Rusya devlet başkanı Vladimir Putin hızla yol ayrımına doğru ilerliyor. Putin ve ekibi yaklaşık bir yıldır; ilkin başbakan, ardından geçici başkan ve nihayet 28 Mart tarihinden bu yana da devlet başkanı gibi farklı sıfatlar altında, Rusyada iktidarın baş sorumluluğunu taşımaktadır. Bu süre zarfında, Putin, en temel konularda bile nasıl bir politika izleyeceğini açıklamaktan özenle kaçınmıştır. Buna mecbur kaldığında ise, son derece çelişkili ifadeler ve elastik formüllerle yetinmiştir.
Elbette, burada sözkonusu olan yol ayrımı, birbirine alternatif, taban tabana zıt iki politika arasında seçim yapma zorunluluğu anlamına gelmiyor. Sorun uygulanmak istenen politikanın adının net bir biçimde konması ve icra yöntemlerinin kamuoyu önünde belirlenmesidir. Oysa Putin ekibi, bu konudaki niyetlerine açıklık getirmeyi bugüne kadar büyük bir ustalıkla reddetmesini başardı. Üstelik bu tavrını bir politik koza da dönüştürdü. Devlet mekanizmasının ayakta kalan askeri ve polisiye olanakları, yeni yetme burjuvazinin her türlü imkanları kullanılarak ve yanısıra Rus halkının yurtsever duyguları istismar edilerek, Putinin Kremlindeki fiili konumu meşrulaştırıldı. Sonuçta; Rusya gibi dev bir ülkede, demokratik ve hilesiz olduğu iddia edilen genel seçimler sonucunda, ne yapacağını itiraf etmeyen ve bunu başlı başına bir politikaya dönüştüren birisi devlet başkanlığına seçilmiş oldu.
Başka bir ülkede, böyle bir senaryonun bu kadar başarıyla uygulanması bir yana, tasarlandığına dahi rastlamak zordur. Örneğin, askeri darbelerin ardından düzenlenen ve sonucu peşinen bilinen seçimlerde bile, adaylar izleyecekleri genel politikanın ana hatlarını tanımlar ve bunu bazı uyduruk vaadlerle tamamlarlar. Rusyada sorunların ağırlığı ve çelişkilerin keskinliği, Putine bu olanağı bile tanımamıştır. Bu nedenle Putin, seçim kampanyası boyunca, Rusyanın onurunu yeniden tesis etmek ve Çeçenistandaki çeteleri ezmek dışında, kayda değer hiçbir şey söylememeye özen gösterdi. Seçildikten bu yana bu tavrını genelde sürdürmeye çalışmakta, bazı idari kararlar açıklamakla, sembolik jestlerde bulunmakla yetinmektedir.
Uluslararası basında üzerinde aylar boyu yorum yapılan, gizemli olduğu söylenen, olağanüstü politik maharet diye tanımlanan Putinin bu yönteminin Rusyada bugün için hayat hakkı bulabildiği bir gerçektir. Çünkü bugün Rusya birçok açıdan bir savaş alanını andırıyor. Yığınla iktisadi, toplumsal, politik vb. sorun var ve bunlar köklü çözüm bekliyor. Kitleler henüz etkin bir arayışa yönelmiş olmasalar da, gergin bir bekleyiş içindeler. Dolayısıyla, bu koşullarda, en azından belli bir süre için blöf yapmanın, kitlelerin ihtiyaçlarını, taleplerini, beklentilerini ve umutlarını istismar etmenin, hatta onlarla oynamanın ortamı mevcuttur.
Dahası, Rusyada, bu sürenin biraz uzun tutulmasının olanakları ve dayanakları da vardır. Örneğin, Kremlinin Putinle birlikte dış politikada takındığı tavır bu olanakların başında geliyor. Başka bir ifadeyle, yeni iktidar ekibi emekçi kitlelerle gireceği sınavı dış politikayı kullanarak ertelemeye, oradan bir nefes almaya çalışıyor. Zira Moskovanın, Batı ve özellikle de ABD ile ilişkilerinde yıllardır içinde bulunduğu düşkün konumundan sıyrılmaya çalışması yönünde yapılan jestler, kitlelerin yurtsever duygularını manipüle etmenin etkili bir aracı olabiliyor.
