Seçim odaklı düzen siyasetini sınıf odaklı mücadeleyle aşalım!
2011 yılının Haziran ayında yapılması planlanan genel seçimler düzen güçlerinin gündeminin baş sırasına yerleşmiş bulunuyor. Artık tüm hesaplar seçimlere göre yapılıyor. Politik hesaplar, pazarlıklar, hamleler yapılırken seçimlerde avantaj sağlamak hedefi gözetiliyor. Zira genel seçimler, AKP karşıtı düzen güçleri için yeniden ayağa kalkmanın, AKP için ise iktidarını sağlamlaştırmanın bir olanağı.
Referandumda başarı sağlayamayan düzen güçleri seçimlere kadar belini doğrultmaya çalışıyor. Bu bakımdan en dikkat çekici çaba CHP tarafından sergileniyor. Ancak bunun için AKP’nin cephaneliğinden silah aşırmaya çalışan CHP, elindekinden de olma riskiyle yüzyüze kaldı. Böylece CHP’ye bağlanan umutlar zayıflarken, AKP’nin genel seçimlerde yeni bir galibiyet elde etmesi ihtimali artıyor. Zaten emperyalistler ve tekelci burjuvazi de AKP’yi kısa sürede yerinden etmeyi olanaklı görmüyor, bu nedenle ondan olabildiğince yararlanmaya bakıyorlar. Bu arada mümkün olduğunca alternatiflerini hazırlama, bu çerçevede CHP’yi en azından AKP’yi dizginleyecek bir siyasal kuvvet olarak güçlendirme çabası devam ediyor.
AKP gibi siyasal bakımdan güçlü bir partiye bugün fazlasıyla ihtiyaç duyuluyor. Her yeni gelişme bu ihtiyacı arttırıyor. Bu gelişmelerden biri, ABD’nin NATO şemsiyesi altında kurmaya çalıştığı “Füze savunma kalkanı”. İran’a yönelik emperyalist saldırı politikasının bir gereği olarak gündeme getirilen ve dünya ölçeğinde ABD’nin askeri egemenliğini pekiştirecek olan bu sistemin ön cephesi Türkiye olacak.
Bir başka gelişme ise Irak cephesinde yaşanıyor. İşgal orduları çekilmeye hazırlanırken Irak’taki kaos büyüyor. Ülkenin iç çatışmaların girdabına sürüklenmesi olasılığı artarken, aynı zamanda Irak’ta sermaye devletine biçilen rolün gereği olan “Kürt açılımı” konusunda adım atma ihtiyacı da artıyor.
Fakat referandumdan sonra “açılım” yeniden ısıtılırken, gelinen aşamada süreç büyük ölçüde genel seçimlerin ardına ertelenmiş bulunuyor. AKP “açılım” süreciyle bağlantılı tasfiye adımlarını sürdürürken, siyasal güç kaybına yol açabilecek adımlardan ise uzak duruyor. Bu nedenle açılım politikalarını soğutmaya çalışıyor. Bir yandan da süreçle ilgili beklentileri diri tutmaya çalışarak, en azından Kürt hareketi cephesinden eylemsizlik sürecini uzatmaya, böylece referandumda olduğu gibi genel seçimlerde de elini rahatlatmaya çalışıyor. AKP aynı taktiğe türban konusunda da başvurdu. Günler boyu gündemde tutulup istismar edildikten sonra, Erdoğan türban meselesinin seçimler sonrasına bırakıldığını açıkladı.
AKP bir yandan “açılım” vaadiyle Kürt halkını oyalamaya çalışırken, türban istismarıyla da tabanını diri tutmak istemektedir. Bu ikisi bir arada AKP’ye bir kez daha seçim sürecinde özgürlük ve demokrasi edebiyatı yapma fırsatı verecektir. Özellikle türban meselesi üzerinden kutuplaşma yaratmakta başarılı olursa, rakiplerinin güçsüzlüğüyle birlikte bir dönemi daha garantiye alacaktır. Bunların yanısıra devleti yönetmenin imkanlarını tepe tepe kullanan bir parti olarak etkin bir seçim kampanyası yürütecektir.
