6 Nisan 2012
Sayı: SYKB 2012/14

 Kızıl Bayrak'tan
Devrimci 1 Mayıs’a hazırlık...
“Suriye’nin dostları” savaş kışkırtıcılığına devam ediyor
“12 Eylül davası” adlı orta oyunu
Onbinler Kadıköy’de hesap sordu
Zamlar durmak bilmiyor...
Taşeron İşçileri Kurultayı’na doğru
Maltepe işçileri boyun eğmiyor!
RMK direnişinde kazanıma doğru
İşçiler 1 Mayıs sürecini planladı...
İşçiler onar onar ölüyor
Billur Tuz direnişçisi Eray Aykut’la direniş üzerine konuştuk
Yasa mecliste, KESK eylemde!
Gaye Yılmaz ile UİS, taşeronluk
ve güvencesizlik üzerine...
MİB MYK Nisan ayı toplantısı...
28-29 Mart eyleminin
ardından.... - SKE
Sınıf mücadelesinin yeni odağı
İberya Yarımadası: İspanya ve
Portekiz - V. Yaraşır
Ücret kaybına devam
Geleceğine sahip çıkmak için
1 Mayıs'ta alanlara! - Ekim Gençliği...
Ekim Gençliği’nin kampanya çalışmalarından...
DLB YGS’ye karşı alanlara çıktı
10. BİR-KAR Gençlik Kampı başladı
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sınıf mücadelesinin yeni odağı İberya Yarımadası: İspanya ve Portekiz

Volkan Yaraşır

2009’da Avrupa kapitalizmin yapısal krizinin odağına dönüştü. Kıtanın Akdeniz havzası, krizin ikinci evresi olan mali kriz senkronu içine girdi. Önce Yunanistan’da kendini dışavuran mali kriz, hızla havzanın diğer ülkelerine (Portekiz, İrlanda ve İzlanda’ya) yansıdı. Ardından İspanya ve İtalya sarsıldı.

Yunanistan, İtalya ve İspanya’da ekonomik, siyasal ve sosyal krizin iç içe geçmesi teknokrat ve profaşist hükümetlerin kurulmasına yol açtı. Bu hükümetler finans kapitalin karşı devrimci stratejilerini radikal bir şekilde hayata geçirmeye başladı. Doğu Avrupa’da başta Macaristan ve Romanya’da, benzer gelişmeler yaşandı. Muhafazakar ve neofaşist eğilimli hükümetler iktidara geldi.

Özellikle Yunanistan, troykanın stratejik saldırı alanı olarak öne çıktı. Troyka, Yunanistan’ın yeniden sömürgeleştirilmesini hedefleyen, son derece sert uygulamaları gündeme getirdi. AB’nin yeniden yapılanmasını ve daha homojen bir yapıya dönüşmesini amaçlayan bu düzenlemeler, halklar ve işçi sınıfı için sistematik mülksüzleşme ve yoksullaşma anlamına geldi. Çekirdek emperyalist ülkelerin dışında Avrupa’nın bütününün hızla periferileşmesini hedefleyen bu hamleler, özellikle Almanya’nın AB içinde dominantlığını pekiştiren sonuçlar yarattı. Bu adımlar bir yanıyla da Almanya’nın emperyal özeneler arasında giderek artan gerilime “hazırlığını” gösteriyordu. Kriz koşulları finans kapitale, son 20 yıldaki kâr oranlarını en üst düzeye çıkarma olanağı sundu. Almanya kıta düzeyinde ekonomik ve nüfuz alanlarını genişletti ve derinleştirdi.

Bu süreç kapitalizmin doğasına bağlı olarak kendi içinde krizi derinleştirici adımlarla birlikte gelişti. Yeni finansal kırılma ve tsunamilerin önünü açacak (muazzam kârlar ve riskler taşıyan) spekülatif yönelimler içine girildi.

