30 Temmuz 2010
Sayı: SİKB 2010/30

 Kızıl Bayrak'tan
Amerikancı düzenin temsilcileri “cunta karşıtlığı” demagojisine sarılıyor.
BDSP: Düzen içi dalaşmayı boykot ediyoruz!
Referandum tezgahında
solculuk iddiası ve sınırları
TÜSİAD’ın referanduma ilişkin
tutumu ve ötesi
Kürt halkına karşı örgütlü
linç taburları devrede.
İşçiler mücadeleyi ortaklaştırıyor
İşçiler iş cinayetlerine karşı yürüdü.
İşçi ve emekçi hareketinden.
Toplu görüşmelere giderken kamu emekçileri hareketinin durumu ve görevler
Sendikalarda sınıf işbirliğinin
yeni adımı: “Tüketimden gelen güç!”
Çel-Mer ve Samka işçileri direniyor!!
UPS Kargo işçileri hakları için
direniyor!
TÜMTİS İstanbul Şube Başkanı Çayan Dursun’la konuştuk
İşgalci zorbalar için bataklıktan
çıkış yolu arıyorlar!
Savaş baronları Kore Yarımadası’nda gerilimi tırmandırıyor!
Şiddete dayalı düzen kadına
yönelik şiddeti engelleyemez!.
Linç ve katliamlara karşı
durmak… - M. Can Yüce
“Beşikçi ve Şimşek değil, inkar ve asimilasyon yargılansın!”…
Sarıgazi Geleneksel Halk Festivali
bu yıl yapılamıyor...
UPS direnişçisinden mektup…
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

TÜMTİS İstanbul Şube Başkanı Çayan Dursun’la sektördeki örgütlenme deneyimleri ve UPS direnişi üzerine konuştuk....

“UPS’deki mücadele bizim için
varlık-yokluk nedenidir!”

 

 “Fabrika ilişkisi yok!”

- TÜMTİS olarak yıllardır kargo ve taşımacılık sektöründe örgütlenme mücadelesi yürütüyorsunuz. Sektörün yapısını ve bu alanının kendine has özelliklerini anlatır mısınız?

- Kargo şirketlerinde özellikle çalışma koşulları çok ağır. Çalışma saatleri belirli ama işi bırakma saati belli değil. Uluslararası firmalar da dahil olmak üzere  sektörde oldukça yaygın bir durum. Yasanın belirlediği sürelerin çok üzerinde çalışma süreleri var. Ortalama ücretler ise asgari ücretin biraz yukarısında. Kargo işçilerinin aldığı maaş 900 TL’yi geçmez. Çalışma saatleri en az 12 saat. Büyük kargo şirketleri açısından demiyorum ama ufak firmalarda kayıtdışının da yaygın olduğu gözüküyor. Kargo sektörü, iş bulamayan insanların son çare olarak gelip çalıştıkları bir sektördür. Bu iş, bedenen yapılan ve vasıf istemeyen bir iştir. Öyle garip bir durum ki; gelip çalışan işçi bir yandan da iş arar. Daha iyi olanağı olursa bırakıp gider. Başka garip bir durum ise, bu sektöre giren birinin bırakıp gitmemesidir. Oraya demir atar ve çalışmaya başlar. Ben de öyle oldum. 1999 yılında Aras Kargo’da işe başladım. Bir daha sektörden ayrılamadım. O dönem yeni evlenmiştim. Bir dönem toparlanayım diye girmiştim ama ayrılamadım. Kargo şirketlerinde sömürü yaygın ama işçiler aktarma merkezlerine gelip işi alıp bölgelere çıkıyorlar. Bölgelerde denetleyen yok ve kendilerini özgür hissediyorlar. Fabrika ilişkisi yok. Şef, müdür baskısını her saat üzerlerinde hissetmiyorlar. Belki de onları tutan budur. Ekonomik açıdan değerlendirildiğinde en az ücretin verildiği sektör kargo sektörüdür. Çalışma koşullarının en uzun olduğu, bedenen en ağır işlerin yapıldığı sektörlerden biridir.

- Sektörde nasıl bir çalışma düzeni var? Yapılan işin niteliği nedir?

