Devrimci tutsakların Ölüm Orucu eylemi, tüm ilerici muhalefetin toparlanması ve harekete geçmesine önayak oldu. İnsanlar ve kurumlar, mücadelenin onurunu, hak ve özgürlüklerin değerini yeniden hatırladılar ve umutla doldular. Umutla sokaklara çıktılar. Emekçiler yıllardan sonra (kimilerine göre 12 Eylülden bu yana) en yaygın katılımlı iş bırakma eylemine cüret edebildiler. Toplumsal mücadelenin önü açılmaya başladı.
Bu satırların yazıldığı saatlerde eylem 54 gününün son saatlerini tüketiyordu. Ölüm Orucu eylemcilerinin pek çoğu, artık ne duyularını ve ne de düşüncelerini bir konuya odaklaştırabiliyor. Ancak, dışarıdaki gelişmeleri yakından izliyorlar, ödemekte oldukları bedelin boşa gitmediğini görüyorlar ve büyük bir coşkuyu yaşıyorlar.
Cezaevlerinden yükselen devrimci şiarlar, dışarıda parça parça yankısını buldu. Sesler günden güne birleşti, gürleşti. Emek adına, demokrasi adına, ilericilik adına ne kadar kişi ve kurum varsa sesini bu sese kattı. Barolardan Tabipler Birliğine, Yazarlar Sendikasından yöre derneklerine kadar, pek çok demokratik kitle örgütünden ses geldi.
Bir tek sendikaların sesi çıkmadı.
Özellikle en tepedekiler, konfederasyonların yöneticileri ölü sessizliğini sürdürdüler. Oysa devrimci tutsakların taleplerinden biri de DGMlerin kaldırılması idi. DGMler ünlü işçi direnişiyle püskürtülmesinin ardından, ancak 12 Eylül faşist darbesinin gücüyle kurulabilmişti. Devrimci tutsakların bu talebi, öncelikle işçi örgütlerini yanına çekmeliydi. Fakat bu sözde işçi örgütleri ölüm sessizliğini sürdürüyordu. KESK başkanının 1 Aralıkta İstanbul mitinginde yaptığı konuşmaya F tipini dahil etmesindeki ikiyüzlülüğü ise kısa zamanda ortaya çıkacaktı.
Hain bürokratların dilini ancak devlet açabildi. Hükümet katına çıktılar, direktiflerini aldılar ve açıklama yaptılar. Devrimci tutsaklar direnişi bırakmalılarmış!..
Sınıfa ihanette sınır tanımıyorlar. İMF yıkım programının kıskacında inim inim inleyen işçi ve emekçilerin önünde barikat oluşturmaları da yetmiyor; devrimci direnişin sınıf hareketinin de yolunu açmaya başladığını gördükleri yerde, onun da önüne çıkmak istiyorlar. Ancak, böylesine büyük ve onurlu bir direniş karşısında barikat oluşturmak bir yana, hiçbir kıymeti harbiyeleri olmadığını herkes gördü. Yükselen sloganlar arasında hain bürokratların sesi bir sinek vızıltısı kadar bile duyulmadı.
Ancak ihanetin hiçbir türü unutulmaya bırakılmayacaktır. Bu hainler günü geldiğinde ihanetlerinin hesabını vereceklerdir.
Tabutluklara karşı ölümüne verdiğiniz mücadeleye yürekten saygı duyuyorum. Mücadeleniz, yarınlara daha kararlı ve inançla bakmamızda bizlere nasıl güç veriyor tahmin edebiliyorsunuzdur. Bir çok devrimci fiziki olarak aramızdan ayrıldı. Ama onları hatırlarken, onlardan bahsederken, sanki bizleri görüyorlarmış, dinliyorlarmış gibi hissediyorum kendimi.
Size mektup yazmakta ne kadar da eksik davranmışım. Bilirsiniz ki bu, zaman sorununun arkasına saklanamaz. Dışarıda birlikte omuz omuza verdiğimiz mücadele, birden aramızdan ayrılıp zindanlara atılmanız, zamansız ayrılıklar, kötü tesadüfler... Tüm bunlar sizlere olan özlemimi daha da artırmakta.
