyuracağı biliniyor. “İlan edilen özerk yönetimi dağıtın, buna gerek yok. Gelin bize katılın. Eşit vatandaşlar olarak hep beraber yeni Suriye’yi inşa edelim.” Burada yeni bir şey yoktur. Suriye Ulusal Meclisi başından itibaren Kürt halkının iradesini tanımadı. Tıpkı Baas rejimi ve sömürgeci Türk devleti gibi Kürtler’in ulus olarak varlığını da inkar etti. Kürt halkı da yeni Suriye’de kendi varlığını ve geleceğini göremediği için, kendi kaderini kendisi tayin etme yolunu tuttu. 
Batı Kürdistan halkı Suriye Ulusal Meclisi’ni ve A. Seyda’yı çok iyi tanıyor. Seyda uzun yıllar Avrupa’da kalmış, hiç bir halk desteği olmayan, tuzu kuru işbirlikçi bir Kürt burjuvasıdır. SUK’a gelince; SUK İstanbul’da kuruldu. İçinde Müslüman Kardeşler adlı kirli örgüt mensupları, başıbozuk çeteler, İngiliz ve başka ülkelerin istihbarat ajanları ve paralı askerler var. Batılı emperyalist devletlerce, Türkiye, Katar ve Suudi Krallığı’nca desteklenen gerici ve kirli bir organizasyondur kısacası. Bu kirli ittifakın elbetteki kirli hesapları vardı.
Batı Kürdistanlı örgütler bunu çok iyi biliyorlardı. Dolayısıyla, Batı Kürdistan halkının kendi iradesini ayaklar altına alıp SUK ile kader birliği yapması olanaksızdı ve öyle de oldu. SUK, Batı Kürdistan Halk Konsey’ince görüşmeye dahi layık görülmedi.
Sermaye devleti hiç boş durmuyor. Her gün yeni bir kanlı seneryo üretiyor. Bu çerçevede kirli ilişkiler kuruyor, kirli ittifaklar oluşturuyor. Tam bir kirli savaş aygıtı olan sermaye devleti geçtiğimiz hafta, Başer Esad’ın çocukluk arkadaşı olduğu bilinen, yıllarca Baas rejiminin kanlı icraatlarına suç ortaklığı yapmış, daha düne kadar Suriye ordusunda generallik yapan Menaf Tlos adlı kirli bir şahsiyeti konuk etti. Tam da kendi kanlı ve kirli kimliğine yaraşır biçimde, hiçbir desteği olmayan, Paris’te oturan, zenginlik içinde yüzen, bu zenginliğini de Suriye halkını sömürmeye ve  ona zulüm etmeye borçlu olan bu kirli adamı halkların geleceğini tayin etmede bir figür olarak tanıttı.
1 Ağustos günü ise, önceden planlandığı üzere, Dışişleri bakanı A. Davutoğlu Güney Kürdistan’ı ziyeret etti. Davutoğlu ve Barzani görüştüler. Taraflar bu görüşme hakkında henüz etraflı bir açıklama yapmış değil. Ama bunu beklemek gerekmiyor. Zira sermaye devletinin ne diyeceği biliniyor.
Sermaye devleti, M. Barzani’ye bir kez daha “Onları sen bir araya getirdin. Yönetime de bu birliktelik sağlandıktan sonra başvuruldu. Bu bir yanlıştır. Sana olan güvenimizin zedelenmesini istemiyorsan, derhal bu yanlışı düzelt. Aksi halde olanlardan sen sorumlusun’’ dedi.
 Bu aynı zamanda Kürt halkını aşağılayıcı, iradesini hiçe sayıcı, Musul’u Kerkük’ü, Şam’ı, Halep’i kendi ili ve eyaleti sayan, sömürgecilere özgü baştan aşağı küstahlık örneği tehditler daha önce de dile getirildi. Şimdi yineleniyor. Barzani’ye denmek isteniyor ki, “Bu birliği nasıl sağladıysan, öyle de dağıt. Ya da kendi kontrolün altına al. Bağımsız ve birleşik bir Kürdistan’dan hiç söz etme. Bu bir bölge savaşı demektir.”
Bu küstah ve aşağılayıcı tutum, doğu, batı, kuzey ve güneydeki ile tüm Kürt halkına dönüktür. Nereden bakılırsa bakılsın bir gücün ifadesi olmayıp, açık bir aczin ve gizlenemez bir çaresizliğin ifadesi bir durumdur.
Sermaye devleti Güney’de ve şimdi de Batı’da kaybetti. Kuzey Kürdistan’da da kaybedecektir. Zulmün ve zorbalığın sonu yoktur. Eninde sonunda emperyalizm ve sömürgecilik yenilecek, direnen mazlum halklar kazanacaktır.

