19 Ocak '02
Sayı: 03 (43)


  Kızıl Bayrak'tan
  Boşa çıkan beklentiler
  ABD ile "stratejik ortaklık" ya da emperyalizme sınırsız uşaklık!
  Saldırı daha da derinleştirildi
  "Mezarda emeklilik" yasası basın açıklamalarıyla protesto edildi...
  Kapitalizmin kâr hırsı insan sağlığını hiçe sayıyor
  Rumsfeld'in emriyle katliam!
  Afgan savaş esirlerine karşı sınırsız vahşet ve barbarlık!
  İbretlik Amerikan ikiyüzlülüğü
  ABD emperyalizminin Avrasya hamlesi
  Teslimiyetçi platforma "samimiyet sınavı"
  Nazım Hikmet işçi sınıfının devrimin ve komünizmin şairidir!..
  Sermayenin ve liberallerin Nazım sevdası ve saldırılar
  Yazdık Nazım Nazım diye...
  Rosa Luxsemburg ve Karl Liebknecht anıldı
  Ortadoğu, Kürdistan ve Türkiye...
  Barikatları yarmak için öncülerin birliği şart
  Sefaların geleceği
   Mücadele Postası

Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 
2002 Nazım Hikmet yılı

Yazdık Nazım Nazım diye...

UNESCO, 2002 yılını Nazım Hikmet yılı olarak kabul etti. Şiirin ve Türkçe’nin büyük ustası Nazım Hikmet, bu yıl, Türkiye ve yurtdışında yapılacak çeşitli etkinliklerle anılacak. Hasretleri, ayrılıkları ezbere bilen şairin dizeleri anımsanacak yeniden:

Kimi insan otların kimi insan balıkların çeşidini bilir
ben ayrılıkların
kimi insan ezbere sayar yıldızların adını
ben hasretlerin

Nazım Hikmet, Cumhuriyet Dönemi Türk Şiiri’nin yol açıcısı, modern Türk şiirinin yol göstericisi oldu. 1929 yılında 835 Satır adlı kitabı yayımlandığında, Hüseyin Rahmi Gürpınar’dan Yakup Kadri Karaosmanoğlu’na, Ahmet Haşim’den Peyami Safa’ya kadar dönemin değişik edebiyatçılarından övgüler almıştı.

Şu sözler Yakup Kadri’nin:

“835 Satır, Türk şiirindeki hatta Türk dilindeki inkılâbın ilk satırıdır.”
Nurullah Ataç, 1935 yılında kendisiyle yapılan ve Varlık Dergisi’nde yayımlanan bir söyleşisinde der ki: “Bence Türkiye’de şimdiye dek gelen şairlerin en büyüğü Nazım Hikmet’tir.”
Behçet Necatigil, onun Türkçe’yi kullanmadaki ustalığını şöyle ifade eder: “Bana ana dilimin güzelliğini göstermiş şairlerden biridir.”

Cemal Süreya’ya göre ise Nazım Hikmet, “Yüreğin ve cesaretin aslan şarkısı”dır. “Türk şiirinin N vitamini”... “Okudukça yüzümüze kan gelir.”

***

Nazım Hikmet’in şiirinin etkisi, şiirlerinde yaşamın hemen tüm renklerini, insanın bütün hallerini, duygularını kucaklamasındandır. Onun şiirinde insan ve yaşam çırılçıplak çıkar karşımıza. Kendimizi buluruz. Özlemimizin, acımızın, sevincimizin, hüzünlerimizin bir bir karşılığı vardır onun dizelerinde. Evrensel bir şiir yazmıştır. Ancak, bir o kadar da yereldir.

Anadolu, kültürü, tarihi ve insanıyla nakış nakış işlenmiştir...

