29 Ekim 2010
Sayı: SİKB 2010/42

 Kızıl Bayrak'tan
Türban sömürü ve köleliği örten
bir şal olarak kullanılıyor
Seçim odaklı düzen siyasetini
sınıf odaklı mücadeleyle aşalım!
Yolsuzluk operasyonlarının
gösterdikleri
Katil Ogün Samast çocuk mahkemesinde
MESS-Türk Metal satış senaryosunda finale doğru
MESS’in yalan rüzgarı
Mutaş işçileri
ÇEL-MER’in yolunda!
Metal işçisi boyun eğmiyor
Emperyalizmin “son kahramanı” Lech Walesa Türkiye’de.
Tek Gıda-İş’in
“tecrit” kampanyası sürüyor.
Kapitalizm işçi kanıyla besleniyor..
BETESAN direnişiyle
sınıf dayanışması büyüyor..
Fransa’da büyük
mücadele dalgası ve gösterdikleri
Fransa’da tasarı onaylandı
emekçiler pes etmiyor
Kamu emekçilerine baskı ve sürgün
Polisin bir cinayet dosyası
daha aklandı!.
Katillerden hesap sormak için omuz omuza!
YTÜ’de soruşturma terörü!.
6 Kasım çalışmalarından
“YÖK’e ve efendilerine Ankara’da tok bir yanıt vereceğiz!”.
“İki devletli çözüm
hayal ürünü…”

Wikileaks 400 bin belge ile ABD vahşetini sergiledi ”
İnsanca bir yaşam ve
temiz bir çevre için.
Sağlık haktır gasbedilemez!
Yerel işçi bültenlerinde mücadeleyi yükseltme çağrısı
Zindanlar yıkılsın
tutsaklara özgürlük!
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

MGK solculuğundan Yargıtay avukatlığına...

TKP’nin “ulusalcı savrulma”sı
hız kesmiyor

K. Tunç

AKP’nin referandum kazanımlarına yaslanarak “türban” eksenli adımlarını hızlandırması, gerici taraflaşmaların kapısını bir kez daha araladı. İstanbul Üniversitesi’nde derse türbanla giren bir öğrencinin öğretim görevlisi tarafından dersten çıkarılması ve YÖK’ün bu olayın ardından üniversite yönetimine “hiçbir öğrencinin disiplin gerekçesiyle dersten çıkarılamayacağını” hatırlatmasıyla tartışmalar alevlenirken, dinci parti AKP’nin atmayı düşündüğü adımların da yolu düzlendi. YÖK’ün “Artık tüm sınavlara adaylar başı kapalı girebilecek” açıklaması üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’nın verdiği “muhtıra” ise çatışmanın sertleşmesine yol açtı.

Düzen cephesindeki güçlerin karşılıklı hamlelerine konu olan bu süreç, aynı zamanda reformistinden devrimcisine bir dizi siyasal örgütün ideolojik plandaki çarpıklığını ve politik tutarsızlığını günyüzüne çıkaran bir turnusol işlevi gördü. Yargıtay açıklamasının ardından yargıtay başsavcısının avukatlığına soyunarak “ulusalcı savrulma”da bir eşik daha atlayan TKP, bu süreçte belirgin bir biçimde öne çıktı.

YÖK’ün manevrası üzerine Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya, “AİHM türbanı dini bir simge olarak görmüştür. Ve AİHM kararına göre yasak zorunlu tedbirdir” açıklamasında bulundu. Dinci parti AKP’nin hamlesine “laik” düzen kliği adına verilmiş bir cevap niteliği taşıyan açıklamada, “Türban kullanımına dinsel inanç nedeniyle geçerlilik tanımak, kamu hukuku alanındaki bir düzenlemeyi dinsel esaslara dayandırma suretiyle laiklik ilkesine aykırılık oluşturur” ifadeleri kullanılarak, Yargıtay’ın siyasi partilerin eylemlerini “laik Cumhuriyet ilkelerine göre” denetlemekle görevli olduğu hatırlatıldı.