- Son yıllarda teknolojinin gelişmesiyle birlikte bedenen yapılan bu iş biraz daha hafifledi. Örneğin forkliftler, iş makineleri veya UPS’de olduğu gibi bantlar çıktı. Önceden bu iş çoğunlukla sırtla yapılırdı. Bugün de firmaların büyük bir bölümü o sistemle çalışıyorlar. Türkiye’deki kargo yapılanması Avrupa gibi değil. Küçük küçük firmalar var. Avrupa’da yasalar var ve bu yasalar doğrultusunda hizmet yürüten firmalar var. Örneğin Almanya’da üç büyük firma var. İrili-ufaklı firmalar yok. Tüm kargo taşımacılığı ve kara taşımacılık hizmetleri o üç firma üzerinden döner. Bizde de irili-ufaklı birçok firma var ve bu sökterde 50 bine yakın insan çalışıyor. Hükümetin yeni çıkardığı yasa sektöre sözde çekidüzen vermek amacıyla çıkarıldı. Yasa 5 yıldır uygulanamıyor ama bu yasanın tekeller için çıkarıldığı da biliniyor. Uygulanmadığı için, merdiven dibi iş yapan kargo şirketleri oldukça çok. Bu sektörde tekelleşmeye doğru bir gidiş var ama biraz sancılı ilerliyor. Yasa uygulandığında merdiven altı ufak firmaların çoğu batar. Çünkü yasada ağır yükümlülükler var. Öz sermaye sorumluluğu, araç sorumluluğu, faaliyet yürüttüğü il ve coğrafi bölge sorumluluğu var. Bu uygulandığında sektörün yapısında da değişiklikler yaşanacaktır. Kim kalacak, kim dökülecek belli olur. Bizim açımızdan, örgütlü olduğumuz ufak işletmelerin geleceği yok. Onun için bizim büyük firmalarda örgütlenmemiz gerekiyor.

“UPS’yi kendimize hedef olarak seçtik”

- Büyük firmaların pastadaki payı nedir?

- Eskiden bizim örgütlü olduğumuz firmalar 1990 yılına kadar bu piyasanın yüzde 60’ına hakimdiler. Ama 1990’dan sonra bu firmaların payı yüzde 10-20’lere düştü. Yurtiçi Kargo, Aras Kargo, MNG ve UPS gibi firmalar bu sökterde pay sahibi olmaya başladılar. Bizim örgütlü olduğumuz küçük ambarlar ve kargo şirketleri zayıflıyor. Geleceği olan firmalar büyük firmalar ama bu firmalarda da örgütlenmeyle ilgili sıkıntılar var. Daha önce (1990’larda) girişimler oldu. Yurtiçi Kargo ve Aras Kargo’da sendikalaşma girişimleri oldu. Bu girişimler başarısızlıkla sonuçlandı. Bunun sonucunda biz 10 yıl boyunca o kargoların kapısından geçemedik. Yeni yeni kargolara yönelik planlamalar ve örgütlenmeler yapılmaya başlandı. Bu konuda da UPS’yi kendimize hedef olarak seçtik. Çünkü örgütlenmeyle ilgili öncelik belirlerken firmaların yapısına bakıyoruz. UPS’yi hedefe koyan ve örgütlenmemizi teşvik eden şey ise uluslararası bir firma ve bu uluslararası ayağın örgütlü olmasıdır. Bunun üzerine örgütlenmeye başladık. Ancak UPS’deki örgütlenmenin kazanılması bu sökterdeki tüm firmaların örgütlenmesi anlamına geliyor. Bugün bile büyük firmaların aktarma merkezlerinden bize haber geliyor. Örgütlenmek istediklerini söylüyorlar. UPS’deki mücadele bizim açımızdan hayatidir. Burayı kazanmak demek sektördeki 50 bin örgütsüz işçinin örgütlenmesi anlamına gelir.

“Büyük firmalarda örgütlenmek hedefimizdir”

- Sendika olarak neden bu dönemi tercih ettiniz? Örgütlenme kararını nasıl aldınız?

