3 Ağustos 2012
Sayı: SYKB 2012/31

 Kızıl Bayrak'tan
Sermaye iktidarının üç koldan yürüttüğü saldırganlığa karşı;
Militan sınıf/kitle hareketi
Sermaye devleti, Batı Kürdistanlıların kazanımlarını yok etme telaşında
Sedat Selim Ay’ın terfisi düzenin işkence politikasının parçasıdır
Alevilere yönelik inkar, asimilasyon ve fiziki saldırılar sürüyor
Irkçı-faşist saldırılar protesto edildi
Kapsamlı mücadele gündemleri
ve artan sorumluluklar
Sermaye sınıfı ‘çıplak kölelik’ istiyor
İşten atmalara, baskıya,
sömürüye direniş
“Dayanışma ve ortak mücadele
olmadan kazanamayız!”
Senkromeç’te direniş
bayrağı dalgalanıyor!
Temmuz ayı
iş cinayetleriyle geçti
Birleşik Metal-İş Gebze Şube Başkanı Necmettin Aydın ile kıdem tazminatının gaspı, yetki süreci ve
MESS Grup TİS süreci üzerine
BDSP’den HEY Tekstil’e ziyaret
İran ve Suriye konusunda Amerikancı politika - H. Fırat
Avrupa işçi hareketindeki yeni
dinamikler... - V. Yaraşır
Suriye süreci ve güncel
gelişmeler
Kürt halkının özgürlük yürüyüşü
devam ediyor
Sermayenin yeni yalanı:
Harçlar kalkıyor!
YÖK disiplin yönetmeliği
değişir mi?
Kapitalist düzenin kadın düşmanlığı durmak bilmiyor!
Burjuvazi asalak bir sınıf, kapitalizm bir israf düzenidir
9. Mamak Kültür-Sanat Festivali Hazırlık
Komitesi sözcüsüyle konuştuk
İşçi ve emekçiler festivale çağırıyor
“Üstelik de anlattığını, yaşanmışlıktan damıtarak anlatıyordu!”*­­
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Avrupa işçi hareketindeki yeni dinamikler...

Asturias maden işçilerinin
militan direniş sanatları!

Volkan Yaraşır

  “İşçi sınıfının isyanı yerel bile olsa, ‘evrensel bir ruha’ sahiptir”.
M. Löwy

Sınıflar mücadelesi içinde her ciddi deneyim ve pratik, sınıfın kolektif hafızasından güç alır. Kolektif hafızasını besler. Sınıfın otonomisi sınıf mücadelesinin yıkıcı ve yaratıcı zenginliğini oluşturur. Her eylemin dayanağı ya da iç kaynağı bu otonomidir. Yine gerçekleşen her eylem ve direniş otonomiye güç verir. Onu katmanlaştırır. Yıkıcı enerjinin birikmesini sağlar. Sınıfın otonomisi, yıkıcı enerjinin rahmidir.
Sınıflar mücadelesinin bir yansıması olan, her eylem enternasyonal bir mahiyet taşır. Aynı zamanda enternasyonal etki gücüne sahiptir. Enternasyonalizm sınıfın en temel ontolojik karakterini oluşturur.
Küresel kapitalizmin ulaştığı boyut ve entegrasyon düzeyi ulusal “çeperleri” incelttiği gibi, enternasyonalizmin etki gücünü paradoksi biçimde yoğunlaştırmaktadır. Bugün sınıflar mücadelesi birikimlerinin, deneyimlerinin, eylem ve direniş tarzlarının ve yarattığı auranın bölgesel, hatta küresel düzeyde yansımaları dünkünden çok daha şiddetli ve hızlıdır.
Dünyanın küresel bir fabrikaya dönüşmesi, kapitalist genişletilmiş yeniden üretim sürecinin geçmiş döneme oranla ulaştığı devasa boyut, üretken sermayenin mekana bağımlılıktan kurtulması, sermayenin küresel akışkanlığının olağanüstü bir hız kazanması sözünü ettiğimiz süreci etkileyen faktörler oldu.
Kapitalist kriz ve krizin AB’ye yansıma biçimi ve krizin AB’deki gelişim seyri ve şiddeti, AB’nin giderek öne çıkmasına yol açtı.
