İçindekiler:

25 Şubat 2023
Sayı: KB 2023/04

Yıkımın sorumlusu harami düzeninden hesap sormak için...
Dayanışmayı her alanda örme zamanı!
Hesap sorma zamanı!
İnlerinden çıkıp tehditler savurdu
"Yüzyılın felaketi" insan kıyımına dönüştü
Emekçiler hesap sormalılar
Deprem bölgesinde bir psikoloğun gözlemleri...
Geleceğimiz için harekete geçelim!
MİB MYK toplantısı sonuç metni
Mücadeleyi büyütmenin tam zamanı!
DEV TEKSTİL Genel Başkanı'nın deprem gözlem notları...
Gerçek katiller kaçamaz!
Kadın sorunu üzerine konferanslardan.../ 1
Ekim Devrimi ve kadının kurtuluşu
8 Mart'ta alanlara...
ABD-Çin gerilimi
Ukrayna'da emperyalist savaşa son!
Putin'in "ulusa sesleniş" konuşması
İşçilerin öfkesinden kurtulamayacaklar!
Deprem bölgesinden gözlemler...
DGB Olağanüstü MYK toplantısı sonuçları...
Deprem bölgesine giden DGB'lilerin gözlemleri...
Depremin artçı sarsıntıları: Kin ve düşmanlık!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

DGB Olağanüstü MYK toplantısı sonuçları...

“Haklarımız için mücadele edeceğiz!”

 

-6 Şubat günü sabaha karşı ve öğleden sonra Maraş’ta gerçekleşen 7,7 ve 7,6 şiddetinde iki deprem, başta Türkiye olmak üzere Suriye, Lübnan, Mısır, İsrail gibi birçok ülkede hissedildi. Depremin merkez üssü Maraş başta olmak üzere Antakya, Adıyaman, Malatya, Adana, Diyarbakır, Osmaniye, Urfa, Antep ve Kilis’te büyük bir yıkıma yol açtı. Yüz binlerce insan göçük altında kalırken, şimdiye kadar on binlerce insan yaşamını yitirdi. Depremin üzerinden yaklaşık iki hafta geçmesine rağmen on binlerce insan hala göçük altında. Depremden 13,5 milyona yakın insan doğrudan etkilendi.

-Depremin yarattığı ağır yıkımdan ve acılardan kapitalist sistem ve sermaye devleti doğrudan sorumludur. Bilim insanlarının yıllardır beklediği, uyardığı ve vurguladığı bu depreme dönük hiçbir hazırlık yapılmamıştır. Yıllardır rant, yağma ve talan politikalarını derinleştiren sermaye devleti depremin yaşandığı ilk andan bugüne kadar durumu yalnızca izlemekle yetinmiştir. Yüz binlerce insan yıkılan on binlerce binanın başında çaresizce beklemek zorunda kalmıştır. Sermaye devleti ise sorumlusu olduğu bu yıkıma müdahale etmek, arama-kurtarma çalışmalarına başlamak konusunda dahi oldukça geç kalmış, gelinen yerde yüz binlerce insanı kendi kaderine terk etmiştir. Dahası, kamuoyuna yaptıkları bütün açıklamalarda depremi “asrın felaketi” diye nitelendirerek ağır yıkımın ve acı tablonun sorumluluğunu üstünden atmak istemektedirler. Gerçekte “asrın felaketi”; bilimin, teknolojinin bu denli geliştiği bir çağda daha fazla rant, talan ve yağma uğruna milyonların yaşamını hiçe sayan sermaye düzeninin kendisidir. Deprem bir doğal afettir, ancak yarattığı sonuçlar ve büyük yıkım her şeyin başına kârı koyan kapitalist düzenin eseridir.

