13 Ocak 2012
Sayı: SYKB 2012/02

 Kızıl Bayrak'tan
İşçi sınıfının gündeminde örgütlenme, dayanışma ve birleşik mücadele olmalıdır!
Anayasa tartışmaları yeniden ısıtılıyor!
Esenyurt’taki Roboski protestosuna tutuklama terörü!
Karadağ cinayeti davası: Polis vuruyor, mahkeme koruyor!
Faşist baskı ve terör
sökmeyecek!/ BDSP
"Aktif taşeronluk sürecek” mesaji
Cuntanın iddianamesinden saçılanlar..
Kölelik saldırıları kapıda!
Sendika yöneticileri taşeron sistemini değerlendirdi..
İşçi düşmanı CHP’ye işçi protestosu..
Karayolları işçileri özelleştirme kıskacında
Gerede’de deri işçileri ayakta!
ELTA’da kararlılık kazandı!
TTB MK üyesi Dr. Osman Öztürk ile sağlıkta dönüşüm üzerine konuştuk…
Emperyalistlerle suç ortaklığı rejimin açmazlarını derinleştiriyor!
Kapitalizm para ve dolandırıcılık demektir!.
Tutuklu öğrencilerle
dayanışma eylemi
Hacettepe’de rektörle görüşme...
Yerel işçi bültenleri:
Sömürü ve köleliğe paydos!
Karl Liebknecht - Rosa Luxemburg
Neonazi cinayetlerine dur de!
1905 Devrimi ve
Sovyetler... - V.Yaraşır
Alaattin yoldaşın anısına
Boyun eğmemenin adı: “Molly Maguires”
“Yaman çelişki”...
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Karayolları işçileri özelleştirme kıskacında…

Özelleştirme saldırısına karşı mücadeleye!

AKP hükümeti Karayolları Genel Müdürlüğü’nün özelleştirilmesi için harekete geçti. Ulaştırma Bakanlığı, kadrosu ve bütçesiyle kendisine bağlı olan kuruluşlar arasında yeralan Karayolları Genel Müdürlüğü’nün 59 yıllık teşkilat yasasını değiştiren yasa tasarısını meclise sundu. Yeni yasa geçtiğimiz günlerde görüşülerek kabul edildi.

Yeni yasa Karayolları Genel Müdürlüğü’nü devlet bütçesinin dışına çıkarıyor. Karayolları Genel Müdürlüğü’nü ilk aşamada özel bütçeli bir kurum haline getirmek, tıpkı Köy Hizmetleri Genel Müdürlüğü gibi önce İl Özel İdareleri’ne bağlamak, sonra da özelleştirmeyi planlıyorlar. Ayrıca Karayolları Genel Müdürlüğü’ne ait olan araç parklarını “hizmet alımı” adı altında taşeron firmalara peşkeş çekmeyi tasarlıyorlar.

Yapılan özelleştirmelerin sonrasında yaşananlar ortadadır. Devlete ait en kârlı kuruluşlar içinde yer alan TÜPRAŞ, PETKİM, TEKEL vb. kuruluşlar para babalarına peşkeş çekildi. POAŞ’ın hisselerinin değerinin dörtte birine İş Bankası ve Doğan Holding’e peşkeş çekilmesi soygunun en açık göstergesidir.

Şimdiye kadarki özelleştirme örneklerinde olduğu gibi, para babaları hem yağlı lokmaları yutarak devleşiyorlar hem de hisse kırıntılarıyla halkın gözünü boyayarak elde avuçta ne varsa gaspediyorlar. Böylece sermayenin büyük sermaye grupları elinde toplanmasını sağlıyorlar.

Yaşanan özelleştirme örnekleri Karayolları’nın özelleştirilmesi durumunda işçilerin başına gelecekler konusunda yeterli açıklıklar sunuyor. Yapılan özelleştirmelerin ardından işçilerin yüzde 80’ni işinden ekmeğinden oldu. Sendikasızlaştırma aldı başını yürüdü. Taşeronlaştırma genelleşti. Ücretler budandı. İşçilerin sosyal hakları ve ikramiyeleri ortadan kaldırıldı.

Özelleştirme durumunda Karayolları’nda daimi ve sözleşmeli statüde çalışan binlerce sendikalı işçi sendikal hak ve özgürlüklerinin tümünü kaybedeceklerdir. Karayolları’nda çalışan sendikaya üye olan yaklaşık 9 bin taşeron işçisi işinden ekmeğinden olacaktır. Bu saldırı karayolu işçilerinin elindeki tüm kazanımları ve hakları gaspetme saldırısıdır. Tıpkı diğer özelleştirmelerde olduğu gibi karayolu işçilerinin sendikal örgütlülüğü hedefe çakılacak ve taşeron işçilik genelleşecektir. Ücretler budanacaktır. Ekonomik ve sosyal haklar tümüyle tasfiye edilecektir.

Bu cüretin kaynağında elbette ki yıllardır süren özelleştirme saldırısının püskürtülememiş olması gerçeği var. Buna bağlı olarak Yol-İş yöneticilerinin işçi sınıfı üzerindeki denetimine duydukları güven var. Bu güven sayesinde Karayolları’nda üç ayrı ücret skalası uygulamasını sürdürüyorlar. Bu güven sayesinde eşit iş yapan işçilerin eşit ücret almasını engelliyorlar. Bu güven sayesinde 9 bin karayolu işçisini yıllardır asgari ücret karşılığında, sendikal haklardan mahrum bırakarak çalıştırdılar. Bu güven sayesinde ihaleye giren firmalar yıllardır taşeron işçileri asgari ücret karşılığında çalıştırdılar.

