20 Ocak 2012
Sayı: SYKB 2012/03

 Kızıl Bayrak'tan
Birleşik direnişi yükseltme sorumluluğu!
Faşist saldırganlığa karşı Kürt halkı ile emekçilerin birleşik militan direnişi!
12 Eylül iddianamesi ile ortalığa saçılan gerçekler
Faşist baskı ve terör hız kesmiyor!
Düzen yargısı “görevini” yaptı
Karadağ cinayeti davasında 6. duruşma
Katiller serbest bırakılır,
hafızalar silinemez!
“Esin Yıldız serbest bırakılsın!”
Hugo Boss’ta kararlı direniş!
Sömürü ve kölelik
cehenneminden bir kesit
Maltepe Belediyesi’nde
direniş kazandı
Sahte sendika yasası ve baskılar protesto edildi
Petrol-İş Gebze Şube Genel Kurulu gerçekleştirildi
Yeni dönem ve
gelişmeler - EKİM
Parti Okulu
Habip Gül Devresi / 2011
Partiye Rapor’dan
Tunus: Yeni isyanlar için enerji biriktiriyor!
Filistin-İsrail “barış görüşmeleri”
yeniden başlatıldı...
AB’nin “yeni” sömürge alanı
Doğu Avrupa
Yunanistan’da
basın emekçileri grevde
Onbinler Rosa Luxemburg ve
Karl Liebknecht’i andı.
Berlin’de XVII.Enternasyonal Rosa Luxemburg Konferansı
Alman tekellerinin “şaşılası” büyümesinin sırrı!
Gençlik füze kalkanına
karşı yürüdü
Efeoğlu Ailesi’nin avukatı Mustafa Yağcı ile görüştük
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sömürü ve kölelik cehenneminden bir kesit...

Adana’nın Büyük Saat Kazancılar Çarşısı’nda bulunan ayakkabıcı atölyelerinde çalışma koşulları köleliği andırıyor. Ayakkabı işçilerine reva görülen sömürü ve kölelik koşulları geçtiğimiz günlerde saya işçilerinin ses getiren iş bırakma eylemi sayesinde bir kez daha gün yüzüne çıkmış oldu.

Saya işçileri insanca çalışma koşullarından uzak, oldukça düşük ücretler karşılığında çalışıyorlar. Ortalama olarak bir sayacı, taneyi 1.5-2 TL arası fiyata dikiyor. İstanbul’da bu rakam 6-7 TL olabiliyor. İşin zorluğuna göre dikilen ayakkabı fiyatları değişebiliyor. Ancak 10 senedir bu fiyata diktiklerini belirten işçiler “Artık yeter” diyorlar. Aslında yine kendilerinin de ifade ettiği gibi istedikleri ücret artışı sadece şimdi aldıkları ücreti daha az saate çalışarak elde etmeye yetecek. Çünkü istedikleri kendilerine ayırabilecekleri bir parça zaman. Ailelerine, çocuklarına sevdiklerine zaman ayırabilmek istiyorlar. Çünkü şimdi ellerine geçen haftalık 150-200 TL’yi kazanabilmek için sabah 07.00’den gece 23.00’e yada 24.00’e kadar çalışmak zorundalar. Ellerine geçen para, günlük 20 TL’ yi bile bulmuyor. Ya da çoğunun yapmak zorunda kaldığı gibi, haftada 2 gün sabahlamak durumundalar.

Saya işçileri bu düşük koşullara katlanmak zorunda kalıyorlar. Ancak bunun da bir güvencesi yok. Sektörün özelliğine göre 6 ay çalışıp 6 ay ücretsiz izindeler.

Saya işçileri oldukça sağlıksız ortamlarda çalışmak zorunda kalıyorlar. Küçücük odalarda pek çok işçi iç içe çalışmak zorunda bırakılıyor. Havalandırması olmayan, çoğu penceresiz ve küflü-nemli odalarda iş görmek zorundalar. Öyle ya patronlar için sadece önemli olan işinin görülmesi. İşçinin sağlığı ve durumu onları hiç mi hiç ilgilendirmiyor. Bu gerçeği bir kez daha saya işçileri örneğinde görüyoruz.

Bali gibi kimyasalların içinde ciddi hastalıklarla iç içe çalışan saya işçileri deyim yerindeyse ömür törpülüyorlar. Akciğer kanseri de dahil pek çok solunum sistemi hastalıklarına davetiye çıkaran bu kimyasallar içinse hiçbir koruyucu önlem yok. Çünkü bir kez daha şu gerçek karşımıza çıkıyor ki, kapitalizmde patronlar masraf olduğu için basit koruyucu önlemleri dahi almayı gerek görmüyorlar.

Böylesine sağlıksız koşullarda çalışan saya işçilerinin çoğu sigortasız. Sigortalı olmak yasal haklarıyken patronlar az sayıda yaptıkları sigortanın masraflarını da işçinin ücretinden keserek yapıyor. Denetim mi? Bu durumda da yine karşımıza sermaye devleti gerçeği çıkıyor. Denetim zamanlarında sigortasız işçiler başka bir mekana alınarak denetim göstermelik bir şekilde geçiştiriliyor.

