Kara harekatının hep ileri tarihlere ertelenmesinde, Amerikanın Vietnamdan kalma bataklık hobisinin etkisi ön plana çıkarıldı hep. Bu korkuya bir de 11 Eylül saldırısının paniğini eklerseniz, bariz çekinceyi anlamakta pek bir zorluk yok. Ne var ki, kara harekatından geri durmayı tek başına bu korkularla açıklamak, diğer gelişmeler gözönüne alındığında, sorunu hafife almak olacaktır. Kara harekatının geciktirilmesi öncelikle hava bombardımanının süresini uzatmaktadır. Dünya kara harekatı bugün mü yarın mı başlayacak, kim ne kadar ve ne karşılığında asker gönderecek tartışmalarıyla oyalanırken, Afgan toprakları, Afgan halkı, yaşlı-genç, kadın-erkek, çoluk-çocuk, yeni silahların deneme tahtası olarak kullanılıyor. 6.5 tonluk BLU-82ler kaç kilometrekare alanı kül eder, şok dalgaları kaç kilometreye kadar hissedilebilir, misket bombaları kaç minik Afganlının parçalanmasına yol açar?.. Barbarların sayı oyunu bundan ibaret de değil elbette. Kaç uçağın kaç kez uçtuğu, kaç bomba bıraktığı, kaç dolar harcandığı çok daha titizlikle hesaplanıyor, ki savaşın faturasından kime ne düşeceği planlanabilsin. İkinci olarak, Afganistanda tüm barutları tüketmeden diğer hedeflere yönelik saldırıları gerçekleştirebilmek için zaman ve zemin hazırlanmaktadır. Amerikan medyası ve Amerikancı medya, belki de Afganistana yönelik saldırının meşrulaştırılmasından daha fazla, Iraka yönelik saldırıya meşruluk kazandırma-zemin hazırlama faaliyetine hız vermiş durumda. Kontr-gerilla operasyonlarının klasikleşmiş taktiklerinden biri olan psikolojik savaşın yalan haber yayma maddesi çerçevesinde, medyadaki ücretli ve gönüllü ajanlar, Talibanın Kuzey Iraka silahlı güç gönderdiği, Türkiyenin de yakın tehdit altında olduğu, Saddamın 11 Eylül saldırılarıyla bağlantılarının olabileceği, Irakın bin Ladine destek verdiği, vb., vb. üzerine yazıp çiziyor. Çok uzun süreli ve geniş kapsamlı tutulacağı daha bştan konulmuş olan savaşın bir sonraki cephesinin Ortadoğuda açılacağına, dünya kamuoyu hazırlanmaya çalışılıyor böylece. Öyle ki, yarın Irak bombalanmaya başladığında kimse için sürpriz olmayacaktır. Bütün bu hesaplara rağmen Afganistana kara saldırısından geri durarak başka hedeflere yönelmeye moral güç ve destek bulmak da kolay olmayacaktır. Yani, savaşın uzun süreli ve yayılarak sürdürülebilmesi için, açılan bu ilk cephede, düşman ilan edilenlerin karşısına çıkmak, kozları paylaşmak zorunludur. ABD baştan beri, işte bu zorunluluğu başkaları üzerinden karşılamanın yollarını arıyor. Bunun için Avrupalı rakiplerinin Asya hegemonyası konusundaki kaygılarından, Türkiyedeki uşaklarının ekonomik çıkmazlarından, hedef göstererek tehdit ettiği islam ülkelerinin korkularından yararlanmaya çalışıyor. Elindeki kozları sonuna kadar kullanıyor. İşin Türkiye cephesinde fazlaca koza sahip olduğu ise ortada. Yine Amerikan basını üzerinden Amerikancı Türk basınının yaydığı söylentilere göre, bu kozların başında Kıbrıs ve Kuzey Irak geliyor. Ne var ki, konunun Amerikan medyasında ele alınış tarzıyla Amerikancı medyada ele alınış tarzı aynı değil. Amerikan medyası açıkça Türk kozundan söz ederken, Amerikancı medya Türkiyenin elinde koz varmış havasıyla işliyor olayı. Fakat her ikisi de sonuçta aynı kapıya çıkıyor. Türk devleti bütün açmazları, korkuları ve göbekten bağlı olduğu efendisinin direktifleri doğrultusunda hareket etmek zorunda kalıyor. Bu arada, birileri pazarlık olarak sunmaya çalışsa da, gerçekte uşakça yakarılardan