12 Kasım 2010
Sayı: SİKB 2010/44

 Kızıl Bayrak'tan
Devlet terörüne karşı
mücadeleyi büyütmeliyiz!
Devletin zirvesinden füze kalkanına onay.

Sözleşmeli askerlikten profesyonel orduya doğru

Müdahil avukatların görüşleri..
Yargı Festus Okey cinayetini örtbas etmeye çalışıyo
TÜSİAD baronları hükümetle
“yuvarlak masa”da buluştu
MAS-DAF direnişinde
vahşi saldırı
Metalde
uyuşmazlık zaptı tutuldu.
MESS dayatmalarına karşı eylemler
MESS Grup TİS süreci üzerine
Ford Otosan işçisi ile konuştuk
Partinin kazanımları
ve yeni dönemde
yüklenme alanları
Ölüm Orucu Direnişi’nin benim için anlamı - Alaattin Karadar
İstanbul’da “Ekim Devrimi ve Ulusal Sorun” paneli.
Paşabahçe kazandı,
sıra BETESAN’da!
KESK’te bildik tartışmalar!
Eruslu’da baskılar sürüyor
Gençlik gelecek ve özgürlük
için alanlardaydı!”
Şura’da gerici
politikalalar öne çıktı
Irak’ta siyasi kaos
ve gösterdikler
ABD ara seçimlerinde Obama hezimete uğradı
İşçi ve emekçiler ayakta!.
25 Kasım’da mücadele alanlarına!
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sözleşmeli askerlikten
profesyonel orduya doğru...

Bir süredir TSK üzerinde bir yeniden yapılandırma tartışması sürmekteydi. “Kısa dönem-uzun dönem” ve “eşit süreli askerlik” biçiminde devam eden bu tartışmalar sermaye sınıfının “profesyonel ordu” ihtiyacı çerçevesinde cereyan etmekteydi. Daha önce de savaş bölgelerindeki sınırların Genelkurmay’a değil İçişleri Bakanlığı’na bağlı askeri birliklere bırakılması ve “bedelli askerlik” gündeme gelmişti. Bu tartışmalar yeni olmamakla birlikte dönem dönem gündeme gelmektedir. Bu aralıkların nedeni kuşkusuz politik iklimden kaynaklıdır. Çünkü düzen içi iktidar mücadelesinin gerilimi altında, bu konular istismar edilmektedir. Ancak profesyonel askerlik burjuvazinin tüm kesimleriyle gündemindedir.

İç çatışma bir dengeye ulaştığı bir noktada ise, bu yeni “konsept” için düğmeye basmış bulunmaktalar. Bu yeni adımla ilkokul mezunu olan ve askerliğini yapmış olan herkes, 3 yıllığına sözleşmeli asker olmaya “hak” kazanabilecek. 50 bin askerle başlayacağı söylenen bu yeni uygulamada 3 yıl asgari bir süre olurken, isteyen bu sürenin sonunda yeni bir sözleşmeyle askerlik süresini uzatabilecektir. 1500 lira olarak belirlenen yıllık ücret miktarı ise görev yapılan yere ve “göreve” göre artabilecektir. 3 yılın sonunda ayrılmak isteyene ise 30 bin TL tazminat verilecek.

Rejimin ve onun bir zamanlar biricik güvencesi olan ordusunun şimdilik en büyük iç ve dış tehdidinin Kürt halkı olduğu o pek gizli siyaset belgesiyle ilan edilmiş bulunmaktadır. Sözleşmeli askerlerin özel olarak savaş bölgelerinde cepheye sürülmeleri planlanmaktadır. Kürt halkına ve gerilla güçlerine karşı kullanılmak üzere devreye sokulacağı zaten daha baştan açıklanan bu yeni girişim, esasında “paralı askerliğe” doğru atılmış büyük bir adımdır. Yine de hatırlatmakta fayda var ki “paralı askerlik” dönemi yeni başlamamıştır. Zira bu 1986’dan beri “uzman erbaş” statüsüyle zaten yürürlükte olan bir uygulamadır. Şu an uzman çavuş olarak sermaye sınıfına hizmet eden 57 bin kişi bulunmaktadır. Burjuva politikacılar tarafından kürsülerden kolaylıkla barış nutuklarının atıldığı bir dönemden geçilirken devreye sokulan sözleşmeli askerlik uygulaması, yaklaşan günler hakkında da bir fikir vermektedir.

