27 Aralık 2019
Sayı: SYKB 2019/01 (48)

Gelecek işçi sınıfının olacaktır!
AKP-saray rejimi geleceğini savaşa endeksliyor
Erdoğan’a karşı Erdoğan taktiği
Gerici hesapların sonu yok
“Sen şimdi haramilerin elindesin İstanbul!”
Asgari ücret vergiden muaf tutulsun!
Metal Grup TİS süreci ve görevlerimiz
Gerçek bir sınıf mücadelesinin imkanları
Atamalarda güvenlik soruşturmaları sürecek
Burjuvazi bireyciliği ve bencilliği dayatıyor
Tarihsel dönem ve devrimci parti - 1
Proleter hareketin ve halk isyanlarının yeni dönemi
Teslim Demir… Gerçek bir yaşam filozofu!
Hong Kong’daki son gelişmeler üzerine
İngiltere seçimleri ve Brexit
Trump’ın azil sürecinde rezalet diz boyu
Fransa genel grevinden gözlemler
LSG Sky Chefs’te grev yasağı
Sosyalistlerin “kadın eylemleri”ne katılımları üzerine
AKP’nin genelgesi şiddeti ve baskıyı boyutlandırıyor
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sosyalistlerin* “kadın eylemleri”ne katılımları üzerine

B. Bahar

 

Kapitalist sistem, içinde bulunduğu krizden çıkma yollarını ararken, kapitalizmde kadının ikinci sınıf cins konumundan daha fazla fayda sağlamak için kadınlara yönelik saldırılarını arttırmaktadır. Dünyanın dört bir yanında kadın cinayetleri tırmanmakta, kadınlar sokakta, işte, evde taciz-tecavüz-şiddete uğramakta, işçi-emekçi kadınlar düşük ücretten hak gasplarına bir dizi başka sorunla boğuşmaktadırlar. Bu tablonun sonucunda kadın hareketi kitleselleşmekte ve yaygınlaşmaktadır. Kuşkusuz ki bunda sorunun yakıcılığı ve bu sorun karşısında mücadelenin farklı sosyal katmanları kesen geniş kesimlerce sahiplenilmesi, köklü bir mücadele geçmişinin olması önemli bir rol oynamaktadır.

Dünyanın dört bir yanında kadınlar kitlesel olarak talepleri ile sokaklara çıkmakta, Las Tesis örneğinde olduğu gibi farklı eylem biçimlerini kullanmakta, gündeme oturan eylemler gerçekleştirmektedirler. Çoğunlukla kadına yönelik şiddet ve kadın cinayetleri öne çıkan gündem olurken, kadınlar eşit işe eşit ücret ya da kürtaj hakkının yasaklanması gibi gündemlerle de alanlara çıkmaktadırlar. Özellikle 8 Mart ve 25 Kasımlar kadınların tüm dünyada kitlesel gösterilerine sahne olmaktadır. Ayrıca kadınlar yaşadıkları çifte sömürünün yarattığı öfke birikimi ile birlikte sadece kadın eylemelerinde değil, halk hareketlerinde, sokak eylemlerinde de kitlesel ve kararlı bir şekilde yerlerini almaktadırlar.

Türkiye’de de dünyada yükselen kadın hareketi ile paralel olarak, kadınların hem kadın sorunu gündemli eylemlere hem de genel olarak tüm eylemlere katılımı artıyor. Kadın cinayetleri, kadına yönelik şiddet ve cinsel istismar olayları karşısında, Özgecan Aslan, Ceren Özdemir örneklerinde olduğu gibi, kitlesel boyutlara ulaşan refleks eylemler gerçekleşmektedir. Özellikle 25 Kasım ve 8 Martlarda eylemler yasaklansa dahi binlerce kadın kent meydanlarına akmaktadır.

