İçindekiler:

15 Eylül 2023
Sayı: KB 2023/15

Özgürlük ve gelecek mücadelesini büyütelim!
Saray rejiminden IMF destekli saldırı paketi
"Sanayinin organizasyonu" ve deprem
Su yok, hava yok, rant ihaleleri sürüyor!
Despot rejime "yeni Anayasa"
Kokuşmuş rejimde klikler çatışması
Saraya göre sefalet "psikolojik" bir mesele
Emekçiler su kıtlığıyla karşı karşıya
Tecridin hedefi tutsakları teslim almak
İş cinayetleri fiili mücadele ile durdurulabilir
Yıldızlar'ın imdadına sendikal bürokrasi yetişti
Metal işçileri hakkı olanı alacaktır!
Geçmişi olmayanın geleceği olamaz!
ABD G20'deki hakimiyetini sürdüremiyor
Emperyalist savaş 19 aydır sürüyor
Kim Jong Un ve Putin görüşmesi
Kerkük'te tırmandırılan gerilim
Gate Gourmet işçilerinden toplantı
Özgürlüğüne ve geleceğine sahip çık! Örgütlen!
Haklarımız için mücadeleyi yükseltelim!
"Filenin Sultanları"nın zaferinden yansıyanlar
Yaşamın ve kavganın yarısıyız!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Tek adama dayalı despot rejime “yeni Anayasa”

E. Bahri

 

Benzer vaatleri farklı zamanlarda ısıtıp toplumun gündemine taşımak, bir rejimin kaba riyakarlık, manipülasyon, pişkinlik gibi pespayeliklerle malul olduğunu gösterir. Zira bu hem verilen vaatlerle ilgili bir şey yapılmadığını ve yapılmayacağını hem de benzer sözlerin verilmeye devam ettiğini gösterir. Pespayelikler içinde yüzen bir rejimin aynı şeyleri onlarca kez dile getirerek siyasi rant devşirebilmesinde 7/24 yalan, çarpıtma, uydurma haberler yapan besleme medya önemli bir rol oynuyor. Toplum hafızasının bu şekilde manipüle edilebilmesi, riyakarlara ahkam kesme alanı açıyor ve bu sayede benzer yalanları döne döne tekrarlama fırsatı sağlıyor.

Bir dönem AKP-Gülen Cemaati, 2015’ten beri AKP-MHP koalisyonları sahte vaatleri belli aralıklarla toplumun üzerine boca etme politikası izlemektedir. Bu utanmazca sahtekarlıkların başında “yeni, sivil, demokratik Anayasa” vaadi geliyor. “Erdoğan’dan yeni anayasa açıklaması” cümlesi ile Google’da arama yapıldığında binlerce sonuç çıkıyor. Bu da sermaye sınıfı adına din istismarı üzerinden siyaset yapan AKP’nin ne kadar çok sahte vaatte bulunduğunu ve ne kadar çok yapay tartışma yaptığını gözler önüne seriyor. Dünyada bu kapsamda bir manipülasyonun, böylesi pespayeliklerin bu kadar sık ve uzun süreli yapıldığına rastlamak mümkün değil.

***

AKP şefi 2023-2024 Adli Yıl Açılış Töreni’nde yaptığı konuşmada konuyu tekrar gündeme getirdi. 21 yılı aşkın süreden beri iktidarda olan rejimin başı Erdoğan, “2011’den beri bir hayalimiz var. Bu hayal, Türkiye’yi darbe Anayasasından kurtararak yarını kucaklayan, Türkiye Yüzyılına yakışır anayasaya kavuşturmak.”

Dinci-faşist rejimin başı lafta demokrasi vaat ediyor. Oysa o törende Türkiye Barolar Birliği (TBB) Başkanı Avukat Erinç Sağkan’ın yaptığı konuşmanın Cumhurbaşkanlığı frekansından yayınlanmasına bile izin vermedi.

“Meclis’in açılışıyla birlikte Türk demokrasisini yeni bir anayasaya kavuşturmak için girişimlerimizi tekrar başlatacağız” türü laflar eden Erdoğan, Sağkan’ın ülke gerçeklerini yumuşak bir üslupla dile getirmesinden bile rahatsız oldu ve sansürledi. Hal böyleyken “Türk demokrasisi” zırvalarının ciddiye alınması mümkün mü? Saray rejiminin beslemeleri bile bunun sahte bir söylem olduğunu saklamıyorlar. Nitekim rejime muhalif bir ses yükseldiğinde bu beslemeler anında linç kampanyası başlatıyor. Besleme medya Erdoğan’ın onlara bahşettiği “linç demokrasisi” sayesinde “görevlerine” devam ediyor.

Seçilmiş milletvekilini hapiste tutan, yüzden fazla gazeteciyi zindanlara kapatan, festival/konser yasaklayan, sergi basan, cumartesi annelerine her hafta saldıran, grevleri yasaklayan Saray rejimi aynı anda mafya babalarına, çete reislerine, katillere ve tecavüzcülere af çıkartıyor. Afla çıkan eli kanlı mafya babaları anında rejimin baş ortağı MHP şefinin yanında soluğu alıyor. Rejim bu ve benzer icraatlarıyla, 21 yılda kurduğu “Türk demokrasisinin” ne ifade ettiğini dünya aleme gösteriyor.

