=

3 Haziran 2011
Sayı: SİKB 2011/21

 Kızıl Bayrak'tan
Kitle hareketinde militanlaşma eğilimi
AKP eliyle gerçek olan asalak burjuvazinin hayalleridir
Kürt halkı baskı ve inkara karşı
direnişini sürdürüyor!
Her yer Hopa!
İzmir’de seçim paneli 
İstanbul’da yaygın seçim faaliyeti
Aydınlı’da işçilerin birliği, halkların kardeşliği gecesi
Legrand’da sendikaya rağmen direniş 
Ontex/Canbebe direnişinde 100. gün deklarasyonu
Boykot çağrısı büyüyor...
İşçilerden düzen partilerine oy yok!
Ortadoğu’da halk isyanları emperyalist kıskaç altında
Filistin’de siyonist
abluka parçalanıyor!
Bir köprü kadar uzaktı ve isyan ateşi Cebelitarık’tan geçti
Yunanistan’da kriz derinleşiyor
Avrupa’da sınıf mücadeleleri - Volkan Yaraşır
Almanya’da nükleer
santraller kapatılacak
Douwe Egberts’de greve doğru
“Bologna Süreci”ne de devlet terörüne de teslim olmayacağız!...
Gençlik Yükseköğretim Kongresi’ni sokaklarda karşıladı.
Petrol-İş Sendikası Genel Eğitim ve Örgütlenme Sekreteri Nimetullah Sözen ile Kamu TİS süreci
üzerine. konuştuk.
Sağlıkçılar çok ses çıkaracak
AKP’den Alevilere seçim oyunu
“Onurumuzu savunuyoruz”
Kayıplar mücadelesinde 16 yıl
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Avrupa’da sınıf mücadeleleri

Volkan Yaraşır

Kapitalizmin yapısal krizi ve finans-kapitalin sosyal yıkım politikaları, Avrupa’da sınıf mücadelesini güçlendirdi.

2011 yılında mücadele daha da yaygınlaştı. Kıtanın Akdeniz havzasındaki gelişmeler merkezdeki ülkeleri de etkilemeye başladı. Mart ayı sonunda Belçika’da, AB liderler zirvesinin yapıldığı Avrupa Konseyi binası onbinlerce gösterici tarafından kuşatıldı. Sendikaların çağrılarıyla gerçekleşen bu eyleme, eşzamanlı destekler geldi. İspanya, Fransa ve Almanya işçi sınıfı kitlesel protesto gösterileri yaptı. Eylemlerin odağını Merkel ve Sarkozy’nin önerisi olan, “Rekabet Paktı” adı verilen yeniden yapılanma tasarısı oluşturdu. Tasarı, özünde konsantre sosyal yıkım programlarını içeriyor. Ayrıca bu programın tek merkezden (AB’den) koordineli bir şekilde uygulanması yönünde düzenlemeleri kapsıyor. Önermenin içeriği kısaca şöyle: AB ülkelerinde emeklilik yaşının kademeli bir şekilde yükseltilmesi, bazı temel hak kayıplarının yasalaştırılması, ücretlerde sistematik düşüşler sağlanması, esnekleştirme ve sosyal güvenlik sisteminin çökertilmesi ve hızla özelleştirilmesi.

Pakt, 24 Mart’ta yapılan zirve toplantısında kabul edildi. Anlaşmayla birlikte AB, kriz bahanesiyle tek tek ülkelere emeklilik yaşının yükseltilmesi, işçi ücretlerinin düşürülmesi ve sosyal güvenlik sisteminin tasfiyesi için baskı yapabilecek. Yani artık AB coğrafyasında işçi sınıfına yönelik daha konsantre ve sistematik saldırılar gündeme gelecek.

Finans-kapital sınıfa karşı stratejik bir saldırıya hazırlanıyor. İşçi sınıfı bu gelişmeler ve krizin yıkıcı sonuçlarına (kemer sıkma politikaları diye de adlandırılıyor) karşı kıta düzeyinde hareketlendi.