Hüseyin Yurttaş, onun şiirlerini okurken yaşadığı duyguları, “Geceyarısı ezgileri-6. bir esinti gibi” şiirinde şöyle dile getirir:

bir esinti gibi doluyor odama
nâzım'ın şiirleri
ülkemi gezdiriyorlar bana
ülkeleri gezdiriyorlar
tutup elimden

sevgiyle sokuluyorum yanına
sırada şarapta
kazmada kürekte
damda çardakta
soluk soluğa yaşayan insanların
(...)
bir fırtına gibi
savuruyor beni
nâzım'ın şiirleri

***

Güvercin ve karanfil... Barışın ve sevginin simgesidir... Özcan Yalım, "Güvercinli Karanfil" şiirinde, Edip Cansever, Melih Cevdet Anday ve Cemal Süreya'nın şiirlerindeki güvercin ve karanfil imgesi üzerinde durur. Nâzım'ın ise güvercin ve karanfille özdeşleştiğini vurgular:

Nâzım'la özdeş olurlar
Bir iki üç beş olurlar
Umut dağlarından mutluluğun içinden
Geçer karanfil
Geçer güvercinli karanfil

***

Tüm insanların barış ortamında yaşamaları, Nâzım Hikmet'ın büyük düşüdür. Ancak, yaşadığı çağ, savaşlarla örülmüştür. Dünya, yine büyük bir savaşın içindeyken, 1940'lı yıllarda, Nâzım Hikmet'se Bursa Hapishanesi'nde yatmaktadır. Ömer Faruk Toprak, Bursa Hapishanesi'ndeki şaire mektup niyetine bir şiir yazar. Şu dizeler de, Toprak'ın "Nâzım'a Mektup" şiirinden:

dostum yak bakalım bir cigara daha
gün inmiş yaklaşıyor akşam
sanki cephelerde "ateş kes" emri verilmiş
konuşmuyor artık beş kıt'ada toplar
bir daha bir daha söylese şarkısını
step kokan okyanus kokan hürriyet
bir akşam vakti esmeye başlar
katar önüne ardıç yaprağı buğday sapı
düşmüş dol atılan tohum anlanacak elbet

***

Bedri Rahmi Eyüboğlu'nun ünlü "Zindanı Taştan Oyarlar" şiiri, Bursa Hapishanesi'nde yatmakta olan Nâzım Hikmet için yazılmıştır. "Şiirin gökyüzü gibi herkesin. / Sen Kızılırmak kadar bizimsin / En büyük ustası dilimizin" der, Nâzım Hikmet için Eyüboğlu:

Bursa'nın ufak tefek yolları
Ağrıdan sızıdan tutmaz elleri
Tepeden tırnağa şiir gülleri
Yiğidim aslanım aman burda yatıyor.
(...)
Ne bir haram yedin ne cana kıydın
Ekmek gibi temiz su gibi aydın
Hiç kimse duymadan hükümler giydin
Döşek diken diken yastık batıyor
Yiğidim aslanım aman burda yatıyor.
(...)
Bugün efkârlıyım açmasın güller
Yiğidimden kötü haber verirler
Demirden pencere taştan sedirler
Döşek melul mahzun yastık batıyor
Yiğidim şahinim aman burda yatıyor
(...)
Sana kökü dışarda diyenlerin kökleri kurusun
Kurusun murdar ilikleri dilleri çürüsün
Şiirin gökyüzü gibi herkesin.
Sen Kızılırmak kadar bizimsin
En büyük ustası dilimizin
Canımız ciğerimizsin.

***

Şiirimizin büyük ustası Nâzım Hikmet, hasretlerin de ustası olmuştur...
Sevgilisine, oğluna, doğup büyüdüğü kente... Ülkesine hasret yaşamıştır:

iki şey var ancak ölümle unutulur
anamızın yüzüyle şehrimizin yüzü
ve koparmış ipini eski kayıklar gibi yüzer
kışın sabaha karşı rüzgârda tahta cumbalar
ve bir sac mangalın küllerinde
uyanır uykudan büyük İstanbulum
iki şey var ancak ölümle unutulur

Bir şiirinde böyle der... Ve hasretin yorgunluğuyla, gecelerin leylak ve tomurcuk koktuğu bir Haziran gününde, 3 Haziran 1963'te, sabahleyin, ülkesinden, Memet'inden, İstanbul'dan, sevdiklerinden uzakta yaşama gözlerini yumar. Onu bir çınara benzeten şair Hasan Hüseyin, Ankara'da şu dizeleri yazar:

gece leylâk
ve tomurcuk kokuyor
uy anam anam
haziranda ölmek zor!

