Mücadele Postası
Songül Anne adalet arıyor!
Kadıköy’deki 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü Mitingi’nde işçi ve emekçi kadınların talepleri haykırıldı. Emekçilerin en çok dillendirdikleri taleplerden birisi, kadına yönelik şiddete son verilmesiydi. Kapitalizmin erkek egemen dünyasının ayrılmaz bir parçası olan kadına yönelik şiddet, 2010-2011 yıllarında inanılmaz boyutlara ulaştı, kadın cinayetlerinin ise ardı arkası kesilmiyor.
Kadıköy’deki mitingde, sınıf kardeşlerinin arasında saf tutmuş, bir kadın vardı. Dimdik duruşu, acıyla sertleşmiş yüzü, öfkeli bakışları ve önündeki imza standıyla dikkatleri çekiyordu: Songül Alıcı, emekçi bir kadın, bir anne. Kadına yönelik şiddetin en ağır biçimlerinden biri yaşatılmıştı, yaşatılıyordu O’na. Songül Anne’nin evladı, gözleri önünde katledilmişti. Üstelik, oğlunun katilleri aylardır serbestçe dolaşıyorlardı. Türkiye’de evladı katledilen, kaybedilen binlerce anneden biriydi O. Miting meydanında, “Adalet!” diye haykırıyordu.
Songül Alıcı’nın oğlu, Aykut Alıcı, 20 yaşında bir üniversite öğrencisiydi. Arkadaşlarının ve aile çevresinin çok sevdiği bir gençti. Ayrıca güzeldi, bakımlıydı. Saçlarına jöle sürmeyi, kulağına küpe takmayı seviyordu. Ayrıca okumayı ve bağlama çalmayı seviyordu. Kendisini devrimcilere yakın hissediyor, İbrahim Kaypakkaya’yı seviyordu. İkitelli’de yaşayan, emekçi bir ailenin çocuğuydu Aykut. Küpe takıyordu, ama aldığı “halk kültürü” sebebiyle, kendisine hakaret edilince kavga etmeyi de biliyordu.
14 Ağustos 2010’da, mahallede gençler arasında bir kavga çıktı. Aykut, taraftı bu kavgada. Küpesine sataştılar. “İ..e” dediler. Kıyasıya dövüştü Aykut. Erkekliğini mi savundu? Toplumun geri zihniyetiyle mi dövüşüyordu? Bilmiyoruz. Soracak, öğrenecek fırsatımız olmadı. O gece, gündüz kavga ettiği gençler, pusuya düşürdüler Aykut’u. Annesi balkondan görüyordu, haykırıyordu, yapmayın diyordu, ama yetişemedi. Pusuya düşürenler 9 kişiydi Songül Anne’nin dediğine göre, bıçakla gelmişlerdi ve üst üste bıçak darbeleriyle öldürdüler evladını. Aykut, kalbinden bıçaklandı ve yaşamını yitirdi.
Songül Anne, “Benim oğlum bıçak değil, kalem tutuyordu!” diyor. Oğlunun bir hiç yüzünden öldürüldüğünü, öldürenlerden ikisinin tutuklandığını, 7 kişinin ise serbest olduğunu söylüyor. Taksim’de, şubat ayında çadır kurarak sabahlamış, bir imza kampanyası başlatmıştı. Duyarlı insanlar arıyor Songül Anne ve imza standını, alan alan, eylem eylem dolaştırıyor.
İmza kampanyasının iki talebi var: İlki, oğlunun katillerinin yargılanması. İkincisi ise, topluma hakim olan şiddete son verilmesi. Bu taleplerle, Adalet Bakanı’na da bir mektup göndermiş Songül Alıcı. Cevap alamamış. Songül Anne’nin sürdürdüğü imza kampanyasına internet üzerinden destek vermek için aykutalici.com adresi ile mümkün.
Songül Alıcı
Her şey Ontex direnişi için!
Ontex direnişi ile dayanışma çabalarımıza hız kazandırdık. Çok yönlü bir seferberlik içindeyiz. Ontex direnişinin kesin olarak kazanımlarla sonuçlanmasını istiyoruz ve kendi cephemizden buna somut katkılar yapmak istiyoruz. Bunun her zamankinden de yakıcı bir görev ve sorumluluk olduğunu biliyoruz.
