12 Kasım 2010
Sayı: SİKB 2010/44

 Kızıl Bayrak'tan
Devlet terörüne karşı
mücadeleyi büyütmeliyiz!
Devletin zirvesinden füze kalkanına onay.

Sözleşmeli askerlikten profesyonel orduya doğru

Müdahil avukatların görüşleri..
Yargı Festus Okey cinayetini örtbas etmeye çalışıyo
TÜSİAD baronları hükümetle
“yuvarlak masa”da buluştu
MAS-DAF direnişinde
vahşi saldırı
Metalde
uyuşmazlık zaptı tutuldu.
MESS dayatmalarına karşı eylemler
MESS Grup TİS süreci üzerine
Ford Otosan işçisi ile konuştuk
Partinin kazanımları
ve yeni dönemde
yüklenme alanları
Ölüm Orucu Direnişi’nin benim için anlamı - Alaattin Karadar
İstanbul’da “Ekim Devrimi ve Ulusal Sorun” paneli.
Paşabahçe kazandı,
sıra BETESAN’da!
KESK’te bildik tartışmalar!
Eruslu’da baskılar sürüyor
Gençlik gelecek ve özgürlük
için alanlardaydı!”
Şura’da gerici
politikalalar öne çıktı
Irak’ta siyasi kaos
ve gösterdikler
ABD ara seçimlerinde Obama hezimete uğradı
İşçi ve emekçiler ayakta!.
25 Kasım’da mücadele alanlarına!
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Irak’ta siyasi kaos ve gösterdikleri

ABD emperyalizmi ile suç ortakları tarafından 2003’te işgal edilen Irak, bu süre içinde tarihte görülen en vahşi yıkımlardan birine maruz kaldı. Üretici güçleri ağır tahribata uğratıldı, tarihi kültürel mirası yağmalandı, 1.5 milyon kişi katledildi, on binlerce kişi vahşi işkenceler gördü. 5 milyona yakın Iraklı mülteciliğe zorlandı. Dul kalan kadın ve yetim çocuk sayısında muazzam bir patlama oldu, işsizlik %50’lere dayandı, ülkenin düşünsel, bilimsel, edebi, akademik birikiminin taşıyıcısı olan bilim insanları, akademisyenler, düşünürler, yazarlar, gazeteciler sürek avıyla ortadan kaldırıldı. Veya ülkeden kaçmak zorunda bırakıldı. Iraklı kadınlar, yeniden ortaçağ karanlığının dehlizlerine sürüklendi.

Kapitalist/emperyalist barbarlığın tetikçiliğini yapan medya tekelleri, Irak halkları şahsında insanlığa karşı işlenen bu ağır suçları, “sıradan vaka” gibi yansıtarak savaş tacirlerine hizmet ettiler. 1 Mart tezkeresi kazaya uğrasa da, tüm kara, hava, deniz üslerini işgalci orduların hizmetine sunan Türk devletinin de bu ağır suçlara ortak olduğunu vurgulamak gerekiyor.

Emperyalist işgalin Irak halklarının başına musallat ettiği bir diğer musibet ise, siyasetin etnik/dinsel/mezhepsel parçalanmaya uğratılmasıdır. Artık partiler siyasi eğilimlerinden önce Şii, Sünni, Kürt olarak tanımlanmaktadır. Fransız emperyalistlerinin, etnik/dinsel/mezhepsel temelli bir yönetim oluşturarak Lübnan halklarının başına sardığı belayı, ABD emperyalizmi ile bölgedeki gerici devletler, Irak halklarının başına sarmış bulunuyorlar. Bu parçalanma ve bundan güç alan dış müdahaleler, Irak’ta 8 aydır kukla bir hükümetin bile kurulmasını engelliyordu.

7 Mart’ta yapılan seçimlerde hiçbir parti veya blok hükümet kurabilecek bir güce ulaşamadı. Zaten etnik/dinsel/mezhepsel parçalanmanın olduğu yerde böyle bir çoğunluğa ulaşılması mümkün değil. Sorun salt parçalanma ve Iraklı güçler arasında iktidar ve rant kavgası değil. Daha da vahim olanı, bir yanda ABD emperyalizmi öte yanda başta Türk devleti olmak üzere, İran, Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün, İsrail gibi gerici güçlerin de dolaysız bir şekilde Irak’ın içişlerine karışma pervasızlığıdır. Aralarında çatışan Iraklı güçler dış destek arayışına çıkarken, dış güçler de destekledikleri taraf üzerinden Irak’a müdahale ediyorlar. 8 aydır kukla bir hükümetin kurulamamasının esas nedeni bu dış müdahalelerdir.

ABD ile işbirlikçileri, İran-Suriye ikilisinin etkisini zayıflatmak için Şii partilere baskı yaparken, Mısır, Suudi Arabistan, Ürdün üçlüsü Washington’daki ağababalarının izinden gidiyorlar. İsrail Barzani-Talabani ikilisi üzerinden Irak’a sızmaya çalışırken, Türk devleti doğrudan yönlendirmeye çalıştığı Sünni bloğun etkisini genişletip Kürt güçlerin alanını daraltmaya çalışıyor. Özellikle cumhurbaşkanlığının Kürtler’den alınıp Sünni Araplar’a verilmesi için Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu ile ekibinin çok sayıda girişimde bulunduğu gözleniyor. Ancak Şii-Kürt ittifakı, Türk devletinin bu girişimlerini boşa çıkarmış görünüyor. Nitekim Erbil’de tarafların çoğunun katılımıyla yapılan toplantıdan yansıyanlar, Celal Talabani’nin cumhurbaşkanlığı görevine devam edeceğine işaret ediyor.