Akdeniz havzasında yeni odak İberya Yarımadası

Troyka kıtanın periferileşmesi ve Çin’leşmesi yönünde karşı devrimci stratejilerini Yunanistan merkezli hayata geçirdi. Tam bir sosyal yıkım programı olan bu uygulamalarla, sınıfın tarihsel kazanımları gasp edilmeye, savunma mevzileri yok edilmeye çalışılıyor. Sınıfa yönelik cepheden ve stratejik nitelikteki bu saldırılar, küresel bir mahiyet taşıyor. Yunanistan’ın yanında havzada İspanya ve Portekiz yani İberya coğrafyası giderek öne çıkmaya başladı.

Avrupa’nın zayıf halkalarını oluşturan Portekiz ve İspanya, finans kapitalin yeni saldırı merkezleri haline geldi. Yapısal krizden şiddetle etkilenen Portekiz ve İspanya iflasın eşiğinden döndü. Bu iki ülkenin ekonomik entegrasyon düzeyi, mali krizin şiddetini etkiliyor. Portekiz, İspanya’nın zombi/toksik bankacılık merkezi olarak öne çıkıyor. 78 Milyar €’luk finansal destekle iflastan dönen Portekiz’de genel seçimleri, neofaşist karakterli Passos Coelho’nun başkanlığındaki Sosyal Demokrat Parti (PSD) kazandı. Coelho hızla radikal neoliberal politikaları hayata geçirmeye başladı. Troykanın yaptırımlarını harfiyen uyguladı. İş “reformu” adıyla yeni çalışma rejimini gündeme getiren hükümet, sistematik güvencesizleştirme ve esnekleştirme yönünde düzenlemelere girişti. İşten atılmaları kolaylaştırdı. Radikal kemer sıkma politikalarıyla mutlak yoksullaşmanın önünü açtı. Kamu yatırımlarını kıstı. Vergileri sistematik olarak arttırdı. Eğitim, sağlık ve sosyal güvenliğin metalaşması ve özelleştirilmesi yönünde adımlar attı. Bu arada Portekiz’de işsizlik ciddi boyuta, %14.8’e yükseldi.

Portekiz’de kriz süreci devletin yeniden yapılanmasına yol açtı. Salazar sonrası döneme damgasını vuran burjuva liberal rejim, Coelho hükümetiyle aşınmaya başladı. Otoriter uygulamalar devreye sokuldu.

Kapitalist kriz ve burjuva devlet yapılanmasında yaşanan revizyonlara ve sosyal yıkım programlarına karşı Portekiz işçi sınıfı uzun bir durgunluk döneminin ardından, 2010 yılında harekete geçti. Kasım ayında yaptığı genel grevle finans kapitale sert bir yanıt verdi. 2011 yılı Portekiz’de hareketli geçti. 2011 yılının Kasım ayında yapılan ikinci genel grev sınıfın şekillenişini artırdı.

Sosyalist Parti’nin denetimindeki sendikal yapı olan UGT tam bir ihanet politikası izledi. Sermayenin ve hükümetin sınıfa cepheden saldırısını içeren “yeni iş reformuna” onay verdi. 18 Ocak 2012’de imzalanan iş yasasına UGT, “sosyal partner” olarak aktif destekte bulundu.

Yeni iş yasası sınıfa stratejik bir saldırıyı içeriyor. Yasada, günlük çalışma saati 8 saatten, 12 saate çıkarıldı. Haftalık çalışma saati 40 saatten 60 saate yükseltildi. İşverenler tazminat ödemeden işten çıkarma olanağına kavuştu. Fazla mesai ücretleri %50’ye indirildi. Noel ve izin ücretlerinde önemli kesintiler yapıldı. Asgari ücret 432 €’ya düşürüldü. Yılda üç ücretli ve 4 resmi tatil günü uygulaması kaldırıldı. Toplusözleşme sisteminin işlevsizleştirilmesi yönünde adımlar atıldı. Sözleşmelere işyeri temsilcilerinin katılması engellendi.