Yol-İş yöneticileri karayolu işçilerine sorunu çözeceklerini söylüyorlar. Karayolları Bölge Müdürlükleri’nin satılmasını yaptıkları girişimlerle engellediklerini ifade ediyorlar. Görüşmelerden sonuç çıkmazsa Türkiye eylem alanına çevireceklerini söyleyip esip gürlüyorlar. İşçi sınıfı tüm özelleştirmelerde sendika ağalarının esip gürlediğini ama her seferinde özelleştirme karşıtı mücadeleyi boğmak için çaba gösterdiğine defalarca tanıklık etti.

Şu ana kadar ortaya çıkan tablo fazla umut vermeyebilir, ama herşey bitmiş değildir. Geçmişin derslerinden gereği gibi yararlanır, bu dersler ışığında mücadeleyi yükseltmeyi başarırsak, karayollarının özelleştirilmesi saldırısını engelleyebiliriz.

Bu da şu an ortaya çıkan olanakları en iyi şekilde değerlendirmeyi, karayolu işçileri arasında tam bir örgütlenme ve bilinçlenme seferberliği başlatmayı gerekli kılmaktadır. Bu işin bir an önce gereğince yapılmasını sendikal ihanet çetelerinden ya da makam-mahkeme kapılarında dolananlardan bekleyemeyiz. Görev öncü işçilere düşüyor.

Eksik olan, karayolu işçilerinin öncü rolü oynayacak, bu dinamikleri kendi etrafında toplayacak daha geniş ölçekte harekete geçirecek bir birlik ve örgütlülükten yoksun oluşudur. Karayolu işçilerinin sendika ağalarının etkinliğini kıracak mekanizmaları yaratamamış olmasıdır. Her yere yayılan bir genel direnişin örülebilmesi için, öncelikli sorumluluk bu eksikleri kapatacak bir hareketi başlatmaktır.

Bu özelleştirme kıskacını parçalamak karayolu işçilerinin en önemli sorumluluğudur. Sendika ağalarını mücadeleye zorlayacak olan güç karayolu işçileridir. Karayolu işçileri bağırlarına saplanmak istenen hançeri çıkarmak için harekete geçmeli, mücadeleyi büyütmeli, sendika ağaları üzerindeki baskıları artırmalıdır. Daha şimdiden özelleştirme karşıtı mücadeleyi omuzlayacak taban örgütlerini bütün iş yerlerinde oluşturmak için harekete geçmelidirler.

Komünist Karayolları işçileri

 

 

 

Hak-İş mücadeleye barikat olacak!

Gündemde olan 2821 Sayılı Sendikalar Kanunu, 2822 Sayılı Toplu İş Sözleşmesi Grev ve Lokavt Kanunu ve 4688 Sayılı Kamu Görevlileri Sendikaları Kanunu’nda yapılması düşünülen değişikliklere sermaye hükümetinin arka bahçesi Hak-İş’ten tam destek geldi. Yandaş konfederasyon, tasarıyı desteklemenin ötesine geçerek tasarıdaki anti-demokratik maddelere karşı çıkan emek örgütlerine karşı da mücadele kararı aldı.

AKP’den daha hevesli

HAK-İŞ Genel Başkanı Mahmut Arslan, Ocak 2012 tarihinin sendikal hareket açısından riskli bir süreç olduğunu belirterek, Toplu İş İlişkileri Kanunu’nun bir an önce yasalaşması gerektiğini, aksi takdirde çalışma hayatında bir kaos yaşanacağını söyledi. Arslan, hükümetin tasarıyla ilgili yaptığı açıklamalardan daha kararlı bir açıklamanın altına imza attı.

Arslan, bu kanunun çıkarılmasını engellemeye yönelik “lobi faaliyetlerine” seyirci kalmayacağını ve Toplu İş İlişkileri Kanununun çıkarılması için bütün gücünü ve imkanlarını kullanacağını belirtti.

Arslan, tasarıdaki anti-demokratik uygulamalara karşı çıkan DİSK ve KESK gibi örgütlere de şu mesajı verdi:

Bununla birlikte yasanın çıkarılmaması konusunda çeşitli çevreler tarafından çok ciddi bir lobi yürütüldüğünü de biliyoruz. 12 Eylül Darbe yasalarının destekçisi ve statükodan beslenen bu kesimler, küçük çıkarları uğruna Anayasa değişiklikleri dahil Türkiye’nin demokratikleşmesi, çağdaş, adil ve sosyal bir devlet olmasını engellemek istemektedirler. 2821 ve 2822 sayılı yasalar değiştirilmeden Anayasa değişiklikleri ve yeni anayasa dahil Türkiye’nin özgürleşmesi, sivilleşmesi ve örgütlü bir toplum haline gelmesi imkansızdır. HAK-İŞ bütün sosyal tarafların katkısıyla hazırlanan ve bakanlar kuruluna sunulan bu yasanın yasalaşmasını engellemeye yönelik bu lobi faaliyetlerine seyirci kalmayacak ve Toplu İş İlişkileri Kanununun çıkarılması için bütün gücünü ve imkanlarını kullanacaktır.”

Özellikle 2821 sayılı sendikalar kanununda yapılması düşünülen kimi değişikliklerin (üyelik ve istifada noter şartının kaldırılması gibi) teorik olarak örgütlenmeyi arttıracağı iddia edilirken 2822 sayılı kanundaki işkolu barajı sendikaların önerdiği gibi binde 5’e düşürülse bile işyeri barajının yüzde 50+1 olarak kalması durumunda bu değişikliğin bir anlamı kalmıyor. Dünya üzerinde sadece Türkiye’de varolan bu uygulamanın yanısıra tasarıda grev hakkına da yer verilmiyor.