15 Temmuz sonrasında, ilerici-devrimci güçlere yönelik başta gözaltı-tutuklama olmak üzere saldırıların arttığı, bununla paralel olarak sokak hareketinin geri çekildiği bir dönemde, yasaklara rağmen 25 Kasım ve 8 Mart eylemlerinin kitlesel bir şekilde devam etmesi, bu eylemlerin toplumsal mücadele açısından taşıdığı öneme işaret etmektedir. Bu çerçevede kadın hareketine dair aşağıdaki değerlendirmeye başvurmak yararlı olacaktır:

Emekçilerin artan katılımı kadın eylemlerinde anti-kapitalist söylemleri çoğaltsa da hareket halen büyük ölçüde orta sınıf damgası taşımaktadır. Bu gerçeğin bilincinde olmak, bunun harekete getirdiği sınırlılıkları görmek, fakat bundan hareketle hiçbir biçimde küresel çaptaki kadın hareketi dinamiğini küçümseme hatasına düşmemek gerekir. Emekçi kadın katılımının artmasıyla birlikte, kadın hareketinin toplumsal mücadeleler içinde tuttuğu yer daha da önem kazanacaktır. Hareketin sağlıklı iç ayrışmaların ardından devrimci bir rotaya oturması, devrimci bir sınıf hareketinin gelişimiyle sıkı sıkıya bağlantılıdır.

Toplumsal yaşamın tüm alanlarında kadınlara yönelik sonu gelmeyen baskılar, ayrımcı politikalar ve uygulamalar, iktidarın boyun eğdiremediği ve dahası üzerine rahatça gidemediği bir kadın hareketini beslemektedir. Dünya ölçüsünde güç kazanan ve güçlü yankılar yaratan uluslararası kadın hareketi, Türkiye’deki kadın hareketini politik ve moral açıdan güçlendiren bir başka kaynaktır. Halen hareket üzerinde orta sınıf ağırlığı sürüyor olsa da, emekçi kadınların artan katılımı ‘90’lı yılların dar görüşlü feminist sınırlamalarını giderek aşındırmaktadır. Sınıf hareketindeki gelişmeler, fabrika eksenli ve kadın işçi ağırlıklı direnişlerin yaygınlaşması, hareketin daha sağlıklı bir zemine çekilmesini kolaylaştıracaktır. Partimiz bugün bu koşullarda kendi kadın çalışmasını sınıf çalışmasının temel bir boyutu olarak ele almayı sürdürecek, ama öte yandan ilerici-demokratik kadın hareketini de her yolla destekleyecektir.” (TKİP VI. Kongre Bildirgesi, tkip.org)

- Haklı-meşru talepler ortaya koyan, kitlesel boyutlara ulaşan “kadın eylemleri”ne dair, sosyalistlerin güncel politika ve pratikte daha güçlü bir tutum geliştirmesi bir ihtiyaçtır. Ancak bu noktada özellikle belirtmek gerekmektedir ki sosyalistler kadın sorununu yeni keşfetmiyorlar. Ya da sosyalistlerin kadın sorunu gündemli çalışması “kadın eylemleri”ne katılımla sınırlı değildir. Soruna yer yer yeterli ilginin gösterilmemesi kuşkusuz ki eleştirilebilir. Tarihsel açıdan incelendiğinde de özellikle devrimci kadın önderlerin çabaları ve ısrarları ile bu konuda özeleştirel yaklaşıldığı görülmektedir. Ancak eleştiri konusu edilebilecek tüm eksikliklerine rağmen şu açık bir gerçektir ki sosyalist hareketin tarihi, özelinde Sovyet deneyimi bugün için kadın sorunu kapsamında kazanılmış hak ve özgürlüklerde temel önemde bir rol oynamıştır. Nitekim 8 Mart, devrimci kadın önderlerin çaba ve ısrarlarıyla mücadele günü olarak belirlenmiştir.

