01 Nisan 2006 Sayı: 2006/12 (12)
  Kızıl Bayrak'tan
   Özgürlük ve eşitlik için direnen Kürt halkının yanındayız!
  "Küresel terör" sempozyumu; Gerçek teröristler Ankara'da toplandı
  İstanbul Üniversitesi... Gençlik bu saldırıları püskürtecektir!
  RTÜK'ten Kürtçe yayın şartnamesi; Asimilasyon politikası devam ediyor
İşsizlik kapitalizmin yapısal bir sorunudur; Herkese iş, tüm çalışanlara iş güvencesi!
  Vergi indirimi balonu bu yıl patlayacak; sermayeye kıyak, emekçiye yük!
TTB Yasası kabul edildi
Gençlik içinde yozlaşma ve çeteleşme...
İÜ Öğrencileri formasyon hakkını kazanmakta kararlı
Emperyalizme, işbirlikçilerine ve uşaklarına karşı mücadeleyi yükseltelim!
1 Mayıs; Baharın coşkusuyla geleceği kazanacağız! .
Devrimci 1 Mayıs Platformu'ndan 1 Mayıs çağrısı; "Birleşik, kitlesel, devrimci bir 1 Mayıs için ileri!"
  Devrimci ve Demokratik Yapılar Arası Diyalog ve Çözüm Platformu'nun açıklaması
  Ekim'den: Ortadoğu'da daralan kıskaç ve büyüyen çatışma / (Orta sayfa)
   Avrupa'da direniş baharı ve Fransa'nın öğrettikleri / Yüksel Akkaya
   Fransa'da işçi sınıfı ve gençlik bir günlük genel greve gitti
   ETA kalıcı ateşkes ilan etti
  Almanya'da kamu işyerlerinde grevler sürüyor; "Eylemler emekçilere güven veriyor..."
  Direnişteki Yeni Önder Lojistik işçileriyle röportaj
  BOP direnişi; "Direniş öğretiyor, kazandırıyor!"
  Hükümetten kıyak; OSB'nin yönetimleri tamamen patronların
  Bültenlerden/ Esenyurt-Kıraç İşçi Bült.
  Bültenlerden/ Anadolu Yakası İşçi Bülteni
  Newroz kutlamaları nasıl okunmalı?
  Bir_Kar'dan direnen Has Alüminyum işçilerine mesaj
  Yoksulluk edebiyatı ve gerçekler / Mustafa Sönmez
  Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın


 

RTÜK'ten Kürtçe yayın şartnamesi...

Sömürgeci devlet asimilasyon politikasına devam ediyor

Avrupa Birliği ile uyum çerçevesinde TRT'de “Kürtçe yayın“ yapılmasına izin verilmişti. Kürt halkının taleplerini karşılamaktan oldukça uzak olan bu yayınlar pek rağbet görmemişti. Aynı dönemde RTÜK'e Kürtçe yayın yapmak için başvuran özel kanallara ise “başvuru belgelerinin eksik olduğu” ve “ulusal güvenlik belgesi” henüz tamamlanmadığı gerekçesiyle izin verilmemişti. Kürtçe yayının “ulusal güvenlik belgesi”ne dayandırılması anadil hakkının ne denli politikleştiğinin göstergesidir.

Ulusal güvenlik belgesinin yayınlanmasıyla birlikte hazırlıklarını tamamlayan RTÜK Kürtçe yayın yapmak için başvuran 9 kanaldan 3'üne, (Diyarbakır'dan Gün ve Söz TV ile Şanlıurfa'dan Medya FM'e) Kürtçe yayın yapma izni verdi; ancak pek çok kısıtlamayla birlikte. Yayınları belirleyen yönetmeliğe göre; radyo kuruluşları günde 60 dakikayı aşmamak üzere haftada toplam 5 saat; televizyon kanalları ise günde 45 dakikayı geçmemek üzere haftada toplam 4 saat yayın yapabilecek. Bununla yetinmeyen RTÜK yayın yapacak kuruluşlara taahhütname imzalama zorunluluğu da getirdi. Taahhütnamede dikkati ilk çeken nokta‚“Kürt dilinin öğretilmesinin yasaklanması” ve “devletin bölünmez bütünlüğüne” yapılan vurgudur. Kuruluşlar “Kürtçe dilinin öğretilmesine yönelik yayın yapılmayacağı, yayınların devletin ve milletin bölünmez bütünlüğüne aykırı olmayacağı, yönetmelikte belirlenen esaslar çerçevesinde kalacağı ve Kürtçe yayının Türkçe altyazı ile verileceği“ ni önden imzalayarak yayın yapabilecekler.

