30 Temmuz 2010
Sayı: SİKB 2010/30

 Kızıl Bayrak'tan
Amerikancı düzenin temsilcileri “cunta karşıtlığı” demagojisine sarılıyor.
BDSP: Düzen içi dalaşmayı boykot ediyoruz!
Referandum tezgahında
solculuk iddiası ve sınırları
TÜSİAD’ın referanduma ilişkin
tutumu ve ötesi
Kürt halkına karşı örgütlü
linç taburları devrede.
İşçiler mücadeleyi ortaklaştırıyor
İşçiler iş cinayetlerine karşı yürüdü.
İşçi ve emekçi hareketinden.
Toplu görüşmelere giderken kamu emekçileri hareketinin durumu ve görevler
Sendikalarda sınıf işbirliğinin
yeni adımı: “Tüketimden gelen güç!”
Çel-Mer ve Samka işçileri direniyor!!
UPS Kargo işçileri hakları için
direniyor!
TÜMTİS İstanbul Şube Başkanı Çayan Dursun’la konuştuk
İşgalci zorbalar için bataklıktan
çıkış yolu arıyorlar!
Savaş baronları Kore Yarımadası’nda gerilimi tırmandırıyor!
Şiddete dayalı düzen kadına
yönelik şiddeti engelleyemez!.
Linç ve katliamlara karşı
durmak… - M. Can Yüce
“Beşikçi ve Şimşek değil, inkar ve asimilasyon yargılansın!”…
Sarıgazi Geleneksel Halk Festivali
bu yıl yapılamıyor...
UPS direnişçisinden mektup…
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

“Beşikçi ve Şimşek değil,
inkar ve asimilasyon yargılansın!”

Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) tarafından çıkarılan “Çağımızda Hukuk ve Toplum Dergisi”nin 5. sayısında Yazar İsmail Beşikçi tarafından kaleme alınan “Ulusların kendi geleceğini tayin hakkı ve Kürtler” başlıklı yazı nedeniyle Beşikçi ve derginin sorumlu yazı işleri müdürü Av. Zeycan Balcı Şimşek’in yargılandığı davanın ilk duruşması Beşiktaş 11. Ağır Ceza Mahkemesi’nde 28 Temmuz günü görüldü. Davanın bir sonraki duruşması 12 Kasım 2010 tarihine ertelendi.

Beşikçi savunmasını sundu

Dava duruşmasını; aralarında İHD, Tutuklu Gazetecilerle Dayanışma Platformu, TAYAD, Halk Cephesi, Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi, Çağdaş Avukatlar Grubu ve ÇHD gibi kurumların temsilcilerinin yanısıra çok sayıda yazar, aydın ve sanatçı izledi. Duruşmada Dr. İsmail Beşikçi mahkemeye savunmasını sundu.

Kürtlerle, Kürt sorunuyla ilgili ifadelere, açıklamalara karşı uygulanan cezai müeyyidelerin geçmişine de değinen Beşikçi, yargılanmasına neden olan “Ulusların Kendi Geleceğini Tayin Hakkı ve Kürtler” yazısıyla ilgili yürütülen savcılık soruşturmasının bilim üretimini engellemek olarak değerlendirileceğini söyledi.

Duruşmanın ardından adliye önünde basın açıklaması gerçekleştirildi. “Dr. İsmail Beşikçi ve Av. Zeycan Balcı Şimşek değil, inkar ve asimilasyon yargılansın / ÇHD İstanbul Şubesi” ve “İsmail Beşikçi vicdanımızdır! Vicdanımızı susturamazsınız! / Ankara Düşünceye Özgürlük Girişimi” pankartlarının açıldığı basın açıklamasında ilk olarak yazar Temel Demirer söz aldı.

Demirer, Beşikçi’nin Kürt gerçeğini dile getirdiği için yargılandığını söyledi. Beşikçi’nin yargılanmasını Ortaçağ kalıntısı engizisyon mahkemelerine benzeten Demirer, “Engizisyon kazanamadı” diyerek konuşmasını sona erdirdi.

Eylemde basın açıklamasını okuyan ÇHD İstanbul Şube Başkanı Taylan Tanay ise Kürt halkına yönelik saldırılara dikkat çektiği açıklamasında soruşturma ve yargılamaların inkar ve imha politikalarıyla beraber devreye sokulduğunu ifade etti. Şimşek ve Beşikçi’nin yargılanmasının bu atmosferin parçası olduğuna vurgu yaptı. Bolu Ekspres yazarı Işın Erşan’ın “Her şehirde bir DTP’li öldürülsün” başlıklı yazısı hakkında takipsizlik kararı verildiğini sözlerine ekleyen Tanay, Beşikçi’ye ifadesi dahi alınmadan dava açılmış olmasının inkarcı zihniyetin en özlü ifadesi olduğunu söyledi.