- Büyük firmalarda örgütlenmek bizim her zaman hedefimizdir. Biz örgütlü olduğumuz firmaların geleceğinin olmadığının farkındayız. Yaptığımız başkanlar kurulu toplantılarının en önemli gündemi bu olur. Diğer firmalar açısından bunun koşulları çok uygun değil. Niye UPS? Geçen Ekim ayında ITF’nin ve Amerika’da UPS’de örgütlü olan Teamster Sendikası’nın da katılımıyla Türkiye’de bir toplantı yaptık. Tüm şube başkanları ve yöneticilerinin de katıldığı bir toplantıydı. UPS’nin örgütlenmesinin koşullarının çok uygun olduğunu söylediler. Biz bu toplantıdan önce UPS’yle ilgili etüt çalışması yürütmüştük. Firmanın genel yapısı, işçilerin koşulları hakkında bilgi topladık.

ITF de kendilerine düşen her şeyi yapacağını söyleyince UPS’de çalışmalara başladık. 2010 yılının Mart ayında işi biraz daha ciddiye alarak aşağıya inip planlama yaptık. Daha somut adımlar attık.

UPS’de örgütlenirken hemen teslim olmayacağını biliyorduk. Uluslararası boyutu veya başka şeylerle yüzyüze geleceğimizi biliyoruz. Bir de burası Türkiye. Genel örgütlenmeden tutun, hak ve özgürlükler konusundaki genel siyaseti biliyoruz. UPS’de örgütlenmeden önce ITF’yle konuşurken şunu açıkça koyduk. “Yarın öbür gün sıkıntılarla yüzyüze geleceğiz” dedik. Sendikamızın durumunu da ekonomik olarak ortaya koyduk. Ciddi sıkıntılar yaşanırsa bunu kaldıramayacağımızı söyledik. Çünkü sendikamızın ekonomik durumu ortadadır. Bunların hepsini açık ve net olarak onlarla paylaştık. Onlar her konuda yardımcı olacaklarını söylediler. Bir itiraf olacak ama burada olanaklarımızı zorlayan bir iş yapıyoruz. Ekonomik olarak olanaklarımızı çok zorluyoruz. Örneğin bu ay 60 bin TL sadece işçilere ödeme yapacağız. Biz daha önceki ay 25 bin TL Türk-İş’i zorlaya zorlaya aldık. Bunun üzerine para koyarak işçilere ödeme yaptık. Genel başkanımızın da bu konuda açıklaması var. Biz her şeyimizi ortaya koyacağız. Hatta başkanımız şunu söyledi: “Gerekirse binalarımızı da satacağız ve UPS’yi kazanacağız” dedi.

UPS meselesi hem sendikamız hem de sektör açısından olmazsa olmazdır. Bizim için varlık yokluk meselesidir. Çünkü biz UPS’de örgütlenmezsek uzun yıllar boyunca kargo şirketlerinin önünden geçemeyeceğiz. Biz bu sonucu geçmişteki deneyimlerimizi de hesaba katarak çıkarıyoruz. Sendika olarak üzerimize düşeni yapmaya çalışıyoruz ama bazen bizi de aşan işler oluyor. Bu mücadelenin kazanılmasındaki sorunu sadece ekonomik boyutla sınırlandırmamak gerekiyor.

 

“Örgütlü olsak yaşamı kilitleriz!”

- Taşımacılık ve kargo sektöründeki örgütlenmenin genel harekete etkisi nedir? Nasıl bir yer tutuyor?

- Yaşamın içinde kargolar önemli ve kilittir. İnsanlar sadece eşyasını göndermiyorlar. Fabrikalara hammaddeleri de kargolar götürüyor. Öyle görünmüyor belki ama sınıf mücadelesi açısından oldukça önemli bir sektördür. Düşünün, yarın öbür gün bir grev kararı alınsa ve TÜMTİS sektörün tümünde örgütlü olsa oralara hammadde gitmezse yaşam felç olur. Tabii ki patronlar alternatif yol ve yöntemler bulur ama işin tümünü yapabilir mi, yapamaz. Onun dışında 1997’de Amerika’da yaşanan UPS grevinde yaşam felç oldu. Uçakları uçurtmadılar. TIR’ları otoyolların ortasına çektiler. Biz örgütlü olsak yaşamı kilitleriz. Bu yüzden önemli bir sektör.

 

“Bunun adı simsarlıktır”

- Bu sektörde taşeronlaştırma çok yaygın. Özelde UPS’de, genel olarak sektörde taşeronlaştırmanın boyutu nedir?

