22 Ocak 2010
Sayı: SİKB 2010/04

 Kızıl Bayrak'tan
TEKEL direnişi,
yeni olanaklar ve görevler
“İşçinin kürsüye çıkma zamanı”dır.
İsrail ile yaşanan “koltuk krizi” geride kaldı.
İstanbul’da kamu emekçileri kurultayına doğru
Danıştay şeker fabrikalarının özelleştirilmesi kararını iptal etti
Faşizme inat, kardeşimsin Hrant!
On binlerce işçi ve emekçi Ankara’da
TEKEL direniş günlüğü
Metal İşçileri Birliği
Merkez Yürütme Toplantısı Sonuçları.
Entes’te direniş güncesinden..
Sınıf hareketinden.
İTO Genel Sekreteri Dr. Hüseyin Demirdizen saldırılar üzerine konuştuk...
Her şey TEKEL için: Tek yumruk, tek vücut, tek barikat! - Volkan Yaşarış!
Miting.izlenimleri.
TEKEL işçilerinin mücadelesi sansürü parçalayacak!
TÜMTİS İzmir Şube Başkanı Şükrü Günsili ile TEKEL direnişi üzerine konuştuk..
Polis terörü ve cinayetlerini
protesto eylemlerinden
Polis terörü karşıtı
kampanyaya saldırı
Kapitalizmin çürümüş ruhu: Emperyalist tekellerin Davos Zirvesi
Depremin yerle bir ettiği Haiti’nin tablosu.
“Harç zamlarına karşı
mücadelemiz engellenemez!.
İstanbul: Kimin başkenti?
Bir katil, bir cinayet ve “demokratik açılım”
Emekçi kadının ‘güneşi’ ancak sosyalizmde doğacaktır!
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Entes direnişi güncesinden...

246. gün…

Fabrika önündeki bekleyişim sırasında daha önce ara ara sohbet ettiğim kuryelik yapan bir işçi ile sohbet ettik. Dayanışma gecesinden bahsedip bilet sattım. “Ne tuhaf dimi sen burada direniyorsun ben de Entes patronlarının yani düşmanların zarflarını getiriyorum” diyordu. Bazı şeylerin bilincinde olan bir işçi, fakat mücadele noktasında hiçbir şey yapmıyor. Bunu da “Bu işçilere güven olmaz, bunlardan bir şey çıkmaz” diye gerekçelendiriyordu. Aslında tam da sermayenin istediği gibi düşünüyor. “Güvenmeyeceksin, birleşmeyeceksin, korkacaksın ve hakkını aramayacaksın”. Birçok işçi de aynen böyle düşünüyor “Benden başkasına güven olmaz” diye. Oysa ki biz aslında kendimize güvenmiyoruz demektir. Hiçbir zaman karamsarlığa düşmedik çünkü biliyoruz ki tarih işçiler nezdinde bu koşulları da tersine çevirmiştir ve çevirecektir de.

Sinter Metal işçilerinin yanına gidip onlarla sohbet ettik. Ankara’ya TEKEL işçilerinin yanına gidip gitmeyeceklerini sorduk. Onlar da maddi imkânsızlıklardan kaynaklı gidemediklerini söylediler. Ama sendikalardan doğru araç ayarlayabilirsek birkaç kişi gideriz dediler.


247. gün…

Kışın soğuğunda ellerimiz ve ayaklarımız donsa bile fabrika önünde bekleyişim devam etmektedir. TEKEL işçileri ile aynı koşulları paylaşmanın verdiği rahatlıkla (çünkü hiçbir şey yapmayıp sadece konuşmak en kolayıdır) ve kavgaya olan inancımla direnişimi sürdürüyorum. (...)

DİSK, KESK, Türk-İş ve birçok kurumun katıldığı Kartal’da TEKEL direnişi ile dayanışma eyleminde yer adım. (...)


248. gün…

Öğleden sonra Sarıgazi’de, polisin PSVK’yla beraber son zamanlarda daha da arttırmış olduğu saldırılar, keyfi gözaltılar ve gözaltında kaybetmeler ile ilgili hazırlanmış bildiri dağıtımımızı gerçekleştirdik. Demokrasi Caddesi’nden başlayıp Cumartesi Pazarı dağıtımıyla da bildirilerimizi işçi ve emekçilere ulaştırdık. Dağıtımın ardından her cumartesi yapılan polis terörünü lanetleme eylemine katıldım. Bu hafta yapılan eylem 19 Ocak’ta ölüm yıl dönümü olması nedeniyle Hrant Dink’e adandı. (...)


249. gün…

Cumartesi günü Ankara’ya gelecek olan arkadaşlarla birlikte yediğimiz akşam yemeğinin ardından Ankara’ya gidecek olan araçlara doğru yola çıktık(..).

Düzenli kortej kurarak pankart ve flamalarımızla miting alanına girdik. Oldukça kalabalık ve coşkuluydu. Mitingde TEKEL işçileri kürsüyü işgal etti ve sendikalarına seslenerek “İşçine sahip çık, bizi satarsan biz de seni satarız!” dedi. Biz kimseyi satmadık diyen ve işçileri kürsüden indirmeye çalışıp şube başkanlarını kürsüye çağıran sendika temsilcileri, TEKEL işçisi ve kitleler tarafından yuhalandı. Tepki, “kürsü işçinindir!” sloganlarıyla sürdü. (...)

Daha önceki güncemde belirttiğim gibi TEKEL Direnişiyle Dayanışma Platformu’nun düzenlediği etkinliğe katıldım. Bir kısım TEKEL işçisinin de katıldığı etkinlikte işçi komitelerinin önemi, direnişin sınıfın tümüne mal edilmesi gerektiği ve sınıf dayanışması üzerinden vurgular yapıldı. (...)