Enternasyonal-İnfo

 

 

 

 

Suriye’de siyasi çözüm çağrısı

Roma’da Sant’Egidio Cemaati’nin davetlisi olarak toplanan 11 Suriyeli muhalif grup, şiddete son verilmesi ve siyasi bir çözüm bulunması çağrısı yaptı.
Yapılan çağrıya Suriye demokratik muhalefetinin ana örgütleri, Suriye’de Demokratik Değişim için Ulusal Eşgüdüm Organı, Demokratik Forum, Batı Kürdistan Meclisi ve Demokratik İslami Grup imzacı oldu. Çağrıda acil ateşkes, tüm askeri personelin kışlalarına geri dönmesi, tutuklu ve rehin alınanların serbest bırakılması, mültecilerin geri dönmesi, zarar görenlere acil yardım yapılması ve hiçbir tarafı dışlamayan gerçek bir küresel müzakere temelinde siyasi çözüm çağrısı yapıldı.
Çağrıda “Yurttaşların meşru savunma hakkını kabul etmekle beraber yineliyoruz: Silahlar çözüm değildir. Şiddeti ve bir iç savaşa kaymayı reddetmeliyiz, çünkü bunlar halkın birliğini, devleti, ulusal kimliğimizi ve egemenliğimizi tehlikeye sokuyor.” denildi. Demokratik muhalefet, Beşar Esad’ın eli kanlı işbirlikçileri hariç tüm taraflarla müzakere yapma niyetinde olduğunu beyan etti.
Suriye’de Demokratik Değişim için Ulusal Eşgüdüm Organı’ndan Abdülaziz el-Hair, Suriye Ulusal Konseyi’nin dış müdahale çağrısı yapmaya hakkı olmadığını, çünkü üyelerinin çoğunun yıllardır ülke dışında yaşadığını ve böyle bir müdahalenin sonuçlarını doğrudan yaşamayacaklarını dile getirdi.
Suriyeli mültecilere yardım faaliyetinde faal olan Sant’Egidio Başkanı Marco Impagliazzo, “bu platformun Suriye toplumunun sesinin temsilcisi” olduğunu dile getirdi.

Suriye-Ürdün sınırında çatışma

Emperyalistler ve işbirlikçilerinin hedefindeki Suriye’de, Esad rejimine bağlı askerler ile Ürdün sınır birlikleri arasında çatışma yaşandı.
Basında çıkan haberlerde, Dera kentinin eş-Şehab bölgesinden Ürdün’e geçmeye çalışan ailelere ve sınırdaki Ürdün birliklerine Suriye askerlerinin ateş açmasının ardından çatışma çıktığı iddia edilirken, çatışmalarda yaralanan bir çocuk hayatını kaybetti.
Dinci-gerici AKP hükümetinin şefi Erdoğan, Suriye-Ürdün sınırında yaşanan çatışma ile ilgili olarak, “Böyle bir şey bekliyorduk” dedi.

 

 

 

 

Kürtler Suriye’de sokaklara çıktı

Suriye’nin çeşitli kentlerinde yönetime el koyan Kürtler, 30 Temmuz günü akşam saatlerinde birçok kentte yürüyüşler düzenledi. Kobani, Afrin, Kamışlo, Amude, Halep, Derik, Haseki, Seri Kaneye, Dırbesiye ve Tırbe Spi kentlerinde Yüksek Kürt Konseyi tarafından düzenlenen yürüyüşlere binlerce Kürt katıldı.
Yürüyüşlerde atılan sloganlar ve yapılan konuşmalarda, Kürtlerin birlik ruhu içerisinde, özgürlüğe olan özlemlerini ve elde ettikleri kazanımlarını korumadaki kararlılıkları dile getirildi. Gösteriler sırasında Kürt bayrakları ile Kürt liderlerin resimleri taşındı. Gösterilerde Öcalan resimlerinin yanı sıra, Federal Kürdistan Bölge Başkanı Mesut Barzani ile Irak Devlet Başkanı ve YNK lideri Celal Talabani’nin resimleri de taşındı. Kadınların yoğun katılımının gözlendiği yürüyüşlerde, savunma birlikleri ve komiteler güvenliği sağladı.
Yaklaşık 600 bin Kürdün yaşadığı Suriye’nin ikinci büyük kenti Halep’te de, binlerce kişi sokaklara çıktı. Çatışmalardan kaynaklı olarak gıda, elektrik, ulaşım ve iletişim sorunlarının giderek ağırlaştığı kentte, Kürtler Şêx Meqsud ve Eşrefiye mahallelerinde toplandı. Her iki mahallenin güvenliği savunma birlikleri tarafından sağlandı.