Belçika’da pakt karşıtı eylemleri, Mayıs ayının başında öğretmenlerin bir günlük grevi izledi. Ülkede öğretmenler 15 yıl aradan sonra ilk grevlerini gerçekleştirdi.

Almanya Mayıs ayına grevle girdi. 2 Mayıs’ta Berlin’de bulunan 3 büyük üniversite hastanesinde çalışan sağlık emekçileri grev başlattı. 2200 işçinin iştirak ettiği grevin en önemli özelliği katılımcıların büyük bir çoğunluğunun taşeron işçi olmasıydı. Çalışma koşullarının ve ücretlerin düzeltilmesi için başlayan grev etkili oldu. Grev Almanya’da güvencesizleştirmenin en önemli operasyonlarından biri olan ve hızla yaygınlaşan taşeronlaştırmaya karşı etkili bir pratik olarak dikkat çekti.

İtalya’da, en büyük konfederasyon olan CGIL’ın çağrısıyla genel grev yapıldı. Kemer sıkma politikalarına karşı işçi sınıfı (6 Mayıs’ta) bu yılın ilk genel grevini gerçekleştirdi. 24 saatlik genel grev, hava yolları, demiryolları, kamu kuruluşları ve okullarda etkili oldu. Özellikle ülkede, başta metropoller olmak üzere, ulaşım sistemi kilitlendi.

Portekiz işçi sınıfı da 6 Mayıs’ta sokaklardaydı. Mali kriz sarmalına giren Portekiz’de, erken genel seçimlerin yaklaştığı bu günlerde ücretlerin dondurulmasına, sosyal yardımlarda yapılacak kesintilere, vergilerin artırılmasına karşı kamu çalışanlarının etkin olarak katıldığı grev gerçekleştirildi.

Britanya’da işçi sınıfı Mart sonunda ayağa kalktı. TUC önderliğinde gerçekleşen eylem yeni sosyal saldırılara ve kemer sıkma politikalarına karşı yüzbinleri harekete geçirdi. Son yılların en kitlesel eylemiyle neo-liberal politikalar lanetlendi. 500 bin kişinin katıldığı protesto eylemi, 2003 yılında Irak savaşına karşı yapılan eylemden sonraki en büyük gösteri olarak iz bıraktı. 26 Mart’ta TUC üyesi işçiler greve çıktı ve alanlarda kitlelerle kaynaştı. Üniversite öğrencileri okul işgalleriyle işçilere destek verdi. Britanya’da resmi işsizlik oranı 2010 yılında yüzde 8’e ulaştı. Bu oran son 20 yılın en yüksek seviyesini işaret ediyor. TUC’un grevlerini ve büyük kitle gösterisini Nisan başında sağlık çalışanlarının sağlıkta reform ve özelleştirme politikalarına karşı eylemleri izledi.

Fransa’da Mart ayında yapılan iki aşamalı seçimlerde Sarkozy düşüşe geçti. Yerel seçimlerden sosyalist ve sosyal demokrat parti zaferle çıktı. Bu arada faşist parti FN de oylarını artırdı. Bu oran bazı bölgelerde yüzde 10 ve yüzde 12 oranına ulaştı. Krizin yarattığı koşullar ve sosyal yıkım programları sadece Fransa’da değil, İsviçre, Almanya, Avusturya, Hollanda, Danimarka, Finlandiya, İsveç, Norveç, Britanya ve doğu Avrupa ülkelerinde neo-faşist hareketin yükselişinin önünü açtı. Krizin etkisiyle diskriminasyon politikaları, rasizm uygulamaları, göçmen düşmanlığı ve İslamofobi yaygınlaştı. Faşizmin yükselişi kıtada sınıfsal antagonizmanın keskinliğini işaretliyor. Mayıs ayı ortalarında İspanya’da gençlik Madrid’de bulunan Puerto De Sol meydanını işgal etti. Metropol bir simge ve tüketim toplumunun mabedi olan meydan Tahrir Meydanı’na çevrildi. Gençliğin temsilcileri eylemlerinin esin kaynağının Tahrir Meydanı olduğunu açıkladı. Benzer gelişmeler Lizbon’un Porto Batelha Meydanı’nda yaşandı. Aynı şekilde İtalya ve Almanya’da da meydanlar gençlik tarafından işgal edildi. Gençlik geleceğin gaspına ve neo-liberalizme karşı ayağa kalktı. Geleceği kazanmak için metropollerin nabzı olan alanları işgal etti. Yarattığı fiili durumlarla, tahakküm ve otoriteyi işlevsizleştirdi. Mekanın özgürleşmesini sağladı.

