08 Ocak 2010
Sayı: SİKB 2010/02

 Kızıl Bayrak'tan
TEKEL direnişi kritik bir döneme giriyor
2009’da sınıf hareketi...
Zamlara ve sosyal yıkım saldırılarına
karşı mücadeleye!
Polis terörü ve cinayetleri protesto ediliyor.
“Polis cinayetlerine ve terörüne son!”.
TEKEL işçisinden
“direnişe devam” kararı.
TEKEL Direnişiyle Dayanışma Komitesi kuruldu!.
4 / C mağduru bir TEKEL işçisiyle konuştuk.
Esenyurt’ta işçiler mücadele ve örgütlenmeyi tartıştı
Sınıf hareketinden.
TKİP III. Kongresi
Açılış Konuşması…
Kapitalizmin küresel krizinin dalgaları 2010’da da yayılmaya
devam edecek.
Gençlik 2010’da düzen karşıtı
mücadeleyi büyütmelidir!
Ekim Gençliği’nden
polis terörü karşıtı çalışmalar.
Emekçi Kadın Komisyonları’ndan çağrı
2009 yılında emekçi kadınlar için yoksulluk, yıkım ve şiddet vardı
Toplumcu Mühendis, Mimar ve Şehir Plancıları’nın TMMOB’daki seçim sürecine dair açıklaması
Emperyalist savaş makinesi namluları Yemen halkına çevirdi!
Kitle hareketi İran’daki Mollalar rejimini sarsıyor..
2010’a girerken - M. Can Yüce
Edirne’de polis terörü ve linç girişimi
Silahı tutan bilek değil yürektir!..
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Silahı tutan bilek değil yürektir!

Ali’yle yoldaşının elinde son 3-4 tane afiş kalmıştı. Duvarları süslerken yarını müjdeleyen afişler neredeyse bitmişti. Ali belindeki silaha o ana kadar dokunmamıştı. Az önce trafoya afişi yaparken iki polis motorla sokaktan geçmişti. Bunun üzerine Ali belindeki silahın emniyetini açtı.

“Yoldaş, polisler bizi görmüş olabilir, şunları da yapıp hemen çekilelim” dedi Ali, yoldaşına.

Son afişleri vurmuşlardı ki, birden bir bağırma duydular.

“Dur!..” Bağıran polis Ali’lere doğru silahını doğrultmuştu. Ali belinden silahını çıkarıp ateş etmeye başladı. O anki amacı polisleri vurmaktan çok oradan uzaklaşabilmek için zaman kazanmaktı. Amacına ulaştı da. Yaklaşık 3-4 sokak uzaklaştılar. Bu arada iki polis, durumu merkezlerine bildirip destek istemişti. Desteğe gelen sivil polisler, o an telaşla dolmuşa binmişlerdi. ‘Dur’ dediklerinde şoför, arabayı durdurmuştu. Buna rağmen polislerden biri, ateş ederek şoförü sırtından yaraladı. Ya o an eli ayağına dolaştığı için ya da sonra yapacakları kurguyu düşünerek şöförü vurmuştu. Sonraki kurgu şu: Kaçan kişi şoförü de vurmuştu! Kaçan birinin arkasındakini sırtından vurması imkansızdı ama, Türkiye’de her şey olabilirdi.

Ali’yle yoldaşı uzaklaşırken girdikleri bir sokak iki taraftan da tutulmuştu. Oradan kurtulmak için birinin polisleri üzerine çekmesi gerekiyordu. Ali hiç tereddüt etmeden, “Yoldaş sen şuradan koş ben onları oyalarım” dedi. Yoldaşı hayır diyecekti ama, Ali, ona “Koş, koş, ben de ardından geleceğim” dedi. Bunun üzerine yoldaşı, Ali’nin gösterdiği tarafa doğru koştu. Ali de o an çok daha sık ateş etmeye başladı. Karşıdan da ateş ediyorlardı. Ali vuruldu. Vücuduna saplanan mermi Ali’nin hareket etmesini engellemiyordu. Yoldaşının koştuğu tarafa koşmaya başladı. Bu sırada bir iki mermi daha vücuduna saplandı. Ali yere yığıldı. Sürünerek kaldırıma çıktı. Ali hareket edemeyince polisler etrafına toplandı. Ali’nin sol elindeki silahı tekmeyle aldılar.

“Adamın iyi ki bir silahı varmış. Daha fazla veya daha güçlü silahı olsa işimiz epey zor olurdu” dedi biri.

“Solaklar böyle usta oluyor. Ama yine de elimizden kurtulamaz” dedi diğeri.

Ali belli belirsiz gülümsedi. Çünkü solak değil, sağlaktı. Sağ elinin parmaklarını makineye kaptırdıktan sonra bir ara zorlandı ama bir süre sonra bir solak kadar sol elini kullanmaya başladı. Yoldaşından silah istediği günü hatırladı.

“Yoldaş, faaliyette silahı ben alayım artık.”

“İyi de yoldaş, sen silah kullanmakta zorlanırsın.”

