Ekim Gencligi ARSIVKIZIL BAYRAK
 
Aralık 2003
Sayı: 67
 İçindekiler
  Ekim Gençliği'nden...
  28 Aralık'ta Ankara'da olacağız!
  Öğrenci gençlik baskı ve terörle susturulmaya çalışılıyor...
  YÖK'ten "demokratı" var!
  Soruşturma terörü tırmandırılıyor!
  "Terör" demagojisiyle amaçlanan ne?
  Bush İngiltere'de yüzbinlerin protestosu ile karşılandı
  Yasanızı parçalayacağız!
  TÜSİAD'ın "çerçeve yasa"sı ne anlama geliyor?
  Kamu Yönetimi Reformu
  Kampanya çalışmalarından...
  Kampanyada yeni bir adım, yeni bir ısrar, yeni bir irade!
  Irak'ta direniş ve direnişe destek büyüyor!
  Direnen halklar kazanacak!
  Kürt gençliği gerçek özgürlük yolunu yürüyecektir!
  Üniversite ve siyaset
  İşte çürüyen kapitalizmin "bilim insanı"!
  Bir slogan ve ötesi... Özerk-demokratik üniversite
  Orak-çekiçli kızıl bayrak ezilen uluslara hep yol gösterecek!
  Avrupa'da üniversiteli gençlik alanlara iniyor!
  Lise ders kitaplarında neler öğretiliyor?
  19 aralık direnişi ve katliamı...
  "Modern ve seçkin bir genç olun"!
  O duvarlarınızı yıkacağız!
  Başkan Mao ve Josef Stalin...
  Komünist Tartışmalar'ın ilki Ankara'da gerçekleştirildi
  "Soba, pencere camı ve iki ekmek"
  Erdal Eren...
  Eğitimin ticarileştirlmesine hayır!..
  Direniş daha yeni başladı!
  İLGP- Girişimi Bülteni'nden...
  Okur mektupları



 
 
O duvarlarınızı yıkacağız!

Sözlük anlamıyla duvar, “Bir yapının yanlarını dışa karşı koruyan, iç bölümlerini birbirinden ayıran taş, tuğla vb. gereçlerden yapılan veya örülen dikey düzlem.” demektir. Sözlük anlamı bu kadar naif olan bu dikey düzlem nedense hiç iyi şeyler çağrıştırmaz. Duyarsız insanlar için “duvara konuşuyorum sanki” denir, sevdikleri cezaevinde olanlar “bizi duvarlar ayırdı” derler, hele de depremden sonra duvarlar insanlara daha bir korkunç görünmeye başladı. Duvarın bu sabıkası ise yeni değil, çok eskilere dayanıyor.

Dünyanın en uzun duvarı olan Çin Seddi, MÖ 2. ve 3. yüzyıllarda Çin’i akınlardan koruyabilmek için yapıldı. Tarihin bir döneminde 4 bin 600 km uzunluğuna eriştiği söylenen Çin Seddi’ni meydana getiren ise köle emeğiydi. İnşası sırasında harcın renginin öldüresiye çalışmaya dayanamayan kölelerin kanları nedeniyle kırmızı olduğu söylenir. Emek sömürüsüyle, kan ve gözyaşıyla karılmıştır Çin Seddi’nin harcı.

Geçtiğimiz yüzyılda da duvarlar hiç iyi anılmadı. 1940’lar savaşın ve Yahudi soykırımının yaşandığı yıllardı. Kentlerde yaşayan Yahudiler’i izole etmek için onları gettolara tıkan Naziler, gettoların etrafını da yüksek duvarlarla çevirdiler. Gettolarda yaşam koşulları gerçekten çok ağırdı ve getto duvarları içerdekileri bu yaşama hapsetmek için yapıldı. Roman Polanski’nin Piyanist filminde, getto duvarındaki delikte küçük çocuğun öldürüldüğü sahne akıllara kazınmıştı.

