18 Ekim 2019
Sayı: KB 2019/38

İşgal harekatı devam ediyor
Suriye’den ve Rojava’dan kirli ellerinizi çekin!
Emperyalistlerin icazetiyle işgal
Sermaye iktidarının ve yandaşlarının işgal hesapları
Polis ablukasına rağmen işgal protestoları
İşçi sınıfının çıkarı, sermayenin savaşının karşısında durmaktır!
İşçi sınıfı AKP’nin beka savaşına karşı çıkmalı!
MESS dayatmalarına, sendikal ağalık düzenine karşı birliğimizi güçlendirelim!
Sendikal ağalık düzenini parçalayalım / 2
Teslim Demir’in anısına... / 2 - H. Fırat
İbrahim Kaypakkaya adının anımsattıkları - Garbis Altınoğlu
Kerem ya da devrimci adanmışlığın gençleri
“Biriken tepki ve öfkeyi eylemlere akıtalım, 25 Kasım sürecinden daha örgütlü çıkalım!”
Emperyalistler yenilecek, direnen halklar kazanacak!
Emperyalizm yenilecek, direnen halklar kazanacak!
Zindan direnişlerinde ölümsüzleşenler kavgamızda yaşıyorlar!
“Size güvenerek, onurluca direniyorum!”
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Emperyalizm yenilecek, direnen halklar kazanacak!

 

Faşist Türk sermaye devleti ve başındaki AKP-MHP iktidarı, ÖSO gibi çeteleri de yanına alarak, 9 Ekim’de Kuzey Doğu Suriye’yi (Rojava) işgal girişimini başlattı. En modern ağır silahlarla, uçaklarla, tanklarla yeniden Kürt halkına karşı kirli ve kanlı bir savaş yürütülüyor. Saray diktatörlüğünün işgal güruhları, çocuk-kadın-yaşlı demeden, hiçbir kural tanımadan bir halkı yok etmek için barbarlık sergilemekten geri kalmıyorlar. Savaşa ve işgale destek sağlamak için devletin tüm imkanları kullanılıyor. Sermaye medyası tetikçilikte birbiriyle yarışıyor.

Türk sermaye devletinin, Kürt halkını on yılardır nasıl inkar ve imha etiğini, yakın yıllarda Nusaybin, Sur ve Cizre’de Kürt gençlerini nasıl katlettiğini biliyoruz. Kürtlerin mücadele yoluyla elde ettikleri kazanımlara hiçbir şekilde tahammül edilmiyor. Belediye seçimlerinin ardından başta Diyarbakır, Van, Mardin olmak üzere Kürt kentlerindeki belediyelere nasıl kayyım atandığını gördük. Kürt halkının özgürlük mücadelesini “terör” diye damgalıyorlar ama gerçek terörist, legal Kürt siyasetçilerini cezaevine koyarak rehin tutan saray iktidarının ve devletin ta kendisidir.

Kürt halkı kendi topraklarında, kendi bölgesinde özgürce ve insanca yaşamak isteyen bir halktır. Başka hiçbir halkın toprağına göz dikmediği gibi, kendi öz topraklarında yüz yıllardır yaşama mücadelesi veriyor. Aynı zamanda uzun yıllardır Türk ve Arap milliyetçiliğine karşı ayakta kalmak için de mücadele eden onurlu bir halktır. İnsanlık düşmanı IŞİD gibi dinci çeteleri dünyanın gözü önünde, Kürdistan’da toprağa gömen de yine Kürt halkının kahraman evlatları ve dostlarıdır.

Kürt halkının kazanımlarını yok etmek isteyen saray rejimi topyekûn savaşla aynı zamanda kendi topraklarını da genişletmenin hayalini kuruyor. Bu uğurda, tecavüzcü-dinci IŞİD artıklarını Ortadoğu halklarının başına salmaktan çekinmiyor.

Türkiye’deki halklar, işçiler, emekçiler ve yoksullar Erdoğan-AKP iktidarının saldırganlığına ortak olmamalıdırlar. Bu gerici ve haksız savaşta kendi evlatlarının ölmesine ve öldürmesine seyirci kalmamalıdırlar. Onlara düşen onurlu görev, bu haksız savaşa dur demektir. Devletin işçi ve emekçilerden topladığı vergiler, Tayyip Erdoğan’ın çıkarına kullanılmak, egosunu tatmin etmek için değildir. Bu vergilerle halka hizmet götürmesi gereken iktidar, bunu yapmadığı gibi, savaşın faturasını da işçi ve emekçi yoksul halka çıkarmaktadır.

Diğer yandan başta ABD, AB ve Rusya olmak üzere emperyalist-kapitalist devletler de bu işgal savaşına çanak tutuyorlar. İkiyüzlü açıklamalarına karşın kendi çıkarlarını gözetiyor, kendi silahlarını satmakta bir an bile tereddüt etmiyorlar. İnsanların katledilmesi, halklara acı çektirilmesi onları hiçbir şekilde ilgilendirmiyor. Dünyanın gözleri önünde bir hakla karşı imha savaşı yürütülüyorken, onların tek derdi yeni bir mülteci göçü oluyor.

