22 Nisan 2011
Sayı: SİKB 2011/16

 Kızıl Bayrak'tan
Son dönemin gelişmeleri ve görevler
YSK darbesine halk öfkesi
Hiçbir baskı ve yasak Kürt halkının mücadelesini boğmaya yetmeyecek!
Sınıf devrimcilerinin
1 Mayıs çalışmaları sürüyor
‘Beyaz grev’ Türkiye’yi sardı
Sonuçlanan Metal TİS’leri üzerine...
Metal işçileri Grup TİS sürecini değerlendirdi
Gebze, Ankara ve Kayseri’de işçiler kurultaylarda buluştu
Tunus ve Mısır:
Devrim için dersler / 2
Mısırlı emekçilerin mücadelesi gerici yönetimi zorluyor
Suriye’de mücadele sertleşiyor
Emperyalistler Libya’da kara harekatına hazırlanıyor
Avrupa’da 1 Mayıs ve devrimci sorumluluk
Ontex direnişinin sesi Avrupa’da
YGS skandalına karşı binlerce öğrenci ‘boykot’ dedi
DLB’den YGS karşıtı
imza kampanyası
Ankara’da polis operasyonu
Karadağ cinayet davasını
sahiplenme çağrısı
Çocuklarımızın yaşamları 23 Nisanlar’da değil, 1 Mayıs alanlarında savunulacaktır!
Mücadele alanlarından
1 Mayıs çağrısı!
Kırbayır gözaltında katledildi
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Suriye’de mücadele sertleşiyor

Devlet terörü ve reform vaatleriyle halk hareketini durdurmaya çalışan Beşşar Esad yönetiminin girişimleri ters tepiyor. Halk gösterileri daha da büyüyor. Ortada Tunus, Mısır, Yemen, Bahreyn, Libya örnekleri varken, Baas rejiminin bu taktiklerden medet umması, zorba rejimlerin, manevra yapma yeteneğinden yoksun olduklarının yeni bir kanıtıdır.

Bin Ali, Mübarek, Ali Salih, El Halife, Kaddafi diktatörlerinden farklı olduğunu savunan Baas yönetimi, ABD-İsrail karşıtı söylemleri de öne çıkararak halk gösterilerinin üstesinden geleceğini hesap ediyor. Ancak her yeni gelişme, bu çabanın beyhude olduğunu kanıtlamaktadır.

Baas yönetimi, dış güçler tarafından silahlandırılan provokatörlerin varlığı söylemine dayanarak, durumun diğer Arap ülkelerinden farklı olduğunu savunuyor. Buna karşın olayların seyri, emekçileri harekete geçiren nedenlerin tümüyle meşru olduğunu ortaya koyuyor. Ne reform vaatleri, ne eylemlerde gözaltına alınanların serbest bırakılması, ne cinayetlerle ilgili araştırma komisyonlarının kurulması ne de bunları tamamlayan dizginsiz devlet terörü… Tüm bunlar, demokratik hak ve özgürlükler talep eden, yolsuzluk ve rüşvetle mücadele edilmesini isteyen, kolluk kuvvetlerinin halka karşı sergiledikleri vahşi saldırganlığın son bulmasını isteyen emekçileri eylemlerden alıkoymaya yetmiyor.

Nitekim halk hareketinin yayılması, Baas yönetimini olağanüstü hali kaldırmak, yüksek devlet güvenlik mahkemelerini feshetmek ve barışçıl gösterilerin yasal olduğunu kabul etmek zorunda bıraktı. Ancak, kolluk kuvvetlerinin terör estirdiği yerde bu kararların ciddiye alınma şansı pek yok. Zira devletin sokaklarda cinayet işlediği yerde yasalarda yapılan değişikliklerin emekçiler nezdinde bir kıymeti  olmaz.

Suriye’nin pek çok kentinde eylemlere devam eden emekçiler, somut talepler yükseltiyor ve somut adımlar atılmasını talep ediyorlar. Emekçilerdeki kararlılık arttıkça, rejimin reform/zorbalık ikilemine dayalı taktiklerinin etkisi ise azalıyor.

