10 Temmuz 2009
Sayı: SİKB 2009/26

  Kızıl Bayrak'tan
  Düzen içi çatışmanın gölgesinde sınıfa yönelik kapsamlı saldırılar
  Sermayenin saldırılarına ortak olanlar
hesap verecekler!
Devletin Kürt halkına yönelik “ez ve çöz” politikasının ürünü saldırıları artıyor...
2 Temmuz eylem ve etkinliklerinden...
Sabra saldırısında yaralanan Tahsin Alıcı ile saldırı ve sonrası gelişmeleri konuştuk...
  Sabra protestolarından...
  İşçi ve emekçi hareketinden...
  Bahar döneminin kazanımları
  DESA direnişinin deneyimleri
ve kazanımları
  Entes direnişi güncesinden...
  “Emekçi Kadın Buluşması” gerçekleşti!
  “Ücretli ve İşsiz Mühendis, Mimar ve Şehir Plancıları Kurultayı” üzerine Düzenleme Kurulu Başkanı Erhan Karaçay ile konuştuk...
  Suç işleyen polis ödüllendirilecek!
  Hrant Dink davasının 10. duruşması...
  Temmuz bültenlerinde
mücadele coşkusu var...
  Kriz derinleşiyor, açlık kitleselleşiyor!
  AGİT sosyalizme saldırmak için tarihi çarpıtıyor!
  Honduras’ta emekçiler
faşist cuntaya karşı direniyor!
  Barack Obama’nın “büyük savaşı”
Afganistan’da başladı!
  İsrail Gazze’de savaş suçu işledi!
  Çatışma, uzlaşma ve
“çözüm” tartışmaları…
M. Can Yüce
  Mücadele Postası.
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kriz derinleşiyor, açlık kitleselleşiyor!

Biri yer biri bakar,
kıyamet ondan kopar!

Kapitalizmin krizi derinleşirken dünya işçi ve emekçileri büyük bir yıkıma sürükleniyor. Krizi yaratanlar, faturayı emekçilere ve ezilenlere ödettiriyor. Bir avuç mutlu azınlık sefahat içinde bir yaşam sürerken, dünya nüfusunun büyük çoğunluğu ise açlıkla ve yoksullukla boğuşuyor.

Yaşanan insanlık dramı rakamlara şöyle yansıyor: Bugün dünya genelinde aç insan sayısı bir milyar 20 milyona ulaşmış durumda. Son bir yıl içinde aç insan sayısında 100 milyonluk bir artış yaşanırken, sadece Güney Asya’da açlık yaşayan insan sayısının 400 milyonu geçtiği bildiriliyor. (*) Güney Asya’da yaşayan (Afganistan, Bangladeş, Butan, Hindistan, Maldivler, Nepal, Pakistan, Sri Lanka) 1.8 milyar kişinin neredeyse üçte biri, günlük asgari yeterli besin maddesine ulaşamıyor. Nüfusun %75’i günlük iki dolardan az kazanıyor. Bölgede yaşayan her iki çocuktan biri yetersiz besleniyor. Emperyalist-kapitalist düzenin insanlığa yıkım, açlık ve kitlesel ölümlerden başka bir şey sunamayacağı bir kez daha tüm netliğiyle gözler önüne serilmiş durumda.

Dünyada açlık ve yoksulluk emperyalist-kapitalist sistemin işleyiş yasalarının doğrudan sonuçları olarak yaşanıyor. Bu sistemin sahipleri, milyonları açlığı ve yoksulluğa mahkum ederek kasalarını dolduruyorlar. İMF ve Dünya Bankası eliyle, uluslararası tarım tekellerinin çıkarları doğrultusunda bağımlı ülkelerin tarımı çökertiliyor. Böylece uluslararası tekeller, küresel ölçekte gıda fiyatları ile oynama imkânı buluyorlar. Kitleleri açlığa sürüklemek pahasına tahıl üzerinden spekülasyon yapıyor, kârlarını katlıyorlar. Krizin etkileri arttıkça yoksulluk da artıyor, işsizlik çığ gibi büyüyor ve emekçilerin gıda ürünlere ulaşması daha da zorlaşıyor.

Bunların yanı sıra, yine kapitalistlerin aşır kâr hırsı nedeniyle ağır çevre tahribatına bağlı sorunlar yaşanıyor. İklim değişimleri sonucu kuraklık ya da aşırı yağışlar nedeniyle tarım alanları kullanılamaz hale geliyor, insanlar yaşam alanlarından göçlere zorlanıyor. Emperyalist savaş ve işgaller sonucu bu sorunlar daha da katmerleşiyor...