Geçmişte olduğu gibi bugün de duvarlar sözlükteki anlamıyla alay edercesine bambaşka amaçlar için uzadıkça uzuyor. İsrail, Batı Şeria’nın kuzeyi ile Kudüs bölgesini ayırmak için yaptığı güvenlik duvarının 147 km’lik kısmını bitirmiş durumda. Bitirilen, duvarın sadece birinci kısmı. İsrail yönetimi için teknolojinin son harikası olmasıyla bir övünç kaynağı haline gelen “Güvenlik Duvarı” tamamlandığında yaklaşık 50 metre eninde olacak. Duvar’ın kendisi, her iki tarafında devriye birlikleri ve araçlarının dolaşacağı iki yol, bu yollara bitişik 2 metre derinliğinde kanallar, kanallara paralel yüksek dikenli tel engeller, bunların üstünde ya da paralel olarak yapılacak hareket sensörleri olacak. Bu sensörler dikenli tellere yaklaşan hareketleri izleyecek ve bunlar tellere tam anlamıyla yaklaşamadan çeşitli şekillrde uyarılarda bulunacaklar. Ayrıca, dikenli tellere bitişik ya da paralel durumda radarlarla donatılmış gözetleme kuleleri de inşa edilecek. Bu radarlar da hem hareket hem de ışık, alev, elektronik sinyal gibi şeylere karşı çok duyarlı olacak ve bunlara gece görüş sistemleri de ilave edilecek. Bütün bunlara ek olarak dikenli tellere bitişik ya da paralel şekilde termal kamera sistemleri de kurulacak. Hem bu hem de diğer duyarlı radar ve gözetleme sistemleri ‘duvar’ın üzerinde ya da civarında havada bulunacak ya da uçacak “drone” denen insansız uçaklar ve özel balonlara bağlanacak ve böylece ‘duvar’ın kontrolü her yönden tamamlanmış olacak.

İsrail, bu duvarla intihar bombacılarına geçit vermemeyi amaçladıklarını söylese de, duvarın asıl amacı Filistinlileri tecrit etmek. Duvar daha şimdiden onbinlerce Filistinli’nin hayatını daha da zor hale getirdi. 15 köyün 12 bin Filistinli sakini tecrit olmuş durumda. İnsanlar işlerine, okullarına, tarlalarına gidemiyorlar. Filistinliler, duvarın ilerde yerleşim birimlerini de kapsayacak bir şekilde büyütülüp Filistin topraklarını, aralarında bağlantı olmayan ve her an İsrail ordusu tarafından kolayca abluka altına alınabilecek üç bölüme ayırmasından endişe ediyorlar. Güvenlik Duvarı’nın inşasından sorumlu olan General Uzi Dayan’a göre ise “Duvar kimseyi öldürmez”. Duvar değil ama onun mimarları Filistinliler’i katletmeye devam ediyorlar. İsrail’in bakış açısı ise Dayan’ın cümlesinde özetleniyor. “Çiftçinin toprağını işleyeemesi, bizim toprağa verdiklerimizin yanında bir hiçtir.”

Köle kanlarıyla yükselen Çin Seddi’nden İsrail ırkçı ayrım duvarına, gettoların kara tuğlalarından hücrelerin beyaz duvarlarına insanlığın acıları ve gözyaşıyla yükseldi tüm duvarlar. İnsanlığın korkunç baş belası emperyalizm, önümüze uzun ve aşılmaz gibi görünen duvarlar örmeye devam ediyor. Nazım Hikmet’in 1925’te söylediği gibi, emperyalizmin duvarlarını, tüm karanlık duvarlarını yıkmak gerekiyor. İnsanlığın barbarlığa teslim olmamak için bundan başka bir seçeneği bulunmuyor.

“O duvarın bir ucu tahta sapanla sarı Çin’de
Öbür ucu çelikleri elektrikli Newyork’un içinde
Her bankada hisse senetleri var onun
O duvar
O duvar
Lordlar kamarasından Lord Gürzo’nun
Noktaları imparator armalı bir nutku gibi geçiyor
Eyfel’in tepesinden avlarını seçiyor
Ve dayanarak Hindenburg’un altın çivili heykeline
Topluyor Berlin sokaklarını ellerine
O duvar taşlarına sürterek dilini
Kara gömlekli Musollini bekliyor nöbet
İtalya’nın çizmesi yüzüyor kanda
O duvar, duvarınız
Vız gelir bize vız.”