Avrupa düzeyinde sınıfsal antagonizma şiddetlendi ve yoğunlaştı. Finans kapitalin işçi sınıfına pervasızca saldırısı, radikal sosyal yıkım programı ve karşı devrimci operasyonlar kıta düzeyinde ortak bir siyasal iklimi koşulladı. Otoriter eğilimler güçlendi, proto-faşist, teknokrat hükümetler kuruldu.
Kıtanın özellikle Akdeniz havzası ya da AB’nin birinci periferisi diyebileceğimiz bölge odak coğrafya oldu. Mali kriz/ borç krizi senkronu bölgeyi 2008’den sonra sarsıcı bir biçimde etkiledi. Başta Yunanistan, İrlanda, Portekiz, İspanya, Güney Kıbrıs kriz senkronunun içine girdi. Senkron dalgaları İtalya’yı ve Fransa’yı etkileyecek boyuta yükseldi.
Kapitalizmin yapısal krizi kıtanın her ülkesinde yaygın ve kitlesel işçi eylemleri ve geniş sosyal hareketlere yol açtı. Son dört yıl içinde Avrupa, tarihinin en büyük sınıf ve kitle hareketlerine sahne oldu. Bir nevi 1848’in kıtayı saran işçi hareketi senkronlarını andıran, yeni bir 1968’i çağrıştıran sürecin içine girildi. Araştırmalara göre son yarım yüzyılın en büyük kitle mobilizasyonu yaşandı. 21. yüzyılın en önemli sınıf ve kitle hareketi Avrupa merkezli yaşanmaya başlandı.
Yunanistan, bu süreç içinde son derece özel bir yerde durdu. Finans kapitalin karşı devrimci stratejilerinin merkezine dönüşmesinin yanında, Avrupa işçi hareketinin ön cephesi ve mücadele odağı oldu. Sınıfsal antagonizma olağanüstü şiddetlendi. Yunanistan, bir ön devrimci durum içine girdi. Son üç yıl içinde işçi hareketi olağanüstü yükseldi. 50 büyük grev, 18 genel grev gerçekleşti. İşçi sınıfı sokakla bütünleşti. Devrimci enerjisini sokakta kristalize etti. Yunanistan’da bir anlamda uzun süren bir ayaklanma süreci yaşanıyor. Genel seçimlerden sonra, Yunanistan kritik bir moment içine girdi. Yunanistan sınıflar mücadelesinin yeni momentinde Avrupa gericiliğinin ve finans kapitalin tüm şiddetine sahne olacak. İşçi sınıfı sokağı örgütlediği ve fethettiği oranda bu saldırıları boşa çıkarabilir.
Devrimci öznenin yokluğu, Yunanistan’da bütün yakıcılığıyla sürüyor. Öte yandan sınıflar mücadelesi daha girift, daha sert ve daha yoğun bir sürece giriyor.
Yunanistan işçi sınıfı gücünü devrimci enerjisinden alarak, sokakta şekillenerek ve diğer toplumsal kesimlerle sokakta buluşarak, direnç noktaları oluşturabilir. Yaşanması yüksek bir ihtimal olan sınıflar mücadelesinin bu olağanüstü sert süreci, devrimci öznenin yaratılma koşullarını da çoğaltabilir. Yine sokağın kazanılması ve sokakta kalma ısrarı bunun tek güvencesidir. Ayrıca Yunanistan’da farklı restorasyon politikaları da devreye sokulabilir (polis devleti yönünde düzenlemeler, darbe olasılığı dahil, olağanüstü rejimlere geçiş ya da burjuva liberal rejimin tahkimi gibi gelişmeler yaşanabilir). Bunu güçler dengesi ve güçler korelasyonu belirleyecektir. Yunanistan’da sınıf mücadelesi önümüzdeki aylarda ve 2013 yılı içinde giderek radikal ve militan bir karaktere bürünebilir. Yunanistan’da krizin, tam anlamıyla katastrofa ve sosyal enkazlaşmaya dönüşmesi ihtimal dahilindedir.
Yunanistan, Avrupa işçi sınıfı mücadelesinin her boyutuyla en yoğun, en keskin ve en şiddetli yaşanacağı coğrafya haline geliyor. Bugün yaşanan “göreceli durgunluk” yeni koalisyon hükümetinin karşı devrimci saldırılarıyla büyük patlamalara her an dönüşebilir.