Akan kanın durdurulması, siyasi tutsakların serbest bırakılması, geçici bir hükümetin oluşturulması, halkı temsil etmeyen yerel meclislerin dağıtılması, 1973 yılından beri yürürlükte olan anayasanın değiştirilmesi, yeni anayasayı hazırlamak için kurucu bir komitenin seçilmesi gibi talepler formüle eden göstericiler, bir an önce bu yönde somut adımlar atılmasını talep ediyorlar.

Eylemlerde “ulusal birliğe” vurgu yapılırken “Ne Müslüman Kardeşler ne (kökten dinci) Selefiler, özgürlük, özgürlük!”, “Müslüman/Hıristiyan biz özgürlük istiyoruz!”, “Halkını katleden haindir!” şiarları yükseltildi. Baas rejiminin zorbalığına karşı biriken öfke, bazı eylemlerde, “Halk rejimin yıkılmasını istiyor!” şiarının da yükseltilmesini koşulladı.

Yabancı basının eylemleri doğrudan yansıtma olanağından yoksun olması, olayların boyutu hakkında net bir fikir oluşturmayı zorlaştırıyor. Hem Baas yönetimi temsilcilerinin hem muhaliflerin canlı telefon bağlantıları sırasında ifade ettikleri, tabloyu kısmen aydınlatıyor.

Baas yönetimine yakın isimler halk hareketinin varlığını inkar etmiyor, söylemde olsa meşruluğunu kabul ediyor. Ancak olayın bundan ibaret olmadığını, ABD-İsrail işbirlikçilerinin Suriye’ye sızdığını, içeride de işbirlikçileri bulunduğunu, bu güçlerin silahlı olduğu ve kanlı olaylara sebebiyet verdiklerini savunuyorlar.

Muhalifler ise, dış müdahale söylemi üzerinde pek durmazken, sokaklara dökülen halkın silahsız olduğu, barışçıl eylemler yaptığı, meşru talepleri için mücadele ettiğini ifade ediyorlar.

Arap dünyasında tanınan bazı aydın ve akademisyenler ise, emperyalist/siyonist güçlerin Suriye’deki olaylara kayıtsız kalmalarının mümkün olmadığını, ancak bu olgunun halkın haklı talepleri uğruna mücadele ettiği gerçeğini değiştirmeyeceğini, dolayısıyla Baas yönetimin iki olaya farklı şekilde yaklaşmak zorunda olduğu ve halka karşı uyguladığı şiddetten vazgeçmesi, talepleri karşılaması gerektiğini savunuyorlar. 

Göründüğü kadarıyla, Suriye’deki eylemlerde örgütlü siyasal güçlerin belli bir etkisi var. Müslüman Kardeşler’in işin içinde olduğuna dair güçlü veriler var. Ancak ilerici, sol-sosyalist güçler de eylemlere katılıyorlar.

Sol güçler, henüz Baas yönetimini devirmekten söz etmiyorlar. Yansıyan bazı açıklamalar, rejimle masaya oturma beklentisinin devam ettiğine işaret ediyor. 20 Nisan’da canlı telefon bağlantısıyla El Cezire’ye açıklamalarda bulunan Birleşik Sosyalist Parti’nin (BSP) Halep’teki temsilcisi de benzer görüşler ifade etti.

Reformları ciddi bulmadıklarını ifade eden BSP temsilcisi, rejimin bu manevralarla eylemleri bitirmeye çalıştığını, ancak bu tutumun yanlış olduğunu, Baas yönetiminin de diğer Arap yönetimleriyle aynı hataya düştüğünü belirtti.

Siyasi tutsakların derhal serbest bırakılması, olağan üstü halin kaldırılması, eylemlerde halka karşı uygulanan şiddetin son bulması, bu adımların atılmasından sonra ise Baas yönetimi ile muhalif güçler arasında görüşmelerin başlatılması… Bu dört talebin acil olarak karşılanması gerektiğini vurgulayan BSP temsilcisi, “Halk rejimin yıkılmasını istiyor!” şiarının temel bir slogan olmadığını, daha çok halka uygulanan şiddete bir tepki olarak gündeme geldiğini belirtti.

Dış güçlerin müdahalesine karşı olduklarını ifade eden Birleşik Sosyalist Parti temsilcisi, çözümün içeride üretileceğini ifade etti.