Bu açık saldırılar işçi sınıfı tarafından büyük bir reaksiyonla karşılandı. Yasaya karşı Portekiz tarihinin en büyük kitle gösterilerinden biri gerçekleştirildi. Ardından 22 Mart’ta genel grev yapıldı. Portekiz Komünist Partisi’nin çizgisinde hareket eden, CGTP çağrısıyla yapılan genel greve katılım yüksek oldu. Greve UGT iştirak etmedi.

CGTP’nin çağrısıyla 1 Nisan’da yapılan genel greve, UGT yine katılmadı. Hükümetten yana açıklamalar yaptı.

CGTP’nin 800 bin üyesi var. UGT’nin ise 400 bin üyesi bulunuyor. CGTP finans kapitalin saldırılarına karşı sınıfı mobilize ediyor, genel grev, direnişler ve kitle gösterileri örgütlüyor. UGT ise sınıf işbirlikçisi ve bürokratik tavrıyla, sınıfı bloke etmeye çalışıyor.

1 Nisan’daki genel grevde ayrıca 38 kentte kitle gösterileri yapıldı. Grevde PKP aktif yer aldı. PKP’nin yanında Sol Blok adındaki yapı da greve yoğun bir şekilde katıldı. Sol Blok’un üyeleri ve militanlarının ağırlıkta UGT üyesi olması dikkat çekti. CGTP başkanı grevin Portekiz işçi sınıfının grevi olduğunu açıkladı. Sol blok ve CGTP’nin bu yaklaşımları işbirlikçi sendikal yapı olan UGT’nin inisiyatifini kıran bir içerik taşıdı. Son genel grev ve kitle gösterileri Portekiz işçi sınıfının sokağı etkin olarak kullandığını, sokağın gücünün farkına vardığını ortaya koydu. Polisle yer yer yaşanan çatışmalar sınıfın radikalize oluşunun ilk işaretleri olarak değerlendirilebilir.

Gelişmeler PKP’nin ulusalcı çizgisini ve 1974 anayasasına bağlı burjuva liberal çerçevede yürüttüğü politikaları işlevsizleştirmesi kaçınılmazdır.

2012 yılı Portekiz açısından kritik bir yıl olacaktır. 2011de %1.5 oranında daralan Portekiz ekonomisinin, 2012’de %3.3 daralması bekleniyor.

Kriz Portekiz halkını kronik bir yoksulluk içine soktu. Portekiz’de yapılan son araştırmalara göre çalışanların %60’ı, 300 ila 900 € arasında ücret alıyor. Devletin resmi açıklamasına göre ülkede işsizlik oranı %14. CGTP ise bu rakamın gerçeği yansıtmadığını, gerçek işsizlik oranının %20 olduğunu bildirdi. Hükümetin son açıklamalarına göre 200 bin işçi iş bulabilmek için ülkeyi terk etti. CGTP bu durum karşısında işçi sınıfına “köleleşmeyi reddet ve ülkeyi terk etme” diye sesleniyor.

Portekiz’de sınıflar mücadelesi şiddetleniyor. Son 16 ayda 4 genel grev ve bir büyük kitle gösterisi yapıldı. İşçi sınıfı toplumsal mücadelede ağırlığını ortaya koydu. Ayrıca sınıf mücadelesinin gelişme dinamikleri sendikal bürokrasinin inisiyatifini daraltıyor ve kırıyor. Portekiz işçi sınıfının mücadelesi İberya Yarımadası’nı hızla öne çıkardı. İberya’yı sarstı. Ayrıca İspanya işçi sınıfına güç verdi. İspanya’daki gelişmeler de Portekiz’deki sınıf mücadelesini besleyecektir.

İspanya işçi sınıfının öfkesi

İspanya’da meydanları işgal eden gençler, “öfkeliler” olarak kendini tanımlamıştı. Tahrir’den esinlenen eylemciler, Avrupa’da meydan işgal etme eylemlerine öncülük etti ve ilham verdi. İspanya işçi sınıfı da toplumsal muhalefetin farklı kesimlerini bünyesinde toplayarak, sınıfsal öfkesini dışa vurmaya başladı.

