Kapitalizm ürettiği krizlerle, bu krizin faturalarıyla işçi sınıfı ve emekçileri sürekli olarak sefalete itmekte ve toplumu bir batağa doğru sürüklemektedir. Bugün açlık sınırı 500 milyona, yoksulluk sınırı ise 1 milyar 400 milyona dayanmış durumda. Milyonlarca insan asgari ücretle veya asgari ücretin dahi altında bir ücretle geçinmeye çalışıyor. Emekçi aileler zorunlu gıda harcamalarının yanı sıra barınma, sağlık, eğitim, ulaşım, giyecek vb. gereksinimlerini karşılamak için yoksullukla boğuşmak durumunda. Sermayenin sosyal yıkım paketleriyle açlık sınırının altında yaşamaya mahkum edilen işçi ve emekçiler yaşadıkları durumun içinden çıkamayınca cinnet geçiriyor, aile içi cinayetler işliyor, intihar ediyor vb. Bu gibi vakaların sayısı her geçen gün artıyor.
Bugünlerde sık sık sokak çocuklarının sayısında ve kapkaç olaylarında artış yaşandığı, eğer bu konunun üzerine gidilmezse yaklaşık 3 yıl sonra kapkaç olayları ve bu olaylar sırasında yaşanan cinayetler yüzünden İstanbulda sokağa dahi çıkılamayacağı vb. dillendiriliyor. Bu konu medyada uzman konuklar tarafından enine boyuna tartışılıyor, sorun ailelerin çok çocuk yapmasına, bilinçsizliğine, eğitimsizliğe, sevgisizliğe vb. bağlanıyor. Sokak çocuklarının evden kaçma nedenlerinin aile içi sorunlar, dayak, şiddet olduğu vurgulanıyor, günah keçisi ilan edilen anne ve babalara veryansın ediliyor. Ama sorunun asıl temellerine inilmiyor.
İMF-TÜSİAD sosyal yıkım politikalarıyla işsizlik tehdidiyle her an karşı karşıya kalan, düşük ücrete mahkum edilen, kölece çalışma koşulları altında yaşama savaşı veren ailelerin durumuna ve halkı yoksulluğa iten sömürü düzenine hiç değinilmiyor. Emekçi halkın yaşadığı yoksulluk ve sefalet arttıkça aile içi şiddet de doğal olarak artıyor. Evine ekmek götüremeyen, kirasını ödeyemeyen baba yaşadığı sıkıntının yol açtığı tepkisini sisteme değil ailesine yöneltiyor. Aynı şekilde evin kadını da kocasının uyguladığı baskının yanı sıra evde çocuklarına pişirecek bir lokma bulamayınca tepkisini çocuklarına yöneltiyor ya da evi terkediyor. Böylesi bir durumla yüzyüze kalan çocuklar da sistemin neden olduğu evdeki şiddete dayanamayarak kendilerini sokakta buluyorlar.
Milyonlarca emekçi çocuğu düzenin ürettiği sorunlarla yaşamaya mahkum edilmiş durumda. Babanın işsiz kalması ya da asgari ücretle çalışması çocukları erken yaşta ailenin geçimine katkıda bulunmak zorunda bırakıyor. Emekçi ailelerin çocukları ya sokaklarda mendil satarak, ya da ucuz işgücü olarak atölyelerin yolunu tutarak çalışmak zorunda kalıyorlar.
Sokağa terkedilen ya da çocuk yaşta çalışmaya başlayan çocukların sayısında artış olduğu dillendiriliyor. UNİCEF raporlarına göre bebek ve çocuk ölümlerinin en yoğun yaşandığı ülke Türkiye. İLO ve Çalışma Bakanlığının yaptığı ortak çalışmaya göre Türkiyede 6-14 yaş arasında olup okula giden 10 milyon 600 bin çocuktan 3 milyonu, yani her 100 çocuktan 29u çalışmak zorunda kalıyor. Okula gidemeyen 1 milyon 500 bin çocuğun yüzde 54ü ise çalışıyor. Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığının 2002de yaptırdığı bir araştırmaya göre, çalışan çocuklara patronların yüzde 90ı kötü muamelede bulunuyor. Çocuklar için başka bir kabus da cinsel istismar. Bu konuda yapılan araştırmalara göre, cinsel istismar olgularının yüzde 70iniküçük yaş grubu yani 10 yaşından küçük çocuklar oluşturuyor. 500 bin çocuk ise sokakta yaşamaya bırakılıyor. Gerçek rakamların bunun çok üzerinde olması bu sistemin çürümüşlüğünün açık bir göstergesi.
Temelinde eşitsizliğin, adaletsizliğin, sömürünün olduğu bu sistemde ahlaki değerlerle aile bağları da kapitalizmin yasalarına ve yoz kültürüne göre şekilleniyor. Aile içindeki çatışmalar artarken farklı bir çıkış göremeyen, kendisini farklı bir yerde ifade edemeyen çocuklar ve gençler kendilerini sokakta buluyorlar. Sistemin polisi, medyası, yargısı da bunları üreten kendisi değilmiş gibi bu çocukları potansiyel suçlu ilan ederek gözaltına alıyor, tutuklayarak ıslah etmeye çalışıyor. Devletin ıslah etmekten ne anladığını ise geçtiğimiz haftalarda işkence olayıyla gündeme gelen Buca Cezaevindeki uygulamalardan biliyoruz.