Bu konjonktürde Asturias maden işçilerinin ayağa kalkışı, Avrupa işçi hareketine güç, moral ve ruh verdi. Yarattığı aurayla sarstı. Sınıfın ruhunu besledi. Özellikle Yunanistan işçi sınıfının izlemesi gereken yolu işaretledi. Zengin direniş sanatlarıyla militan savunmanın, direnişin, sokağın radikal bir şekilde nasıl kullanılabileceğinin pratiğini gösterdi.

Asturias maden işçileri: Yol blokajları, barikat savaşı taktikleri, kalkanlar, sapanlar, primitif roketler

İspanya’yı anaforu içine alan borç krizinin şiddeti, proto-faşist Rajoy hükümetinin saldırılarını artırmasına yol açtı. Rajoy hükümeti karşı devrimci uygulamalarla bir yandan toplumsal muhalefeti bastırmak, öte yandan troykanın ajandasını intikasız yerine getirmek istedi.
Troykanın isteği doğrultusunda 65 milyar €’luk kemer sıkma programını devreye soktu. Rajoy iktidarı, merkezi hükümet ve 17 otonom bölge için 48 milyar €’luk tasarruf öngördü. Bu yönde son derece yıkıcı bir program açıkladı. KDV oranlarını %18’den %21’e çıkardı. 2012 bütçesinde öngörülen ek kamu harcamalarında 660 milyon €’luk ek kesinti yapılması kararını verdi. Kamuya ait bazı şirketlerin kapatılması, işsizlik yardımının düşürülmesi, başta madencilik olmak üzere birçok alanda devlet sübvansiyonlarının ciddi oranda kaldırılmasını gündeme aldı.
Madencilik, sübvansiyonlarda yapılacak kesintiden şiddetle etkilenecek sektör olarak dikkat çekti. Hükümet 300 milyon €’luk sübvansiyon yaptığı madencilik sektöründe %63’lük bir kesintiye giderek, sektörün bütçesini 110 milyon €’ya indirdi.
Bu tavır sınıfa yönelik cepheden ve son derece soğukkanlı bir saldırı anlamına geldi. 30 bin maden işçisinin işten çıkarılması tartışılmaya başlandı. Aynı hükümet, sadece İspanya’nın dördüncü büyük bankası olan, aynı zamanda bir finans holdingi özelliği taşıyan Bankia’nın “kurtarılması için” 30 milyar €’yu gözden çıkardı. Hatta önümüzdeki dönemde bir dizi bankanın da devlet tarafından “kurtarılması” tartışılıyor.
Finans kapitalin militan siyasi aktörü gibi hareket eden hükümete karşı, Asturias maden işçilerinin tepkisi de aynı sertlikte oldu.
Asturias maden işçileri, iki ayı geçen grevleriyle ülkeyi sarstı. Asturias, Castilla Leon, Aragon bölgesi bir direniş odağına dönüştü. Aylarca barikat savaşları şeklinde gelişen direniş, ikinci ayında bir grup maden işçisinin Madrid’e yürüyüşüyle taçlandı ve yeni bir evreye girdi.
22 Haziran 2012’de başlayan “Uzun Yürüyüş” 19 gün sürdü. Maden işçileri 19 gün yürüdü. Uzun yürüyüş, Madrid’e ulaşılmasıyla sonlandı. Madenci yürüyüşü, İspanya işçi sınıfının tarihine geçen önemli bir eylem oldu. Madrid’e akşam karanlığında giren maden işçileri, baret lambalarının ışığıyla muazzam bir görsellik oluşturdu. Maden işçilerinin, “Öfkeliler Hareketi’nin” kriz sonrasında alan işgal eylemlerini gerçekleştirdikleri Puerto del Sol meydanına girişi muhteşem oldu. Maden işçilerini 150 bin kişi coşkuyla karşıladı. 10 Temmuz akşamı, “düzenle” simgelenen Madrid caddelerinin ve meydanlarının “karanlığı”, “ateşböceklerini” andıran ışıltılarla aydınlandı. Madrid’de “düzen” geri çekildi. Madrid’in sokakları, caddeleri ve kitleler özgürleşti. Nazım Hikmet Asturias ve İspanya iç savaşını anlatan dizesinde “karanlıkta kar yağıyor” der. Bu sefer farklı olarak Madrid’deki karanlık şimdi madenci baretleriyle, ateşböceklerinin ışıklarıyla aydınlanıyordu.

