Emperyalist efendilere şükran, piyasalara güven... Ülkenin göstermelik başbakanı kendi meclis grubunun kürsüsünden konuşuyor.
Başkan Bushun kendisini bizzat aradığını, kriz karşısında
Türkiyeye desteklerinin tam olduğunu, bu konuda ABD olarak üzerlerine
düşeni yapacaklarını bildirdiğini söylüyor. Sözlerine Dünya Bankası
Başkanının kendisine bizzat yazdığı ve ABD Başkanına paralel
bir destek tutumunu ifade ettiği uzun mektupla devam ediyor.
Bir gün önce çevrilmiş bazı bölümleri basına dağıtılan bu mektuptan
bir kez daha özetlemeler yapıyor. Daha bitmedi dercesine, konuşmasına,
birkaç gün önce gece geç bir saatte kendisini bizzat arayan
İMF Başkanı ile devam ediyor. Emperyalizmin ve siyonizmin verdiği OysaBaşbakan, ABD Başkanının kendisini, tam da; birkaç gün önce özel
bir bileşimle toplanan ve kendisini çevreleyen bunalım bölgesi içinde,
özellikle de Ortadoğu ve Avrasyadaki çıkar ve ihtiyaçları
çerçevesinde (ifade aynen, bir başka Dünya Bankası görevlisi olan
ve Derviş destekçisi olarak şu sıra sık sık televizyonlarda konuşturulan
12 Mart bakanı Atilla Karaosmanoğluna aittir) Türkiyeyi
de ele alan Ulusal Güvenlik Konseyi toplantısının hemen sonrasında aradığını
da söyleyebilirdi. Ya da Başbakan, İMF Başkanının bir gece yarısı
kendisini beklenmedik bir biçimde ararken, bunu tam da üç temel soru
sormak ve sorularına basının ifadesiyle net yanıtlar almak
üzere yaptığını hatırlatabilir; bir kuruluşun başkanının bir ülkenin
başbakanıyla bu tarzda bir ilişki kurmasının ne anlama geldiği üzerie
de bir şeyler söyleyebilirdi. Ya da aynı konuşmasına; resmi olarak Manavgat suyu projesi,
medya tarafından ise adeta kriz içerisindeki Türkiyeye politik
ve moral destek içinmiş gibi sunulan, fakat İsraile dönmesinin
hemen ardından (Suriye radarlarının bombalanması ve özerk Filistin bölgelerinin
işgaliyle) içyüzü net olarak ortaya çıkan Şimon Perezin bir hafta
önceki ziyaretiyle de devam edebilirdi. Nitekim bunun hemen sonrasında,
ABDdeki en etkili Yahudi lobisinin Başkan Busha
özel bir mektup yazarak, Türkiyeye destek çağrısı
yaptığını da ekleyebilirdi tüm bunlara. Hazır Türkiyeye sunulan
cömert desteklerin dökümü yapılıyorken... Devrimcilere bitmez tükenmez kin Ama ABD emperyalizminin bu gönüllü uşağı, İMF ve Dünya Bankasının
bu iradesiz ve itaatkâr memuru, aynı konuşmasını bunlar üzerinden değil
başka fakat bir konu, bir kez daha toplum gündemine oturan zindan direnişi
üzerinden sürdürüyor. İMF Başkanı tarafından gece yarısı sorgulanmak
üzere aranabilen, ABD Büyükelçisinin özel konutunda kabul edilmeyi
kabullenecek kadar onursuzlaşan ve böylece bu ülkenin ulusal onurunu
ayaklar altına alan bu bunak ihtiyar, emperyalist ağababalarına şükranlarını
bildiren bu aynı konuşmasına, devrimcilere duyduğu bitmez tükenmez kini
bir kez daha dışa vurarak devam ediyor. Ulucanlardan 19 Aralıka
kadar sayısız devrimcinin toplu katliamında imzası olan bu kanlı katil,
kontracı Mehmet Ağarın bu cezaevi fatihi, bu sahte
kahraman, aynı konuşmada devrimcileri insanları ölüme sürükleyen zalimler
olarak niteleyecek kadar arsızlaşabiliyor. Bütün bunları anlaşılır buluyoruz; ülkenin tepesinde başbakan yaftalı
bir kukla olarak duran bu zavallıyı, onu şu günlerde yeniden bunaltan
sıkıntıyı çok iyi anlıyoruz. Emperyalist şeflere şükran bildirerek başlayan,
piyasalara güven telkin ederek ilerleyen bir konuşmanın,
hemen ardından devrimcilere karşı kin ve husumet kusan sözlere bağlanması,
anlaşılır olmaktan öteye son derece açıklayıcıdır da. Konuşmanın kendisinde
bu açıdan mantıksal bir bütünlük var. Devrimcilerin onur tablosu gözler önündedir Bugün tablo dostun ve düşmanın, Türkiyenin ve tüm dünyanın gözleri
önündedir. Ve gerçekten sarsıcı, devrim davası ve tüm gerçek devrimciler
payına gerçekten onurlandırıcıdır. 6 aylık akıl almaz bir direncin,
inadın ve sabrın ardından ve kanlı katliamlara, sistematik işkencelere
ve suskunluk fesadına rağmen, tüm bu engelleri bir bir çiğneyerek, kendi
öz gücü ve kararlılığıyla, zindan direnişi bir kez daha kendini tüm
toplumun gündemine sokmuş, dahası yarattığı manevi-siyasi ağırlık bakımından
bu gündemin başköşesine oturtmuş bulunmaktadır. Yaşanan ve öteki herşeyi
önemsizleştirip gölgede bırakan ağır ekonomik krize rağmen bu böyle
olabilmiştir. Katliamdan bu yana geçen aylar içinde soruna tek satır
ya da tek cümle olarak yer vermeyen katliam borazancısı medya, artık
onu günlük haberden de ötee, yerine göre manşet bile yapabiliyor. Aynı
gelişme, katliama zımnen destek veren, katliamın ardından aylar boyu
susan emperyalist dünya ve medya payına da geçerlidir. Suskunluk fesadı
salt ülke çapında değil, dünya ölçüsünde kırılmıştır. Türkiyenin kanlı rejimi F tipi tabutluklardan bir bir çıkan tabutların
ağırlığını taşımakta giderek zorlanıyor. Bu ülkedeki her türlü baskı,
sömürü ve zulmün, emekçilere karşı kanlı ve kirli oyunların baş sorumlularından
olan TÜSİAD oligarklarının bile resmi bir açıklamayla acil çözüm istemeleri
de bunu gösteriyor. Sorun gündeme girmekten öteye, artık daha fazla geciktirilemez çözümünü
de zorluyor. Devlet bir kez daha kirli oyunlar peşinde Fakat devrimciler payına en güç ve kritik döneme tam da şimdi girilmiştir.