Ancak AKP Kürt sorunu cephesinde açmazla yüzyüzedir. Her ne kadar düzen içi çözüm beklentileri seçimlere endekslenerek diri tutulmaya çalışılsa da, bu belirsiz vaatlerle Kürt hareketini ve Kürt emekçi halkını daha fazla oyalama imkanı bulunmamaktadır. Kürt emekçilerinin de zorlamasıyla Kürt hareketinin seçim sonrasına bırakılmış seçim vaadleriyle daha fazla beklemede tutulması kolay görünmemektedir. Son günlerde bu çerçevede bir çıkış arayışı dikkat çekmektedir. Hakkari ve Şırnak’ta özerklik ilan edilebileceği biçimindeki tartışmalar, AKP’nin süreci istediği gibi yönetemeyeceğinin işaretleridir.
Mevcut tabloya bakıldığında, bugünün Türkiye’sinde gelişmelerin yönünü başta AKP olmak üzere düzen güçlerinin aleyhine çevirebilecek güçte bir çıkışı ancak işçi sınıfı ve emekçi hareketi başarabilir. Bu cepheden böyle bir çıkış yapmanın imkanları giderek birikmektedir. Bugünün en önemli sorunu, bu imkanların birleşik ve militan bir mücadele kanalına akıtılmasıdır. Çünkü sınıf cephesinde yaşanan, yaygın, yer yer militan ancak parçalı bir hareket tablosudur. Bilinçli müdahalelerle, geçtiğimiz yıl TEKEL işçilerinin yaptığı gibi birleşik bir mücadele ekseni oluşturabilecek öncü bir çıkışın yaşandığı koşullarda, birleşik-militan bir sınıf hareketinin gelişmesi doğrultusunda mesafe alınabilecektir.
Mevcut koşullarda metal işçileri böyle bir çıkışı yapabilecek imkanları barındıran en ileri sınıf bölüğü olarak öne çıkmaktadırlar. Zira Metal TİS’lerinde MESS’in pervasızlığı ile birlikte Türk Metal çetesinin yeni bir ihanet hazırlığı, büyük bir hoşnutsuzluk içerisinde olan metal işçilerini ileriye çıkmaya itmektedir. Fakat böyle bir çıkış ancak dağınık durumdaki işçi bölüklerini birleştirecek bir örgütsel zeminin varlığı koşullarında kararlılık kazanabilir. TEKEL örneğinde, bürokrasinin gerici egemenliğine rağmen sendikal örgütlenme mücadelenin sürekliliğine zemin olmuştu. TEKEL işçileri mücadele istek ve kararlılıklarıyla sendikal bürokrasiyi önlerine katıp tüm toplumu sarsan bir direnişi gerçekleştirebilmişlerdi. Fakat taban örgütlülüğünden yoksunluk, bir süre sonra direnişin inisiyatifinin sendikal bürokrasiye kaptırılması sonucunu yaratmıştı. Bugün yeni bir çıkış yapmanın adayı olan metal işçilerinin ise, bir yandan aşmaları gereken bir gerici sendikal yapı vardır, diğer yandan ise taban örgütlülüğünden yoksunluk sorununu yakıcı biçimde yaşamaktadırlar.
Tüm sorunlarına karşın, bugün sınıf hareketinden başlayarak ülkedeki siyasal atmosferi değiştirmede anahtar rolünü oynamaya en yakın güç metal işçileridir. Bu nedenle, önümüzdeki süreçte metal işçilerinin bir ileri çıkış olasılığını da gözeten çok daha etkin, enerjik ve yüklenen bir faaliyet büyük bir önem taşımaktadır. Bir ileri çıkış yaşanmasa bile, bu süreçte belli mücadele mevzilerinin oluşturulması, metal işçilerinin tabandan örgütlenmesinde mesafe alınabilmesi sınıf hareketinin gelişimi açısından önemli bir kazanım olacaktır.
|