Asturias’ta kavganın ve isyanın kısa tarihi

Asturias maden işçilerinin mücadelesi İspanya işçi sınıfı tarihinde özel bir yere sahip oldu. Başkaldırı, isyan ve militan mücadele maden işçilerinin karakterini belirledi. Yeni işçi kuşakları bu birikimlerle şekillendi. Kolektif hafıza ona göre oluştu. Maden işçilerinin mücadele ruhu ocaklarda hep yaşayageldi.
İlk olarak Franco faşizmi öncesi, diktatörlüğe karşı ayağa kalkan Asturias maden işçileri 1932’de devrimci bir genel grev gerçekleştirdi. Grev, Asturias bölgesinde bir ayaklanmaya dönüştü. İşçi Birlikleri şeklinde örgütlenen işçiler, hayatın her alanına müdahale etti. Bölgeyi iktidarsızlaştırarak, alternatif toplumsal ilişkiler ördü. Özellikle anarko-sendikalist bir örgüt olan CNT Asturias’ta muazzam bir güce sahipti. İşçi hareketini yönlendiriyordu.* Ayrıca Asturias’ta sosyalist ve komünistlerin yer aldığı sendikal yapı UGT’de bulunuyordu. CNT kadar etkin olmasa da, UGT’nin maden işçileri içinde belirli bir ağırlığı vardı.
İsyan günlerinde Asturias’ın tüm kontrolünü ele geçiren İşçi Birlikleri, başta iaşeyi koordine etti. Savunma ve devrimci adaletin oluşturulmasını ve gündelik hayatın organizasyonunu bütünüyle belirledi. Asturias’ta CNT, UGT, sosyalist parti ve komünist parti temsilcilerinden seçilmiş bir komite, bölgedeki bütün kontrolü ele geçirdi ve Asturias’ta Sosyalist Cumhuriyeti ilan etti.
İki hafta süren grev ve isyan günlerinde Franco ve denetiminde olan Afrika Birlikleri (Daha sonra bu birlikler iç savaş sürecinde son derece kritik rol oynadı. Karşı devrimin en temel gücü oldu. Acımasızlığı, katliamcılığı, işkenceciliği ve tecavüzcülüğüyle “ün salacaktı”) iç savaş öncesindeki ilk büyük katliamı ya da “provayı” Asturias’ta gerçekleştirdi.
Maden işçileri dinamitlerle kendini savundu. Yaptıkları mancınıklara yerleştirdikleri dinamitleri askeri birliklerin üzerine attı ve onları etkisiz bıraktı. Maden işçileri sonuna kadar direndi. Grev şiddetle ve kanla bastırıldı. 2000 işçi çatışmalarda katledildi. İşçi aileleri sürgüne yollandı. Kadınlara tecavüz edildi. “Asturias Komünü” kanla ve şiddetle yıkıldı.
Asturias madencileri 1936 yılında yeniden ayağa kalktı. Maden ocaklarında biriken öfke 1936’da İspanya’da cumhuriyetin ilanı ve bir anlamıyla İspanya İç Savaşı’nın başlamasıyla yeniden patladı. 15 ay “başka bir Asturias” yaratıldı. Maden işçileri Franco birliklerinin saldırılarına ölümüne direndi. Faşizme geçit vermedi. İşçiler sonunda 1937 yılında yenildiler. Ama dün maden ocaklarında grevi örgütleyenler, bu sefer dağlara sığındılar. Maden işçisi gerillaya dönüştü. Dağları mesken edindiler. Asturias dağlarında 1940’lara kadar gerilla savaşı yürütüldü. Faşizme karşı direnildi. Asturias’ın umudu dağlara taşındı. Dağlardan maden ocaklarına, maden ocaklarından dağlara mesajlar ulaştırıldı. Büyük suç ortaklıkları yaşandı. Direniş bir oya gibi işlendi. Ayrıca hapishaneler yeni direniş odakları oldu. Çalışma kamplarında faşizme boyun eğilmedi. Umut yarınlara taşındı.
