5 Mayıs 2017
Sayı: KB 2017/17

Devrimci bir sınıf hareketi için ileri!
2017 1 Mayıs’ı ve sendikal bürokrasi
İstanbul 1 Mayıs’ının ardından...
1 Mayıs’ta Taksim iradesi
Ankara 1 Mayıs’ında ‘Hayır’ çağrısı
Bursa 1 Mayıs’ına 4 bin işçi ve emekçi katıldı
İzmir’de Gündoğdu Meydanı’nda 1 Mayıs
Gebze ve İzmit’te binlerce işçi 1 Mayıs’a katıldı
İllerde 1 Mayıs mitingleri
Türkiye’nin dört bir yanında 1 Mayıs
Devrimci mirası yaşatmak, daha ileriye taşımakla mümkündür!
Avrupa’da 1 Mayıs kutlamaları
Dünyada 1 Mayıs
Avrupa’daki 1 Mayıs kutlamalarından yansıyanlar
Venezuela’daki gelişmeler üzerine
Meşruiyet krizi ve sınır ötesi saldırganlık
Metal Fırtına’da bir dönüm noktası: 5 Mayıs 2015
Yasaklar devrimci iradeyi teslim alamayacak!
Sovyetler Birliği’nin Hitler faşizmine karşı zaferi
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Venezuela’daki gelişmeler üzerine

A. Engin Yılmaz

 

Dünyanın en büyük petrol rezervlerine sahip olan Venezuela ekonomisinin büyük bölümü, bilindiği üzere, petrolden elde edilen gelirden oluşuyor. Dolaysıyla petrol fiyatlarında yaşanan ciddi düşüş ülke ekonomisini adeta felç etti ve ülkeyi büyük bir ekonomik krizle yüz yüze bıraktı. Bunun, siyasal krizi tetiklediği de ortada. Venezuela’da özellikle de son birkaç yıldır daha da derinleşip ağırlaşan ekonomik ve siyasal kriz, toplumsal yaşamın hemen tüm alanlarında Maduro hükümetini büyük sorunlarla ve açmazlarla karşı karşıya getirdi.

Bugün ABD destekli muhalefet ile Bolivarcı Maduro yanlıları arasındaki gerilimin tırmanması, siyasal ve toplumsal kutuplaşmanın giderek derinleşiyor ve çelişkilerin daha da sertleşiyor olması, ağır sorunlardan başlıcalarıdır.

Gelinen aşamada yüksek bir enflasyon ve ekonomik krizle boğuşan Venezuela’da toplumsal ve sosyal çalkantı durulmuyor. Ülke, Devlet Başkanı Maduro’ya karşı 2014’ten beri görülen en şiddetli protestolara sahne oluyor. Aslında Maduro için zor geçecek olan süreç, daha 2013’te hayatını kaybeden Hugo Chavez’in yerine geçmesiyle birlikte başlamıştı. Zira söz konusu olan dönemde, seçimler sırasında Amerikancı muhaliflerle Maduro taraftarları arasında yaşanan çatışmalar yalnızca ülkedeki siyasal sorunların ve toplumsal kutuplaşmanın geldiği boyutu göstermekle kalmamıştı. Yanı sıra Venezuela’nın, girdabına girdiği ekonomik kriz sonucu en temel ihtiyaç maddelerinden bile yoksun hale geldiğini de ortaya serdi.

“Bolivarcı devrimin” sürdürücüsü olan Nicolas Maduro, büyük bir ekonomik krizin yaratacağı çok yönlü sonuçları, gıda ve tüketim maddelerinde var olan (ya da yaratılan) kıtlığın kitlelerde yaratacağı derin hoşnutsuzluğu, bunun biriktireceği patlama dinamiklerini ve elbette ki ABD ve batılı emperyalistlerin çok yönlü provokasyonlarını ve darbe girişimlerini göğüslemek zorundaydı. Nitekim bugüne kadar göğüslemiş de oldu.