-Deprem sonrası başta devrimci-ilerici muhalif güçler olmak üzere, emekçi halkın da dahil olduğu büyük bir toplumsal dayanışma örülmüştür. Sermaye devletinin günlerce görülmediği deprem bölgeleri dayanışmayı büyütmek için gelen devrimci, ilerici, sol güçler, işçi ve emekçiler ile dolmuştur. İşçi ve emekçilerin yardımına yine işçi ve emekçiler koşmuştur.  Enkazlardaki çalışmalardan depremzedelerin ihtiyaçlarının karşılanmasına kadar bütün ihtiyaçlar bu toplumsal dayanışma ile karşılanmaya çalışılmıştır. Bütün bunlar olurken sermaye devleti bütün olanaklarını seferber etmek yerine dayanışmanın önüne çeşitli engeller çıkarmıştır. Bölgede ilan edilen OHAL, depremin yıkımını yansıtan ve sorumlularını teşhir eden insanlara dönük gözaltı saldırısı, tutuklama terörü ve polis şiddeti bu engellerin başında gelmektedir. Öyle ki, bölgede enkaz çalışmasında çalışan işçi ve emekçiler dahi bu şiddet ile sindirilmek, durdurulmak istenmiştir. “Yağma”, mülteci karşıtlığı gibi ayrıştırıcı/yapay gündemler ile toplumsal öfkenin yönü değiştirilmeye çalışılmıştır. Bölgede polis işkencesi sonucu katledilenler olmuştur.

-Depremin ikinci haftası geride bırakılırken yarattığı ağır yıkımın gerçek tablosu toplumdan gizlenmektedir. Yaşamını yitirenlerin, enkaz altında olanların, yaralıların sayısı ve durumu konusunda sermaye devleti şeffaf davranmamaktadır. Yaşamını yitirenler (resmi olarak) 40 bini geçmiştir. Enkaz altında ise yüz binin üzerinde insan olduğu söylenmektedir. Milyonlarca insan ise farklı şehirlere göç etmiştir. Depremzedelerin barınma ve sağlık başta olmak üzere en temel hakları dahi gelinen yerde karşılanmamıştır. Milyonlar dondurucu kışın ortasında çadır, battaniye, gıda, hijyen, ısınma vb. insani ihtiyaçlarını dahi karşılayamamaktadır.

-Devrimci Gençlik Birliği olarak bu ağır yıkım ve acı karşısında ilk günden bugüne deprem bölgesinde ve farklı alanlarda depremzedelerle dayanışmayı yükseltmeye, bu insan kıyımının sorumlularından hesap sormaya çalıştık/çalışıyoruz. Depremin ilk günlerinde Adıyaman ve Antakya gibi yıkımın ağır olduğu kentlere gittik. Bu kentlerde arama-kurtarma ve depremzedelerin ihtiyaçlarının koordine edilmesi vb. çalışmalarda bulunduk. Deprem bölgesinde olduğu gibi çalışmamızın sürdüğü kentlerde de depremzedelerin ihtiyaçlarını temin etmeye, dayanışmayı güçlendirmeye çalıştık. Üniversitelerimizde ve gençlik içerisinde dayanışma kampanyaları örgütlemeye çalıştık. Var olan kampanyaları destekledik ve büyüttük. Depremin bir doğa olayı olmasına rağmen sonuçlarının önlenebilir olduğunu, yıkımın sorumlusunun sermaye devleti olduğunu her yerde haykırdık, haykırmaya devam edeceğiz. Depremden etkilenen milyonlarca insanımızla dayanışmaya devam edecek, katledilen on binlerce insanımızın hesabını soracağız! Bu kapsamda üniversitelerimizde, bulunduğumuz kentlerde dayanışma ağları örmek, gençliği bu çalışmaların ve dayanışmanın bir parçası haline getirmek için çalışmaya devam edeceğiz.

-Sermaye devleti her konuda olduğu gibi deprem konusunda da sınıfsal bir tutumla hareket etti. İlk günden milyonlarca insanı kaderine terk ederek “kader, fıtrat” söylemlerine sığındı. Ağır yıkımının sorumluluğunu dahi almadan kendisini eleştiren herkese parmak sallamaya, tehditler savurmaya başladı. Depremden etkilenen milyonlar için doğru düzgün hiçbir olanağını seferber etmediği gibi var olan haklara da göz dikti. Bunun en somut örneği üniversitelerde yaza kadar online eğitimle devam edilmesi, depremzedelerin yerleştirilmesi için KYK yurtlarının boşaltılması kararı oldu.