Politik bir hatta eylemli bir süreç örgütleme çabası içerisindeyiz. Önümüzdeki günlerde bu çabalarımızı, daha tanımlı ve daha hedefli hale getireceğiz. Örneğin, Ontex’in de sahibi tekel patronlarını Avrupa’da da rahatsız edecek eylemler yapmayı düşünüyoruz. Bunun eylem ve etkinliklerimizi daha anlamlı hale getireceği kesindir. Fakat biz şu sıralar özellikle direnişçi işçi kardeşlerimizle maddi dayanışma sağlama konusunda yoğunlaşmış bulunuyoruz. Zira, direnişin kazanması bakımından maddi sorunların giderilmesinin son derece gerekli ve önemli olduğunu düşünmekteyiz.
Bu düşünceden hareketle, yaratıcı yol ve yöntemlere de başvurarak, her türlü imkanı değerlendirmekteyiz. Politik toplantı ve etkinliklerde, düğünlerde vb. hem konuşmalar ve dağıttığımız yazılı materyaller aracılığıyla direnişi duyuruyoruz ve hem de bağış topluyoruz. Bu çerçevede 5 Mart’ta Wuppertal’daki 8 Mart etkinliği sırasında 300 Euro toplamıştık. Bunu direnişçi kardeşlerimize iletmiş bulunuyoruz. 12 Mart tarihinde, bu kez, Bonn kentinde bir çalışanımızın düğününde aynı şeyi yaptık. İlk önce kısa bir konuşma ile Ontex direnişi hakkında bilgi verdik. Ardından da gerekliliğine değinerek maddi destek talep ettik. Bağış kutularımızı dolaştırarak davetlilerden yine 300 Euro bağış topladık. Bunu da en kısa süre zarfında Ontex işçilerine ileteceğiz.
Ontex direnişinin kendisine özgü güçlükleri ve imkansızlıkları bir yana, Türkiye koşullarında bir direnişin yaşatılmasının ve direnişçi işçilere güç vermenin neleri gerektirdiğini az-çok biliyoruz. Ontex’li sınıf kardeşlerimizin hiç kuşkusu olmasın, direnişlerinin mutlaka kazanımlarla bitmesini istiyoruz ve biz de bu konuda bizden beklenen katkıyı yapacağız.
BİR-KAR olarak, bu vesileyle, bir kez daha, Avrupa’da faaliyet yürüten tüm kurum çalışanlarımızı, “Her şey Ontex direnişinin kazanması’’ hedefiyle çok yönlü ve aktif biçimde seferber olmaya, çalışmalarına hız kazandırmaya ve tüm yaratıcılıklarını sergileyerek, direnişçi işçilere güç verecek somut çabalar ortaya koymaya çağırıyoruz.
Yaşasın Ontex direnişimiz!
Mutlaka biz kazanacağız!
BİR-KAR- İşçilerin Birliği halkların Kardeşliği Platformu!
Bir dalga seli
Hepsinin yüzlerinde
öfkeli bir yorgunluğun
izleri vardı.
Ve keskin,
bir merak ışığı
parıldayarak gözlerinde,
bir dalga seli gibi
gelen kadınlar,
koşar adım
kavgaya yürüyorlardı.
Kırık aynalar
çoğaltarak yüzlerini
o büyük aynasında
yıldızlar denizinin
derin bir rüyadan
uyanmışlar gibi,
şimdiye kadar bilmedikleri
gerçekleriyle yüzleşiyorlardı.
Bir gökyüzü mavisinde
paylaşmak için
eşitlik ve özgürlüğü
kan, ter, irin, kokan
fabrika bacalarının
volkanik ateşinde
tarihsel aşağılanmaya
başkaldırıyorlardı.
Yeni şeyler söylemenin
dehşetli gücüne inarak
“Hak eşitliği yoksa
yürek temizliği de olmaz” diyerek,
gül ve ekmek günlerine
aşkla, tutkuyla bağlanıp
bencil olmayan,
bir başka alem istiyorlardı.
Velhasıl,
kavgaya yürüyorlardı,
kartalları andıryorlardı,
gerçekleriyle yüzleşiyorlardı,
başkaldırıp
bir başka alem istiyorlardı.
Emeklerinin
bu ilk meyvesini
sunmak için insanlığa
8 Martlar'ı kopartıp alıyorlardı.
Onlar, her türüne aşağılanmanın
çifte baskı, çifte sömürüye karşı
kafalarının içindeki
karakolları yıkmakla işe başlıyorlardı.
Artık, isimleri yanlızca
Hatice, Ayşe, Fatma değil
ulusal, cinsel, sınıfsal
horlanmaya hayır diyen
gezegenimiz ve geleceğimizin
yarısı olan
emekçi kadınlardı.
Şimdi, mücadelemizin
büyük yarısında
yer alan onlardı
onlar ki, efsanemizde
dün, bugün ve hep vardı
güneşli yarınlarımızda da olacaklardı.
H. Coşkunel
|