Görünen o ki, sınırlı tavizlerle yakasını kurtarmaya çalışan Baas yönetimi, uzak olmayan bir gelecekte halkın iradesine boyun eğmek zorunda kalarak, temel talepleri kabul etmek zorunda kalacaktır. Rejimin bu talepleri karşılama gücü ve yeteneğinin olup olmadığını önümüzdeki süreç gösterecektir.

 

 

 

Paris’te halk isyanları paneli

Fransa’nın Paris kentinde düzenlenen panelde Kuzey Afrika ve Ortadoğu’daki halk isyanları tartışıldı. 17 Nisan Pazar günü yapılan etkinliğe konuşmacı olarak BİR-KAR temsilcisi ve Araştırmacı-yazar Volkan Yaraşır katıldı. Son derece eğitici ve etkileyici tarzda geçen panele 30 kişi katıldı.

Sınıfın devrimci enerjisini açığa çıkartma çağrısı

Uluslarararası sınıf tarihinin temel momentleri üzerinde duran BİR-KAR temsilcisi, 1848 devrimleri, Paris Komünü ve Rus Devrimi pratiklerine değindi. Kapitalizmin bunalım dönemlerinden ve sermayenin bu dönemlerde uyguladığı politikalardan bahsetti. Krizlerle sınıf hareketinin yükseliş ve düşüşlerini ele aldı.

1990’larda kendini dışa vuran gelişmelerden söz eden temsilci, bu çerçevede; Chiapas’daki köylü isyanını ve ardından Fransa, Yunanistan, İtalya ve Almanya’daki işçi hareketlerine, anti-küresel hareketin yükselişine ve Endonezya’da Suharto diktatörlüğünün yıkılmasına değindi. Tüm bu gelişmelerin yeni bir sürecin başlangıcı olduğunu söyledi. Zamanında komünistlerin bu dönemi proleter kitle hareketleri ve halk isyanları olarak tanımladıklarını ifade eden BİR-KAR temsilcisi, konuşmasının devamında, Avrupa’nın metropollerinde patlak veren işçi hareketlerinin, grev ve genel grevlerin ve Kuzey Afrika’daki halk isyanlarının bunun devamı olduğunu dile getirdi. Tüm bu gelişmeleri bu bütünlük içinde, bir tarihsel dönemin ürünü olarak ele almanın önemli olduğunu açıkladı. Türkiye’nin bu bölgede olduğuna, Kürt sorunu üzerinden tam içinde olduğuna dikkat çeken temsilci, sözlerini, Türkiye devriminin kendi sınırlarını aşacağına, Ekim Devrimi gibi bir işlev görerek, etkilerinin Ön Asya’ya doğru uzanacağına değindi. Bugünkü temel görevin bu perspektiften hareketle, sınıfın devrimci enerjisini açığa çıkartmak ve onu devrime hazırlamak olduğuna vurgular yapılarak konuşma sonlandırdı.

“Sınıfın organik parçalı olunmalı”

Araştırmacı-yazar Volkan Yaraşır ise konuşmasında, Kuzey Afrika’da yaşanan devrimci ayaklanmaların tesadüfi ve istisnai olmadığının, bu ayaklanmaların ancak kapitalizmin yapısal krizi çerçevesinde anlaşılabileceğini söyledi.

Ardından, Libya işgalinin Arap devrimleri sürecini bloke etmeyi ve kapitalist stabilizasyonu hedefleyen emperyalist bir müdahale olduğunu açıkladı.

Kapitalizmin yapısal krizinin sınıf çelişkilerini keskinleştirdiğini ve küresel düzeyde devrimin imkanlarını yarattığını söyledi. Avrupa’nın Akdeniz havzasındaki işçi hareketlerinin ve Kuzey Afrika’daki isyanların bu diyalektikle anlaşılabileceğini belirtti.

Artık bölge ya da Ön Asya devrimlerinin tartışılabileceği bir döneme girdiğimizi belirtti.

Sınıfın organik parçası olmanın bugünün temel görevi olduğunu söyledi.

Daha sonra soru-cevap bölümüne geçildi. Bu bölümde oldukça zengin, kapsayıcı, canlı tartışmalar yapıldı. Panel dört saat sürdü.

Kızıl Bayrak / Paris