Kürt halkına karşı işlenen cinayetlerde aldıkları her can için ayrı para alan özel timlerin yaptığı katliamlar hala sıcaklığını korurken atılan bu yeni adım, düzenin Kürt halkına dönük yüzünde de değişen bir şey olmadığını göstermektedir. Düzen güçleri en yetkili ağızlarından her ne kadar koro halinde “barış” nutukları atsa da, imha ve inkâr politikalarında ısrar edildiği saklanamayan bir gerçektir.

İşsizliğin, yoksulluğun, çaresizliğin ve geleceksizliğin girdabında boğulan gençler tam da böyle bir zamanda, bir kez daha kendilerini bu kötü koşullara mahkûm eden burjuvazinin tuzağına düşme tehlikesiyle karşı karşıyadırlar. Şimdi onlara çözüm olarak sözleşmeli, yani paralı askerlik dayatılmaktadır. Sömürü düzeni kendisine yeni cellâtlar yaratmak için kanuni düzenlemeler yapmaktadır. En barbar örneğini son olarak Irak işgalinde gördüğümüz paralı askerlerin yol açtığı trajediyi şimdi bir kez daha bu topraklarda görmek zorunda kalacağız. Her ne kadar dün emrindeki özel timlerin yaptığı kulak koleksiyonlarını, katliam fotoğraflarından oluşan albümlerini, “kurşun atan da, yiyen de şereflidir” diyerek savunan sermaye sınıfı, artık bu sorumluluktan da kurtulmanın hesabını yapmaktadır. Sözde “vatan savunması” ihaleye çıkarılarak, en uygun teklifi veren cinayet orduları aldıkları can karşılığında mükâfat alacaklardır.

TSK’nın yeniden yapılandırılması tartışmalarıyla birlikte devreye sokulan bu uygulamanın bir tarafında elbette rejim güçlerinin çekişmeleri bulunmaktadır. Ancak esası itibariyle sermaye sınıfı TSK’yı zorlu sınıf savaşımlarına göre dizayn etmektedir. Sözleşmeli askerliğe geçişin gerisinde bu uzun vadeli hesap vardır. Profesyonel ordu yönünde bir adım olan bu düzenleme, burjuvazinin bu saldırı örgütünü profesyonel katiller ordusu haline getirecektir.

Dönemsel olarak Kürt halkının karşısına, muharebe yeteneğini arttırmış profesyonel ölüm makineleriyle çıkmayı hedefleyen sermaye devletinin çizdiği bu yol haritası, stratejik olarak gelecek on yılların zorluklarını hesaba katmaktadır. Bugünlerde sınırlı aralıklarla işçi, emekçi eylemlerinin karşısına çıkan askeri güçlerin yarın sınıf mücadelesi sertleştiğinde alacağı tutumu kestirmek mümkün değildir. Yaklaşmakta olan gelecek, iki ezeli sınıfın kavgasına sahne olacaktır. Burjuva devlet, geleceksizliğe mahkûm ettiği gençlerden, kendi düzenlerini korumaları için paralı askerlerden oluşmuş öldürmeye ayarlanmış seçilmiş bir ordu yaratmayı amaçlamaktadır. Burjuvazi, saltanatının tehlikeye düştüğünü hissettikçe bu ordusunu göreve çağıracaktır. Silahlanmış askeri birlikler işçi ve emekçilerin üzerine sürülecektir. Kurşunların hedefinde olan bu kez hak arayan işçi ve emekçiler olacaktır.

Hrant Dink’in katledilmesi örneğinde olduğu gibi “bebekten katil yaratan” bir zihniyetin, yarattığı katile yeniden çocuk maskesini takması sistemin iç yüzünü tüm yalınlığıyla göstermektedir. Bu oldukça bilinçli bir politika olarak hep uygulanagelen bir yöntemdir. Silah altına aldığı milyonlarca emekçi çocuğu haksız ve kirli bir savaşta, burjuvazinin işlediği suça ortak edilmektedir. Bir avuç parababası saraylarında huzur içinde yaşarken, askere alınan gençlerin ellerine kan bulaştırılmaktadır. Bir tek asker cenazesinin ise villalardan kalktığı görülmemiş ve duyulmamıştır.