Bu salt ölümlerin çoğalması ve dönülmez sakatlıkların hızla kitleselleşmesinden
dolayı da değildir. Bunlar bedeldir ve gerektiği ölçüde ödenecektir;
devrimciler bunu beyan ederek yola çıkmışlardır ve 6 aylık direnişin
toplam bilançosu içerisinde bunu yeterince kanıtlamışlardır. Dönemin kritik niteliği asıl olarak, her türlü oyunun ve aldatmanın
bir kez daha devreye sokulmuş olmasından kaynaklanmaktadır. Devlet devrimcileri
oyuna getirerek ve göz boyayıcı bazı adımlarla kitleleri ve kamuouyunu
aldatmaya çalışarak, 6 aylık bir direnişi ve bunca ağır bedeli boşa
çıkarmak, hiç değilse önemsiz bir takım tavizlerle geçiştirmek hesabındadır.
Onun mutlak ve değişmez hesabı ve tutumu budur. Devrimciler bu konuda
en ufak bir hayale kapılmamalı, hiçbir biçimde gevşememeli, kolayından
sorun çözüldü, çözülüyor havasına girmemelidirler. Reformist sol bu kez sorumlu Daha da kötü olan ve samimiyet perdesi altında yapıldığı ölçüde daha
da tehlikeli olan ise, reformist sol çevreler ile bazı ilerici kuruluşların
devletin kirli oyunlarını kolaylaştıran tutumları ve girişimleridir.
Benzer davranışlarla onlar 19 Aralık vahşetinin hemen öncesinde de sahneye
çıkmışlar ve katliamın bu denli pervasızca sahnelenmesinde hiç önemsiz
olmayan siyasal ve manevi bir meşum rol oynamışlardı. Şimdi benzer tutumlarla
yine sahnedeler. Katliamı izleyen aylar boyunca süren suskunluklarını,
bir kez daha direnişçileri direnişi bırakmaya çağıran utanç verici bir
bildiriyle bozdular. Ve sergiledikleri tutumlar, yaptıkları açıklamalar,
bir kez daha devletin yeni kirli oyunlarını kolaylaştırmakta, devrimcilerin
işini zorlaştırmakta, ödenecek bedelleri büyütecek zemini döşemektedir.
Bu çevreler katkılarını, devleti direnişçileri doğrudan muhatap almaya
ve meşru taleplerini kabul etmeye zorlamak yönünde kullanacaklarına,
direnişçileri muhatap olmaktan çıkaran, onların iznini ve onayını almaksızın
temel taleplerini önemsiz bazı tavizlere indirgeyen bir yönde kullanıyorlar.
Devlete en büyük hizmeti buradan yapıyorlar ve direnişe en büyük zararı
da buradan veriyorlar. Öznel niyetleri ne olursa olsun, tutum ve davranışlarının
nesnel sonucu bu olmaktadır. Tüm belirtiler, bu çevrelerin 19 Aralık
öncesinde oynadıkları meşum rolden bir sonuç çıkarmadıklarını göstermektedir..
Muhatap direnişçi devrimcilerdir! Devrimciler herkesin desteğini, direnişin zaferini kolaylaştıracak
en küçük bir siyasal ve pratik katkıyı elbetteki önemserler ve memnuniyetle
karşılarlar. Fakat bu destek ve katkılar direnişin amacına mutlak biçimde
hizmet etmek zorundadır. Çözümü hızlandırmak ve kolaylaştırmak için herkesin yapabileceği en
temel katkı, devleti direnişçileri doğrudan muhatap almayı kabul etmeye
ve taleplerini bizzat kendileriyle görüşmeye zorlamak olmalıdır. Bunun
dışındaki her çaba, devletin şu sıra yeniden sahnelediği kirli manevralara
dolgu malzemesi olmaktan öte bir işe yaramaz. Direnişi zora sokar, bedelleri
çoğaltır ve devleti kanlı bir toplu müdahale doğrultusunda cesaretlendirir.
Herkes bunu bilmek ve buna uygun davranmak zorundadır. SY Kızıl Bayrak |
|||||