İçindekiler:

22 Ocak 2021
Sayı: KB 2021/Özel-04

Aslolan sınıf mücadelesinin gündemleridir!
Sermaye düzeni, terör ve emperyalizme kölelik
Kriz, çeteleşme, şiddet ve çürüme sarmalı
Türkiye’de hak ihlalleri artıyor
41. yılında 24 Ocak Kararları
Ücretsiz izin saldırısı kaldırılsın!
MİB: 2021’i mücadele yılına çevirelim!
Kazanmak için yasalar ve yasaklar aşılmalıdır
Sinbo direnişimiz ve gösterdikleri
Tarihsel TKP: Bilinmeyen tarih - H. Fırat
Otorite üzerine - Friedrich Engels
LSG işçileri olarak seni hiç unutmayacağız…
Emperyalist güç dengeleri ve yeni ittifaklar
ABD ve İsrail’in İran’a yönelik provokasyonları
Sınıf hareketinin dünü, bugünü ve yarını üzerine
Türkiye’de Kürt genci olmak
2021i geleceğimiz için kavga yılına çevirelim!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

 

41. yılında 24 Ocak Kararları

Sermayenin istikrarı
işçi sınıfının sefaletidir!

 

Kamu kaynaklarının özelleştirilmesi ve işçi sınıfının kazanılmış haklarına topyekûn saldırı anlamına gelen neoliberal politikaların startı 24 Ocak 1980 tarihinde verildi. 12 Eylül faşist askeri darbesinin yolunu düzlediği, dünden bugüne işçi ve emekçilerin çalışma koşullarında ve yaşamlarında önemli yıkımlara yol açan bu saldırılar ise hali hazırda AKP iktidarı eliyle hayata geçirilmeye devam ediliyor.

24 Ocak Kararları, neoliberal saldırıların fitili

Sermayenin önündeki tüm engelleri kaldırmak gayesini taşıyan neoliberalizm, bu amacına ulaşmak için işçi sınıfının kazanılmış haklarına göz dikti. Dünya ölçeğinde Büyük Ekim Devrimi’nin sağladığı başarılarından korkan kapitalistlerin kendi topraklarındaki sosyalist hareketlerin önünü kesmek için uygulamak zorunda kaldıkları sosyal devlet anlayışı, 1970’lerde sermayenin sırtında büyük bir yüke dönüştü. Sovyetler Birliği’nin güç kaybetmesi ile azgınlaşan kapitalistler kaşıkla verdiğini kepçe ile almak için harekete geçti. 60’lı yıllarda gelişen toplumsal hareketin etkisi ile köşeye sıkışan kapitalist devletler, dünyanın dört bir yanında askeri darbelerden, otoriteler-baskıcı hükümetlerden ve algı operasyonları ile şekillenen savaş kışkırtıcılığından medet umarak sermaye için dikensiz gül bahçesi yaratmak için kolları sıvadı.

Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de neoliberal saldırıların hayata geçirilmesi sancılı oldu. 1979 yılının son aylarında IMF Türkiye Masası Şefi, Ankara’da dönemin Başbakanı Süleyman Demirel ile görüştü. Aynı yıl Başbakanlık Müsteşarlığı görevine getirilen Turgut Özal yeni bir ekonomik istikrar programı hazırlamak için yetkilendirildi. Böylece IMF’nin dolaysız katkıları ile hazırlanan kararlar 24 Ocak 1980 tarihinde “İstikrar paketi” adıyla kamuoyuna sunuldu. IMF politikalarından oluşan istikrar programı ana hatları ile faizlerin yükseltilmesini, sıkı para ve maliye politikalarını, ücretlerin baskı altında tutulmasını, kamu mallarına zam yapılmasını ve kamunun piyasadan çekilerek özel sektörün önünün açılmasını öngörmekteydi. IMF ve Dünya Bankası güdümlü bu “istikrar paketleri” bugün tanıdık olduğumuz “ekonomide reform” benzeri süslemelerle sahneye konuldu.

