6 Nisan 2007 Sayı: 2007/13(13)

  Kızıl Bayrak'tan
   Emperyalizme, faşizme, şovenizme ve kölece yaşam koşullarına karşı
1 Mayıs’ta alanlara!
  Liberal aydınların meclis düşleri
Sermaye oligarkları aylar sonra seçilecek hükümetin “yol haritasını” bugünden çizdi…
TÜİK’in 2006 yılına ait ekonomik verileri üzerine...
1 Mayıs tarihi ve “ruhu” üzerine... - Yüksel Akkaya...
 Sömürü ve kölelikten kurtulmak için
1 Mayıs’ta alanlara!
  1 Mayıs üzerine DİSK/Birleşik Metal İşçileri Sendikası Genel Örgütlenme Sekreteri Özkan Atar ile konuştuk….
  1 Mayıs ‘77 katliamını yaşayan devrimci bir işçi anlatıyor…
  İşçi-emekçi hareketinden...
  Büyükanıt’ın Harp Akademilerindeki konuşması ve düzenin dış politikası...
  ABD’nin desteklediği “barış”tan Ortadoğu’ya hayır gelmez
  ABD, İsrail ve İran - Abu Şehmuz Demir
  İran’a yönelik kuşatma halkları köleleştirme saldırısının devamıdır...
  Filipin devleti ve emperyalist suç ortakları Daimi Halk Mahkemesi’nde yargılandılar!
  Gençlik hareketinden...
  Kızıldere anmalarından...
  Traji-komik oyun, “yeni” perdelerle oynanmaya devam ediyor..- M. Can Yüce
  Sosyal yıkım saldırılarına karşı mücadeleye!
  Günlük Kızıl Bayrak sitesi Mart ayı rakamları...
  Demirel’in çağrısına yanıt:
  Mücadele postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

Liberal aydınların meclis düşleri

Radikal gazetesinin 18 Mart tarihli nüshasında yayınlanan Ahmet İnsel ve Seyfettin Gürsel ortak imzalı “Sol için ilginç bir öneri” başlıklı yazı, bir tartışmayı alevlendirmiş bulunuyor. Tartışma, yazının konusu olan “öneri” üzerine yapılıyor. Yazı “sol”a, 4 Kasım 2007 tarihinde yapılacak olan genel seçimlere ortak bağımsız adaylarla girmeyi öneriyor, daha doğrusu bunun meclise girmek için ne kadar elverişli bir yol olduğunu anlatıyor.

İşin ucunda meclis olunca, daha önce defalarca hüsranla bitmiş seçim hayallerinin yıkıntısı altında bulunan liberal-reformist güçler derhal bu “öneri”nin üzerine atladılar. Ortada henüz bu yönde somut bir girişim olmasa da, çok sayıda fantezi sayılacak türden düşünce üretildi, hala da üretiliyor.

Aslında bu tablo, bu cenahın yaşadığı ibretlik iflas tablosuna ayna tutmaktadır. Bu aynadan bakıldığında da tam manasıyla çaresizlik, iddiasızlık ve düzenin bataklığında yolunu şaşırmışlık hali görülmektedir. Ama sorun bununla da sınırlı değil. Böyle olsaydı, pekala teşhir edilir, dahası hallerine gülünür geçilirdi. Fakat bu tür düşlerin gördüğü işlev, liberal-reformist çevrelerin gücünün ve tuttukları alanın ötesindedir. Zira, sol adına hareket ettikleri ölçüde toplumun arayış içerisinde olan ileri kesimlerini yanıltan, oyalayan ve düzene bağlayan bir işlev görmektedir. Bundan dolayı bu tür “öneriler”in siyasal özü ve anlamı konusunda tam bir açıklık sağlamak zorunludur. Çünkü işçi ve emekçileri devrime kazanmanın en önemli halkalarından birini de reformizme karşı verilecek mücadele oluşturmaktadır. İşçi ve emekçiler içerisinde düzene ve düzen kurumlarına yönelik hayallere darbe vurmak, devrimci bir kitle hareketi yaratmada son derece belirleyicidir. Bahse konu olay, bu mücadelenin ne kadar önemli ve gerekli olduğunu ayrıca açık biçimde göstermektedir.