Bunun arka planında Chavez’le başlayan sürecin hâlâ da korunabilen birikimleri yatıyor. 1998’de yapılan başkanlık seçimleri sonucunda devlet başkanlığı koltuğuna oturan Chavez, başlattığı “Bolivarcı devrimle” ülkenin en büyük gelir kaynağı olan petrolü ulusallaştırdı. Petrol gelirleri sağlık, gıda, konut, eğitim gibi alanlara aktarıldı. Sosyal yardımlar arttı, yoksulluk ve işsizlik önemli oranda azaldı, işçi-emekçi ücretleri yükseltildi. Ekonomik ve demokratik haklar genişletildi. Sosyal güvenlik sistemlerinde emekçiler lehine iyileşmeler sağlandı vb. Tüm bunlar petrol fiyatlarının yüksek olduğu bir konjonktürde petrol ihracatı gelirleri sayesinde başarılmıştı.

Fakat Venezuela’da işçi ve emekçilerin ekonomik, sosyal ve siyasi hayatlarını önemli ölçüde iyileştiren “21. yüzyıl sosyalizmi” sınırlarına ulaşmış görünüyor.

Şimdi Venezuela çok yönlü bir krizle yüz yüze bulunuyor. Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü’nün (OPEC) ikinci büyük üyesi olan Venezuela, petrol fiyatlarındaki düşüşün sarsıcı etkilerini yaşıyor. IMF’nin Dünya Ekonomik Görünüm Raporu ülkedeki enflasyonun yıl sonunda yüzde 720,5’e ulaşacağını iddia ediyor. Bu rakamın 2016’da 254,9 seviyesinde olduğu ileri sürülüyor. Ülke ekonomisinin son üç yılda küçüldüğü ileri sürülürken, işsizlik oranının ise yüzde 25,3’e, 2018’de de 28,2’ye çıkacağı öngörülüyor.

Bu arada petrol fiyatlarının düşmesi, ülkeyi sadece ekonomik bir krizin girdabına sokmakla kalmadı. Onu aynı zamanda ekonomik saldırı ve sabotajlara da açık hale getirdi. Verili tablonun oluşmasında ekonomik saldırı ve sabotajların da önemli bir rol oynadığından kuşku yoktur.

Bolivarcı hükümeti devirme girişimi

Hugo Chavez’in devlet başkanlığına seçildiği 1998 yılından itibaren “21. yüzyıl sosyalizmi” çerçevesinde attığı adımlar Venezuela’yı ABD’nin hedefi haline getirmişti. Çünkü, Chavez hükümeti kıtada sol bir dalganın önünü açmış, ülkede önemli reformlara girişmiş, halkçı bir politika izlemiş, millileştirmelere girişmiş ve ABD’nin Latin Amerika’daki egemenliğinin aşınmasına belli katkılarda bulunmuştu.

Tüm bu girişimler, özellikle de 2000’li yıllardan itibaren petrol kaynaklarının millileştirilmesi sadece ülkedeki sermaye sınıfını değil, yabancı petrol tekellerini ve ABD’li emperyalistleri de öfkeden kudurtmaya yetti. ABD, petrol yasasını engellemek için adeta seferber olmuş ve işbirlikçilerini de harekete geçirmişti. Gelişmelerin kronolojisi bir tarafa bırakıldığında, ABD destekli muhalifler başkanlık sarayına yürümeye başlamış, Amerikancı generaller devlet televizyonuna el koymuşlardı. Meclis ve başkanlık sarayı basılmış, Chavez tutuklanmıştı. Ülkenin en zenginlerinden olan Carmona kendini başkan ilan etmiş, ABD yönetimi tarafından da kutlanıp tanınmıştı. Ne var ki sevinçleri kısa sürmüştü. Ülkenin dört bir yanında halk kitleleri sokaklara dökülmüş, başkentte yüz binler toplanmaya başlamış, göstericiler kışlalara girmiş ve ordunun da tutum almasını sağlayarak Chavez kurtarılmıştı.

Sonraki yıllarda ABD yönetiminin Venezuela muhalefetini milyonlarca dolar harcayarak desteklediği bilinmektedir. Zira Venezuela yönetimi, Obama’nın ifadesiyle “ABD’nin ulusal güvenliği ve dış siyaseti için olağanüstü bir tehdit” olarak görülüyor ve doğallığında bunun gerektirdiği bir tutuma da konu oluyor. Bunun içindir ki aynı Amerika şimdi de Venezuela muhalefetini destekleyerek Maduro hükümetini devirmeyi ve ülkeyi eskisi gibi “arka bahçesi” olarak kullanmayı amaçlıyor.