Sokaktaki çocukları kirli çıkar ve amaçları doğrultusunda kullanan çete ve mafyalar ise yine bu sistem tarafından yaratılıyor, besleniyor, destekleniyor. Geçtiğimiz günlerde Eskişehir Emniyet Müdürü Mehmet Alptekin yatılı okul öğrencilerine verdiği panelde mafya şerefli bir iştir diyerek mafyanın devlet eliyle beslendiğine işaret etmiş oldu. Gelen tepkiler üzerine bu ifadeyi sonradan dil sürçmesi olarak tanımlasa da, uyuşturucu, hırsızlık vb. işlerle uğraşan çetelerin polis koruması altında olduğu düşünülürse, bunu bir sürçme değil gerçeklerin itirafı olarak görmek gerekiyor.
Son dönemlerde basına yansıyan bir diğer haber uyuşturucu bağımlısı gençlerin artışına ilişkin rakamlar oldu. Yapılan bir araştırmaya göre, uyuşturucu kullanma yaşı 15e düşmüş durumda. Bu, uyuşturucu maddelerinin rahatlıkla ve açıktan satıldığını gösterdiği gibi, uyuşturucu ticaretinin bizzat devlet tarafından örgütlendiğini de göstermektedir. Geçenlerde medyada uyuşturucu ile ilgili yapılan bir haberde İstanbulda eroinin kolay bulunup bulunmadığını ilişkin bir soruya uyuşturucu bağımlısı bir gencin verdiği yanıt şu oldu: Bunu bizim emniyet müdürlüğümüz daha iyi biliyor, polisler yakaladıkları malları yeniden satıcılara veriyor. Bu ifadelerin sonrasında üstü kapatılmaya çalışılsa da, uyuşturucu ticaretinin bizzat devlet eliyle örgütlendiği gerçeğini değiştirmiyor.
Bütün bu sorunlar sistemin çürümüşlüğünü ve yıkılması gerektiğini bir kez daha ortaya koyuyor. Yaşanan birçok sorunda olduğu gibi sokağa terkedilen sokak çocukları sorunu da kapitalizmin ürettiği bir sorundur ve kapitalist sistemde çözümsüzdür.
İşçi sınıfının devrimci programında yardıma muhtaç kesimleri korumak için çözüm yolu şu şekilde ortaya konulmuştur:
Yaşlılar, engelliler, kimsesiz çocuklar ve yardıma muhtaç öteki kesimler proletaryanın devrimci iktidarınca korunur. Ekonomik, sosyal ve kültürel tüm ihtiyaçları kamu fonlarından karşılanır. Engellilerin kendi yetenekleri ölçüsünde üretime ve toplum hayatına her alanda katılmaları için gerekli tüm önlemler alınır. (TKİP Programı, Toplumsal Sorunlar Alanı, 6. madde)
Sadece sokak çocuklarının değil yardıma muhtaç tüm kesimlerin kurtuluşu işçi sınıfının devrimci iktidarı olan sosyalizmde gerçekleşecektir. Devrim ve sosyalizm için parti saflarında birleşelim, mücadele edelim!
Şanlı Ekim Devrimnin 86., Yeni Ekimlerin Partisinin 5. yıldönümünü ODTÜde bir dizi etkinlikle kutladık. İki hafta boyunca yaptığımız afişler, dağıttığımız el ilanları ve açtığımız masayla etkinliklerimizin duyurusunu yaptık. İki gün arayla yaptığımız Komünist Tartışmalarda Ekim Devrimini ve sorunlarını sınıf temelli bir bakışaçısıyla tartışmaya çalıştık. Konuyu kişiler üzerinden değil olaylar ve olayları yaratan nesnel durum üzerinden ele aldık. Zaman zaman ateşli tartışmalar da yaşandı. Afiş ve pullarımızı Fizik bölümü önünde açtığımız standımızda sergiledik.
Bir yurdun kantininde yaptığımız kutlamaya 30 civarında katılım oldu. Kantinde oturan ama etkinlikten haberi olmayanlar da etkinlik başlayınca ilgi gösterdiler. Dia gösterimi eşliğinde Ekim Devrimi ve Partiye ilişkin konuşmalar yaptık. Bir arkadaşımızın yaptığı etkili konuşma ile okunan şiirler etkinliğe ayrı bir coşku kattı. Müzik eşliğinde gür ve coşkulu bir şekilde marşlar söyledik. Yolumuza ışık tutan Ekim Devrimi ve kuruluş ilanı ile Türkiye devrimci hareketinde bir kilometre taşı olan Partimizin yıldönümlerini anlamlı bir etkinlikle kutladık.
Partiyi kazandık, partiyle kazanacağız!
Yeni Ekimler için ileri!
Şan olsun Ekim Devriminin 86., Partinin 5. yılına!
Genç komünistler İstanbulda bir üniversitede yaptıkları etkinlikle Yeni Ekimlerin Partisinin kuruluş yıldönümünü ve Ekim Devrimini selamladılar. Kimi aksaklık ve güçlüklere rağmen hazırlanan dia gösteriminde, kapitalizmin ortaya çıkışından Ekim Devrimine kadarki tarihsel dönem anlatıldı.
Türkiye cephesinden Partiyi yaratan süreçler ele alındı. Hücre saldırısından katliamlara bir dizi konu dialar aracılığı ile anlatıldı. Parti kuruluşu ile taçlandırılan dönem dialara yansıtıldı. Ardından kapitalizmin egemenliğinin sınırları anlatılarak sistemin vahşi yüzü ortaya konuldu.
Ardından bir yoldaşımız Ekim Devrimini, onu yaratan tarihsel dönem ve ortamı, Bolşevik Partisini anlatarak bugünle bağlantı kurdu. Ekim Devrimi üzerinden coğrafyamızdaki işçi sınıfının komünist partisine geçen yoldaşımız; Partinin yediği darbelerden güçlenerek çıktığını ve artık kendini daha güçlü hissettireceğini vurguladı. Yaklaşık iki saat süren etkinliğe 40 kişi katıldı.
Şan olsun Ekim Devrimini yaratanlara!