Asimilasyon politikasına devam

RTÜK tarafından yayınların içeriği de ayrıntılarıyla belirlenmiş. Buna göre yayınlar, haber, müzik ve geleneksel kültürün tanıtımına yönelik olacak ve dil eğitimine yönelik yayın veya çocuklara yönelik programlar yapılmayacak. Bu madde özellikle önemli. Kürt çocuklarını bölge yatılı okullarında asimile etmeye çalışan sistem, ki bunda bir ölçüde başarılı olan, Kürtçe yayının asimilasyon politikasına engel teşkil etmemesine dikkat gösteriyor. Bilindiği üzere bölge yatılı okulları 27 Mayıs 1960'tan sonra Kürtler'in asimile edilmesi için gündeme getirilmişti. Bunu gerçekleştirmek üzere Milli Birlik Komitesi tarafından 5 Ocak 1961 tarihinde bölge yatılı okullarının kurulması yasalaştırıldı. Yasada bu okulların amacı, “köy çocuklarını ileri öğrenim imkanına hazırlamak, Türk dili ve kültürünü yayma ve faaliyetine yardımcı olmak” şeklinde belirtilmiştir. O dönem bu okulların kurulduğu merkezler dikkate alındığında, yasanın amacı daha net olarak açığa çıkacaktır: 1970'de açılan 70 bölge okulunun 60'tan fazlası Kürdistan'da kurulmuştur.

1980 faşist darbesinden sonra ise bölge okullarının sayısı hızla artmıştır. Günümüzde Adıyaman, Bingöl, Bitlis, Iğdır, Kars, Dersim, Ağrı, Maraş, Urfa, Van, Malatya, Amed, Muş, Siirt, Mardin ve Antep olmak üzere 16 ilde 123 yatılı bölge okulu bulunmaktadır. Bu okullarda toplam 72 bin 8 yüz 89 öğrenci öğrenim görmektedir. Yine darbeyle birlikte, 1983 yılında, Milli Eğitim Bakanlığı, yatılı bölge okullarının öğrenim süresini 5 yıldan 8 yıla çıkarmıştır. Bölge okullarının temel amacı Kürt çocuklarını asimile ederek Türkleştirmektir, bunun ilk adımı da ana dilini unutturmaktır. Türkleştirme'nin başarıyla gerçekleştirilmesi için okul yönetimi ve eğitim kadrosu ırkçı-dinci kadrolardan özenle seçilmekte, çocukların aileleriyle görüşmeleri kısıtlanmaktadır. Bu okullar askeri disiplinin uygulandığı, kendine yabancılaşmış bireylerin yetiştiği merkezler konumundadır.

Kürt çocuklarının asimile edilmesi için bu denli uğraşan düzen, çocukların başka kanallar aracılığıyla da dillerinde okuma-yazma öğrenmesine engel olmayı hala öncelikle görev olarak görmekte, buna uygun olarak politikalarını belirlemektedir. RTÜK tarafından hazırlanan yönetmelikte çocuklara dair yayınların yasaklanması bunun en açık kanıtıdır. Özetle, Kürt çocuklarının en temel hakkı olan ana dilde eğitim hakkını reddeden TC, herhangi bir biçimde ve şekilde öğrenmelerine de izin vermiyor. Ancak hiçbir şey tarihi gelişmeyi durduramayacak ve Kürt çocukları da “Xazal şir vexwarin” (hazal süt iç) diyecekler.

--------------------------------------------------------------------------------------

İstanbul Ekim Gençliği'nden İÜ'de coşkulu Kızıldere anması...

Kızıldere son değil, savaş sürüyor!

