Kan pazarlığı hüsranla bitti...
Türkiye ABD emperyalizminin
bedava askeri oldu
Dünyanın en büyük haydutu, hazırlıklarını çoktandır yaptığı saldırıyı başlattı. ABD ve ortakları Perşembe sabahından itibaren Irak kentlerinin üzerine füze ve bomba yağdırmaya başladılar. Böylece dünyadaki siyasal, askeri ve ekonomik dengelerin yeniden şekilleneceği bir yeni dönemin kapısı da aralanmış oldu.
Demokrasi oyunu Türk burjuvazisine pahalıya patladı
15 gün kadar önce gazeteler ABD ve Türkiye arasında sürdürülen kan pazarlığının haberleriyle doluydu. Türk sermaye devleti, savaşta sunacağı hizmetler karşılığında ABDden para istiyor, bunun için kıran kırana bir pazarlık yürütüyordu.
Nihayet bu pazarlıklar sonucunda belli bir anlaşmaya varıldı. Üs ve limanların ABD ordusuna açılması karşılığında Beyaz Saray Türkiyeye 26 milyar dolar civarında bir kredi sözü verdi.
Fakat bunun için gerekli tezkerenin meclisten geçmemesi Türkiye burjuvazisinin bütün hesaplarını alt üst etti. 100e yakın AKP milletvekili, hükümetin isteği dışında davranarak tezkereye ret oyu verdi. Böylelikle hükümet tezkeresi beklenenin tersine meclisten geçmemiş, hükümetle ABD yetkilileri arasında varılan anlaşmalar da bir anda havada kalmış oldu.
Kuşkusuz bu durum ABDnin Kuzey Irak üzerinden yaptığı hesapların da kısmen boşa çıkması anlamına geliyordu. Fakat hesapları asıl boşa çıkan ABD değil Türkiye idi. Çünkü ABD 5 Şubatta meclisten geçen ilk tezkereye dayanılarak imzalanmış bir gizli mutabakat metnine dayanarak Türkiye topraklarında yürüttüğü askeri hazırlıklarına ara vermeksizin devam etti. Limanlar, havaalanları ve Güneydoğudaki karayolları tam bir Amerikan işgali altına girdi. Bu gizli mutabakatı gerekçe gösteren ABD ordusu Irak sınırına yakın bölgelerde 9 yeni üs kurdu. Hatta binlerce askerini de yine aynı gerekçeyle küçük gruplar halinde kuzeyden Iraka soktu.
Dediğimiz gibi hesapları boşa çıkan Türk sermaye sınıfıydı. Çok yönlü bağımlılık ilişkisinden dolayı ABDnin her türlü isteğini yerine getirmek durumunda olan Türk sermaye devleti, bu hizmetlerinin bir kısmını paraya çevirmek, böylece de uçurumun kenarında duran ekonomisine bir parça nefes aldırmak istemiş, ama bu hesaplar meclisten dönen tezkereyle altüst olmuştu.
Sermayenin bu duruma tepkisi iki yönlü oldu. Önce barışın da bir bedeli vardır denilerek İMFnin istekleri bir ekonomik paket haline getirildi ve uygulamaya sokuldu. Hükümet Amerikadan alamadığı parayı emekçilerin cebinden çalmaya soyundu.
Öte yandan da tezkerenin reddiyle ortaya çıkan durumu telafi etmek için yeni bir tezkerenin hazırlıklarına girişildi. Buna göre Abdullah Gül hükümeti istifa edecek, Siirt seçimlerinde milletvekili seçilen Tayyip Erdoğanın başa geçeceği yeni bir hükümet kurulacak, bu yeni hükümet ABDnin istediği tezkereyi meclisten geçirerek ekonominin ihtiyaç duyduğu Amerikan kredisinin önünü açacaktı.
Ancak ABD, savaş planlarını rastlantılara ve zamana bırakacak durumda değildi. Giderek aleyhine dönen uluslararası durum ve giderek güçlenen savaş karşıtı muhalefet nedeniyle Iraka dönük saldırıyı bir an önce başlatmak istiyordu. Bunun için farklı planlar devreye sokuldu. Türkiye üzerinden savaşa sokulması düşünülen güçlerin bir kısmı güney cephesine kaydırıldı. Kuzeyde ise Türkiyeden ziyade Kürt gruplarına dayanan bir planlamaya gidildi.