- Bu konuda yasaya da uygun davranmıyorlar. Taşeronla ilgili yasa diyor ki; bir işin esasını taşerona veremezsin diyor. Yükleme boşaltma işini taşerona veriyor. Bizim sektörümüzde bu çok yaygın. Sadece aktarma merkezlerinde değil, şubelerinde de oldukça yaygın. UPS’de örgütlenme çalışması başladıktan sonra şubelerin hepsi acentalara verilmeye başlandı. Yurtiçi Kargo, Aras Kargo gibi firmalarda daha yaygın bu durum. Bunların hemen hemen hepsi taşerona veriliyor. UPS de, direniş deneyimiyle birlikte önümüzdeki dönemde bu işi acentalar üzerinden götürmeyi hedefliyor. Aktarmalardaki yükü acentalara aktarmak istiyor.

Burada taşeron ana işverenden işçi başına 1350 TL para alıyor. İşçiye ne veriyor? SSK’yı da içine katarsan bir işçinin işverene maliyeti 900 TL’yi geçmez. Her işçiden 300-400 TL para kazanılıyor. Ana işveren işçinin parasını verebilir fakat niye yapmıyor? İşin sevk ve idaresiyle de uğraşmak istemiyor. Bunun adı simsarlıktır. Ne yapıyorsan yap diyor. Taşeron üzerinden 14 saat çalıştırma yapabiliyor.

 

“Örgütlenmede taşeron işçi-ana işveren ayrımı gözetmiyoruz”

- UPS’deki mücadelede ana hedef olarak UPS alınıyor fakat buradaki taşeronlaştırmaya karşı da bir mücadele yürüyor. Pratikte bu durum nasıl bir sonuca yol açıyor?

- Örgütlenme çalışması yürütürken taşeron işçi-ana firma işçisi ayrımı gözetmiyoruz. Üyelik yaparken teknik olarak dikkat ediyoruz. İşçilerle ilgili hukuki bir sorun yaşandığında taşeronu değil üst işvereni muhatap alıyoruz. Biz taşeron-üst işveren ayrımı gözetmeden davranıyoruz. Burada GİP ve Er-Ka adlı taşeronlar var. Biz yasal olarak bunlarla ilgili bakanlığa başvuru yaparken Er-Ka, GİP ve UPS için ayrı başvuru yapmamız lazım. Aktif direnişinde de alt işverenler vardı. Burada da herkesi Aktif’in işçisi gibi görüp öyle çalışma yaptık. Ana firmaya bağlı olarak çalışan işçi kendini biraz ayrıcalıklı görüyor. Görece koşulları iyi olduğu için biraz farklı bakıyor. Biz de “hangi firmada çalıştığın önemli değil. Hizmet ettiğin asıl firma önemlidir” diyoruz. UPS işçisiyle taşeron işçisini biraraya getirmek bu tür bölme araçları nedeniyle zorlaşıyor.

- Bu konuda başarı sağlanabildi mi?

- Pratik süreçte bu sorunları aşıyoruz. Hangi firmaya çalıştığının bilincini oluşturuyoruz. Daha sonra bu ayrımlar çalışma içinde kalkıyor. Çalışma yürütmeden önce çok zor bir konumda oluyor. Sendikal bilinçle beraber bu sorun aşılıyor.

 

“Son yılların en iyi direnişi...”

- UPS’deki direnişin iç örgütlülüğü ne durumda?

