İçindekiler:

5 Mart 2021
Sayı: KB 2021/Özel-09

8 Mart’ın çağrısı...
8 Mart’ta taleplerimizi haykıralım!
8 Mart’ın tarihsel anlamı ve güncel çağrısı
Burjuva toplumunda kadın hakları - H. Fırat
Emekçi kadınlar 8 Mart’ta mücadeleye!
Naciye Yoldaş’ın konuşması...
Kemalizme sol’dan taze kan kampanyası... İP’in ipliği - H. Fırat
Sarayın “el kaldır-el indir” meclisi!
Kazanmak için fiili meşru mücadele!
AKP’nin yeni sloganı: “İtibarda önlem olmaz”
DLB: Lise meclislerinde örgütlenelim!
Aşıda öncelik eğitimin tüm bileşenlerine!
AKP iktidarı yağmada sınır tanımıyor
Karabağ savaşından askeri muhtıraya
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

Naciye Yoldaş’ın Doğu Halkları Kurultayı’nda yaptığı konuşma...

“Gün doğumuna erişmek için
geceyi aşmak gerekir!”

 

(Naciye Yoldaş kurultayda Başkanlık Divanı’na seçilen üç kadın üyeden biridir... Bibinur Yoldaş ise Türkistan delgesidir...)

 

7 Eylül 1920 -7. Oturum

 

Naciye Yoldaş:

Doğu’nun kadınlarının şu anda başlattıkları hareket, toplumsal hayat içinde kadının rolünün narin bir bitkinin veya nazik bir taş bebeğin rolünden öteye gidemeyeceğini savunan düşüncesiz feministlerin baktığı gözle dikkate alınmamalıdır; bu hareket şu anda tüm dünyayı boydan boya aşan genel devrimci hareketin önemli ve zorunlu bir sonucu olarak, görülmelidir. Doğu’nun kadınları yalnızca bazılarının çoğunlukla sandığı gibi peçesiz sokağa çıkmak hakkını elde etmek için mücadele etmiyorlar. Doğu’nun kadını için, onun bunca yüksek ahla^k ülküsü ile peçe sorunu, en son pla^ndadır. İnsanlığın yarı nüfusunu oluşturan kadınlar eğer erkeklerin rakibi olarak kalırlarsa, eğer onlara hak eşitliği uygulanmazsa, insan toplumunun ilerlemesi elbette ki olanaksızdır; Doğu toplumlarının geri kalmış durumu bunun söz götürmez bir kanıtıdır.

Yoldaşlar, emin olunuz ki toplumsal hayatın yeni biçimlerini gerçekleştirmek için harcayacağınız tüm çabalar ve çekeceğiniz istekler, eğer siz eşinize, çalışmalarınızdaki gerçek yardımcınız olması gereken kadına başvurmadığınız takdirde kısır kalacaklardır.

Savaşın yarattığı özel koşulların sonucu olarak Türk kadını türlü toplumsal görevlerin yerine getirilmesine koyulmak için evini ve aile topluluğunu terketmek zorunda kalmıştır. Fakat Türk kadınların savaş sırasında o zamana dek erkeklerin bulundukları yerleri işgal etmeleri ve yük hayvanlarının bile aşamayacağı yolların bulunduğu Anadolu’nun bazı bölgelerinde, kadınların sırtlarında birliklere ayrılan cephane ve gereçleri taşımaları olayı, siyasal ve toplumsal eşitliğe ilişkin bir devrimde kadın tarafından ileriye doğru atılan bir adım olarak nitelendirilmemelidir. Kadınların yük hayvanlarının yerini doldurarak toplumsal bir başarı kazandığını ileri sürenlerin kanıtına gelince bu üzerinde durmaya bile değmez. 1908 devriminin başlarında kadınlar lehine bazı gelişmeler olduğunu yadsımıyoruz ama bu, herkesçe bilindiği gibi yetersiz ve öngörülen amaçlarla ulaşmakta güçsüz gelişmelerin önemini büyütmemek gerekir.

Kadınlar için başkentte ve diğer bazı kentlerde birkaç ilkokulun veya yüksek okulun açılması; kadınlara özgü bir ünversitesi yaratılması, yapılması gerekenlerin binde birini bile oluşturmaz. Siyaseti zayıfın güçlü tarafından sömürülmesine ve ezilmesine dayanan Türk hükümetinin kadınlar için daha radikal ve önemli ölçülerde kararlar alması zaten beklenemezdi.

Fakat İran’da, Buhara’da, Kivo’da, Türkistan’da, Hindistan’da ve diğer Müslüman ülkelerinde kız kardeşlerimizin bizimkinden daha kötü bir durumda olduklarını da biliyoruz. Ama kurbanı olduğumuz haksızlık, geri kalmış ve çöküş içerisindeki Doğu ülkelerinin de tanık olduğu gibi, cezasız kalmıyor. Şunu bilin ki yoldaşlar, kadınlara yapılan kötülük hiçbir zaman cezasız kalmamıştır ve kalmayacaktır.