Bu noktada, “öneri”nin kendisine dair daha doğrudan bir tartışma yürütürsek öncelikle şunu söylemek gerekir ki, buradaki tartışma bağımsız aday çıkarmak tutumuyla ilgili değildir. Zira komünistler de yakın dönemde yapılan hemen tüm seçimlere bağımsız adaylarla katılmışlardır. Sorun bağımsız adayların hizmet ettiği politik çizgi ve hedefler planında çıkmaktadır. Komünistler, bağımsız adaylar çıkararak esasta düzeni, düzenin kurumlarını ve özelde seçimler ile parlamentoyu teşhir etmekte, kurtuluşun devrim ve sosyalizmde olduğu düşüncesini işlemektedirler. Amaç, düzenin seçim oyununu bozarak düzenin ve kurumlarının sınıfsal özünü ve işlevini ortaya sermek, emekçileri devrim ve sosyalizm bayrağı altında birleştirmektir. Seçimleri ve mümkün olursa parlamentoyu bu amaç doğrultusunda en etkili biçimde kullanmaktır. Bu amaç doğrultusunda yürüttükleri çalışma boyunca, seçimlere ve meclise yönelik emekçilerde en küçük bir beklenti oluşmamasına dikkat etmekte, sözlerini dosdoğru söylemekte, emekçilere eylemli mücadeleyi ve devrimi göstermektedirler.

Fakat parlamentarizmle malûl olan liberal sol, bu son örnekte de görüldüğü üzere, seçimleri tüm siyasi faaliyetinin merkezine koymakta ve emekçiler için varlık yokluk sorunu haline dönüştürmektedir. Böyle olduğu için liberal-reformist partiler seçimlerde olmadık hayaller pompalamakta, sahtecilikte ve kirlilikte düzen partileriyle yarışmaktadırlar. Durum bu olunca bu son örnekte olduğu üzere kapıdan giremedikleri meclise bacadan girmenin çareleri üzerinde durmaktadırlar.

Ahmet İnsel ve Seyfettin Gürsel’in “önerisi” de esasen bir baca önerisidir. “Bakın bizi kapıdan almıyorlar ama şöyle bir açıklık var, biz de oradan meclise sızabiliriz” vb. Öyle ki, yazılarında uzun uzadıya bunun hesaplarını yapmaktadırlar. Bunun için yazının büyükçe bir kısmı bu amaçla yapılmış matematiksel hesaplardan oluşmaktadır. Yazarlar bu hesapları yaparken o kadar havaya girmişlerdir ki, “Bir seçim çevresinde barajı geçemeyen partiler yüksek oy almış olsalar da sandalye tahsisine katılamazlar. Bu durumda barajı geçen ama söz konusu seçim çevresinde düşük oy alan bir parti adayının ya da bağımsız adayın şansı artar” türünden bir muhakemeyle, anti-demokratik seçim sisteminden dahi medet umar bir pozisyona düşebilmektedirler. Aslında bu dahi bu liberal aydınların ve onlarla aynı çizgideki siyasi güçlerin niyetlerini, daha doğrusu içerisine gömüldükleri bataklık tarafından nasıl da kirletildiklerini göstermektedir. Sonuç olarak bu siyasi çizgiden, bu çizgiye dayalı olarak gelecek seçim başarısından emekçiler herhangi bir yarar umamazlar.

Diğer taraftan bu aydınların sadece meclise girmek için bir baca önerdiklerini söylemek durumu açıklamak için yetersiz kalmaktadır. Zira onların asıl derdi, bir siyasi projeyi hayata geçirmek, bir boşluğu doldurmaktır. Onların tanımıyla boşluk CHP’nin milliyetçi bir çizgiye kaymasıyla birlikte ortaya çıkmaktadır:

“Bugün CHP’nin demokrasi ve özgürlükler konularında yarattığı büyük temsil boşluğu, çok geniş bir demokrat seçmen kitlesinin seçimlerde ne yapacağını bilememesine yol açıyor. Parlamentoya girme ihtimali olan hiçbir parti bu sol seçmen kitlesinin beklentilerini yanıtlamıyor. İç politikada olduğu gibi, dış politikada da, Avrupa Birliği, Kıbrıs ve Kuzey Irak sorunlarına CHP’nin yaklaşımı sol seçmenleri çok büyük bir hayal kırıklığına uğratıyor. Buna rağmen, önümüzdeki milletvekili seçimlerinde sol parti kimliği artık tartışmalı olan CHP’nin dışındaki sol partilerin bir kısmı, hatta hepsi birleşseler dahi, yüzde 10’luk ülke barajı nedeniyle, parlamentoya herhangi bir temsilci sokma şansları olmayacak. Bu, başta sol seçmen olmak üzere, herkes tarafından bilinen bir gerçek olduğu için, sol partiler bir kez daha potansiyel toplam demokrat sol oyların çok altında oy alacaklar. Böylece Türkiye‘de solun yeniden yapılanarak siyasal arenada etkili bir varlık göstermesi girişimlerinin inandırıcılığına yeni bir darbe vurulmuş olacak.”

Yani sosyal-demokrat bir çizgide bir siyasetin üretilmesi gerekmektedir ki, bu da onların esasında böyle bir kimlikte karar kıldıklarını, dahası düzenin 3 Kasım seçimleri sonrasında yoğunlaştırdığı sol arayışına yanıt üretmek amacında olduklarını ortaya koymaktadırlar. Düzenin bunu yaparkenki temel kaygısı, mecliste temsil edilmeyen, dahası bir de düzen partilerinden beklentisi kalmamış ezilen yığınların düzenden kopmalarının önlenmesidir. Geleneksel olarak düzen solunun, onun temsilcisi sosyal-demokrat partilerin misyon edindiği bu iş bugün ortadadır, çünkü üstlenecek yetenekte ve inandırıcılıkta bir parti yoktur. Bu ihtiyacı görecek bir partinin ortaya çıkarılması için, çeşitli projeler üretilmiş ve bir takım girişimlerde bulunulmasına karşın başarı gösterilememiştir. Ama çıkmamış candan umut kesilmez misali liberal-aydınların da etkili biçimde kullanımıyla arayışlar devam etmektedir. Bahse konu son örnek de bu kapsamda değerlendirilmesi gereken bir girişim olarak ele alınmalı ve yargılanmalıdır.


Eğitim-Sen: Genelge geri çekilsin!

Milli Eğitim Bakanlığı tarafından, ek ders ücretlerinin gaspı ve yer değişiklikleri ile ilgili çıkarılan genelgeye karşı Eğitim-Sen İstanbul Şubeleri 30 Mart günü saat 14.30’da İstanbul İl Milli Eğitim Müdürlüğü önünde  bir eylem gerçekleştirdi.

“Eğitim İstanbul Şubeleri” pankartı ve Eğitim-Sen flamalarının açıldığı eyleme 100 eğitim emekçisi katıldı. Kitle adına basın açıklamasını okuyan Eğitim-Sen 5 Nolu Şube Başkanı Nizamettin Aktepe yeni yayınlanan genelgenin öğretmenlerin en temel haklarını bile kısıtlamakta olduğunu belirtti. AKP hükümetinin sürekli olarak eğitim emekçilerini daha fazla mağdur eden politikalar uyguladığını vurgulayan Aktepe, önümüzdeki döneme ilişkin mücadele takvimini açıkladı:

* 3 Nisan’da tüm iş yerlerinde toplanan imzalar MEB’e teslim edilecek,

* 4-5-6 Nisan tarihlerinde tüm iş yerlerinde (okullar, üniversiteler, YURTKUR vb.) “Ayrımcılık Değil Eşit İşe Eşit Ücret İstiyoruz” içerikli kokartlar dağıtılacak-takılacak.

* 7-8 Nisan’da, Ankara, Adana, Diyarbakır, İstanbul, İzmir, Trabzon ve Van’da, “İnsanca Yaşam Demokratik Türkiye” mitingleri düzenlenecek.

Eylem basın açıklamasının ardından sona erdi. Eylem boyunca sık sık “Yaşasın örgütlü mücadelemiz!”, “Ek ders hakkımız gaspedilemez!”, “Sefalete teslim olmayacağız!”, “Yaşasın grev yaşasın toplu sözleşme!”, “Gün gelecek, devran dönecek AKP halka hesap verecek!”, “İnsanca yaşam demokratik Türkiye!”, “Ek ders genelgesi geri çekilsin” ve “Yaşasın demokrasi mücadelemiz!” sloganları atıldı.

Kızıl Bayrak/İstanbul