Zindanlarda bir çok katliama tanık oldunuz. Gerçek bir göğüs göğüse savaş, ölüm kalım mücadelesi örneği verdiniz. Dört duvar arasına hapsolan sizlere amansızca saldırdılar. Şimdi de kalkıp bu yaptıklarından sizi sorumlu tutuyorlar. Anlaşılan sermaye devleti kana doymuyor, daha fazlasını istiyor. Çünkü sermaye aman vermeyin diyor. Onlar düzenlerinin yıkılmaması için her türlü silaha ve vahşi yönteme başvururken bizim gücümüz devrime olan inancımızdır. Yoksul, emekçi halkın bir gün kendi iktidarını partisi önderliğinde kuracağına olan güçlü inancımızdır.
Yıllardır ezilenlerin önderlerine verdikleri on yıllarca hapis cezası onlara yetmiyor. Devrimcilerin yaşamasına bile tahammül edemiyorlar. Bir an önce ortadan kaldırmak için sabırsızlanıyorlar. Bunun içindir ki 12 Eylülden sonra cezaevlerinde katliamlara doymadılar. Ölüm oruçlarına seyirci kaldılar. Daha çok devrimcinin ölmesini istediler. Ama onlar bir şeyi unutuyorlar. Biz, bir gider bin geliriz. Toprağımız bereketlidir. Her bir tohum yere düştüğünde yeniden yeşeren her filizde ne yiğit devrimcilerin doğduğunu unutuyorlar.
Sevgili yoldaşlar, şu an bir tekstil fabrikasında çalışıyorum. Arkadaşlarla sizleri tartışıyoruz. Ölüm oruçlarının neden yapıldığı konusunu... Her tartışmada daha olumlu sonuçlar alıyoruz, ama çatlak sesler de çıkmıyor değil. Ama bu çok önemli değil. Nereden kaynaklandıklarını siz de bilirsiniz.
Yoldaşlar, ben bu mektubu yazarken ölüm orucu direnişiniz 50. gününde. Basında, ancak belirli bir aşamadan sonra ölüm oruçlarına yer vermeye başladılar.
Yoldaşlar, mücadelemize önemli katkıları bulunan analarımız, babalarımız ve kardeşlerimizin kararlılığının kamuoyunda ne kadar etkili olduğunu biliyorsunuz. Onlara büyük saygı duyuyorum. Bütün devrimcilerin dostları artık tek yürek olmuş. Taleplerin arkasında kararlılıkla duruyorlar.
2000 ölüm orucu direnişimizle, 1996dan bu yana gelen süreçte devletin kirli yüzü iyice açığa çıktı. Kitle eylemleriyle ölüm orucu direnişimiz eş zamana geldi. Bir taraftan kamu emekçilerinin, işçilerin 1 Aralık eylemi, diğer taraftan ölüm oruçları ile ilgili eylemler... Alanlarda ölüm orucu direnişi sahiplenilmekte.
Adalet bakanı demeçlerinde demagojik ifadeler kullanıyor. Başta aileler olmak üzere tüm destekçilere sahtekarca çağrılar yapıyor. Çıkarttıkları şartlı tahliye yasası bile onları teşhir etmeye yetti. Fırsat bu fırsattır diyerek ne kadar mafya üyesi, eroinci, katil, hırsız, dolandırıcı varsa bunlara gün doğdu.
Birlikte yaşadığımız, aynı mekanı paylaştığımız dostlarım,
Zindanlara atılmanızdan sonra, sizleri hep bir kere daha görebilmeyi düşündüm ve bunu düşünmeye devam edeceğim. Bir yerlerde karşılaşacağız. Tesadüfen belki bir sokakta, belki aynı çalışma biriminde, belki de zindanda mücadeleyi zindan cephesinde birlikte kucaklamak üzere. Ümidimi hiç yitirmeyeceğim. Yüreklerimiz her zaman aynı dava için çarpmaya devam edecek.
Sizleri uzun zamandır görememenin özlemini yaşadığımı bilmenizi isterim. Sizlerin basınımızda çıkan yazılarınızı okumakla bu özlem bir parça azalabiliyor.
Yoldaşlar, ölüm orucundayken verimliliğinizden hiç bir şey kaybetmiyorsunuz. Her zaman güçlü yazılarınız çıkıyor. Yaşamı ne kadar sevdiğimiz ortada değil mi?
Sevgili yoldaşlar, birlikte yaşadıklarımızla , öğrendiklerimizle her zaman bir şeyleri aşma çabasını duyduk ve duyacağız. Sizlerle bir yerlerde tekrar buluşma dileğiyle.
Sizleri yürekten seviyorum.