***

AKP-MHP iktidarı 14-28 Mayıs seçimlerinden sonra sermayeye hizmet eden icraatlarına daha pervasız bir şekilde devam etti. İşçileri ve emekçileri sefalete mahkum ederken pervasızlaşmakla kalmadı, sermayeden ve emperyalistlerden aldığı desteğe de yaslanarak dinci-şeriatçı zorbalıkta da çıtayı yükseltti. Hem Saray rejimi hem “sivil kılıklı” şeriatçı güruhlar orta çağ artığı ideolojilerini topluma dayatma konusunda hiç olmadığı kadar fütursuzlaştılar. Yasaklar, baskınlar, tacizler, saldırılar vb. gericiliğin kokuşmuş yaşam biçimini topluma dayatmak için kullanılıyor.

Bu ve benzer icraatlar kağıt üstündeki anayasaya aykırıdır. Ancak yargı doğrudan Sarayın aparatı haline getirildiği için anayasanın pratikte hiçbir hükmü yoktur. “Yeni Türkiye’nin” anayasası henüz yazılı hale getirilmedi ama fiilen uygulanıyor. Bu “fiili anayasaya” göre Saraya biat etmeyen, hak arayan, şeriatçı dayatmalara karşı çıkan, gerçekleri dile getiren, onuruyla yaşamak isteyen, savaşa ve ırkçılığa karşı çıkanlar “suçludur”, “millet düşmanıdır”, “teröristtir”. Bu “fiili anayasa” kimlerine ise genişler “haklar” tanıyor: Dalkavuklara, yandaşlara, hırsız müteahhitlere, mafya babalarına, büyük uyuşturucu tacirlerine, çocuk tecavüzcülerine, kadın katillerine, önlem almayarak işçileri iş cinayetlerine kurban eden kapitalistlere ve benzerlerine... Bu suçları işlemenin kayda değer bir cezası yok. İnsan yakanları bile affedecek kadar “demokratik” bir anayasadır söz konusu olan. “Yeni Türkiye” budur ve bunun bir anayasaya kavuşturulması, AKP şefine göre artık elzem hale gelmiştir.

Tayyip Erdoğan, “2011’den beri bir hayalimiz var” diyor. “Bu hayali nedir?” sorusunun cevabını kurduğu “Yeni Türkiye”nin tablosu vermektedir. Bu Türkiye, sadece kendisinin değil, hizmet ettiği büyük sermayenin ve emperyalistlerin de tercihidir. Başında bulunduğu kokuşmuş rejimin bu “büyük başarısından” dolayı Erdoğan’ı işin başında tuttular. Şaibeli seçimlerle Saray’da kalmasına onay veren sermaye sınıfı ve emperyalistler, kendilerine hizmet konusunda sergilediği “başarıyı” ödüllendirmiş oldular.

***

AKP ve onun şefi iktidara geldikleri ilk yıllarda “ileri demokrasi” vaat etmişlerdi. Ülkeyi AB üyesi yapmak, ekonomik refahı arttırmak, hak ve özgürlükleri genişletmek ve daha birçok sahtekarca vaat... 21 yılın ardından tek adam dayalı despotik bir dinci-ırkçı rejim inşa ettiler. Refah bir yana on milyonlarca işçi ve emekçi için açlık sınırı altında bir gelirle yaşamak “yeni Türkiye” denen ucubeliğin temel taşlarından biri haline getirildi.

Utanmazlık konusunda o kadar pişkinler ki, şimdi “birinci sınıf demokrasi, özgürlükler, sivil/demokratik/yeni anayasa” vaat edebiliyorlar. 21 yıl boyunca Türkiye’yi “darbe anayasasından kurtarmaktan” söz ettiler. 22. yılda aynı lafları tekrarlıyorlar. Ama bu defa söylediklerinin bir karşılığı var gibi görünüyor: Darbe anayasasını aratan, dinci/şeriatçı, şoven/ırkçı esaslara dayanan, açlık yoksulluk ve sefaleti “anayasal güvenceye kavuşturan” “Türkiye Yüzyılı” dedikleri şeye uygun bir anayasa…

***

Sermaye sınıfı ve emperyalistlerin desteğine dayanan mafyatik AKP-MHP rejiminin “yeni Türkiye” için bir anayasa yapmasının önünde bir engel görünmüyor. Düzenin muhalefet partileri zaten aynı zihniyete dayanıyorlar. CHP’den kimi tekil sesler çıkabilir. Ancak bu partinin dinci-ırkçı rejime kayda değer bir itirazı bulunmuyor. Nitekim “yeni Türkiye”ye uygun bir muhalefet partisi olduğunu defalarca kanıtladı. Ciddi bir itiraz yükseltebilecek ilerici-devrimci güçlerin ise bu hamleyi engelleyebilecek gücü bugün için bulunmuyor. Asıl büyük bedeli ödeyecek olan geniş işçi-emekçi kitleler ise, yazı ki halihazırda pasif seyirci konumundalar.

Saray rejimi ile aparatlarının “anayasayı çiğneme özgürlüğü” alabildiğine geniş olduğundan kağıt üzerindeki anayasanın bir hükmü kalmamıştır. Yine de icraatları kağıt üstündeki anayasaya göre suçtur. Bundan dolayı kendi rejimlerinin anayasasını yapabilirlerse daha da pervasızlaşacaklar.

İşçiler, emekçiler, ilerici-devrimci güçler için esas olan sınıf mücadelesini geliştirmektir. Bu mücadelenin meşru-fiili, kitlesel-militan bir düzeye çıkartılması esas olmalıdır. O koşullarda sermayenin Saray rejiminin yazılı ya da fiili olan yasaları bir kenara itilebilir. Bu koşullarda ne düzenin yazılı ya da fiili yasalarına ne düzen muhalefetine umut bağlanabilir. Emekçilerin sınıfa karşı sınıf eksenli, fiili-meşru mücadeleyi geliştirmek dışında herhangi bir seçenekleri yoktur.