Kan parası pazarlığından ücretsiz uşaklığa
ABDnin Türkiyenin rolünü asgaride tutarak yeni planlar geliştirme yoluna gitmesi işbirlikçi sermayeyi telaşlandırdı. ABDye yeni bir tezkere konusunda teminat vermek için ne gerekiyorsa yapıldı. Genelkurmay Başkanı meclisin kararını hiçe saydı ve Türkiyenin çıkarlarının savaşta ABDnin yanında yer almaktan geçtiğini en açık şekilde ilan etti. Çünkü Amerikayı gücendirmek, ondan ayrı düşmek Türk burjuvazisi için asla düşünülemeyecek bir şeydi.
Tayyip Erdoğan hükümeti işbaşına geçtikten sonra tezkere pazarlıkları bir kez daha yoğunlaştı. Fakat bu kez atı alan çoktan Üsküdarı geçmişti. Amerika artık eski kapsamda bir izin tezkeresi çıkartılmasını gerekli görmüyordu. Sadece hava sahasının ABD uçaklarının transit geçişi için açılması yeterliydi. Fakat buna karşılık Türkiyeye hiçbir maddi yardımda bulunamayacaklarını alay edercesine açıklıyorlardı. Sonuçta yoğun bir görüşme ve telefon trafiğine, Türk hükümetinin bütün yalvarıp yakarmalarına rağmen durum değişmedi. ABD savaşta sunacağı hizmetler karşılığında Türkiyeye herhangi bir mali yardım vermeye yanaşmadı.
Bundan sonrası tam anlamıyla bir düşkünlük ve acizlik öyküsü. Türk hükümeti en ufak bir mali yardım için bile güvence alamadan Amerikanın isteğini yerine getirmek durumunda kaldı. ABD Dışişleri Bakanının Perşembe akşamına kadar hava sahası konusunda karar verin talimatından sonra hükümet bunun için gerekli tezkereyi meclise gönderdi. Tayyip Erdoğan, ABD ile aralarında bir para pazarlığının olmadığını, görüşmelerin sadece siyasal ve askeri konularla sınırlı olduğunu itiraf etmek durumunda kaldı. Meclisin gönderilen bu yeni tezkereyi Perşembe günü akşam saatlerinde onaylamasıyla birlikte Türkiye ABDye bedava hizmet veren bir uşak konumuna düştü.
Çürüyen düzen budur işte!
Hükümet şimdilik bu durumu, Türkiyenin çıkarlarının bunu gerektirdiğini söyleyerek geçiştirmeye çalışıyor. Sanki üç gün önce kıran kırana kan pazarlığı yapanlar kendileri değilmiş gibi, şimdi kalkıp önemli olanın bu savaşta Türkiyenin uzun vadeli siyasal çıkarlarının korunması olduğunu; söz konusu olan şey Türkiyenin siyasal çıkarları olunca parasal konulara takılıp kalmanın doğru olmadığını vb. söylüyorlar. Oysa bütün bunların günü kurtarmaya dönük yalanlar olduğu da çok geçmeden anlaşılacaktır. Türkiyenin Kuzey Irakta da yapacağı tek şey ABD planlarına hizmet etmekten ibaret olacaktır.
Türkiye tam anlamıyla bir kapana kısılmış durumdadır. Emperyalizme kölece bağımlılık adım adım derinleşmiş ve nihayet bugün bu aşamaya gelip dayanmış bulunmaktadır. Türkiyedeki sermaye rejimi emperyalizmin elinde gerçek bir kukla haline gelmiştir. İşbirlikçi sermaye sınıfının, onun hükümetinin, meclisinin ve nihayet en temel koruyucu gücü ordunun, bundan böyle, ABDyi gücendirmemek için yapmayacağı bir onursuzluk, rezillik kalmamıştır. Ortadaki çürüyen sermaye düzeninin, kokuşan sermaye siyasetininin iflas tablosudur.
|