İspanya’da PSOE’nin genel seçimlerde büyük bir yenilgi almasıyla profaşist karakterli Mariona Rajoy başbakanlığa geldi. Rajoy hükümeti “yeni reform” programı altında troykanın sosyal yıkım programlarını devreye soktu.

Rajoy AB’nin dayattığı, bütçe açığını %5.3’e indirmek amacıyla, özünde sınıfa stratejik saldırı anlamına gelen politikaları uygulamaya başladı. Bu yönde bütçede %27.3 kesintiye gitti. Kamu harcamalarının düşürülmesi kesintinin %16.9’unu içeriyor. Ayrıca vergiler arttırıldı. Kademeli şekilde vergileri yükseltecek uygulamalar devreye sokuldu. Temel ihtiyaç maddelerine zam yapıldı. Toplu tensikatların yapılması kolaylaştırıldı. İşten çıkarmalarda verilecek tazminat miktarları düşürüldü. Daha önce 45 işgünü 42 aylık maaşı kapsayan tazminat hakkı, 33 işgünü 24 ay maaşa indirildi. İşsizlik bürolarına kayıtlı olanların “beleş ücrete” çalışmalarının önü açıldı. Ayrıca 30 yaşın altındaki çalışanların deneme süreleri uzatıldı.

Rajoy hükümetinin saldırıları karşısında İspanya işçi sınıfı harekete geçti. Neo-Frankocu hükümetin uygulamalarına karşı CC.OO önderliğinde 29 Mart’ta genel grev yapıldı. Genel greve katılım oranı % 75’i buldu.

Genel grevde son derece sert sokak çatışmaları yaşandı. Grev ve çatışmalar İspanya işçi sınıfının öfkesinin dışavurumu oldu.

Madrid’de 900 bin, Barselona’da 800 bin kişilik kitle gösterileri yapıldı. Gösterilere öğrenci gençlik, işsizler ve ev kadınları yoğun olarak katıldı.

Özellikle sanayi bölgelerinde greve katılım son derece yüksek oldu. Otomobil ve petro-kimya işçileri grevlerin katalizör gücü gibi hareket etti.

İspanya’da komünist parti çizgisinde yer alan CC.OO’nun dışında, PSOE-Sosyalist İşçi Partisi çizgisinde yer alan UGT bulunuyor.

PSOE sosyal demokrat gelenekten gelen neoliberal bir partidir. İktidarda olduğu dönemde büyük bir soğukkanlılıkla işçi düşmanı politikalar izledi. UGT, PSOE’nin politikalarına tabi olarak hareket ediyor. UGT, PSOE iktidarı döneminde emeklilik yaşının yükseltilmesine tereddütsüz onay verdi. UGT, CC.OO’nun önderliğinde gerçekleşen grevlere katılmıyor. Sınıfı bloke etmeye çalışıyor. UGT’nin uzlaşmacı çizgisi sendikal hareketin gücünü zayıflatıyor.

CC.OO’nun yönetimi ise reformist bir politika izliyor. Hükümetle diyalogu koparmamaya çalışıyor. Genel grevlerin etkili bir biçimde hayata geçirilmesine engel oluyor.

İspanya işçi sınıfı 2011 yılında genel greve çıkmıştı. Kriz sonrası sınıfın şekillenmesini sağlayan bu gelişme, “öfkeliler hareketi”nin doğumuyla güç kazandı.

İspanya’nın mali kriz sarmalı içine girmesi, ülkedeki sınıfsal antagonizmayı keskinleştiriyor. İspanya’da işsizlik oranı %22.9’a ulaştı. İşsiz sayısı 5 milyonu geçti.