- Burada önemli olan, içerisinde olduğumuz tarihsel dönemde feministlerin çağrıcılığıyla gerçekleşen ve kitlesel hale gelebilen eylemlere yaklaşım sorunudur. Sosyalistlerin, devrimcilerin ilerici özellik taşıyan, meşru talepler ortaya koyan her kitle hareketine özel bir ilgi göstermesi bir sorumluluktur. Hele ki kadın sorunu gibi yakıcılığı apaçık ortada olan bir sorun kapsamında gerçekleşen kadın eylemlerine katılmak özel bir önem taşımaktadır. Ancak onlardan bu eylemlere kendi dünya görüşlerini ya da feminizme karşı ortaya koydukları eleştiriyi bir kenara bırakarak katılmaları beklenmemelidir. Bu noktada komünistlerin, feminizmin sınırlarını ortaya koyan şu vurgularını hatırlatmak yerinde olacaktır:

... Burada feminist olmayı temelde kadının eşitliği ve özgürlüğünden yana tutum olarak alıyorum. Kadının eşitliği ve özgürlüğünden yana olmak, terimin olumlu anlamında elbette ki feminist olmaktır. Sosyalizm bu anlamda feminist anlayış ve tutumu en kapsamlı ve derinlikli biçimde içerir.

Fakat yazık ki feminizm öte yandan belli bir ideolojik-sınıfsal akımdır. Bu akıma yakından baktığımızda onun, kadının çok boyutlu özgürleşmesi sorununu toplumsal kapsamından ve sınıfsal temelinden kopararak, basitçe ve en sığ biçimde kadın-erkek arasındaki ilişkilere indirgeyen, eşitliği çoğu durumda içi boş biçimsel haklar çerçevesinde ele alan burjuva ya da küçük-burjuva bir akım olduğunu görürüz. Bu türden bir feminist ideolojik eğilim ve tutum, elbette burjuva ve küçük-burjuva kadın akımlarını ifade eder. Bu akımlar kuşkusuz bu dar ve yüzeysel sınırlar içinde yine de haklı ve demokratik bir yön taşırlar ve biz de onları bu sınırlar içinde destekleriz.” (Kadın sorunu üzerine konferanslardan.../2: Tarihten günümüze kadın ezilmişliği ve kapitalizm - H. Fırat, tkip.org)

- Burada sorun eylemlerin çağrıcılığını yapan feministlerin, eyleme katılan ancak onlar gibi düşünmeyen ilerici-devrimci güçlere, sosyalistlere yasakçı-dayatmacı bir tutumla yaklaşmalarıdır. Geçmişte 8 Mart tartışmaları ve ayrışmalarında da tanık olduğumuz bu tutum bugün de devam etmektedir. Toplumsal bir öfkeye konu olan bir kadın cinayeti protestosunu ya da 25 Kasım ve 8 Mart gibi tarihsel gündemleri önemsediği için eyleme katılan herkese “Bu eylemin çağrıcısı biziz, katılacaksanız bizim belirlemelerimize ve sınırlamalarımıza uyacaksınız” bakış açısı ile yaklaşılmaktadır. Düzenin kalıbına girmeyi reddettiğini iddia eden eylem komitesindeki feministler, eylemlerde kadın sorununa karşı hassasiyet gösteren ancak onlar gibi düşünmeyen herkesi kendi belirledikleri kalıba sokma çabası içerisine girmektedirler.

- Kadına yönelik şiddet, kadın cinayetleri, kadın sorunu, sosyalizm içerikli dövizlerin imzalı olduğu koşulda taşınması feministler tarafından engellenmeye, imzasız olduğu koşulda bile “tek tip döviz” olduğu gerekçesiyle yine engellenmeye ya da kendilerine göre içeriği doğru bulunmadığı için yasaklanmaya çalışılmaktadır. Feminist hareket eyleme katılan devrimcileri eylemin dışına itmek için uğraşmakta, onları eylem komitesinin iradesine uymamakla suçlamaktadır. Binlerce kadının katıldığı, dolayısıyla eylem komitesinin sınırlarını çoktan aşan bir eylemde sosyalistlerin, devrimcilerin kendi sözleriyle, kendi ifadeleriyle katılmaları sorun olarak görülmektedir. Hatta eyleme katılma amaçlarının 25 Kasım değil, feministleri bastırmak olduğu dahi iddia edilebilmektedir. Niyet sorgulamaya giren bu bakış açısı ve alınan pratik tutumların mücadeleyi ileri taşıyabilecek bir tarafı olmadığı gibi, feministleri devrim ve sosyalizm karşıtı bir konuma soktuğu unutulmamalıdır.