Bugün tüm bunların kaçınılmaz sonucu olarak dünyada her 6 kişiden biri aç!

Açlıkla birlikte burjuvazinin korkuları da artıyor!

FAO Genel Direktörü Jacques Diouf bu konuda şunları söylüyor: “Sessiz sedasız yaşanmakta olan, dünya nüfusunun altıda birini etkileyen bu gıda krizi, dünya barışı ve güvenliği için ciddi bir tehlike oluşturmaktadır. Dünyada açlık sorununa son vermek için acilen bir mutabakata ulaşmak ve gerekli önlemleri almak zorundayız.”

Egemenlerin barış anlayışı, kurulu düzenlerinin sorunsuzca sürmesidir. Bundan dolayı, geçtiğimiz yıl Mısır ve Haiti’de yaşanan açlık isyanlarını hatırlıyor ve korkuyorlar.

BM’ye ait Dünya Gıda Programı’ndan Josette Sheeran ise, geçen yıl gıda fiyatlarındaki yükselişlerin dünya genelinde en az 30 ülkede ciddi karışıklıklara yol açtığını hatırlatıyor, “aç bir dünya tehlikeli bir dünyadır” diyerek efendilerini uyarıyor. ”Yiyecek bulamayan insanların sadece üç seçeneği bulunuyor: Ayaklanmak, göç etmek ya da ölmek. Elbette üç seçenek de bizim için kabul edilemez.”

Ancak egemenlerin sorunu, açlık ve yoksulluğu ortadan kaldırılması değil, açlık ve yoksulluğun yaratacağı tepkilerin bastırılmasıdır. Hatırlanacağı üzere, açlık isyanları Mısır’da, Haiti’de ve Tunus’ta kanlı bir şekilde bastırılmış, insanlar sadece aç olduklarını haykırmak ve gıda fiyatlarındaki aşırı artışa dikkat çekmek için sokağa çıkmış, üzerilerine ateş açılmış, pek çok insan katledilmişti.

Yaşanan, emperyalist-kapitalist sistemin en yalın gerçeğidir. Dünya zenginliklerine bir avuç asalak el koyarken milyarlarca insan açlık ve yoksulluk içinde yaşamaya zorlanıyor. Kriz ise bu sorunu daha da katmerleştiriyor.

Burjuvazinin korkuları ise büyüyor. Onların dilinde açlıkla mücadele açlarla mücadele demek olduğu için, açlığın ve yoksulluğun ulaştığı boyut karşısında bir sınıf içgüdüsüyle müthiş korkuyorlar ve olası ayaklanmaların önüne geçebilmek için de silahlanmaya devasa bütçeler ayırıyorlar. Emperyalist-kapitalist devletlerin dünya genelinde askeri harcamalarının geçen yıla göre %4 artarak, 1 trilyon 464 milyar dolara ulaşmış olması da bu korkunun bir ifadesidir.

Egemenler bir yandan da açlığın ve yoksulluğun esas kaynağı hakkında gerçekleri çarpıtmak için bir takım göstermelik “yardımlardan” da geri durmuyorlar. Bu “yardımları”, lüks yemek listesiyle burjuva medyanın bile eleştirilerine konu olan G-8 zirvesinde konuşuyorlar. Egemenlerin yardım anlayışının kırıntıların ötesine geçemediği ortadadır. Sermaye dünyanın her yerinde benzer yolu izlediği için, ülkemizde de AKP eliyle açlık sınırı altında yaşamaya mahkûm edilen halka sadaka yardımlar dağıtmaktadır. Böylece bizzat sorumlu oldukları açlığın ve yoksulluğun kaynağı konusunda kitleleri kandırmaya çalışmaktadırlar.

Biri yer biri bakar, kıyamet ondan kopar!

Ancak, ne artan baskı ve zorbalıkları ne de aldatıcı manevraları düzenlerini kurtarmaya yetebilecektir. Milyonların açlığı ve yoksulluğu pahasına bir avuç sömürücü asalağın devasa zenginlik ve bolluk içinde yaşaması fazla uzun sürmeyecektir. Tüm zenginlikleri üretenler eninde sonunda bu zenginliklere el koyan asalaklardan hesap soracaktır. İşte o zaman korkuları gerçek olacak, onlar için kıyamet kopacaktır. İnsanlığa kan, gözyaşı, açlık ve geleceksizlikten başka bir şey vermeyen bu sistem yıkılacak, yerine tüm zenginliklerin kardeşçe paylaşıldığı bir düzen olan sosyalizm kurulacaktır.

* BM Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından 2009 yılına ilişkin açıklanan rapor ve UNICEF verileri