250. gün…

Tüm günümü TEKEL direniş çadırlarını dolaşarak Türkiye’nin dört bir yanından gelen TEKEL işçileri ile konuşarak geçirdim. Şunu söylemeliyim ki; TEKEL işçileri arasında şu ana kadar hiçbir direniş yerinde görmediğim düzeyde sıkı bir kenetlenme ve güven ilişkisi var.

TEKEL işçileri ile pazar günü yapılan miting üzerine değerlendirme yaptık. TEKEL işçileri, “Göstermelik bir eylemdi, biz daha farklı bir umutla gelmiştik, yani bize çözüm getirecek bir şey olmasını istiyorduk. Tutmuşlar sanatçı getirmişler. Biz buraya konsere değil mücadeleye geldik” diyerek sendikaları eleştirdiler.

Diğer bir TEKEL işçisi ise bizler sendikanın “genel grev genel direniş örgütlemesi için çaba sarf edeceğiz” dedi.

(...) Bu yüzden yaptığımız her konuşmada TEKEL işçilerinin Türk-İş yöneticilerine iş yaptırması için kararlar alıp sendikaya uygulatmasını vurguluyoruz. TEKEL işçisi bunların da farkında çok kısa bir sürede bir şekilde bunu da aşacaklarını düşünüyorum. Pazar günü miting sonrası Türk-İş binasını işgal etmeleri “gün gelecek devran dönecek Türk-İş işçiye hesap verecek” demeleri bunun zemininin olduğunun bir göstergesidir.


251. gün

Çadır çadır dolaşarak işçilere, TEKEL direnişine destek için geldiğimi ve Entes direnişinin sürecini anlattım. Onlar da daha iyi kavrayabilmek için sorular sordu ve Entes işçilerinin bana destek vermesi gerektiğini söylediler. (...)

TEKEL Direnişiyle Dayanışma Komitesin’nin çıkarttığı “Direniş güncesi” adlı bültenin dağıtımını, TEKEL işçilerine sohbetler gerçekleştirerek yaptık. Bültende “genel grev-genel direniş” vurgusu hakimdi. Ayrıca Arınç’ın yaptığı açıklamaya da yer verildi. Konuştuğum TEKEL işçileri Arınç’ın konuşmasının göstermelik bir şey olduğunu bildiklerini ifade ederek 4/C ‘yi kabul etmeyeceklerini belirttiler.

Dağıtım sırasında Ankara emekçilerinden olduğunu söyleyen bir kadın bana karanfil uzattı ve “sizi tebrik ediyorum. Mücadelenizi kutluyorum. Her zaman yanındayız” diyerek yanımdan ayrıldı.

Entes direnişçisi
Gülistan Kobatan


 

İş cinayetleri devam ediyor

Her geçen gün iş cinayetleri listesine yenileri ekleniyor. 19 Ocak Salı günü Fatih Gedikpaşa’da yaşanan iş cinayetinde beş işçi yaralandı, biri çocuk iki işçi hayatını kaybetti. Ayakkabı atlöyesinde meydana gelen patlama kurutma fırını neden oldu.

Olayın ardından edinilen bilgilerde ise sermayenin kar hırsıyla kuralsızlaştırdığı çalışma yaşamının tüm kirli yanları ortaya çıktı. İşçi sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin yokluğundan sigortasız çalıştırmaya, uzun mesailerden çocuk işçi sömürüsüne kadar bir dizi sorun bu patlamayla tekrar ortalığa saçıldı.

Ölen işçilerden Mehmet Şerif Olgun’un (26) uzun bir süredir işsiz olduğu ve 15 yaşındaki yeğeni Süleyman Olgun’la birlikte patlamanın yaşandığı atölyede aynı gün iş başı yaptığı öğrenildi. İşçilerin, patlama sonrası çıkan yangın nedeniyle öldüğü açıklanırken, çevrede çalışan işçiler atölyede bir yangın söndürme tüpünün bile olmadığını söylüyorlar.

Bölgede, günde 14-16 saat parçabaşı çalıştırılan işçilerin çoğunun sigortası bulunmuyor. Haftalık aldıkları 100-120 lirayla aylık kazançları asgari ücrete bile denk gelmeyen işçilerin azımsanamayacak bir kısmı ise çocuk. Uzun süre iş bulamayan işçiler, ‘son şans’ olarak değerlendirdiği Gedikpaşa’da iç içe geçmiş atölyelerde sağlıksız ve güvensiz koşullarda çalışmak zorunda bırakılıyorlar. Uzun çalışma saatleri, işçi sağlığı ve güvenliği tedbirlerinin olmayışı ile birleşince de iş cinayetleri için uygun ortam hazırlanmış oluyor.

Gedikpaşa’da aynı durumda yüzlerce atölye mevcutken Fatih Belediyesi yetkilileri ise bu gibi durumlarda sermaye uşaklarının bildik pişkinliğini takınarak, bu tip atölyelere “Gedikpaşa’dan tahliye edilmelerinin planlandığı için” ruhsat vermediklerini söylüyorlar.

Kapitalizmin çarkları işçi kanıyla dönerken senaryo hiç değişmiyor. İşsizlikle ‘terbiye’ edilip kölelik koşullarında çalışmaya zorlanan işçiler kar hırsına kurban gidiyor. Sermaye devletinin ‘yetkili’ organları ise olaylarda en ufak bir sorumluluk bile kabul etmiyor.