13 Ocak 2012
Sayı: SYKB 2012/02

 Kızıl Bayrak'tan
İşçi sınıfının gündeminde örgütlenme, dayanışma ve birleşik mücadele olmalıdır!
Anayasa tartışmaları yeniden ısıtılıyor!
Esenyurt’taki Roboski protestosuna tutuklama terörü!
Karadağ cinayeti davası: Polis vuruyor, mahkeme koruyor!
Faşist baskı ve terör
sökmeyecek!/ BDSP
"Aktif taşeronluk sürecek” mesaji
Cuntanın iddianamesinden saçılanlar..
Kölelik saldırıları kapıda!
Sendika yöneticileri taşeron sistemini değerlendirdi..
İşçi düşmanı CHP’ye işçi protestosu..
Karayolları işçileri özelleştirme kıskacında
Gerede’de deri işçileri ayakta!
ELTA’da kararlılık kazandı!
TTB MK üyesi Dr. Osman Öztürk ile sağlıkta dönüşüm üzerine konuştuk…
Emperyalistlerle suç ortaklığı rejimin açmazlarını derinleştiriyor!
Kapitalizm para ve dolandırıcılık demektir!.
Tutuklu öğrencilerle
dayanışma eylemi
Hacettepe’de rektörle görüşme...
Yerel işçi bültenleri:
Sömürü ve köleliğe paydos!
Karl Liebknecht - Rosa Luxemburg
Neonazi cinayetlerine dur de!
1905 Devrimi ve
Sovyetler... - V.Yaraşır
Alaattin yoldaşın anısına
Boyun eğmemenin adı: “Molly Maguires”
“Yaman çelişki”...
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Türkiye-İran ilişkileri…

Emperyalistlerle suç ortaklığı
rejimin açmazlarını derinleştiriyor!

İthal ettiği petrolün yüzde 30’unu İran’dan alan sermaye iktidarı, bu ülkeyle arasındaki toplam ticaret hacmini ise 15 milyar dolar seviyesine çıkarmış bulunuyor. Her iki ülkenin egemen sınıfları, ilişkilerin bu seviyeye çıkmasından memnun görünüyordu. Ancak Türk sermaye devletinin bölgesel politikalarını ABD’nin çıkarlarına endeksli şekilde planlaması, iki ülke ilişkilerinin gerilmesine yol açıyor.

Aynı anda hem İran’la kurduğu çıkar ilişkilerini korumak hem ABD emperyalizminin bölgesel taşeronu olmak isteyen Türk devleti/AKP iktidarı, bu noktada ciddi açmazlarla karşı karşıya bulunuyor. Zira ABD adına taşeronluk yapmak İran’la ilişkileri gererken, İran’la arayı iyi tutmak ise, Washington’daki efendileri kızdırıyor. Bu ikilem, ABD-AB emperyalistlerinin İran’ı ekonomik olarak boğmayı amaçlayan yeni yaptırım kararlarıyla daha da karmaşık bir hal almaya başladı.

ABD’nin dayatmasıyla NATO’nun füze kalkanını Malatya’ya kurma kararı alan AKP iktidarı, İranlı liderlerin sert tepkisiyle karşılaşmıştı. Hem askeri hem sivil yetkililer, İran’ın olası bir saldırıya maruz kalması durumunda, füze kalkanını hedef alacaklarını açıklamışlardı. Bu meydan okumayı alttan alan Ankara’daki dinci Amerikancılar, füze kalkanının İran’a karşı kurulmadığı vaazını tekrarlayarak Tahran’dan gelen sert tepkileri hafifletmeye çalıştılar.

Füze kalkanı sorunu ortada dururken, batılı emperyalistlerin İran’a karşı geniş kapsamlı bir yaptırım uygulama kararı almaları, etkin taşeronluğa soyunan Ankara’daki işbirlikçilerin açmazını daha da derinleştirdi. Zira ABD-AB şefleri, sadece İran banka ve şirketlerini değil, bunlarla işbirliği yapmaya devam edecek olanları da hedef almaya hazırlanıyor.

İran’la toplam 15 milyar dolara varan ticaret hacmini riske atan bu yeni yaptırım kararının açıklandığı günlerde Tahran’a giden Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu, hem ABD’nin mesajını bu ülkeye taşıdı hem füze kalkanı konusunda İranlı yetkilileri rahatlatmaya çalıştı, hem de 15 milyar dolarlık ticaret hacmini korumanın yollarını aradı. Bu arada Irak’taki son durum, Suriye’deki gelişmeler ve Kürt hareketini tasfiye saldırısının, AKP’li bakanın gündemindeki diğer konular olduğu açıklandı.

Belirtmeliyiz ki, hem ziyaret öncesinde hem sonrasında Washington’daki efendileriyle görüşen Ahmet Davutoğlu’nun, ‘emir alan-hesap veren’ konumda olduğunu ve ABD’nin onayını almadan İran’a gitmeyi göze alamadığı bir kez daha gözler önüne serilmiştir.