-Kuşkusuz deprem insan ve canlı yaşamı açısından önemli bir olaydır. Depreme hazırlık ise bir takım bilimsel düzenlemeler ve planlamalar gerektirir. Deprem yaşandıktan sonra ise vakit kaybetmeksizin depremzedelerin barınma, beslenme, sağlık vb. en temel haklarının karşılanması için yine insan odaklı ve bilimsel bir çalışma yürütmek gerekir. Buna karşın, sermaye devletinin ve sermayedarların elinde onca imkan varken depremzedelerin barınma sorununu “KYK yurtları üzerinden” çözmeyi düşünmek düpedüz sınıfsal bir tutumdur, kabul edilemezdir. Zira kamunun ve özel sektörün imkanlarını seferber etmek; depremzedelere boş konutları, otelleri, âtıl durumdaki kamu binalarını açmak yerine halihazırda niteliksizliği ile yıllardır tartışılan “KYK Yurtları” reva görülmektedir. Gerici-faşist AKP iktidarı bununla “bir taşla iki kuş” vurmak derdindedir. Öncelikle depremzedelere otelleri, boş konutlar vb. şeyleri açmayarak emlak simsarlarını, inşaat tekellerini, turizm sermayedarlarını karşısına almak istememektedir. İkinci olarak ise depremin ilk gününden bugüne güçlü bir dayanışma ören, toplumsal sorunlar karşısında ciddi bir öfke biriktiren, son dönemde ise ekonomik krizden dinci-gerici uygulamalara değin bir dizi alanda söz söyleyen gençlik kitlelerini homojen olarak bir arada tutmak istememektedir.

-Bir hak başka bir hakkın gaspı ile çözülemez. Depremzedelerin barınma hakkı, gençliğin eğitim hakkının gasp edilmesi ile çözülemez. Devlet gençliğin parasız, nitelikli, ulaşılabilir eğitim hakkını güvenceye almak zorundadır. Oysa ilk vazgeçilen pandemi günlerinde olduğu gibi eğitim hakkı olmuştur. Bir kez daha tek adamın iki dudağı arasından online eğitime geçileceği duyurulmuş, üniversite birleşenlerine hiçbir söz hakkı tanınmamıştır. Üstelik pandemi döneminde olduğu gibi üniversite birleşenlerinin online eğitim için ihtiyaç duyduğu teknik altyapı, internet, ekipman ihtiyaçlarına dair tek söz dahi söylenmemiştir. Üniversitelerden yükselen tepkiler sonucu Nisan ayında online eğitim kararının gözden geçirileceğini, uygulamalı eğitim alan bölümlerin yüz yüze devam edeceği duyuruldu. Bütün bunlara dair karar alma süreçleri ve ölçütler sermaye düzeninin keyfiliğine bırakılmış durumdadır. Depremden etkilenen, ailelerini, evlerini kaybeden on binlerce öğrencinin durumu hakkında ise hiçbir bilgi paylaşılmamış, “okulu dondurma hakkı” dışında bir çözüm dahi getirilmemiştir. Eğitim konusunda büyük bir belirsizlik hüküm sürmektedir.

-Üniversitelerin yaza kadar online eğitime geçeceğinin duyurulması gençlik içerisinde de toplumsal kamuoyunda da tepki ile karşılanmıştır. ODTÜ, İstanbul Üniversitesi, İTÜ, Dokuz Eylül Üniversitesi ve daha birçok üniversitede öğrenciler, kol-kulüp ve topluluklar bu karara karşı eylemler gerçekleştirdi. Eğitim hakkının gaspı karşısında gençlik içerisinde çeşitli çalışmalar, dayanışmalar, gruplar kuruldu.

Devrimci Gençlik Birliği olarak gençliğin en temel hakkı olan eğitim hakkı için verdiği mücadeleyi büyütüyoruz. Üniversitelerde bu eksende yapılan çalışmaları büyütmek, güçlendirmek ve örgütlü-birleşik bir mücadeleye dönüştürmek için adımlarımızı hızlandıracağız. Gençliğin en temel hakkı olan parasız, nitelikli, ulaşılabilir eğitim hakkı için de depremzedelerin nitelikli, sağlıklı, ulaşılabilir barınma hakkı için de birliğimizi ve mücadelemizi güçlendirmeye devam edeceğiz.

Devrimci Gençlik Birliği

Şubat 2023