Asturias’ta “fısıltılarla”, “yer altından” hayat yeniden örgütlendi. Uzun bir geri çekilme, yenilgi döneminden sonra maden ocakları yeniden direnişlerin odağına dönüştü. Franco faşizminin ve faşist sendikaların ablukası 1960’ların başlarında dağıtılmaya başlandı. Yeni işçi kuşağı bir önceki kuşağın inançları, acıları ve umutlarıyla beslendi. Direniş ve mücadele deneyimleriyle şekillendi. 1962 yılında 7 maden işçisinin işten atılması, bölgeye hızla yayılan bir grev dalgasına neden oldu. Grev bütün maden bölgesinde etkisini gösterdi. Franco faşizminin kitlesel tutuklama, kitlesel işkence ve sürgün politikaları grevi durduramadı. Şiddet sökmedi. Bölge halkı, esnaf, yoksul köylüler ve Bask bölgesinin balıkçıları grevcilerin yanında saf tuttu. Erzak ve iaşe sağladı. Evlerini açtı ve ekmeklerini paylaştı.
Tüm bölgede greve katılan işçi sayısı 500 bini buldu. Grev, Franco faşizmine karşı en görkemli eylem oldu. İşçi sınıfının ayağa kalkışı faşizmin yıkılışına giden süreci işaretledi. Bu grevler içinde, sınıfın yaratıcı zenginliğiyle İşçi Komisyonları örgütlenerek faşist-korporatist sendikal yapılar fiilen işlevsizleştirildi. İşçi Komisyonları faşist diktatörlüğe karşı mücadele odağına dönüştü. Alternatif toplumsal ilişkilerin nüvesi oldu. Sınıfın taban örgütlenmesi ve bir öz-örgütlenme modeli olan İşçi Komisyonları, kapitalizme ve faşizme karşı mücadelenin taşıyıcı gücü gibi hareket etti.
Faşist devletin konsantre şiddetine rağmen grev 8 hafta sürdü. 24 maden bölgesine yayıldı. Yarı legal ve fiili örgütlenmeler olan İşçi Komisyonları hem grevleri koordine eden, hem de sınıfın öznel ve nesnel şekillenmesini sağlayan militan örgütlenmeler olarak hareket etti.
İşçi hareketinin ve toplumsal muhalefetin gelişmesi ve sınıfın devrimci enerjisini kristalize eden İşçi Komisyonlarının mücadelesi 1970’lerin ortasında faşizmin yıkılışının önünü açtı. Asturias, Franco faşizmine karşı direnişin, yaratıcı ve yıkıcı işçi örgütlenmelerinin merkezi oldu. Tarihsellikten güncelliğe, olağanüstü birikimler ve deneyimler bıraktı.

“Onurlu dur! Eyleme geç! Bize katıl!” 1932-1937-1962-2012

Asturias maden işçileri 1932 yılının “komün deneyimi” ve ayaklanması, İşçi Birlikleri ve dinamitlerle direnme gibi savaş teknikleri, İspanya İç Savaşı yıllarında faşizme geçit vermemeleri, maden işçiliğinden gerilla savaşına geçmeleri, 1962’de uzun grev ve direniş günlerinde inatla ve her şeye rağmen ayakta kalmaları ve İşçi Komisyonları gibi öz-örgütlenmelerle bugünlere inanılmaz birikimler bıraktılar.
1932-1937-1962-2012 arasında sınıf hareketinin uzun dalgalar şeklinde yükselişi Asturias işçi sınıfının ontolojisini beslediği ve güçlendirdiği gibi, İspanya işçi sınıfına da yol gösterdi.
Bugün kapitalizmin yapısal krizinin yaşandığı koşullarında proto-faşist hükümetin sosyal enkazlaştırma ve yıkım politikalarına karşı bu derece zengin, radikal ve militan direnç göstermeleri, geçmişin yeni işçi kuşaklarına yansıması, bir geleneğin devamı, militan ruhun ayağa kalkışıdır.