Türkiye’yle ilişkilerin geliştirilmesine önem veren İran yönetimi, AKP’li bakanın ziyaretini memnuniyetle karşıladı. Buna karşın, Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad dahil olmak üzere üst düzey İranlı yetkililerle görüşen Ahmet Davutoğlu’nun zorlu anlar yaşamış olma ihtimali yüksektir. Zira İranlı liderleri füze kalkanı konusunda ikna etmek kolay bir iş değil. İsrail’in ABD onayıyla İran’ı tehdit ettiği, füze kalkanının ise İsrail’i korumak için kurulduğu Tahran’daki liderler için bir sır olmadığına göre, AKP’li bakanın işi zor olmuştur. Görünen o ki, bu durumda AKP’li bakanın, “füze kalkanının İran’a karşı kullanılmasına izin vermeyiz” vaadiyle İran yönetimini rahatlatmak dışında yapabileceği pek bir şey yoktu.

Bu vaadin İran tarafından ciddiye alınıp alınmadığı konusunda bir açıklama bulunmuyor. Ancak emperyalist/siyonist güçler tehditler savururken yeni füze sistemleri deneyip Basra Körfezi’nde günler süren bir askeri tatbikat gerçekleştiren İran’ın, ABD-İsrail tehditlerine boyun eğmeye niyetli olmadığı anlaşılıyor. ABD-AB kuşatmayı sıkılaştırmada İran ise, buna boyun eğmeme konusunda kararlı olduğu sürece, emperyalist/siyonist güçler adına taşeronluk yapan AKP iktidarının işi zorlaşmaya devam edecektir.

Ortadoğu’da ABD emperyalizmi adına tetikçilik yapmaktan dolayı içine yuvarlandığı açmazdan çıkabilmek için Washington’daki efendilerden medet uman Ankara’daki işbirlikçiler, İran’a karşı yaptırımdan muaf tutulmayı talep ediyorlar. Etkin bir tetikçi olarak İran konusundan ‘ayrıcalık’ isteyen AKP şeflerine, Beyaz Saray’dan verilen yanıt hakkında bir fikrimiz yok. Ancak İran’ı ekonomik abluka altına alarak boğma taktiğinin uygulanabilmesi bakımından Türkiye önemli bir rol düşüyor. Dolayısıyla Pentagon’daki savaş baronlarının AKP şeflerine ‘ayrıcalık’ tanımaları kolay görünmüyor.

Tabloya bakıldığında, emperyalizme hizmet eden Ankara’daki işbirlikçi sermaye iktidarının durumunun parlak olmadığı anlaşılıyor. Zira İran’la ilişkileri koruma kaygısı savaş baronlarınca hoş karşılanmazken, İranlı liderler de Türk sermaye devletiyle AKP hükümetinin Amerikancı bölgesel politika izlemesinden rahatsız olduklarını gizlemiyorlar.

Kapitalizmin küresel krizinin aşılamadığı koşullarda, bölgesel savaşların emperyalistler tarafından ateşlenmesi olasıdır. İran’ı hedef alan saldırgan planlar ve Pentagon onaylı İsrail tehditlerinin vardığı boyut dikkate alındığında, bölgesel savaş riskinin devam ettiği söylenebilir. Bunu göze alıp alamayacaklarından bağımsız olarak, “askeri seçenek” savaş baronlarının masasında duruyor.

Türk burjuvazisi ve onun siyasal temsilcisi olan AKP hükümetinin askeri seçeneği istediği söylenemez. Ancak Ankara’daki işbirlikçi iktidarın emperyalist güçler adına tetikçilik ve aktif taşeronluk politikasında ısrar etmesi, olası bir savaşın “saldırganlar” tarafında yer almasını kaçınılmaz kılıyor. Bilindiği üzere emperyalistlerle suç ortaklığına dayalı siyaset anlayışı, her koşulda komşu halklara düşmanlıkla belirgindir.

Olası bir çatışmanın işçi ve emekçileri ağır bir yıkımla karşı karşıya bırakacağı kesin olduğuna göre, emperyalizme ve ülke içindeki suç ortaklarına karşı mücadelenin yükseltilmesi hayati bir önem taşıyor. Emperyalizme ve işbirlikçi gerici rejime karşı mücadele, bölge halklarıyla enternasyonal dayanışma ve birleşik direniş!..

Bölge işçi ve emekçilerinin geleceğini karartabilecek uğursuz planları bozabilmenin yegâne yoludur bu.

 

 

 

Chavez’den ABD’ye kınama

Venezuela Devlet Başkanı Hugo Chavez, ABD’nin, Venezuela’nın Miami Başkonsolosu Livia Acosta Noguera’yı sınırdışı etme kararının ‘haksız ve keyfi’ olduğunu belirtti.

Chavez, İran Cumhurbaşkanı Mahmud Ahmedinejad’la görüşmesinin ardından yaptığı açıklamada, ‘bu kararın emperyalist bir gücün yeni bir gülünç hareketi olduğunu’ söyledi.