Doğu Halkları Kurultayının sona ermesi yaklaştığı için Doğu’nun değişik ülkelerindeki kadınların durumunu zaman yokluğundan gözlerinizin önüne seremeyeceğim. Fakat devrimin büyük ilkelerini yurtlarında yayma görevini yüklenmiş olan delege yoldaşlar unutmasınlar ki halklarına mutluluk götürme çabaları kadınların gerçek yardımı olmaksızın kısır kalacaktır. Bütün bu kötülüklere son vermek için komünistler sınıfsız bir toplumun kurulması gerekliliğine inanıyorlar ve bu sonuca erişmek için bütün burjuvalara ve ayrıcalıklı sınıflara karşı yeri doldurulamaz bir savaş sürdürüyorlar. Doğulu komünist kadınların savaşı daha zor olacaktır. Çünkü onlar ayrıca erkeklerin zorbalığına karşı da savaşıyorlar. Siz Doğulu erkekler eğer geçmişte olduğu gibi kadınların kaderine kayıtsız kalırsanız, emin olun ki, ülkelerimizi ve kendinizi büyük bir tehlikeye atıyorsunuz. O zaman biz haklarımız kazanmak için diğer ezilenlerle birlikte ölümüne bir savaşa girişeceğiz. İşte kısaca kadınların belli başlı hakları:

Eğer kendi özgürlüğünüzü istiyorsanız haklarımıza kulak verin ve bizimle etkin bir işbirliği içine girin:

1. Haklarda tam bir eşitlik.

2. Kadınlar için erkeklerinkiyle aynı ölçülerde genel ya da mesleki^ eğitim.

Bütün meslekler hiç ayrım gözetilmeksizin kadınlara da öğretilmeli ve kadınlar her işletmede çalışabilmeli.

3. Evlilikte kadın ve erkek arasındaki haklarda eşitlik. Çokeşli evliliğin kaldırılması.

4. Kadınların bütün yönetici kadroları ve bütün yasal işlevlere kısıtlamasız kabul edilmesi.

5. Bütün kent ve kasabalarda kadın haklarının koruyucusu kurulların örgütlenmesi.

Bütün bunlar bizim vazgeçilmez haklarımızdır. Bize bütün bu hakları tanıyan ve bize ellerini uzatan komünistler, bizim kişiliğimizde, kadınlarda, en sadık omuzdaşları bulacaklardır. Ha^la^ cehalet içerisinde olabiliriz. Ha^la^ aşmak zorunda olduğumuz uçurumlar olabilir, fakat biz korkusuzuz, zira biliyoruz ki gün doğumuna erişmek için geceyi aşmak gerekir.

Bibinur Yoldaş (Türkistan):

Sevgili yoldaşlar sizi Alma-Ata kenti Rus ve Müslüman kadın işçileri adına sela^mlıyorum.

Sevgili yoldaşlar, siz buraya, Doğu Halkları Kurultayına önünüzdeki engin sorunları özümlemek için geldiniz. Siz ezilen yığınları ve emekçilerin en seçkinlerini temsil ediyorsunuz. Doğu’nun ezilen ve yüz yıllardır Çarlık ve diğer emperyalistler tarafından sömürülen Doğu milliyetlerinin güvenini ve bütün umutlarını taşıdığınız için seçildiniz.

Biz Doğu’lu kadınlar, erkeklerinkinden sonsuz ölçüde daha katı bir sömürüye katlandık. Ve biz bu ebedi tutsaklar, olarak Doğu’nun bütün Müslüman kadınları yaşadığımız hayatın karanlıklarını sizlerden daha iyi biliyoruz. Fakat şimdi sevgili yoldaşlar, nihayet bir annenin beşiğindeki çocuğunu okşaması gibi bizi ısıtan bir güneşin varlığını görüyoruz; ilk kez olarak parladığını gördüğümüz bu güneş, işçi ve köylü milletvekillerinin sovyet iktidarıdır.

Sovyet iktidarı bizim anamızdır; Biz onun çocuklarıyız ve sovyet iktidarının, tüm dünya işçilerinin ilerici ve kurtarıcı ruhu Rus Komünist Partisidir, işçi kardeşlerimizin kanı pahasına ezilenlerin yaşama hakkını kazanan muzaffer Kızıl Ordudur.

Biz de aralıksız savaşmak ve Doğu’nun ezilen halklarını kurtarmak için çalışmak zorundayız.

Biz kadınlar bizi ezen ka^bustan uyanıyoruz, bizim gelişmemizi engelleyen boyunduruğu kırıyoruz ve gücümüzün en mükemmel saflarını oluşturan sizlerin yanında her gün daha çok yer alıyoruz.