Dün ellerindeki dinamitlerle, İşçi Birlikleri ve İşçi Komisyonları gibi sınıfın yıkıcı gücünü açığa çıkaran taban örgütlenmeleriyle hareket eden, işçiyken gerillalaşan Asturias işçileri bugün de aynı yoldan yürüyor. Dün mancınıklarla dinamit atma yaratıcılığı, bugün el yapımı primitif roketlerle devlet güçlerini püskürtmede kendini yeniden dışa vuruyor. Gelenek bugüne ışık tutuyor.
Proto-faşist hükümetin karşı devrimci kararları, kolektif öfkeyi harekete geçirdi. Bu kararlara Asturias maden işçileri muazzam savaş ve askeri teknikler geliştirerek direniyor.
Barikat savaşları taktikleriyle, savunma hatları oluşturuyor. Son derece organize bir şekilde geri çekilme ve saldırı taktiklerine başvuruyor. Mobilize barikat kuruyor, çatışıyor, tekrar geri çekiliyor.
Sapanlar, primitif roketler, havai fişek düzenekleriyle polis ve askeri birlikleri bertaraf ve bloke ediyor.
Ana arterleri ve demir yollarını kesiyor, etkin blokaj eylemleri yapıyor. Değerin transferini engelleyerek, muhteşem ve yeni grev pratikleri yaratıyor ve Arjantin işçi işsiz hareketinin yolundan gidiyor. Yeni, etkili savaş teknikleriyle sistemi işlemez hale getiriyor.
Gaz maskeleriyle polisin etkisizleştirme ve dağıtma operasyonlarını boşa çıkarıyor. Bazen organize savunma, organize saldırıya dönüştürülüyor. Direniş kendi pratik zenginliği içinde derinleşiyor.
Maden işçilerinin sokak ve barikat savaşçılarına dönüşmesi, edalarıyla, halleriyle, giyimleriyle, gaz maskeleriyle, kapüşonlu sweat’leriyle, yüzlerini fular ve atkılarla kapatmalarıyla ve imajlarıyla kendini gösteriyor. Tıpkı 1937’de işçilikten gerillaya dönüşmeleri gibi.
Bu ruh hali, aura ve olağanüstü zengin pratik, sınıfın muhteşem savaşçı yeteneğini ve somut koşullara göre somut tutum alışını ve mücadele zenginliğini ortaya koymaktadır.
Asturias maden işçilerinin deneyimi ve yarattığı etki sadece Asturias bölgesiyle ya da İspanya’yla sınırlı kalmayacaktır. Aynı zamanda buradaki “evrensel ruh” Avrupa işçi sınıfını da saracaktır.
Asturias işçilerini saran öfke, sınıfsal kin, radikal ve militan ruh hali Avrupa’nın birçok ülkesinin kolektif ruh hali olabilir. Asturias bu anlamda maya işlevi görebilir. AB’deki borç krizinin derinleşmesi, kıta düzeyinde sosyal enkazlaştırma ve sosyal yıkım programları her ülkede sınıfsal öfke ve kini biriktirdiği göz ardı edilmemelidir. Bu süreç ortak ruh halini örmektedir. Özellikle Akdeniz havzasının bu yeni dalga ve ruh halinden hızla etkilenmesi çok yüksek bir olasılıktır. Başta Yunanistan bu auranın parçası olabilir. Yunanistan işçi sınıfı yakın dönemde benzer radikallikte eylemler gerçekleştirdi. Yunanistan’daki yeni süreç daha militan ve daha radikal mücadeleyi zorunlu kılıyor.
Asturias işçilerinin militan direniş çizgisi, Yunanistan işçi sınıfının uzun süreli ayaklanma haliyle rezonans içine girmesi muazzam bir atmosfer yaratabilir. Asturias maden işçilerinin mücadelesinin uzun solukluluğu ve Yunanistan’ın içine girdiği yüksek konjonktür Avrupa işçi sınıfını sarsacak pratiklere yol açabilir.
Önümüzdeki aylarda Yunanistan sokaklarında, caddelerinde sokak savaşları, barikat savaşları, primitif roketler ve yol blokajlarını görürsek şaşırmamalıyız.