Kafkasya sorunu da bu kategoride yer almakta, gelişmelerin isabetli bir aynası olma vasıflarını taşımaktadır. Sovyetler Birliğinin dağılmasının ardından, ABD, Kafkasyayı (bu bölgenin jeo-politik konumundan ve yer altı zenginlik kaynaklarından hareketle) stratejik bir çıkar alanı ilan etmişti. Kafkasyaya el atarak Rusyanın can alıcı enerji kaynaklarını kurutmak için yatırım yapıldı, projeler hazırlandı, anlaşmalar imzalandı. Yeltsin Rusyası yıllar boyu bu talana seyirci kaldı. Yalnızca arasıra sofraya acınılan bir misafir olarak davet edildi. Son dönemde Kafkas zenginliklerinin akıbeti konusundaki tartışmalar, paylaşımın sınırlarını aşarak, sadece ulaşım yöntemlerinin rasyonalitesi düzeyinde ele alınmaya başlandılar.
Fakat Kremlinin son birkaç ay içinde yaptığı son derece mütevazi çıkışlar bile, yılların emeği harcanan bu hesapları, henüz köklü olmasa da, epeyce bozmuşa benziyor. Uzman basında yer alan ve inceliklerine girilmeyen bazı değerlendirmeler, Kafkasya petrolü ve doğal gazı konusunda, ABD/Türkiye ittifakı üzerinden yapılan hesapların toptan çökmüş olduklarını belirtiyorlar. Değerlendirmelerde ima edilen eğilim, Kafkasya devletlerinin yeniden Rusya ile ittifak içinde hareket etmeyi tercih etmeleri yönündedir. Dolayısıyla, sözkonusu kaynaklar, henüz tam ağırlığını koymamış olmakla birlikte Rusyanın, bölgenin doğal zenginliklerinin aslan payını elinde tuttuğunu itiraf etmek zorunda kalıyorlar. Bunlar, yaşanan sürecin gelecekteki seyrine ilişkin anlamlı ipuçlarıdırlar.
Ancak Rus iktidarı için çıkmazın esas düğüm noktasını, hiç de dış politika teşkil etmiyor. Dış politikada yapılan sembolik çıkışlar ve uluslararası ilişkilerde protokol düzeyinde inisiyatifli davranılması, Kremlindeki mevcut iktidar ekibine sadece geçici olarak nefes aldırtan olanaklardır. Putin ekibini bekleyen belirleyici sınav, ülkenin ve toplumun gündeminde duran iktisadi, sosyal ve politik sorunlardır. Bu alanda ise iktidarın oyalama olanakları, uluslararası sorunlara göre son derece sınırlı, hatta kısa vadede tükenmeye mahkumdurlar.
Putinin itiraf edilmeyen politikasının özü, Yeltsin döneminden devralınan mirası, bazı biçimsel düzenlemelere giderek sürdürmek ve teminat altına almaktır. Putinin Rus halkına ve emekçilerine vaadettiği onurlu ve güçlü Rusya portresinin çerçevesini bu tanımlama belirliyor. Bu demektir ki, konjonktürel ihtiyaçlara göre arasıra köşeleri kırılan bir kapitalizm etrafında sınıfsal, toplumsal ve ulusal mutabakatı sağlamak, Putin politikasının ana eksenini oluşturuyor. Fakat, sorun bu şekilde ifade edilmediği sürece, kitlelerin hayalci duygu ve bekleyişleri ağır basmaktadır. Başka bir ifadeyle, karmaşık bir atmosfer koşullarında, taban tabana zıt ve uzlaşmaz çelişkilerin kimi somut görünümlerine çözüm bulabilmekte, kimi ise avutucu argümanlarla oyalanıp ertelenebilmektedir.