AKP grup başkanlığının “Hiçbir kişi, organ veya makam TBMM’ye emir ve talimat veremez” sözleriyle, AKP şefi Erdoğan’ın ise “Güveniyorsan kendine, çıkar cübbeni gel siyaset meydanına” tehditleriyle karşıladığı bu açıklama, reformist solun temsilcileri tarafından çeşitli değerlendirmelerin konusu oldu. EMEP, ÖDP ve SDP, Yargıtay müdahalesini “türbana özgürlük” biçimindeki liberal savrulmayla “kabul edilemez” olarak tanımladılar. TKP adına Merkez Komite üyesi Mehmet Kuzulugil tarafından yapılan değerlendirme ise değme ulusalcılara taş çıkartan nitelikteydi.

“Yargıtay Başsavcısı uzun zamandır pek çok kesimin söylediğini söyledi” diyen Kuzulugil, “Yargıtay’ın açıklaması fiili müdahale nasıl oluyor ben anlamıyorum. Bir yargı kurumu, düzenlemelerin yasalara ve yargı kararlarına aykırı olamayacağını söylemeyecekse ne işe yarar? AKP’nin yürütmenin karar ve iradesi yargı kararlarından ve yasalardan üstündür yaklaşımı diktatörlük yaklaşımıdır. Hukuk devletinden yana olduğunu söyleyenlerin AKP’nin bu tavrını benimsemesi mümkün değildir” açıklamasında bulundu.

TKP sözcülerinden Kemal Okuyan da, “Yargının çoklukla halka karşı işletilen yasal düzenlemeleri AKP’ye karşı kullanmaya kalkmasının, AKP’ye hizmet etmekten başka bir işe yaramadığı büyük ölçüde ‘haklı’ bir tepki olsa da, Türkiye solunda yapması gerekenleri yapmayanların sayısı hesaba katıldığında, bu haklılık da anlam yitiriyor.” sözleriyle, Kuzulugil’in açıklamasını destekledi.

28 Şubat sürecinin ardından MGK solculuğuna soyunan TKP’nin, gelinen noktada dinsel gericilik karşısındaki çarpık bakışını ve ulusalcılık kulvarındaki savrulmasını daha da derinleştirdiği görülüyor.

Dinsel gericiliğe karşı mücadelesini onu sürekli üreten toplumsal ve maddi koşullarla bağını kurmadan ören TKP, işi Yargıtay Başkanı’nın türban karşıtı müdahalesini savunmaya kadar götürerek, hem düzenin gerici dalaşmasında ulusalcı cenaha kan taşımayı sürdürüyor, hem de düzen solunun dolduramadığı boşlukları doldurmaya aday olduğunu gösteriyor. AKP karşıtlığına indirgenmiş ulusalcı soslu mücadele ekseni türban sorunu karşısında CHP’nin boşalttığı kulvarı doldurmaya varıyor.

TKP, burjuva gericiliğin iç çelişkilerinden devrimci amaçlarla yararlanmak bir yana, düzen içi çatlaklara oynayarak kendine alan açmaya çalışmaktadır. “Emperyalizme karşı bağımsızlık, gericiliğe karşı aydınlanma” mücadelesini “cumhuriyetin kazanımlarını” koruma argümanıyla birleştirerek, ulusalcı eksene doğru ideolojik-politik savrulmasını hız kesmeden sürdürmektedir.

“Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, Anayasal görevini yerine getirerek bildiri yayınlamıştır. Yıkım saldırısı altında bulunan Cumhuriyet kurumları, Anayasal görevlerini ihmal edemezler.” Tescilli ulusalcı İP Genel Başkan Vekili’nin bu sözleri ile TKP açıklamaları fazlasıyla örtüşmektedir. İkisinde de kurulu devlet düzeni sahiplenilmekte, “yargı-yürütme” tartışmalarına taraf olunulmaktadır.