- Direniş yeri açısından, ilk başladığımız gün kaç kişiyle başladıysak aynı sayıyla devam ediyoruz. Sadece bir arkadaşımız fire verdi. İzin alıp gidenler oluyor ama direnişi bırakıp giden bir işçi yok. Direnişe başlarken de her şeyi ortaya koyup öyle başlıyoruz. Ben açık söylüyorum. “Arkadaşlar bakın direnişe başlayacaksak bu koşullarda başlayacağız. Direnişe başlamayacağız derseniz hukukumuz böyle ilerler” diyorum. Son olarak 29 kişi atıldı. Net olarak ortaya koyduk. Pembe bir tablo da çizmiyoruz. Direniş boyunca karşılaşılabilecek sorunları da ortaya koyuyoruz ve direniş böyle başlıyor. Son yılların en iyi direnişi diyebilirim. Açık, aleni ve samimiyet üzerinden yürüyen bir direniş. Örneğin bizim burada bir komitemiz var. Tüm kararları bu komite alıyor. Komitenin toplantılarına ben girmiyorum. Kendi iradelerini kendileri belirliyorlar ve hiç müdahale etmedim. Sonra ihtiyaçları üzerinden genişlettiler. Yeni atılmalar olduğunda takviyeler yaptılar. Önemli meseleler olduğunda karar haline getiriyorlar. İç demokrasi açısından gelişkin ve işçilerin tamamına mal edilmiş bir direniş var. Buradaki taban sol bir taban ve bu bizim için bir şans. Algılama, anlama ve kavramaya açık bir durum var. Direnişle birlikte daha da bilinçlendiler. Direnişe katılan arkadaşlarımızın çoğu CHP’ye oy vermiştir ve CHP tabanındadır. İleri olanlar ve sol hareketlerin içinde olanlar var. Direniş ilerledikçe CHP de onlar için geri konuma düştü. Bu anlamıyla olumlu bir tablo var. İçerisi açısından sıkıntı var. Tasfiyelerin çok yaşandığı yerlerde içerideki örgütlülüğü sağlam tutmak zorlaşıyor. Bu işin doğasında var. Burada 90 işçi atılmış ve yarın öbür gün bunlarla yüzyüze gelme ihtimali var. Hepsinin de kaygıları, korkuları var. Bu kaygı UPS’nin çalışanlarında daha çok var. Bu ayrıcalığından dolayı geleceğe ilişkin planlarını buna göre yapmış. Krediye, borca, harca girmiş. Taşerondakiler bunu yapmıyor. Çünkü koşulları aynı değil. Öyle olunca da kaygılar artıyor. Son dönemlerde bu kapışmalar yaşanınca sıkıntılar oldu ama yavaş yavaş içerisi de toparlanıyor. İşçiler artık “nereye gidersek gidelim, sonucu ne olursa olsun mücadele edeceğiz” diyorlar. Tam anlamıyla da her şey derli-toplu diye bir durum da yok. Bu da saydığım sorunlar nedeniyle böyle. Üyelik yapmadığımız bölümlerden son günlerde talepler geliyor.

 

“Mahmutbey UPS’nin beyni durumunda...”

- Direniş Kurtköy, İzmir ve Balıkesir’de de sürüyor...

İrili-ufaklı çok ilde üyelik yaptık. Ben şu anda Mahmutbey’i değerlendiriyorum. Oralarda burası gibi baskı yok. Mahmutbey’in farklı bir yönü var. Burası UPS’nin beyni durumunda. Örneğin Kurtköy’deki aktarma merkezinde günlük olarak en fazla 17 bin alım yapılıyor. Bu aktarma merkezi ise 50 bin alım yapıyor. Bu veriler Mahmutbey’deki direnişi anlamak açısından önemli. Operasyonun tümü buradan yürür. Burası çok önemli olduğu için örgütlenirken de direnişteyken de önem verdik. Her işçiye bir şef düşüyor burada. Tüm müdürler baskı kuruyor. Diğer aktarmalarda bu yok. Kurtköy’de bir kişi var. İzmir’de iç örgütlülük daha iyi ve müdürler de hizaya geldi. Burada çok şef var. Kendine vazife çıkaran çok adam var. Bir de polis baskısı var.

 

“Polis baskısı içerde ve dışarda yoğun”

- Direniş kırıcı taşeron işçiler işletmeye polis kordonunda sokuluyorlar. Bu durum direnişçi işçilerde nasıl bir tepkiye yol açıyor..

- İlk günlerde taşeron aracının yanında çevik kuvvet diziliyordu ve işçiler koşarak işletmeye sokuluyordu. Sadece direnişteki işçilere yönelik değil, içerideki üyelere de polis tarafından baskı kuruluyor. Polis içeride birçok şey yayıyor. Burada slogan atıyoruz. İşletmede dinleyen üyelerimize dahi müdahale ediliyor. İşçi arkadaşların daha öncesinden polise bakışları farklıydı, direnişle birlikte daha da farklılaştı. Polis baskısıyla ilgili geri adım atma veya ürkme diye bir şey yok.

“26 Mayıs fiyaskodur”

- Türk-İş İstanbul Şubeler Platformu’nda uzunca bir süreden beri sessizlik var. Bu kendini UPS direnişi konusunda da gösteriyor. Siz ne düşünüyorsunuz?