"uyarına gelirse
tepemde bir de çınar"
demişti on yıl önce
demek ki on yıl sonra
demek ki sabah sabah
demek ki "manda gönü"
demek ki "şile bezi"
demek ki "yeşil biber"
bir de memet'in yüzü
bir de güzel istanbul
"bir de saman sarısı"
bir de özlem kırmızısı
demek ki göçtü nâzım
kaldı yürek sızısı
geride kalanlara

yıllar var ki ter içinde
taşıdım ben bu yükü
bıraktım acının alkışlarına
3 haziran '63'ü!

bir kırmızı gül dalı
şimdi uzakta
bir kırmızı gül dalı
iğilmiş üzerine
yatıyor moskova'da
bir eski gömütlükte
yatıyor nâzım usta
bir kırmızı gül dalı
iğilmiş üzerine
okşar yanan alnını
bir kırmızı gül dalı
nâzım usta'nın!

gece leylâk
ve tomurcuk kokuyor

***

Nâzim Hikmet, Vasiyet şiirinde şöyle der:

“Anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni
ve de uyarına gelirse,
tepemde bir de çınar olursa
taş maş da istemez hani...”

Böyle der ama, Moskova'da bir mezarlığa gömülür. Mezarının Türkiye'ye getirilmesi gündeme geldiğinde, şair Tuğrul Asi Balkar, “Muhalefet Şerhi”ni koyar...

getirmeyin nâzım'i
sonsuzluğa yattığı yerden!
biliyorum
bir taş parçası
bile istemezdi,
anadolu'da bir köy mezarı
ve bir çınar gölgesi
örtsün isterdi
yurdunda üzerini.
n'olur getirmeyin nâzım'ı
sonsuzluğa yattığı yerden!
küstüreceksiniz yoksa
köy mezarlarını ve çınarlarını
yurdumun
bir köy mezarı ve bir çınarı
sevinirken
diğerleri haykırmayacaklar mı
hani benim nâzım'ım?

***

Nâzım Hikmet öldüğünde, şiirlerinin çevrilmediği dil yoktu neredeyse. Dahası, birçok ülkede, adı Türkiye'yle özdeşleşmişti. Eleştirmen Mehmet H. Doğan şunları yazıyor: "Avrupa'da, Asya'da, Afrika'da, Amerika'da bir gezide Türk olduğunuzu söylediğiniz zaman, 'Demek Nâzım'ın memleketindensiniz!' diyorlar. Ülkelerin, şairlerinin adlarıyla anılması ne güzel! Neruda'nın Şili'si! Aragon'un Fransa'sı! Nâzım'ın Türkiye'si!"

Nâzım Hikmet'e adanmış bir şarkının sözleri ise şöyledir:

“Nazım Hikmet memleket/Memleket Nazım Hikmet”

Nazım Hikmet, yazdıklarıyla yalnız Türkiye’de değil, tüm dünyada büyük yankılar uyandırmış bir şair. Hakkında en çok şiir yazılan, şiirler adanan kişi belki de aynı zamanda... Zühtü Bayar ve Günel Altıntaş, Nazım Hikmet üzerine yazılmış yazıları ve şiirlerden bir seçmeyi kitapta toplamışlardı yıllar önce: “Yazdık Nazım Nazım Diye”ydi kitabın adı (Soyut Yayınları, Mayıs 1974, İstanbul). Nazım Hikmet’e yazılan yazılar, şiirler derlenip bir kitap disizi olarak yayımlanacak olsa, rafları doldurur bu dizi. Ardı arkası gelmez.
Nazım Hikmet yılında, şiirimizin büyük ustasına merhaba!

(Anti-Mai sitesinden alınmıştır...)