İspanya’nın bütçe açığının 2012 yılında 5.8’e yükselmesi bekleniyor. Ülkede krizin derinleşmesi (AB içindeki ekonomik gücü düşünüldüğünde) yalnızca İberya Yarımadası değil, tüm kıtayı sarsacak bir senkron dalgası yaratacaktır.

Sonuç olarak

Yunanistan, İspanya ve Portekiz pratiklerinde görüldüğü gibi artık burjuva-liberal düzen içindeki temel haklar bile, büyük bir saldırıyla karşı karşıyadır. Finans kapital bu haklara bile tahammül edemiyor. Temel hakların korunması yönündeki talepler hızla siyasal etkiler yaratmaktadır.

İşçi sınıfı kendine yönelik sistematik saldırılara karşı ayaktadır. Ayrıca sokağa çıkmış ve sokağın gücünün farkındadır. Yunanistan işçi sınıfı bu yönde zaten muazzam pratikler gerçekleştirmişti. Şimdi Portekiz ve İspanya’da benzer pratikler yaşanıyor. İşçi hareketinde radikalleşme gözlemleniyor.

Sınıfsal antagonizmanın şiddetlenmesi, genel grev ve grev dalgaları, sokağın kullanılması umut verici gelişmelerdir.

Öte yandan Yunanistan işçi sınıfının havzada yeni sınıf mücadelelerine ihtiyacı vardı. İberya’daki gelişmeler bu yönde müthiş bir enternasyonal destek oldu.

Önümüzdeki günler Yunanistan’la İberya arasındaki coğrafyanın, yani İtalya ve Fransa işçi sınıfının harekete geçmesine gebe günlerdir. İtalya’da mali krizin derinleşmesi sınıfın büyük öfke patlamalarına yol açabilir. Son AB komisyon raporu Fransa, İngiltere, İtalya ve Belçika’nın makroekonomik düzeyde ciddi dengesizlikler yaşadığını ortaya koydu.

Artık sıra Avrupa’nın Akdeniz havzasını baştan başa saran sınıf mücadelesi senkronlarının sırasıdır.

 

 

 

İspanya’da genel grev

İspanya’da geçtiğimiz Aralık ayında göreve başlayan gerici Mariano Rajoy hükümeti, sosyal yıkım politikalarını hayata geçirmek için harekete geçti.

Hükümetin parlamentodan geçirdiği kıdem tazminatı ve diğer temel haklara yönelik saldırıyı kapsayan “iş reformu”na karşı ülke genelinde emekçiler genel greve gitti.

Ülkenin iki büyük işçi sendikası CCOO ve UGT’nin çağrısıyla çıkılan genel grev fabrikaları durdurdu. Ülkedeki tüm Renault, Volkswagen, SEAT ve Ford çalışanları iş bıraktı. Demiryolu, metro, otobüs ve havayolları ulaşımı gibi hizmetlerse çok sınırlı kullanıldı. Ülkedeki gazetelerin çıkışı da grevden etkilendi.

Genel grev eylemi çatışmalara da sahne oldu. Birçok yerde polisle işçiler çatışırken ülke çapında 58 gözaltı olduğu açıklandı.

Burjuva parlamentarist avanakların bir türlü anlayamadıklarını ya da anlamak istemediklerini, İspanya işçi sınıfı, sınıf mücadelesinin pratiğiyle anlattı.

 

 

 

Portekiz’de grev

Portekiz’de 2 Nisan günü kitlesel bir genel grev daha yaşandı.

Yıkım politikalarını protesto eden sendikalar bir günlük grev yaptı. Eylemler sırasında parlamento binası da işgal edilmek istendi.

Başkent Lizbon’da sendikalar tarafından düzenlenen yürüyüşe katılanlar parlamento binası önüne kadar yürüdü.

Bina önünde toplanan göstericiler polis barikatı ile karşılaştı. Polis barikatını aşmaya çalışanlara polis saldırdı. Polisle göstericiler arasında yaşanan arbedede 6 kişi gözaltına alındı.