İstanbul Ekim Gençliği olarak 29 Mart günü İstanbul Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi'nde Kızıldere şehitlerini anma etkinliği gerçekleştirdik. Polis, rektörlük ve sivil faşist işbirliğinin ayyuka çıktığı İstanbul Üniversitesi'nde son yıllarda sürekli bir yönteme dönüşen baskı ve zor uygulamaları bu senenin başından bu yana sürmüş, kimi zaman bir soruşturma furyası olarak, kimi zaman sivil faşist saldırılar biçiminde devam etmiştir. Geçtiğimiz hafta sonu ise bu saldırılar bir kez daha üniversiteye çevik kuvvetin saldırısı boyutuna ulaşmış, öğrenciler ağır bir biçimde dövülmüş, afişler yırtılmıştır. Devrimci faaliyetin açık tehditlerle karşı karşıya kaldığı üniversitede, 24 ve 27 Mart günü gerçekleştirilen her iki saldırı da devrimci, demokrat öğrenciler cephesinden açık ve net bir direniş tutumuyla karşılanmış ve saldırılar püskürtülmüştür.

Üniversiteye egemen kılınmak istenen bu atmosfer ve devrimci faaliyete sahip çıkmanın bir gereği olarak, biz de İstanbul Ekim Gençliği olarak, Kızıldere etkinliğini bu kampüste gerçekleştirmeyi tercih ettik. Ve kendi cephemizden polis-idare-sivil faşist işbirliğine karşı fiili direnişte verdiğimiz tok yanıtla eşdeğer bir yeni yanıt vermiş olduk.

Anma etkinliği öncesi bütün fakültede yaygın bir şekilde afişlerimizi yaptık. Kızıldere'yi anlatan bildirilerimizi dağıttık. Ayrıca Kızıldere şehitlerinin resimleri, karanfiller ve mumlardan oluşan bir de pano hazırladık. Yine fakülteye konuyla ilgili bir pankart astık. Anma öncesi amfileri gezerek etkinliğimizin duyurusunu gerçekleştirdik. Bu kapsamlı çalışmanın ardından anma etkinliğimizi başlattık.

Sloganlarla yemekhanenin ve fakülte bahçesinin gezilmesinin ardından Hergele Meydanı'na gelerek devrim şehitleri anısına saygı duruşumuzla etkinliğimizi başlattık. Öncelikle bir yoldaşımız Kızıldere'de ortaya çıkan devrimci direniş geleneğini ve yine orada büyüyen siper yoldaşlığını konu alan bir metin okudu. Ardından üniversitede yaşanan süreç anlatıldı ve anmanın bu fakültede yapılmasının anlamını anlatan konuşmasıyla sözünü tanımlandı. Genç komünistlerin Kızıldere'de açığa çıkan direniş ruhunu bayraklaştırması gerektiği çağrısı yapıldı. Ardından ikinci bir metin okundu ve ‘68'de açığa çıkan devrimci kopuşma ve bugün bu değerlerin içinin boşaltılmasına karşı yürütülmesi gereken mücadelenin altı çizildi. Anma etkinliğimiz daha sonra okunan şiirler ve söylenen marşlarla son buldu.

Anma boyunca “Gençlik gelecek, gelecek sosyalizm!”, “Marks, Engels, Lenin, yaşasın devrim ve sosyalizm”, “Kızıldere son değil, savaş sürüyor!”, “Devrim şehitleri ölümsüzdür!”, “Gençlik Parti'ye, devrime, sosyalizme!” sloganları atıldı. Oldukça coşkulu geçen anmamıza 60 civarında kişi katıldı.

Devrimci geleneği sahiplenmenin bir gereği olarak gerçekleştirdiğimiz anmamıza bu konudaki ısrarımız, irademiz ve bundan dolayı duyduğumuz yoğun coşku damgasını vurdu. Özelde üniversitelerde gençlik hareketine, genelde ise devrimci hareketin toplamına yönelen saldırıların yoğunlaştığı bugünlerde düşman karşısında direnişi büyütmenin önemi açık ki yakıcıdır. Ancak bunun kadar yakıcı bir diğer nokta da, düzenin tüm alan daraltma saldırılarına karşı açık ve net bir tutumla faaliyeti büyütmek, devrimci değerlere her koşulda sahip çıkmaktır. Anma etkinliğimiz bu açıdan kendimize biçtiğimiz misyon gereğince gerçekleşmiştir.

Genç komünistler olarak coşkulu bir anma etkinliği gerçekleştirmenin özgüveni ile faaliyetimize dün olduğundan daha güçlü yükleneceğimizi, güne yüklenip geleceği kazanacağımızı bir kez daha ilan ediyoruz!

İstanbul Ekim Gençliği