Gençliğin bu hızla yayılan ve etkisi artan meydanları işgal eylemleri, neo-liberal virüsün yaydığı sinik ve pesimist havayı dağıttı, yani zamanın ruhunu değiştirdi. Gençlik özgürleştirdiği meydanlarda, özgürlük ve eşitlik özlemlerini dile getirdi. Daha önce Yunanistan, İtalya, Fransa ve Britanya’da olduğu gibi gençlik geleceğini arıyor. Özgürlük ve eşitlik özlemlerini işçi sınıfının mücadelesiyle bütünleştiriyor. Gençliğin potansiyel proleter kimlikleriyle arayışları, sınıfla kaynaştığı oranda sarsıcı sonuçlar yaratacaktır. Daha önce bu yönde önemli pratikler yaşandı.

Bütün bu gelişmeler Avrupa’da sınıf mücadelesinin yükselişini işaret ediyor. Yunanistan’da 10 Mayıs’ta gerçekleşen grev de bunun somut göstergelerinden biri oldu. Ayrıca Portekiz’de yaşanan mali kriz süreci periferideki yeni kriz senkronudur. Portekiz’in, İspanya’nın toksik bankacılığının üssü olması, İspanya’yı hızla borç krizi anaforuna sokabilir. Avrupa’nın beşinci büyük ekonomisi olan İspanya’da toplumsal gerilim artmaktadır. Krizin yıkıcı dalgalarının İspanya’yı sarması uzun süreden beri sessizlik içinde olan İspanya işçi sınıfını ayağa kaldırabilir. Çünkü neo-liberal saldırılar işçi havzalarında sınıfsal öfke ve kin birikmesine yol açtı. İspanya gençliğinin eylemleri bu noktada katalizör bir etki yaratabilir. Gençlik eylemleriyle İspanya’da uzun zamandır süren eylemsizlik dönemini sonlandırdı. Özellikle Puerto De Sol Meydanı’nın işgali, ülkede müthiş bir atmosfer yarattı. Gençliğin yayınladığı manifesto, şu an için şekilsiz, eklektik ve melez tanımlamalar içerse de gençliğin özlemi, arzu ve eylemlerinin yarattığı aura önemlidir. Kıta genelinde ve özelde İspanya’da yeni bir dönemin ve dinamiğinin habercisidir: Yeni ve genç proletaryanın.

Kıtada sınıf hareketinin yeni ateşleyicisi İspanya ve Portekiz olabilir. Bu arada İrlanda’nın “kurtarılma operasyonları” halen sürmektedir. İrlanda bankalarının ek olarak 24 milyar euroluk finansal ihtiyacı ortaya çıktı.

Kısaca mali kriz senkronu yayılıyor. Önümüzdeki dönem Portekiz ve İrlanda’da ekonomik çöküşler gündeme gelebilir. İspanya borç krizine girebilir. Periferiyi giderek saran krizin, çekirdeği etkilemesi kaçınılmazdır.

Önümüzdeki dönem yeni sınıf kavgalarına gebedir. Mali krizin yayılması, senkronizasyon özelliği, çöküş riskleri kıta düzeyindeki sınıfsal antagonizmayı keskinleştiriyor ve yoğunlaştırıyor. Bu yoğunlaşma hali kıta çapında büyük toplumsal altüst oluşların ve patlamaların önünü açıyor. Artık önümüzdeki dönem genel grev dalgalarına ve yaygın büyük kitle gösterilerine gebedir. Artık Avrupa’nın her büyük meydanı Tahrir Meydanı olmaya adaydır. Sorun yeni proletaryanın, yeni güçleriyle yıkıcı gücünün açığa çıkarılmasıdır ve kristalize edilmesidir.