Bilinmektedir ki her şeye rağmen, kendiliğinden olsa da askere gitmeyen yüz binlerce genç insan vardır. Sermaye sınıfını paralı askerliğe mecbur bırakan bir diğer gerçek de budur. Saltanatlarını korumak için “vatan, millet, sakarya” edebiyatıyla kandıramadıkları işsiz gençlerin gözünü para ile boyamaya çalışmaktadırlar. Kısacası sermaye devleti sürmekte olan savaşın kirini daha da artırmak istemektedir.

Burjuvazi kendi sınıf çıkarı için silahlanmakta, güvenlik kurumlarını buna göre düzenlemektedir. Bizlere düşen görev ise işçi ve emekçi gençleri, sermayenin çıkarına sürmekte olan bir savaş için değil, kendi gelecekleri için, sınıfsız, sömürüsüz, savaşsız bir dünya için mücadeleye çağırmaktır.

 

 

 

 

Aleviler Kadıköy’de buluştu

Pir Sultan Abdal Derneği (PSAKD) tarafından “Zorunlu din dersleri kaldırılsın” talebiyle 24 saatlik oturma eylemi gerçekleştirildi. 6 Kasım günü Kadıköy Tepe Natilius önünde bir araya gelen yüzlerce kişi kortejler oluşturarak yürüyüşe geçti. “Devletin Alevisi olmayacağız”, “Alevi inancı yasaklanamaz” ve “Zorunlu din dersi değil, inanç özgürlüğü istiyoruz”  şiarlarının ağırlıklı olduğu yürüyüş coşkulu bir havada geçti.

Kadıköy İskele Meydanı’na varıldığında yapılan semah gösterisinin ardından PSAKD Genel Başkanı Fevzi Gümüş söz aldı. Zorunlu din dersinin, Alevi çocuklarını asimilasyona uğratmanın bir aracı olarak kullanıldığına dikkat çeken Gümüş, 12 Eylül faşizminin dayattığı asimilasyonu kabul etmeyeceklerini sözlerine ekledi.

Ardından sözü ABF Başkanı Ali Balkız aldı. Balkız, aile imamı uygulamasını kabul etmeyeceklerini söyleyerek asimilasyon politikalarının insanları ayrımcılığa sürüklediğini ve böldüğünü belirtti.

TEKEL işçileri: “Alevilere asimilasyonu dayatanlar, bizlere 4/C köleliğini dayatanlardır”

Konuşmalar esnasında 4. Levent’teki sendika binası önünde direnişlerini sürdüren TEKEL işçileri “Her yer TEKEL, her yer direniş!” sloganıyla alana girdi. İşçiler “TEKEL işçisi yalnız değildir” sloganıyla karşılandı. Balkız’ın konuşmasının ardından sanatçılar sırayla sahne aldı. Sanatçıların ardından PSAKD Ataşehir yöneticisi ve TEKEL işçisi Metin Arslan bir konuşma yaptı.

Arslan, direnişlerini anlattıktan sonra sendikal ihanete özel bir vurgu yaptı. “Sendika bürokratları ve onların çanağından beslenen bazı ‘sol’ yayın organları TEKEL Direnişi’ni zayıflatmak adına çaba sarfediyor” dedi.  Ayrıca “Sivas’ta Alevileri yakanlar, Alevilere zorunlu din dersiyle asimilasyonu dayatanlar, bizlere 4/C köleliğini, güvencesizliği, taşeronlaştırmayı dayatanlardır” dedi. Arslan’ın konuşması “Kavga bitmedi daha yeni başlıyor!” sloganıyla bitirildi.

Geceyi burada geçiren Aleviler halaylar çekerek sabahladılar.

Alevi örgütleri bir sonraki oturma eylemlerini 20 Kasım’da İzmir’de gerçekleştirecek.

İzmir Sümerbank önünde yapılacak 24 saatlik oturma eylemi öncesinde saat 11.00’de Cumhuriyet Meydanı’nda bir araya gelinecek. Buradan İzmir Sümerbank önüne yürünecek.