“Neden zorlanacak mışım?” Öfkeyle sormuştu bu soruyu. “Sen demiyor muydun, silahı asıl kullanan bilek değil yürektir, diye. Hem artık sol elimi iyi kullanıyorum .”

“İlk söylediğin tamam ama yine de bir deneyelim bakalım sol elini o kadar iyi kullanıyor musun?” Bir hafta sonra silahı denemek için dağlık bir yere gittiler. Ali silaha yabancı değildi. Usta bir silahşör kadar olmasa bile, yine de yoldaşı hayran kalmıştı, Ali’nin silah hakimiyetine. Ali, bir yoldaşını polisin elinden kurtardıktan sonra, silahın bilekle değil yürekle kullanıldığı O’nda cisimleşmişti.

Yerde yatan Ali’nin yanına sivil bir polis sokuldu. “Seni hemen hastaneye götürmemizi istiyorsan diğer arkadaşının nereye gidebileceğini bize söyle.” O an papazı oynayan biriydi. Sesi de rolüne uygundu. Ali yoldaşını ölüm pahasına kurtarmıştı. Şimdi bu papazın isteği, Ali’nin midesini bulandırıyordu. Öfkeyle baktı papaza. Papaz, “Söylemezsen burada ölene kadar bekletir bunlar seni. Ben seni uyarıyorum...” dedi. İstediği sonucu alamayınca, papaz rolünü oynamakta zorlanıyordu. Sesi gizlemeye çalıştığı öfkeyle doluydu.

Bu sırada ambulans geldi. Ambulansa yaralanan bir-iki polisle, polisin yaraladığı dolmuş şöförü bindirildi. Olayı gören halktan insanlar, “Onu da hastaneye götürmeyecek misiniz ?” diye sordular. Hayır yanıtıyla birlikte uzaklaştırıldılar. Ali’nin yanına gidip, sorgulamaya çalışıyorlardı. Ali’den yanıt bir yana, yaralarından kaynaklı inleme sesi dahi gelmiyordu. Deneyimli bir işkenceci arkadaşlarına, bu Habip’lerden. Habip gibi davranıyor. Onu Habip’in yanına gönderelim, dedi. Ve Ali’nin yanına gelerek ateş etti.

Ali ölümsüzler kervanına katılmıştı. Habip’lerle kucaklaşmıştı.

***

Bu öyküde yazanlar kurgu olabilir. Ama Alaattin yoldaşı orada bekletmelerinin başka bir nedeni olamaz. Katletme hemen yapıldıysa bile, hiç soru sorulmadan olmamıştır. Yani Alaattin yoldaş onlara Habip’lerin tavrını göstermişdi. Alaattin yoldaş inandığı dava uğruna tereddüt etmeden ölümü kucakladı.

M. Kurşun

 

 

Hasta tutsakları
zulmün elinden alacağız!

Hasta tutsakların serbest bırakılması için her Cuma günü Taksim’de gerçekleştirilen eylemler 1 Ocak günü de devam etti. 2010 yılının ilk eyleminde hasta tutsaklar zulmün elinden çekip alınana kadar mücadelenin süreceği ilan edildi.

Taksim Tramvay Durağı’nda bir araya gelen kurumlar “Hasta tutsaklar serbest bırakılsın” pankartı ve dövizleriyle Galatasay Lisesi önüne kadar yürüdü.

Mephisto Kitabevi önünde oturarak Çav Bella marşı söylenmesinin ardından Galatasaray Lisesi önünde açıklama okundu. Açıklamayı okuyan Av. Taylan Tanay 2009 yılında hapishanelerde hayatını kaybeden tutsakları ve ölüm nedenlerini hatırlattı.

Tanay, verilen mücadelenin amacının Güler’in özgürlüğüne başka özgürlükler katmak ve dışarıda Gülerler’i çoğaltmak olduğunu söyleyerek Antalya’da hapiste olan adli bir hasta tutsağın mektubunu okudu. Zere’nin özgürlüğünün yarattığı umudu aktaran Tanay, hasta tutsakları zulmün elinden çekip alana kadar mücadelenin süreceğini ifade etti.

Adana’da da hasta tutsakların serbest bırakılması talebiyle eylemler gerçekleştiren ilerici devrimci kurumlar 2 Ocak günü İnönü Parkı’nda basın açıklaması yaptılar.

Eylemde tecrit koşullarında binlerce devrimci ve demokratın cezaevlerinde tutulduğu belirtilerek bütün hasta tutsaklar serbest bırakılıncaya dek mücadelenin süreceği söylendi.

Açıklamada, Güler Zere’nin serbest bırakılmasının ardından “hasta tutsakların sorunlarının çözüldüğü havası”nın yaratıldığı belirtilirken bunun bir yalan olduğu ifade edildi.

Cezaevlerindeki tecrit işkencesinin sürdüğünün belirtildiği açıklamada tutsakların ölüme mahkum edildiklerinin altı çizildi.

Kısa süreli oturma eyleminin ardından basın açıklaması sloganlarla son buldu.

Kızıl Bayrak / İstanbul - Adana