- Belki ağır olacak ama “içi beni dışı seni” derler ya öyle bir durum var. Ben bu eleştirilerimi şubeler platformunun toplantılarında da yapıyorum. Bu platformun aynı zamanda bileşeniyim. Aynı zamanda yürütmesinde de yer alıyorum. Söylerler... Deri-İş’in kongresinde beyefendinin biri yine demeç vermiş. “Marmara’yı kapsayan bir sendikal birlik oluşmalı” demiş. Sen Türk-İş Şubeler Platformu’nda ne yaptın da çıtayı yukardan tutuyorsun? Sen bu işi önce aşağıdan yap da sonra konuş. Dayanışmayı bile beceremezken böyle büyük bir iddia ile çıkıp konuşmak gülünçtür. Şubeler platformunun gidişatı ve işleyişi iyi değil. Açık söylüyorum, kendilerine biçtikleri vasfa uygun davranmıyorlar. Bu eleştirileri ben onların yanında da yapıyordum ve kapışıyorduk. Son olarak benim katıldığım toplantıda taşeronluk meselesiyle ilgili konuştuk. “Birşey yapalım” dedik. Taşeron eşittir ölüm diye algılanmaya başlandı. Son dönemlerde hep böyle ortaya çıkıyor. Taşeronlaştırmanın yaygın olduğu yerlerde eylemler veya açıklamalar yapalım. Bilinçlenmeye dönük işler mi yapalım... bir şey yapalım. Biz odak olmalıyız. İşçiler aşağıda söylüyor. Direnişlerde öne çıkanlar söylüyor.

Örneğin 26 Mayıs bence fiyaskodur. Türk-İş boyutunda demiyorum. Şubeler platformu açısından da söylüyorum. En ufak sendika olan TÜMTİS tabanını kattı. Niye en kalabalık ben oluyorum? Eğer bir eylemde TÜMTİS en kalabalık oluyorsa orada bir çelişki vardır. Çünkü benim gücüm ortada. Eğer oraya 5-10 kişiyle geliyorsa bu durumu sorgulaması gerekiyor.

 

“UPS’yi hiç görmediler ve görmesinler de...”

- UPS’deki direnişin bir yönü de çeşitli siyasal güçlerin direnişle kurdukları bağ... Siz bu durumu nasıl buluyorsunuz?

- Bu direniş sürecinde birkaç grup dışında genel tablonun çok olumlu olduğunu düşünüyorum. Örneğin sendikayla ilgili yapılan değerlendirmelerde bilinç taşımaya vurgu yapılıyor. Bilinç taşıma siyasal yapıların işidir. Tabii ki sendika bunu yapmaya çalışmalı ama bunu sendikaya yüklemek çok büyük bir misyondur. Siyasal yapıların varlık nedeni de budur. Bu direnişte de bu anlamda olumlu bir tablo var. Hesap kitap yapmayan, alışık olduğumuz kafalama işini bir iki yapının dışında yapan yok. BDSP’nin bu konudaki tutumu oldukça olumlu. En son basın açıklamasında “bize yardımcı olun” dedik. Bize yardımcı oldular. Haddimi aşmadan söyleyeyim ama genel olarak olumlu görüyorum.

Evrensel gazetesi ve Hayat TV buraya gerçekleştirilen son ziyaretin haberini yaptı. Haberi özünden öyle uzaklaştırarak verdiler ki biz de Evrensel ve Hayat TV’ye demeç vermeme kararı aldık. Niye aldık? ITF, ETF geldi ve bunun içini boşaltarak yansıttılar. Sadece Türk-İş bölge temsilcisinin açıklaması gibi verdiler. Biz de demeç vermeme kararı aldık. Ondan sonra UPS’yi hiç görmediler, görmesinler de...

 

“Buradaki gücü dağıtmak çok doğru değil”

- Nasıl geliştirilebilir bu mücadele süreci?

- Örneğin yerele dönük işler yapma önerileri geliyor. Bunun merkezine UPS’yi alıyorlar. UPS’yle ilgili işler planlanabilir ve bizden yardım istenebilir. Planı yaparken merkezine UPS işçisini koymak gerçekçi değil. Buradaki gücü dağıtmak anlamında çok doğru değil. Gazi Mahallesi’nde bir şeyler yapalım diyorlar. Örgütlenme sürecini tamamlamış değiliz ve binlerce işçinin üye olması gerekiyor.