Elbette bu program ilk değildi. 24 Ocak Kararları’ndan önce 1970, 1978-1979 yıllarında da ekonomi programları hazırlanmıştı. Ancak 24 Ocak Kararları kendisinden önceki programlardan farklı olarak Türkiye ekonomisini tam anlamıyla serbest piyasa ekonomisi koşullarına adapte etmeyi amaçlıyordu. Kamu mallarının kapsamının daraltılması, sermaye piyasalarının ülke ekonomisi içindeki payının artırılması, özelleştirme uygulamalarının başlatılması ve kamu harcamalarını sınırlandırılarak ücretlerin düşürülmesi; 24 Ocak kararlarını diğer programlardan ayıran temel farklar oldu. Daha önceki programların yarım bıraktığını 24 Ocak Kararları tamamladı.

Faşist darbenin gölgesinde

Ancak 1970’lerin kabaran toplumsal mücadelesi ve yükselişte olan işçi sınıfı hareketi Demirel hükümetinin bu saldırıları hayata geçirmesine izin vermedi. Rafta bekleyen “istikrar programını” hayata geçirmek için devreye asker postalları girdi. IMF-Dünya Bankası eliyle hazırlanan program yine ABD şeflerinin “bizim çocuklar başardı” diyeceği, emperyalist odaklarca hazırlanmış bir darbe ile hayata geçirildi. 12 Eylül askeri faşist darbesinin toplumsal hareketi bastırmak gibi siyasi ve sosyal amacının yanı sıra 24 Ocak Kararları’nın yolunu düzelmek gibi bir hedefi de vardı. Öyle ki, darbenin ardından işçi ve emekçilerin örgütlü gücünü ezmek adına dernek ve sendikalar kapatılırken TÜSİAD’a “kamu yararına çalışan dernek” statüsü verildi. Darbeden önce Genelkurmay Başkanlığı’na giderek 24 Ocak Kararları’nı Kenan Evren’e sunan ve Evren’in programa olan desteğini alan Turgut Özal ise Ekonomi İşlerinden Sorumlu Bakanı ilan edildi.

Dünden bugüne “istikrar”

24 Ocak Kararları’nı uygulamaya sokan askeri faşist darbenin ardından “istikrar” kelimesi işçi ve emekçiler için saldırıları haber veren bir parolaya döndü. Sosyal istikrar, cemaat örgütlenmelerini teşvik etmek, sorgulamayan, düşünmeyen bir nesil yaratmak adına atılan adımlar olarak hayat bulurken, ekonomik istikrar ise kazanılmış hakların gaspı olarak şekillendi.

Söz konusu topyekûn saldırılar AKP döneminde adeta zıvanadan çıktı. 12 Eylül faşist darbesinin öz çocuğu olan AKP, devraldığı mirası daha da ileriye taşıyarak darbecilerin dahi dokunmaya cesaret edemediği en temel haklara pervasızca saldırdı. Gelinen yerde 24 Ocak Kararları ile startı verilen neoliberal saldırlar AKP yönetimi altında doruk noktasına ulaşmış bulunuyor. Kamu kaynaklarının özelleştirilmesinin aldığı boyutlar, ücretlerde yaşanan erime ve işçi sınıfının örgütlenmesine yönelik saldırıların yanı sıra “istikrar” ve “reform” programları ile yürütülen algı operasyonları 24 Ocak Kararları’nın hala yürürlükte olduğunu ve sermayenin ihtiyaçları uğruna neler yapılabileceğini gösteriyor.

İnsanca bir yaşam için…

Demirel hükümetinden Kenan Evren faşist cuntasına ve AKP dönemine değin hayata geçirilen “istikrar” programları, işçi sınıfı ve emekçilerin yaşamında istikrarlı bir yıkıma yol açmıştır. Bu açıdan kapitalist düzenin istikrarı, işçi ve emekçilerin yaşam standartlarının düşmesi, insanca yaşam ve çalışma koşullarının gerilemesi ile eş değerdir. 24 Ocak kararlarından bugüne dek uzanan saldırılara karşı ise tutulacak yol insanca bir yaşam için mücadeleyi büyütmek ve onların istikrarının bizim sefaletimiz olduğu gerçekliği ile sınıfa karşı sınıf bilincini kuşanmaktır.

Z. Kaya