başka bir şey olmayan kan satışına girişiyor. Siz istedikten sonra tabii ki Afganistana asker göndeririz, ancak gönlünüzden ne koparsa!!!... Konunun en yetkili ağızlardan açıklanışının dili ile tamı tamına bu içeriğe sahip. Ecevitin para konusu ilk gündeme geldiğinde yaptığı açıklama bile yetiyor bunu görmeye. Asker gönderme karşılığında para talebinde bulunmamız yakışık almaz, ancak bu tutumumuzu da Amerika takdir edecektir!.. Nitekim takibeden günlerde gerçekte kimin elinde koz bulunduğu, kimin pazarlık gücüne sahip olduğu yeniden kanıtlandı. Anlaşılan o ki, Türkiye, her vesileyle hassas olduğunu ilan ettiği Kıbrıs ve Kuzey Irak konusunda sıkıştırılıyordu. Yine hassaslık ve bedel ödeme üzerine büyük laflar edildi. Ardından da, Cumhurbaşkanından Dışişleri Bakanına kadar üst düzey görevliler dünya turuna çıktılar. Bu arada, hemen hareket edeceği söylenen 90 kişilik özel timin hareketi de ikinci bir emre kadar fakat hiçbir açıklama gereği duyulmadan ertelenmiş oldu. Soruna ilişkin ayrıntıyı biraz da bu turlar ortaya çıkaracak. Olayların olağanüstü hız kazandığı savaş koşullarında bunu görmek için fazla beklemek de gerekmeyecek.
Amerikaya da, savaşa
1. Kadın işçi: Bizi yönetenler ha bire Amerikanın dediğini yapıyor. İMF zam yapın diyor, uyguluyorlar. İşçileri atın diyor, onu da yapıyorlar. Şimdi de Amerika Afganistan için asker istiyor. Niye oraya asker gönderecek mişiz? Afganistan nere, Türkiye nere? Neden bizim çocuklarımızı gönderiyorlar, kendi çocukları gitse ya? Buna karşı çıkmak lazım, ekonomik kriz dediler, zam üstüne zam geldi. Artık bundan sonra daha da kötüye gideceğiz. Hepsi birbirinin aynı. Şimdi seçim diyorlar, yeni gelen de daha beterini yapacak. Onun ne farkı olacakmış ki? 2. Kadın işçi: Benim kardeşim Doğu Anadoluda askerlik yapıyor. Askerliğinin bitmesine az bir süre kalmış. Kardeşimin Afganistana gönderilmesini istemiyoruz. Bizim Afgan halkıyla düşmanlığımız yoktur. Tutturmuşlan terörist Usame Bin Ladin diye. Bu adam dünya zenginlerinden biriymiş. Amerikanın çıkarları var bu savaşta. Bin Ladin bahane. Askerlerimizin gönderilmesini istemiyoruz. 3. Kadın işçi: Hükümet herşeye zam yapıyor. Oysa patron maaşımıza %10 zam yaptı. Karşı çıksak bize kapıyı gösteriyorlar. Zamları yaparken şimdi de savaşı bahane olarak gösterecekler. Hergün yeni zamlar geliyor. Artık boğazımıza bir lokma ekmek giremeyecek. Ne olacak bu halimiz bilmem. Kimseden de ses çıkmıyor. Sesini çıkardığında televizyonlardan izliyoruz, insanları dövüyorlar. 4. Kadın işçi: Amerika bugün sadece Afganistana saldırmıyor. Dünyanın hemen her yerinde halkları katlediyor. Şimdi de Afgan halkına saldırıyor, hem de en son geliştirdiği silah ve bombalarla. Savunmasız bir halktan görünürde 11 Eylülün öcünü alıyor. Afganistanda Taliban, Amerikanın uzun zamadır beslediği, silah yardımı yaptığı örgüttü. Şimdi başına bela oldu, tıpkı Usame Bin Ladin gibi. Şimdi karşısına bir güç olarak çıkınca onu yok etmek, buradan tüm Ortadoğunun hakimi olmak amacında. Bu savaşa Türkiye de asker göndermek istiyor; NATOnun kararıymış. Tam tersi, bizden feda edilecek askere karşı İMFden kredi alacaklar. Bu kredi de faiz ödemelerine, yani rantiyelere gidecek. Kimse birşey yapmıyor diye pek söyleyemeyiz. Bize düşen yapılanlara destek olmak. Ayrıca örgütlenmemiz gerekiyor. Hepimiz şikayet ediyoruz, zamlara, işsizliğe, hayat pahalılığına, savaşa karşı çıkmazsak her geçen gün çekeceğimz acı artacaktır. SY Kızıl Bayrak okuru |
|||||