Emperyalist savaşın gölgesinde, Filistinde vahşi katliam devam ediyor
Değiştiği varsayılan Ortadoğu politikasının, özelde de Filistin sorunu karşısında alınan tutumun içeriğine baktığımızda, hiçbir şeyin değişmediğini görebiliriz. Arap halklarının en hassas oldukları konunun başında gelen Filistin sorunu, emperyalist medya tekelleri tarafından özel bir çaba ile istismar edildi. Demagojiyi öyle bir noktaya vardırdılar ki, ABD ile İsrailin aralarının açıldığı, Bush ve Blairin bağımsız bir Filistin devletini kesin olarak istedikleri yalanı yayıldı. Arafat ve gerici Arap yönetimlerinin koşulsuz desteğini almaya çalışırken emperyalistlerin, Filistin sorununu kullandığı açıktır. Bundan dolayı da, siyonist İsrail devleti ve başında bulunan katliamcı Şaron, rahatsızlıklarını hemen yansıttılar. Ama bu çelişkinin, sorunun özüyle değil biçimiyle ilgili olduğu kısa sürede açığa çıktı. Bushun Haçlı Seferine destek bulma, Şaronun savaş ortamını fırsat bilip Filistin topraklarının geriye kalan bölümünü de işgal etme hevesi arasında yaşanan bir çelişki var. Ancak bu koşullarda Amerikanın İsraili sıkıştırıp işgalden ve katliamlardan vazgeçmeye zorlayacağı ham bir hayaldir. ABD, en az eskisi kadar İsraili destekleyip bu devlete milyarlarca dolar akıtmaya devam etmektedir. Toplam 15 milyar dolarlık ABD dış yardımının 2 milyar dolardan fazlasını, yani aslan payını yine İsraildir. unus tarafından gündeme getirilen; FKÖ denetimindeki bölgelerden çekilmeyi reddeden İsraili kınayacak ve bölgeye Birleşmiş Milletler gözlem gücü gönderilmesine olanak verecek bir karar tasarısının BM Güvenlik Konseyinde görüşülmesi, ABD tarafından engellendi. Son günlerde yaşanan bu iki gelişme, Amerikan emperyalizminin elli yıllık Ortadoğu politikasının eksiksiz olarak devam ettiğinin somut örnekleridir. Zaten basın tekelleri üzerinden yayılan demagoji de beklenen etkiyi yaratamadı. Suudi Arabistan Krallığı bile savaş karşıtı açıklamalar yapmak ve Filistin sorununa çözüm istemek gereği duyuyor. Bu da Arap halklarının gerici yönetimler üzerinde belli bir basınç yaptığının ifadesidir. Gerici Arap yönetimleri Filistin sorununa çözümü hala emperyalist güçlerden bekliyorlar. Bu beklenti de herhangi bir değişiklik olmadı. Dışa vurdukları tepkiler ise sorunun gittikçe derinleştiğini ve ortaya çıkabilecek sonuçların onları kaygılandırdığını gösteriyor. Son iki ayın gelişmeleri bu kaygıların boşuna olmadığının verilerini sunuyor. ABDdeki saldırılar gerçekleştiğinde, İkinci İntifada birinci yılını doldurmak üzereydi. Bu da son İsrail katliamlarının bir yıla yakın süredir devam ettiğini gösterir. Ancak 11 Eylülden hemen sonra İsrail saldırıları had safhaya ulaştı. Filistin halkının özgür bir ülkede onurlu bir yaşam uğruna verdiği mücadeleyi terörizm olarak damgalayıp, katliamlarını meşrulaştırmaya çalışan siyonistler, tanklar ve ağır silahlarla donatılmış ölüm makinası askerleriyle Filistin kentlerini, kasaba ve köylerini kuşatıp işgal etmeyi hızlandırdı. Kimi günler İsrailin işlediği cinayetler 10 kişiyi buldu. Ev, işyeri, bağ, bahçe ve köyler tahrip edildi. Çok sayıda tutuklamalar ve yoğun işkenceler, bu vahşet tablosunu tamamladı. Filistinde işgal ve katliamların bu kadar yoğunlaştığı bir dönemde emperyalistler tarafından açıklanan terörist örgütler listesine Filistinin özgürlüğü için mücadele eden radikal örgütler de eklendi. Bu olaya bakarak terörizmin emperyalistlerin dilinde ne anlama geldiğini daha iyi anlamak mümkün. Tıpkı Türk sermaye devletinin, devrimcileri terörist ilan edip, dünyanın en katliamcı devletler listesinde ön sıralarda yer alması örneğinde olduğu gibi. Hatırlatmak gerekir ki, Filistin halkının uğradığı tüm saldırılar ABD uşağı Türk devletinin de tam desteğini almaktadır. Emperyalist blok tarafından yapılan ikiyüzlü açıklamalardan en çok beklentiye girenler, Arafat ve onun izinden gidenler oldu. Londrada ağırlanması ise bu beklentileri pekiştirmiş olabilir. Bu sırt sıvazlamalar, Filistinli devrimcileri tutuklayıp örgütlerini yasadışı ilan etmesi karşılığında, Arafata verilen ödül olsa gerek. Böylesine kritik saldırıların devam ettiği bir dönemde Filistinde yaşanan iç sorunlar, emperyalizme yaranma düşkünlüğünün ürünüdür. Zira ABDden medet uman Arafat, savaş karşıtı eylemlere bile polisini saldırtmıştır. İşgal, yıkımlar ve katliamlara karşı direnmek haklı ve meşru iken, emperyalistlerin talepleri doğrultusunda bu eylemleri engellemeye çalışan Arafat dipsiz bir batağın içine saplanmıştır. Ne işgal, ne emperyalist saldırganlık, ne de Arafatın yüklendiği misyon, Filistin halkının haklı, meşru ve zafere giden direnişine engel olma şansına sahip değildir. Bu halkın çektiği acılar artmış, ödediği bedel ağırlaşmıştır. Ama köleliği de kesin olarak reddetmiştir. Arafatın aksine emperyalistlerden herhangi bir beklentisi de yoktur. Tam tersine, elli yıllık işgalin baş sorumlusunun ABD emperyalizmi olduğu çok iyi bilinmektedir. Filistin halkı özgürlüğe direniş ve halkların enternasyonal dayanışması sayesinde ulaşabileceğinin bilincindedir. Emperyalistlerden medet umanlar ise onursuzluklarıyla anılacaklardır. |
|||||