Yukarıda yapılan işlerin genel örgütlenme çalışmasına çok fazla katkısı olmuyor. UPS arabaları damgalı eşek gibi. Bunların olduğu, görüldüğü yerde sendikal çağrı veya başka şeyler yapılabilir. Bunlarla ilgili açık çağrılar yapılabilir. İstanbul’da 2 bin UPS işçisi çalışıyor ve bu yaygın bir alandır. Sendika olarak bunu tek başımıza yapma olanağımız var mı? Yok. Emek güçleri ve devrimci kurumlar yapabilir mi bunu? Yapar.

 

“Bu direniş önemli bir direniş ve motor haline gelebilir”

- Bugün Samka ve Çel-Mer işçileri de direnişteler ve çeşitli eylemler yapıyorlar. Bu mücadeleler ortaklaştırılamaz mı? Bunun imkanları nedir? Böyle bir düşünceniz var mı?

- Biz böyle bir şeyi Unilever direnişi sürecinde başarmıştık. DESA, Unilever ve E-Kart’taki mücadeleleri ortaklaştırmıştık. Bu dönem açısından aslında çok kafa yormadık. Biraz kendi içimize döndük. Bu işleri planlamada sıkıntı yaşıyoruz. Tüm enerjini örgütlenmeye verince bunları planlamak sıkıntılı oluyor. Araçlarımız ve kadrolarımız sınırlıdır. İşçiler açısından bu planlanabilir bir şey ama işin özü örgütlenme bizim kafamızı çok kurcalıyor. Gece-gündüz buna kafa yoruyoruz ve kamuoyuna nasıl taşıyacağımızı düşünüyoruz. Aslında tali değil ama bu tür durumlar tali gibi gözüküyor. Ancak doğrudur o konuda üzerimize düşeni çok fazla yaptığımız söylenemez. Bu direniş önemli bir direniş ve bu işin motoru haline de gelebilir. Dediğim nedenlerden dolayı işleri planlamada sorunlar yaşıyoruz.

“UPS’de sendika olacak”

- Son olarak neler söylemek istersiniz?

- Abartı olarak görülmesin ama burası küçük Amerika’dır. Bu firma istihdam açısından dünyanın ikinci büyük firmasıdır. 200 ülkede faaliyet yürüten büyük bir firma. Örgütlenmek önemli ancak bunu sadece bir sendikanın gücüyle de yapabilmek çok olanaklı değil. Emek örgütlerinin bu konudaki katkısı ve dayanışması çok önemli bir yerde duruyor. Örgütlerin örgütlenme konusundaki katkıları da oldukça önemli. Sadece dışarıdan dayanışmanın ötesinde varsa ilişkilerin seferber edilmesi ve sendikayla buluşturulması için herkese iş düşüyor. Buranın başarılması hem uluslararası bir firma olması açısından önemli hem de sektör açısından önemli. Biz bu konuda herkesin samimiyetle yardımlarını ve desteğini bekliyoruz. Sendikalar alanında atılacak çok adımlar var ancak bu adımlar yeteri kadar atılmıyor. Somut dayanışma ve yardım bekliyoruz. Direnişler aynı zamanda maliyet işidir ve biz sınırlı olanakları olan bir sendikayız. Bu konuda çok dayanışma gördüğümüz söylenemez. Üzerlerinde oturdukları para -koltuk değil sadece- işçilerin parasıdır. İşçilerin parası işçilerin örgütlenmesine hizmet etmelidir. Bu konuda çok destek görmüyoruz. Direnişteki işçiler her türlü baskıya rağmen yapılması gerekeni yapıyorlar. UPS’de sendika olacak. Başka şansımız da yok!

Kızıl Bayrak / İstanbul

 

 

 

 

 

Direnişteki Türkan Albayrak’la konuştuk...

“Bu direniş sonuna kadar sürecek!”

Evli ve iki çocuk sahibi olan taşeron temizlik işçisi Türkan Albayrak sendikalaştığı için işten atıldı. Fakat o evin yolunu tutmayarak direnişi seçti. Direnişçi bir kadın işçi olan Albayrak, hafta sonu da dahil gece-gündüz hastane önünde kurduğu direniş çadırında kalıyor. 

- Kendi sürecinizden bahseder misiniz?