Bu, sınıfın kolektif belleğinin ve ruh halinin harekete geçtiğinin göstergesidir. Hatta bu pratikler sokak parlamentoları, yeni özyönetim pratikleriyle taçlanabilir. Aynı şekilde İspanya’da meydan işgalleri yayılabilir, Asturias’ta barikat savaşları yeni boyutlar kazanabilir. 1932’deki İşçi Birlikleri ve komün deneyimlerinin ve 1962’deki İşçi Komisyonları pratiklerinin aktüel biçimleri ortaya çıkabilir.
Böylesine zengin deneyimlerin başta Portekiz, İrlanda olmak üzere özellikle İtalya ve Fransa’da sarsıcı etkiler yaratması kaçınılmazdır.
Asturias işçileri “sol” tandanslı sendikal bürokrasiyi ve korporatizmi, CCOO ve UGT’yi pratik içinde aştı. Blokajlarını kırdı. Bugün başta Yunanistan ve diğer Avrupa’nın Akdeniz havzasındaki ülkelerde (kıtadaki bütün ülkeler için de söyleyebiliriz) benzer sendikal yapıların sınıf üzerinde ciddi hegemonyaları var. Asturias maden işçileri bu hegemonyanın nasıl kırılabileceğini ortaya koydu. Sokak ve sokağın kazanılması, sınıf mücadelesinin şiddeti, sınıfın devrimci enerjisinin açığa çıkması, militan ve radikal mücadele hattı bu yapıların nasıl etkisizleştiğini ve hatta tabi olduğunu ortaya koydu.**
Avrupa işçi sınıfı Asturias maden işçilerinin bu pratiğine dikkat etmelidir.
Yunanistan’daki tehlike sınıfın mücadelesinin düzen sınırlarına çekilmesi, sınıfın radikal ruhunun köreltilmesi şeklinde biçimlenebilir. Sendikal bürokrasi ve korporatizm yeni momentte Rosa Luxemburg’un değimiyle sınıf içinde tam bir “Truva atı” rolü oynayabilir. Yine sadece sokak, sokakta mücadele, sokakta politika ve bunun bilince yansımasıyla bu çember ve hegemonya kırılabilir.
Asturias deneyimi bugün çok fazla “fark edilmese” bile Avrupa işçi sınıfının ruh halini değiştirdi. Yunanistan’da yaratılan yeni ve olağanüstü pratikler bu ruh haline yeni boyutlar katacaktır. Enternasyonal bir ruh haline dönüştürecektir. Asturias maden işçileri ve Yunanistan işçi sınıfı Avrupa’yı güzelleştiriyor. Avrupa işçi sınıfının katarsisi oluyor. Ataletini kırıyor. Sınıfın devrimci enerjisini ortaya çıkarıyor. İşçi sınıfı gerçekleşen her eylemden beslenir ve şekillenir. Kolektif belleğini oluşturur. Kolektif aksiyonu buna göre ortaya çıkar. Çünkü işçi sınıfının her isyanı ya da her büyük eylemi evrensel bir ruha sahiptir.

Dipnot:
* İspanya işçi sınıfın mücadele tarihi, İspanya İç Savaşı ve Franco sonrası sınıf mücadelesi deneyimleri ve İşçi Komisyonları pratikleri hakkında daha geniş bilgi için bakınız: Volkan Yaraşır, Uluslararası İşçi Hareketleri; Tümzamanlar Yay., 2004; s. 259-422.
** Bugün Yunanistan işçi sınıfı yaşanan yüksek konjonktüre ve yaratılan muazzam eylem potansiyeline rağmen bir türlü sendikal bürokrasi ve korporatizmin hegemonyasını aşamadı. Burada belirleyici neden sınıfın siyasal öncüsünün yokluğudur. Ama asıl olarak sendikal bürokrasi son derece oportünist ve esnek manevralarla, her şeye rağmen sınıfı düzen sınırları içinde tutmayı becerebilmiştir. Fakat Asturias maden işçileri, sistemin lejitimasyonunun aşıldığı noktada ve bunun pratiklerinin gerçekleştirildiği aşamada sendikal bürokrasinin ve koporatizmin ne derece etkisiz bırakılabileceğinin örneğini gösterdi. Halihazırda Asturiasta tehlike ortadan kalkmış değildir. Ama izlenmesi gereken yol, pratik olarak açığa çıkmıştır.