Açıklamanın sonunda şu ifadelere yer verildi:

“Kürt halkına yönelik her türlü zulmün meşru olarak kabul edilmesi yine Kürt halkına yönelik her türlü aşağılama ve nefret söyleminin hatta ölüm tehditlerinin dahi düşünce ve ifade hürriyeti olarak kabul edilmesine karşın Kürt Halkının Kendi Kaderini Tayin Hakkını savunmanın suç olarak nitelendirilmesi kabul edilemez. Bizler Av. Zeycan Balcı Şimşek’in ve Dr. İsmail Beşikçi’nin yanındayız ve sözlerinin arkasında duruyoruz. Evet, zulme ve baskıya direnmek, meşru bir haktır!”

Kızıl Bayrak / İstanbul



ÇHD: Nur Birgen ve ekibini durdurun!

Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) İstanbul Şubesi, 23 Temmuz Cuma günü İstanbul Yenibosna’daki Adli Tıp Kurumu önünde gerçekleştirdiği basın açıklamasıyla “Nur Birgen ve ekibini durdurun” çağrısı yaptı.

Kan kanseri hasta tutuklu Abdullah Akçay’ın, 11 aydır tutulduğu Okmeydanı Eğitim ve Araştırma Hastanesi mahkum koğuşunda yaşamını yitirmesi üzerine yapılan basın açıklamasında “Adli Tıp Kurumu öldürmeye devam ediyor! Nur Birgen ve ekibini durdurun” pankartı açıldı.

ÇHD adına Av. Güçlü Sevimli tarafından okunan basın metninde Abdullah Akçay’ın, Adli Tıp 3. İhtisas Kurulu’nun 21 Mayıs 2010 tarihli raporunda, tedavisinin hapishane koşullarında yapılabileceğinin belirtilmesine karşılık hastane raporunun “Hastanın hayati tehlikesi vardır. Cezaevi koşullarında kalması uygun değildir” yönünde görüş bildirdiği söylendi.

Adli Tıp’ın 14 Temmuz 2010 tarihli raporunda Abdulah Akçay’ın hapishanede kalamayacağı ve Silivri İnfaz Savcılığı’nın bu rapora dayanarak Akçay’ın cezasının ertelenmesi yönünde görüş bildirmesine rağmen Akçay’ın serbest bırakılmadığı vurgulandı.

ÇHD’nin açıklamasında Akçay gibi Güler Zere’nin de ölümün kıyısına geldiğinde rapor verildiği söylenerek Adli Tıp 3. İhtisas Kurulu’nun başında olan Nur Birgen’nin suç işlediği ifade edildi.



3 kurşun izi asker ölümündeki
şüpheyi arttırdı

Türkiye’de yaşanan şüpheli asker ölümleri ciddi boyutlara ulaşmış durumda. Son olarak Mardin Kızıltepe’de 6 Haziran’da tek kurşunla yakın mesafeden “intihar ettiği” açıklanan Ağrılı Emrah Demirel’in giysilerinden üç mermi izinin çıkması gözlerin yeniden şüpheli asker ölümlerine dönmesine yol açtı.

Bilindiği üzere, askeri savcılık, tek kurşunla öldüğü öne sürülen Emrah Demirel’in önce intihar ettiği sonra da Fikret Baran adlı asker tarafından kazara vurulduğunu iddia etmiş, Fikret Baran tutuklanmıştı. Ancak ekspertiz raporunda Emrah Demirel’in elbiselerinde üç kurşun izinin bulunması dikkat çekiyor. Deliklerden biri kamuflaj pantolonunda, ikisi ise hücum yeleğinde bulunuyor. Raporda, pantolondaki delik için “uzak mesafeden atış yapıldığı” belirtilirken ancak sırttaki iki deliğin mesafesiyle ilgili tespit yapılmaması şüpheleri arttırıyor.

“Gizlilik” gerekçesiyle açıklanmasa da son dönemde asker ölümlerinde gözle görülür bir artış var. Türkiye şüpheli asker ölümleri ve asker intiharlarında dünyada birinci sırada yer alıyor. TSK bünyesinde 20 yılda 2 tabur asker intihar ve şüpheli ölüm sonucu yaşamını yitirmiş bulunuyor. Resmi açıklamalara göre, 1991–2001 yılları arasında TSK içinde 815 şüpheli asker ölümü, 433 şüpheli intihar girişiminin ise yaralamalarla sonuçlandı. 2000–2009 yılları arasında jandarma içerisinde ise 401 kişi yaşamını yitirdi.