22 Haziran 2012
Sayı: SYKB 2012/25

 Kızıl Bayrak'tan
Sınıfın birleşik, meşru/militan mücadelesini
örgütleyelim!
Kürt sorununda son gelişmeler
üzerine
Zana'dan "teslimiyet
açılımı"
Urfa Cezaevi katliamı düzenin cezaevi gerçeğine ışık
tuttu
Sermaye devleti Urfa Cezaevi'nde 13
tutsağı katletti
Sivas'ın katili sermaye
devletidir!
Sınıf devrimcisi Nihadioğlu serbest
bırakılsın!
İstanbul'da 15-16 Haziran
paneli
Büyük direnişin 42. yılında direnenler
buluştu
"THY'de direniş sürecek"
TOGO'da kararlı direniş
CEHA'da sendikalaşma
süreci üzerine
Türk Metal çetesi metal işçilerini
kavgaya davet etti
Bahar dönemi aynasında kitle çalışmamızın
sorunları - EKİM
Yunanistan: Restorasyon mu? Radikal ileri atılım mı?
Volkan Yaraşır
Yunanistan seçim sonuçlan emperyalistleri
ve uşaklarını rahatlattı
Mısır'da seçimler ve iktidar çatışmalar
Avrupa Futbol Şampiyonası, futbol afyonu ve kışkırtılan ırkçı-şoven saldırganlık
Maden işçileri yol gösteriyor!
Sermaye hükümeti özelleştirmenin
önündeki engelleri kaldırdı
Urfa Hapishanesi 'nde katliam var!
İstanbul çilesi 'master planlı
Tepenin ardında güneş doğmayacak!
12 Eylül'den günümüze
işkenceye karşı direniş
"Amerika'da faşizmin ilk kurbanlarıyız"
Çeber'e işkence davası görüldü
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kızıl Bayrak'tan...



Yüksekova'nın Dağlıca bölgesindeki Yeşiltaş Karakolu'na yönelik HPG eyleminin ardından dinci parti AKP'den diğer düzen partilerine ve burjuva kalemşörlere kadar geniş bir kesim tarafından faşist-şovenist kudurganlık bir kez daha elbirliğiyle yükseltildi. "Terör" demagojisiyle sahneye konan bildik kudurganlığa bu kez, "barış havasma darbe vuruldu" yönünde ikiyüzlüce açıklamalar eşlik etti. Özellikle Diyarbakır Bağımsız Milletvekili Leyla Zana'nm Erdoğan'a umut bağlayan açıklamalan bu ikiyüzlülüğe dayanak yapıldı.

Burjuva medyanın özel bir biçimde öne çıkardığı bu söylemlerin demagojik olmaktan öte bir anlam ifade etmediği açıktır. Gerilla eyleminin ardından "banş" kelimesini dillerine dolayanlar, bu eylemden önce de Kurdistan dağlarının aralıksız olarak bombalandığından ya da "KCK operasyonları" adı altoda gözaltı ve tutuklama dalgalarının aralıksız sürdüğünden bihaber olamazlar.

Kürt halkının meşru taleplerini kabul etmeyenlerin, en küçük bir hak talebini dahi zorbalıkla bastırmaya çalışanların şu günlerde dillerine doladıklan "barış", içi boş bir safsata olmaktan öteye gitmemektedir. Doğru olan şu ki, gerçek ve kalıcı barış ancak Kürt ve Türk emekçilerinin birlikte omuzlayacaklan toplumsal bir devrimle, sosyalizmle mümkün olacaktır.

Urfa E Tipi Kapalı Cezaevi'nde hapishanedeki ağır tecrit koşullarını ve insanlık dışı uygulamalan protesto etmek için yataklarını yakan adli tutsaklar, yangın büyümesine rağmen askerlerin ve itfaiyenin müdahale etmemesi sonucunda diri diri yanarak can verdiler. Katliamda 13 tutsak yaşamını kaybederken çok sayıda mahkum da ağır yaralandı. Katliamı izleyen günlerde Urfa Cezaevi bu kez de çocuk tutsaklan isyanına sahne olurken, Antep, Osmaniye, Adana, Ceyhan ve Karaman cezaevlerinden siyasi ve adli tutsaklar da direnişe eylemlerle destek vererek isyan dalgasını yaygınlaştırdılar.

Urfa'da yaşananlar sermaye devletinin baskı, tecrit, işkence ve katliam üzerine kurulu cezaevleri politikasının dolaysız bir yansımasıdır. "Dışanyı teslim almanın yolu içeriyi teslim almaktan geçer" diyen düzen sözcülerinin karşısına dikilerek "İçerde ve dışarda hücreleri parçala!" şiarını haykırmak bugün oldukça önemli bir noktada durmaktadır.

Sermaye devletinin en kanlı katliamlarından biri olan Sivas Katliamı'nın 19. yıldönümü yaklaşıyor. 2 Temmuz '93'te Sivas'ta 33 ilerici ve aydmı dinci-gerici ve faşist tetikçileri eliyle diri diri yakan sermaye devleti, aradan geçen bunca yıla rağmen gerçekleri karartmaya devam etti. Katliamın ardından açılan göstermelik davadan geçtiğimiz aylarda "zamanaşımı" karan çıktı. Böylece katliamcı sermaye devleti ve onun tetikçileri düzen/cemaat yargısı tarafından alenen aklandı.

Sivas'ta 33 canımızı alan ateş bugün de yanmaya devam ediyor. Öyle ki, dün Sivas'ta yakanlar bugün de Roboski'ye bombalar yağdırıyor, sokak ortasında kurşunluyor, zindanlara hapsediyor, iş cinayetlerinde öldürüyor, kıyım ve katliamlardan vazgeçmiyor!

Böylesi bir tabloda, 2 Temmuz günü alanlara çıkmanın önemi daha da artmış durumda. Bu görev ve sorumluluğun bilincinde olan sınıf devrimcileri, bulundukları her alanda çeşitli eylem ve etkinliklerle 2 Temmuz'u gündemleştirecekler, işçi ve emekçileri alanlara davet ederek katilamcı devletten hesap sorma çağrısını büyüteceklerdir.