- Ben öncelikle Gayrettepe’de bulunan Türk Telekom’un taşeron firmasında temizlikçi olarak çalıştım. 2005 yılında sendika çalışması yaptığımız için 5 kişi işten atıldık. İşe iade davası sonucu aynı taşeron firmanın Paşabahçe Devlet Hastanesi’ndeki temizlik işlerinde çalışmaya başladım. Beş yıl boyunca burada çalıştım. Burası benim evime çok uzak, beni yıldırmak için buraya verildiler. Ben de bunu bildiğim için tüm zorluklara rağmen çalışmaya devam ettim. Burada sendikaya üye olduktan sonra işten çıkmamla ilgili baskılar başladı. Patron bütün haklarımızdan vazgeçirtmek için bir sözleşme çıkarttı. İmzalamayı ret edince maaşlarımızla ve izinlerimizle tehdit edildik. Bu tehditleri başhekim yardımcısı ve müdür yardımcısı yaptı. Başarılı olamayınca sendikacıyı çağırdı. Sendikacı tarafından işçiler ikna edildi. Son 10 kişilik bir grup kaldık ve sonra beni işten attılar. Ben ilk tehditleri aldıktan sonra direniş kararı vermiştim. Tekrar işe girene kadar hastane bahçesinde 7 gün, 24 saat kalarak direnmeye başladım.

- Üye olduğun sendika direnişine sahip çıkıyor mu?

- Sendikamız Türk-İş’e bağlı Sağlık-İş Sendikası. Sendika direnişe destek vermiyor. Üye olduktan sonra buradaki örgütlenmenin gücünü görünce bunu kendilerine rakip olarak gördüler. Sendika başından beri patronla uzlaştı. Zaten Kadıköy Şube Başkanı Ali Tepeci’nin de ifade etti gibi “bizler kavgacı sendika değiliz, uzlaşma yolunu tutuyoruz” söylemi her şeyi ortaya koyuyor. Sendika bu direnişi görmüyor. Hatta beni hedef gösterdi yapılan toplantılarda. Bana karşı “bölücü”, “terörist” söylemlerini kullandı.

- Neden Sağlık-İş Sendikası'nı seçtiniz?

- Burada birkaç taşeron firma var var. Sendikaya ilk üye olan arkadaşları sendika temsilcileri müdürler aracılığıyla örgütlemişlerdi. Biz de başka sendika istemedik, sendika kötüydü fakat dönüştüreceğimizi düşündük. Temizlik bölümü bizim zorlamamızla sendikalı oldu. Biz uslu çocuk olmadığımız için başhekim sendikaya “ne yap-et onları dize getir” diyor.

- Direnişi yaymak adına neler yapıyorsunuz?

- Basın açıklaması ile direnişe başladım. İlerici sendikalardan tanıdıklarım var, onlarla birlikte yol yürümeye çalışıyoruz. Bu işe duyarlı olan gazetelere direnişimi anlatan mektup yazıp gönderdim. Konunun muhatabı olan başhekimliği vermek üzere işe geri alınmam talebiyle imza çalışması başlattık. İleriki süreçte bu çalışmamız daha hızlı bir şekilde devam edecek.

- Bir kadın direnişçi ne gibi zorluklar çekiyorsun?

- Direniş yerinden ayrılmadığım için bir çok zorluklarla karşılaşıyorum. En başta temizlikle ilgili problemler çıkıyor. Gece yalnız uyuyamıyorum. Yanımda bir nöbetçi kalmak zorunda. Düşünün bu toplumda kadınlar gece yalnız başına bir saniye bile dışarı çıkmazken ben burada kalıyorum Çocuklarımın bana ihtiyacı olduğu bir dönemde onların yanında değilim. Benim için konulan kamera beni 24 saat izliyor. Bu konuda eşim savcılığa dilekçe verecek.

- Son olarak ifade etmek istediğiniz bir şey var mı?

- Bu haksızlığa karşı başkaldıranlar, direniş başlatanlar var. Ben de onların devamcısıyım. Bu direniş sonuna kadar sürecek. İşten atılmaların yasaklanmasını istiyorum. Hiç kimse bulunduğu alanı terk etmesin. Onlar bizim güçsüzlüğümüzden güç alarak bizi bu kadar rahat sömürüyorlar ve istedikleri gibi davranıyorlar. Bunlara izin vermeyelim.

Kızıl Bayrak / Ümraniye