Şii partilerin birlikte hareket etmesini sağlayan İran, ABD ile kuyrukçularının hedeflerine ulaşmasını engelledi. Güçlerin dağılımında Şiiler’in çoğunluğu oluşturması, ABD, Türkiye ve diğer gerici devletlerin manevra alanlarını daraltıyor. Sünni partilerin Baas çizgisinin kalıntısı olan Kürtler karşısındaki geri tutumları ise, Şii-Kürt ittifakının zeminini güçlendiriyor. Ancak bu güçlerin de birbirine güvendiği söylenemez. Zira Irak’ta sahne alan siyasal güçler, -tüm burjuva partiler gibi- ilkeden yoksun, sefil çıkarlarına göre tutum alıyorlar.

Gelinen noktada da, tüm tarafların çıkarlarını içermesinin de etkisiyle hükümet kurma konusunda anlaşma zemini oluşmuş görünüyor. Görünen o ki, yeni kurulacak hükümette başbakanlık ve bazı önemli bakanlıklar Şii ittifakında, cumhurbaşkanlığı ve bazı bakanlıklar Kürt güçlerin de, meclis başkanlığı ve diğer bakanlıklar ise Sünni bloğun olacak.

ABD, kendisiyle yakınlaşma sürecine giren Sünni güçlerin yönetimdeki alanını genişletmek istiyordu. Ancak Şii-Kürt ittifakı, buna fırsat vermedi. Buna bağlı olarak Suudi Arabistan, Mısır, Ürdün gibi gerici rejimlerin hevesleri de kursaklarında kalmış oldu.

Türk devletinin aynı yöndeki çabası da hedeflenen sonucu yaratamadı. Bağdat’ta Kürt ağırlığı zayıf Sünni ağırlıklı bir yönetimin kurulması, Türk devleti açısından önemliydi. Böyle bir yönetimde hem İran’ın etkisi zayıflayacak hem Kürt yönetiminin… Ankara’daki Amerikancı rejime yakın duran bir Irak yönetimi, bu ülkedeki enerji kaynaklarının yağmalanmasından alınacak payın büyütülmesi açısından olduğu kadar, Kürt hareketini iki koldan sıkıştırabilmek açısından da işlevsel olacaktı. Ancak Ahmet Davutoğlu ile ekibinin yoğun çabaları bu kadarını başarmaya yetmedi. Bundan dolayı AKP hükümeti, Bağdat’ta kurulacak yeni hükümetin Şii-Kürt ağılıklı olmasına razı olmak zorunda kalmış görünüyor.

8 aylık bir didişme, pazarlık ve kulisten sonra Bağdat’ta kurulacak hükümetin Irak halklarının dertlerine derman olması beklenmiyor. Zaten kuruluş sürecinde ülke halklarının değil hem işgalcilerle hem gerici bölge devletleriyle işbirliği yapan gerici partiler sözkonusu. Yani bu kukla hükümetin Irak halklarının temel sorunlarının çözülmesiyle ilgisi bulunmuyor.

Gerici siyasal güçler sefil çıkarları peşinde koşarken, ABD ile yardakçıları, ülke zenginliğinin yağmalanmasından alacakları payın derdindeler. Nitekim yeni kurulacak hükümetin önündeki ilk icraat, hidrokarbon yasasını çıkartmak olacak. İşgalin temel nedenlerinden biri olan enerji kaynaklarının yağmalanması, bu yasa ile daha da kolaylaşacak. Bundan dolayı petrol tekelleri de yasayı dört gözle bekliyorlar.

Yeni hükümet, büyük olasılıkla önümüzdeki günlerde kurulacak. Ancak ABD ile bazı gerici güçleri rahatlatan bu adım Irak halklarının yakıcı sorunlarının çözümüne katkı sunmayacaktır. Halen her gün bombalar patlıyor, onlarca, hatta bazen yüzlerce Iraklı bir günde katlediliyor. İşsizlik, yoksulluk had safhada, daha da vahim olanı bu sorunların çözüleceğine dair herhangi bir emarenin ortada görünmemesidir.

Hükümete katılan bir avuç işbirlikçi, yağmadan aldıkları payı arttırabilirler. Ancak bu kadarı, ölümle burun buruna olan, işsizlik, yoksulluk, açlık, baskı ve zorbalığın kol gezdiği sokaklarda yaşayan Iraklı işçi, işsiz ve emekçilerin yaşamında kayda değer bir değişiklik yaratmayacak.

Irak halklarının emperyalist işgalle içine sürüklendikleri kaosun aşılması yazık ki kolay olmayacak. Ancak bu vahim durumu aşmanın ve yeniden onurlu bir yaşam inşa edebilmenin yegâne yolu da, emperyalistlere ve işbirlikçilerine karşı halkların birleşik mücadelesini örebilmekten geçiyor.