H. Ezgi



Ankara Caz Festivali: Kavaklıdere 15 milyon TL!

“Ankara Caz Derneği 1996 yılından bu yana gerçekleştirdiği ‘ODTÜ Caz Günleri’ni, geçtiğimiz yıl Kasım ayında Ankara’nın ilk ve tek uluslararası caz festivaline dönüştürererek, Ankaralı cazseverlere olağanüstü anlar yaşattı. (...) Dünyanın en önemli caz piyanistlerinden biri kabul edilen Gonzalo Rubalcaba, Ankara Caz Festivali kapsamındaki konserde çalacağı piyanoyu beğenmeyince, konsere dakikalar kala piyano krizi çıktı. Kriz, Prof. Ali Doğramacı’nın gönderdiği Steinway piyanoyla çözüldü.”

Burjuva basını, Ankara Caz Festivali’nin 6-18 Kasım arasında yapıldığını bildiren haberlerine böyle başlıklar atarak başlıyor.Ve caz müziğinin ne kadar erdemli olduğunu –siz anlamazsınız dercesine- anlatıyorlar. Ama bizim ülkemizde bu haberler, diğer benzer haberler gibi -“trilyonluk tatiller, estetik yöntemleriyle artık genç kalacaksınız”- sadece duvarlara hitap ediyor. Tek göz odada 10 kişi yaşayan gecekonduda da, sefalet ücretiyle yaşamaya mahkum memurun evinde de, eğitim hakkı elinden alınmış (verilen eğitimin ise aptallaştırılmaya yönelik olduğu) öğrencinin yurdunda da...

Çünkü bizim ülkemizde, diğer ülkelerde olduğu gibi caz hiçbir zaman tüm ülkenin müziği olamadı. Bu düzende karnını bile doyuramayan, yaşam mücadelesi veren insanların bir müzik kültürüne sahip olması imkansızdır. Ancak çok büyük paralar harcanarak bu müzik, bu kültür öğrenilebilir. Cazla ilgili bir kitap 30 milyon, bir CD ise 20 milyon TL. Kazara bir yerde caz dinlemeye kalksan 15 milyondan başlayan biletler... Öyle ki, Ankara Caz Derneği’nin temel amaçlarından biri bu işle uğraşmak isteyenlere burs vermek. Sistemin içinde sistemin çıkmazına karşı çözümü bundan başkası değil.

Maddi durum bir yana, popüler kültürü yayan yozlaştırma politikası ile insanlar bu tür müziklerden uzaklaştırılıyorlar. Eskiden pop müzik tanımı klasik müzik haricinde tüm müzikleri anlatırken, şimdi oynak klavye müziğinin adı haline gelmiş durumda. Bugün bu ada ithafen yapılan yarışmaların, konserlerin, albümlerin niteliği de bundan ibaret; yapay, oynak, basit...

Fakat ülkede milyonlar klasik müzik değil, pop dinliyorlar. Öyle ki bir kuşağın klasik müzikle ilgili en önemli ve tek deneyimi, nefretle karşılanan ve devletin batılılaşmak için öngördüğü zorla kültürel değişim programının bir ürünü olan Pazar Konserleri. Veya komedi filmlerinde karşılaşılan türden, klasik müzik konserine zorla gelmiş halk tipinin konserde uyuması. Ya da delikanlının klasik müzik, caz gibi hafif işlerle uğraşmayacağı propagandası...

Kavaklıdere şaraplarının satıldığı, sosyetenin “Ay biz de dün caz festivalindeydik, çok asil bir müzik canım” dediği, bizim ise sadece dışarıdan bakıp geçmek zorunda kaldığımız Ankara Caz Festivali başarıyla yapıldı...

B. Ozan