- Sosyalistlerin bu eylemlere katılırken kendi kimliklerini bir kenara bırakmalarını beklemenin anlaşılır bir tarafı yoktur. Sosyalistler mücadelenin diğer tüm alanlarında olduğu gibi kendi siyasal kimlikleriyle bu eylemlerde yerini alma hakkına sahiptirler.

- Aşağıdaki pasaj, kadın sorununun nasıl ele alınması gerektiğini tüm açıklığı ile ortaya koymaktadır:

Kadın sorunu ancak toplumsal devrimle birlikte kapsamlı ve kalıcı bir çözüm yoluna girebilir, bilimsel açıdan bu tartışmasız bir gerçektir. Fakat bu hiçbir biçimde, kadın sorununda elimizi kolumuzu bağlamamız ve yarının toplumsal devrim sonrasını beklememiz anlamına gelmez. Toplumsal-siyasal sorunların çözümüne yaklaşımdaki devrim-reform diyalektiği doğal olarak kadın sorununda da aynen geçerlidir. Nasıl ki devrimin biricik gerçek ve kalıcı çözüm olması bizi şu veya bu toplumsal ya da siyasal sorun konusunda reformlar uğruna genel mücadeleden alıkoymuyorsa, aynı şekilde, kadın sorununda gerçek ve kalıcı çözümün yolunun ancak bir toplumsal devrimle açılacak olması gerçeği de bizi kadın özgürlüğü ve eşitliği uğruna bu toplum altında gerçekleştirilebilir reformlar uğruna mücadeleden alıkoymaz. Biz kadın sorununu sosyal, siyasal, ideolojik, kültürel ve elbette ekonomik boyutlarıyla hafifletebilmek için bu toplum altında bugünden azami bir çaba harcarız. Fakat bunu, sorunun kaynağını ve temellerini unutturmaya, gözlerden gizlemeye yönelik bütün çabalara karşı sistematik bir mücadeleyle de birleştiririz. Toplumsal kaynağı ve temelleri durduğu sürece tüm iyileştirici reformlara rağmen sorunun kendini değişik biçimler altında döne döne yeniden üreteceği gerçeğini bir an bile unutmayız, unutturmayız.(Kadın sorunu üzerine konferanslardan.../5: Kadın sorunu ve toplumsal devrim - H. Fırat, tkip.org)

Kadının kurtuluş mücadelesini devrim sonrasına havale etmeden, işçi-emekçi kadınların bugün yakıcı olarak yaşadığı tüm sorunlara karşı sistematik ve kararlı bir mücadele yürütmek, başta kadınlar olmak üzere kendisini sosyalist olarak tanımlayan herkesin omuzlarında bir sorumluluk olarak durmaktadır. Bu mücadeleyi sosyalizm için mücadele ile birleştirmek ise kadın sorununun gerçek ve kalıcı çözümüne gidecek yolda olmazsa olmaz önemdedir. Bu bilinçle sosyalistler “kadın eylemeleri”ne katılmaya devam edeceklerdir.

 

* Burada “sosyalist” tanımlaması 25 Kasım ardından gerçekleşen ve feminist-sosyalist çatışmasına dönüştürülen tartışmalara atfen yapılmıştır. “Sosyalist” tanımlaması ile örgütlü devrimciler ifade edilmektedir.