Çalışmanızın meyvalarını bekliyoruz.

Yaşasın Kızı Doğu Halkları Kurultayı!

Yaşasın tüm ezilen Doğu Halkları!

Yaşasın III. Enternasyonal!

 

(Gün Doğumunu Görmek,
Birinci Doğu Halkları Kurultayı/ Bakü 1920)
Sorun Yayınları, s.92-94)

 

 

 

 

 

Naciye yoldaş üzerine...

Şafağı görmek!

 

“Doğru, sonu görünmeyen bir karanlık yolda sendeleyebiliriz, bizi yutmaya hazır derin bir uçurumunun kenarında olabiliriz ama korkmuyoruz, çünkü şafak vaktini görmek için karanlık geceden geçmek gerektiğini biliyoruz.”

 

İstanbullu öğretmen, Türk komünist Naciye Hanımın 1920 yılında Doğu Halkları Kongresi’nde kürsüye çıkması kolay olmamıştı. Toplantı, Taşkent’le birlikte, Doğu komünizminin iki merkezinden birini oluşturan Bakü’deydi. Naciye Hanım, Komintern liderliğinin tüm teşviklerine rağmen Kongreye katılan çok az sayıda kadından biriydi. 2000 delege arasında sadece 55 kadın vardı. Yine de, Komintern iki erkekle birlikte iki kadının eş başkan olmasını, üç kadının da başkanlık heyetine seçilmesini sağladı. Komintern temsilcileri, delegelere, kadınların sermayenin despotizminden başka bir de “erkeklerin despotizmi”nin üstesinden gelmesi gerektiğini söyledi. Bu, bütünüyle aynı fikirde olmayan bir salon dolusu insana verilmiş sert bir mesajdı.

Naciye Hanım, delegeleri, “çabalarınız ne kadar samimi, ne kadar güçlü olursa olsun, kadınları faaliyetlerinizde gerçekten yardımcı olmak üzere davet etmediğiniz sürece, sonuçsuz kalacaktır” diye uyardı. Görüşlerini yumuşatmadı. “Kadınların çalışması fikriyle, yük hayvanı kıtlığından dolayı barışan insanlar, kadınlar için eşit haklar davasına katkı sunmuş sayılmazlar ve dikkatimize layık değillerdir.” Salondaki pek çok insan, eğer dinleme zahmetine katlansaydı, Naciye Hanımın yorumlarını iğneleyici bulurdu.

Toplantıyı örgütleyenler Naciye Hanımın konuşmasını son güne koymuştu. Vakit geç olmuştu. İnsanlar yorgundu, eve gitmek için can atıyordu. “Pek çok sert konuşma yapıldı,” diye yazıyordu İngiliz muhabir, “fakat birçok örnekte genel hava, çok sayıda Müslüman temsilcinin namaz kılmak için dışarı çıkmasıyla bozuluyordu.” Bir delege, Naciye Hanımın uyarısının verdiği dürtüyle, “tüm geleneklerimizi ve yaşam koşullarımızı komünist çerçeveye hemen oturtamayız” itirazında bulundu. Doğu “tamamen farklıdır, çıkarları Batı’dan tamamen farklıdır” dedi. Bolşevik lider Aleksandra Kollontay’ın, kadınların kurtuluşunun önemine dair yazdığı pek çok yazıda ortaya koyduğu gibi, Batı o kadar da farklı değildi. Ancak, Naciye Hanımın da açıkça belirttiği gibi, Doğu hiçbir şekilde cennet değildi.

Naciye Hanımın talepler listesi dikkate değerdir, zira bugün bile bazılarına çok radikal bir liste gibi gelebilir:

Tam hak eşitliği.

Kadınların erkekler için kurulmuş eğitim ve meslek kuramlarına koşulsuz erişiminin sağlanması.

Evlilikte her iki tarafın hak eşitliği.

Çok eşliliğin koşulsuz olarak kaldırılması.

Kadınların yasama organı ve idari kurumlarda istihdam edilmek üzere kayıtsız şartsız kabulü.

Kadınların korunması ve hakları için her yerde, şehirlerde, kasabalarda, köylerde komitelerin kurulması.

Naciye Hanım idealist değildi. Hayatı mücadeleyle geçmiş, hayattan hep daha fazlasını istemişti. Sözlerini şiirsel bir dille bitiriyordu: “Doğru, sonu görünmeyen bir karanlık yolda sendeleyebiliriz, bizi yutmaya hazır derin bir uçurumunun kenarında olabiliriz ama korkmuyoruz, çünkü şafak vaktini görmek için karanlık geceden geçmek gerektiğini biliyoruz.”

(...)

(Vijay Prashad,
Üçüncü Dünya Üzerinde Kızıl Yıldız,
Yordam Kitap, s.101-102)