Yanıcı kimyasallarla çalışan işçilerin doğrudan hastalık tehdidi yanında atölyede çıkabilecek yangın riski de hiç de az değil. Ve tabiki bunun içinde hiçbir tedbir yok. Bu şekilde 1996 senesinde yangından son anda kurtarılmış bir çocuk işçi, bugün hala orada çalışıyor.

İş kazalarının da sıkça yaşandığı bu atölyelerde işçilerin aynı zamanda yemek-tuvalet gibi insani ihtiyaçları temiz koşullarda elde etme şansları da yok.

Saya işçileri insanca bir çalışma mekanına sahip değiller. Buna bir de depreme dayanıksız ve oturulamaz raporu olan 1970’li yıllardan kalma binalarda, gözle görülebilir çatlakları göre göre çalışmak zorunda olmak ekleniyor.

Kesicileri, kalfaları, temizlikçileri, sayacıları, saraççıları ve frezecileriyle bir bütün olarak ayakkabı işçilerinin insani olmaktan uzak çalışma koşulları, onların nasıl bir köleliğe mahkum edildiklerini gösteriyor.

Tek seçenek örgütlü mücadele!

Saya işçileri bir adım attılar. Birlik olmaktan gelen gücün farkına vararak ortak taleplerle direniş yolunu seçtiler. Ve bu ilk adım, kendini şimdi de dernek örgütlenmesi olarak geliştirdi. İşçilerin kendi elleriyle yazdıkları dövizlerde yazılı olan “Birleşe birleşe kazanacağız!” şiarı bu dernek adımıyla somutlanmış olacak.

Saya işçilerinin direnişinin somut kazanımla bitmesi kuşkusuz çok anlamlı olacaktır. Ancak kendiliğinden tepkilerle gelişen bu hak arama mücadelesinin, dernek örgütlenmesiyle sonuçlanması şimdiden bu direnişin kazandığını göstermektedir.

Yine 15 yaşındaki genç bir işçiye “Biz dikmezsek bakalım ne yapacaklar?” dedirterek, üretimden gelen gücünü öğreten bu direnişin kazanımı, tüm Adana işçi sınıfının ortak kazanımıdır ve işçilere tutulması gereken yolu bir kez daha göstermektedir.

 

 

 

Saya işçileri isyan etti!

 

Adana Büyüksaat Ayakkabıcılar Çarşısı’ndaki Saya işçileri, “Bir çift ayakkabı kadar değerleri olmadığını” belirterek 12 Ocak günü iş bıraktı.

Sarıyakup Mahallle Muhtarlığı önünde bir araya gelen yüzlerce işçi, “İnsanca yaşamak için sadaka değil. Emeğimizin karşılığını istiyoruz” pankartı açarak çarşıda dolaştı. İşçiler adına açıklamayı okuyan Mehmet Özay, bodrum katlardaki küçük atölyelerde, günde 13-14 saat boyunca, çeşitli kimyasal maddeler teneffüs ederek iş güvencesi olmaksızın çalıştıklarını belirterek, haklarını alana kadar işe dönmeyeceklerini açıkladı.

Her türlü kimyasal, yanıcı ve kanserojen maddeler içerisinde hiçbir iş güvencesi olmaksızın çalıştıklarını ifade eden Özay, “Bizler köle değil işçiyiz. Daha sağlıklı ve güvenli çalışma ortamlarında emeğimizin karşılığını alarak üretim yapmak istiyoruz. Türkiye’nin her yerinde en küçük saya birim fiyatı 5 lira iken Adana’da bu fiyat 1 liraya kadar düşmektedir. Bu ağır ve sağlıksız çalışma koşullarında aldığımız ücret insan onurunu hiçe saymaktadır” dedi.

İşçiler komiteyi kurdu

İş bırakan saya işçileri 13 Ocak günü atölyelerden seçtikleri temsilcilerle bir toplantı gerçekleştirdi. Toplantı sonrası oluşan komite, karalarını işçilere açıkladı. Yapılan açıklamada, toplantıda alınan “direnişe devam” kararı işçilere duyuruldu.

Öncelikli olarak yapılan işin taban fiyatlarına 1 TL eklenmesi, sigorta ve çalışma sürelerinin kısalmasını talep eden işçiler, komite kararı olmadan iş bırakma eylemine son verilmeyeceğini vurguladılar.

Saya işçileri, 14 Ocak Cumartesi günü mücadelelerini bir adım daha ileriye taşıdılar. Kendi aralarında seçtikleri komite işlevindeki heyet dernek örgütlenmesi yolunda ilk adımları attı. Somut adımlarının atılmasına başlanacak olan dernek ayakkabı işçilerinin bundan sonraki mücadelesinde önemli bir mevzi olacak.

Ayrıca işçilerin ortak tartışmaları sonucu heyet taleplerinde bir değişiklik kararı alarak, istedikleri zammı yapılan işe 1 TL üzerinden değil, %35 üzerinden belirledi.

Kızıl Bayrak / Adana