29Haziran'02
Sayı: 25 (65)


  Kızıl Bayrak'tan
  Sermayenin artan saldırıları ve devrimci görevler
  Sınıfa yeni saldırıda sendika ağalarının açık suç ortaklığı
  İşçi sınıfının tarihsel mücadele sorumluluğu
  Asgari ücrette sadaka artışı
  Banka operasyonlarının tüm faturası da emekçilere ödetiliyor
  Siyonist İsrail Filistin'i işgal planlarını hayata geçiriyor...
  Bush'un yeni "Filistin Planı" Filistin halkına teslimiyeti ve köleliği dayatıyor...
  MGK ve sonrası
  MHP usulü düzen siyaseti
  Eğitim-Sen Tüzük Kurultayı'na giderken...
  Öncü-devrimci kamu emekçilerine çağrı!
  AB sorunu üzerinden yaşanan çatışmanın anlamı ve sınırları
  İşbirlikçi düzen cephesinde iç dalaşma
   Katliamcı sermaye düzeninden hesabı işçi ve emekçiler soracak!
   "Sermayenin ve savaşın Avrupası"na karşı geniş çaplı kitle gösterileri
   Gençlik
   Esenyurt İşçi Bülteni'nin Haziran sayısından...
   Anadolu Yakası Öncü İşçi-Emekçi Platformu Girişimi Bülteni'ninden...
   Kavgamızda bir buzkıran, geleneğimizde bir kilometre taşı: Nazım Hikmet!
   Çiğli İşçi Kültür Sanat Evi coşkulu bir etkinlikle açıldı!
   Fransız işçilerinin görkemli Haziran ayaklanması...
   15-16 Haziran ve "çağdaş sendikacılık"
   Mücadele postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kızıl Bayrak'tan

2 temmuz ‘93’te Sivas’ta gerçekleştirilen katliamın üzerinden 9 yıl geçti. Ama ne bu vahşi saldırıda katledilenler ve ne de katliamda devletin üstlendiği rol unutuldu. Özellikle devletin rolünü unutmaya zaman ve imkan olmadı. Çünkü aradan geçen bu 9 yıl, sermaye devletinin yeni barbarlıkları, yeni katliamlarıyla yüklüydü.

Sivas’ta katledilen 35 cana, cezaevlerinde katledilen onlarca can daha eklendi. Hem de herbir katliam bir önceki vahşeti aşacak şekilde gerçekleştirilerek. Sivas’ta insanlar diri diri yakılmıştı. Cezaevlerinde sadece yakılmakla yetinilmedi, kesildi, biçildi, kurşunlandı, iş makineleriyle, demir sopalarla parçalanarak öldürüldüler.

Sivas’ta devletin, katliam suçunu yükleyebileceği maşaları vardı. Benzin bidonlarını dinci faşistlere taşıtmışlardı. Ama cezaevlerinde kendi kadrolu/maaşlı elemanlarını kullandılar. Dolayısıyla cezaevi katliamlarının tek ve asıl sorumlusunun sermaye devleti olduğu ortadadır. Bu da sermaye devletinin katliamcı kimliğinin açığa vurulması, önceki tüm katliamlarla, Sivas, Maraş, Çorum’la ilgisinin kurulmasında temel bir veridir.

Sermaye devletinin bu katliamcı kimliği, sermaye sınıfının ihtiyaçları tarafından belirlenmektedir. Ve sadece iç muhalefete karşı değil, ama bölgedeki ulusal mücadelelere ve devrimci dinamiklere karşı da harekete geçirilebilecek bir örgütlenme ve donanıma kavuşturulmaktadır. Türk devleti ve ordusu, Amerika’nın emir ve kumandası altında Bosna’dan Afganistan’a kadar oldukça geniş bir coğrafyada mazlum halkları tehdit eden bir baskı ve terör gücü olarak çalıştırılmaktadır.

Bu gücü ve etkisini kırmak, tüm bölge halklarıyla birlikte ve daha öncelikli olarak Türkiye halklarının, işçi, emekçi sınıflarının görevidir. İçte ve dışta katliamlara son vermenin yolu sermayenin iktidarına son vermekten geçmektedir.