Emperyalist-kapitalist güçlere uşaklıkta hiçbir sınır tanımayan, onların güdümünde hareket eden Türk sermaye devleti, işçi sınıfı ve emekçileri, ezilen halkları baskı ve zorbalıkla ezmeye devam ediyor. Bu devletin ve başındaki iktidarın Türkiye ve Kürdistan’da yaşayan halklara, işçi ve emekçilere açlık, yoksulluk, işsizlik, hayat pahalılığı, onursuz yaşam vb.den başka verebildiği bir şey yok. İşçi ve emekçileri gerçek sorunlardan uzaklaştırmak için tekrar tekrar “vatan-millet-Sakarya” söylemlerini piyasaya sürüyor. Ayakta kalmak uğruna tüm toplumu köleleştirmeye çalışıyor.

Bu düzen ve iktidar ayakta kalma gücünü işçi ve emekçilerin suskunluğundan, örgütsüzlüğünden, tepkisizliğinden alıyor. Yaşanan gerçekleri işçi sınıfına ve emekçi kitlelere anlatmak, sınıf devrimcilerinin temel bir görevidir. Sermaye düzeni ve devleti işçi sınıfı ve emekçilerin devrimci mücadelesiyle yerle bir edilmedikçe, yerine sosyalist işçi-emekçi cumhuriyeti kurulmadıkça açlığın ve yoksulluğun sürmesi, kirli ve haksız savaşların yaşanması kaçınılmazdır.

Kahrolsun sömürgecilik, Kürt halkına özgürlük!

Yaşasın halkların kardeşliği ve gönüllü birliği!

Essen’dan bir inşaat işçisi

 

 

 

 

Devrimci sınıf mücadelesi ile halkların kardeşliği kazanacak!

 

Son dönemlerde artan Suriyeli düşmanlığına dair, çalıştığım fabrikadan gözlemlerimi aktarmak istiyorum. Toplumun geri bilincinin işçiler arasında ne denli yaygın olduğu malum. Çoğu işçi işsizliğin nedeni olarak Suriyelileri görüyor. Genellemeler yaparak, Suriyelileri yaşanan olumsuzlukların nedeni olarak kodlayıp, onlara tepki duyuyor. Hele de Mersin gibi Suriyeli nüfusun yoğun olduğu yerlerde bu daha belirgindir. Ancak çalıştığım fabrikada görece farklı bir durum yaşanmaktadır. Zira patronlar Suriyelidir.

Her fabrikada olduğu gibi kölelik koşullarında ve sağlıksız çalışma ortamında Suriyeli ve Türkiyeli işçiler birlikte çalışıyorlar. Ancak çalıştığım fabrikada işçiler patronların Suriyeli olmasını dert etmemektedir. Dışarıda Suriyelilere duyulan öfke fabrikada Suriyeli patrona yalakalığa bile varmaktadır. İşçiler çalışma koşulları hakkında şikayetlerini dile getirirlerken, patronların kimliği öne çıkmamaktadır. Bunda işini kaybetme korkusu bir etken olmakla birlikte, bunu da belirleyen neden, fabrika zeminindeki açık sınıfsal konumlanıştır. Aynı nedenle işçiler arasında da böyle bir kutuplaşma belirgin halde yaşanmamaktadır. Kuşkusuz bilinç ve örgütlenme düzeyinin düşük olduğu her işyeri ortamında olan işçiler arasındaki rekabet, dedikodu, yalakalık vb. gibi sorunlar yaşanmaktadır. Ancak bunda belirleyici olan ırksal vb. ayrımlar değildir.

Ayrıca Suriye’ye yönelik savaş başladığında şovenizmin etkisi kimi Türkiyeli işçiler üzerinde belirgin bir şekilde görüldü. Dinlenen müziklerde özellikle “Türklük, şehitlik, vatan” vurgusunu öne çıkarmak niyetindeydiler. Ancak bunu çok fazla sürdüremediler, zira patronlar Suriyeli olunca “Türklük” üzerinden gelişen şoven dalga bir gün bile süremedi. İşsizlik basıncı ile olsa gerek bu konuda ısrarcı olamadılar, fabrika ortamı kısa sürede kendi “normaline” döndü. Özetle sınıfsal konumun getirdiği zorunluluklar ve sorunlar gerçeği, işçiler üzerindeki şoven etkiyi bir şekilde baskılayabildi.

Sermaye ve devlet gerçek sınıfsal sorunlar öne çıkmasın diye her türden gericiliği pompalamaktadır. İşçilerin gözlerine bağlanan her türden gerici bağ ise sınıfsal gerçeklik karşısında çözülmek zorunda kalıyor.

Bu, bir kez daha sınıf temelli mücadele ve örgütlenmenin önemini göstermektedir. Eninde sonunda devrimci sınıf mücadelesi ile işçi sınıfı bilinçli bir şekilde halkların kardeşliğini savunacak ve her türden gericiliği parçalayacak konuma ulaşacaktır.

Mersin’den bir tekstil işçisi