Rusyanın gebe olduğu çelişkiler ve umutlar yığını, böyle bir statükonun ömrünü zaman açısından sınırlı tutmakta, sürekli bozulma noktasına doğru itmektedir. Emekçi kitlelerin halen bekleme eğiliminde oldukları ve hayalci umutlarla oyalandıkları bir ortamda, iktidar idari tedbirlerle merkezi yapıyı güçlendirmeye, yerel oluşumların hareket alanlarını daraltmaya ve bu arada da, "oligark" diye bilinen egemen sınıfların elit tabakası içinde bir homojenlik yaratmaya çalışmaktadır.
Bu alanda atılan adımları, bazı tekel gruplarına yönelik yasal sataşmaları ve bölge yönetimlerinin yetkilerini sınırlama girişimini, yeni Rus burjuvazisini iç barışa zorlama olarak özetlemek mümkündür. Ancak, salt idari tedbirlerle Moskovanın bölgeler üzerindeki egemenliğinin güçlendirilmeye çalışılması ve egemen sınıfın kendi içinde uzlaşmaya zorlanması, sözkonusu statükoyu bozduğu gibi, Moskovada klikler arası savaşı da kızıştırmaktadır.
Putinin egemen sınıfın iç dengesini ve federayonun iç ilişkilerini yeniden kalıba dökmek istemesi, ister istemez tencerenin kapağını aralamaya, son on yıl içinde sürdürülmüş olan çok yönlü gaspı tartışmaya açmaya dönüşmektedir. Kremlinin etrafına üşüşmüş bulunan oligarklar çetesi, kazanımlarından ödün vermeye yanaşmıyorlar. Üstelik konumlarını daha da sağlamlaştırma refleksi gösteriyorlar. Yerel derebeyleri ise, aynı direnci göstererek, kendilerini özerklikten bağımsızlığa uzanmak isteyen eğilimi körükleme seçeneği karşısında buluyorlar. Putinin en yumuşak yöntemlerle, yani idari tedbirlerle başlatmaya çalıştığı süreç, ortaya, klikler arası savaşın kızıştığı ve federasyon bünyesindeki merkezkaç kuvvetlerin iyice açığa çıkma risklerinin körüklendiği, bir tablo çıkartmaktadır.
Dolayısıyla, sorunlar tartışma masasına yatırıldıkça, sistemin yapısal çelişkilerinin uzlaşmazlığı artmakta, iktidarın içinde bulunduğu çaresizlik büyümektedir.
Ayrıca bu dalaşma içerisinde henüz ağırlığını pratikte hissettirmeyen bir başka talep de sürece tuz biber ekmenin dinamiklerini barındırıyor. Bu, 90lı yıllar içinde yapılmış olan özelleştirmelerin yeniden gözden geçirilmesine ilişkindir. Rus halkı ve emekçileri Boris Yeltsin döneminde icra edilen bu örgütlü gaspın hesabını sormak istiyor.
Henüz örgütlü, militan ve alternatif bir talep eşliğinde ifade edilmese bile, Rus emekçilerinin bu talebinin gücünü ve muhtevasını iktidar ekibi çok iyi hissetmektedir. Putin ve Başbakan Mikhail Kasiyanovun frekansları artan çelişkili açıklamaları, yaşanılan sıkıntıları başlıbaşına özetlemeye yeterlidirler. Putin ilkin özelleştirmelerin gözden geçirilmesinin ülkede bir kan gölüne yol açacağını söylemişti. Ardından, devlet başkanlığı seçimlerinin arifesinde, bu kez, oligarkların bir sınıf olarak likidasyona tabi tutulmaları gerektiğini ifade etmişti. Gelişmelerin alevlenmeye yüz tutuğu son günlerde, Başbakan Kasiyanov Putinin taban tabana zıt bu açıklamalarını ana eksen alarak, aktüalitenin seyrine ve muhataplarının konularına göre onları açımlayarak tavır belirlemeye çalışmaktadır.
Yalnız, zaman ilerledikçe cambazlık numarası da ihtişamını kaybetmektedir. Kremlindeki boğazlaşma işaretleri artmakta, dış politikadaki girişimler iktidarın sıkışmışlığını gizlemeye yetmemektedir.