Son dönemde petrol fiyatlarındaki düşüşün yol açtığı ekonomik krizin bir sonucu olarak halkın temel ihtiyaç maddelerine ulaşamaması büyük bir sorun oluşturmaktadır. Bugün Venezuela’da halk süt, kahve, şeker, yağ, mısır unu, ekmek, pirinç, nohut, fasulye, tuvalet kâğıdı, çocuk bezi, deterjan almak için uzun kuyruklar oluşturuyor ve kıtlık baş gösteriyor. Bu durum, Amerikancı muhalefetin toplumdaki sosyal memnuniyetsizliği sokak hareketi olarak örgütlemesine olanak sunuyor. Devlet Başkanı Maduro’ya karşı 2014’ten beri görülen en şiddetli protestolara sahne olan Venezuela’da gösteriler Nisan ayı boyunca sürdü. Gösterilerde yaşanan çatışmalar sonucu onlarca gösterici yaşamını yitirdi. Protestoların şiddetlenmesinin ardından devlet televizyonunda açıklama yapan Maduro, Washington’ın Venezuela’da bir darbe tezgahlamakta olduğunu söyledi.

28 kişinin hayatını kaybettiği söylenen hükümet karşıtı gösterilerden sonra Devlet Başkanı Nicolas Maduro asgari ücrete 1 Mayıs’tan itibaren geçerli olmak üzere yüzde 60 zam yapılması talimatını verdi. Bu, bu yıl Maduro’nun emriyle yapılan üçüncü asgari ücret artışı oluyor. Kararın esas olarak kamu çalışanları ve askerlerin maaşlarını etkilemesi bekleniyor. Asgari ücreti arttırma kararı bir aydır devam eden hükümet karşıtı gösterilerden sonra alınmış oldu. Bunun yaratacağı sonuçlar üzerine farklı tartışmalar yapılıyor.

“21. yüzyıl sosyalizmi” ve kapitalizmin katı gerçeği

Venezuela’da neo-liberal saldırıların yıkıcı sonuçları 1998 seçimlerinde Chavez’i zafere taşımıştı. Kıtanın bütününü etkileyen acımasız neo-liberal saldırı dalgasına karşı işçi ve emekçi kitlelerin büyük tepkisi, Chavez’i iktidara taşıyan temel dinamik olmuştu. On yıllar boyunca kapitalist soygun politikalarıyla sağlık, eğitim, konut, beslenme gibi temel haklardan önemli ölçüde yoksun kalan, yokluk ve yoksulluğun, eşitsizlik ve adaletsizliğin, işsizliğin ve özgürlüklerden yoksunluğun pençesinde kıvranan Venezuela emekçileri “Bolivarcı devrim programı”nın etkisi altında Hugo Chavez’i desteklemişlerdi. Chavez, “Bolivarcı devrimi” başlatmış, kapitalizmin yıkılması gerektiğini ilan etmiş ve “21. yüzyıl sosyalizmi”ni inşa etmeye girişmişti.

Kısmi kamulaştırmalar ve toprak reformuyla birlikte eğitim, sağlık, konut, sosyal hizmetler vb. alanlarda atılan diğer adımları ekonomik büyüme izledi. Ülkenin birçok yerinde yeni okullar, üniversiteler, hastaneler ve aşevleri kuruldu. Art arda bir dizi sosyal reform gerçekleşti. İlerici ve demokratik bir anayasa hazırlandı, siyasal özgürlükler alanı genişletildi. Yerli büyük sermayeye ve yabancı kapitalist tekellere sınırlamalar getirildi. Neo-liberal politikalara karşı halkçı, reformcu ve “ulusal” ekonomik programın başarıyla uygulanabileceği öngörüldü. ABD emperyalizmine belli sınırlarda kafa tutuldu vb. Tüm bunlar Venezuela halkı için devrim niteliğinde adımlardı ve Bolivarcı hükümet dinamik bir kitle desteğine sahipti. Her şeye rağmen halen de böyledir.

Venezuela’da atılan adımların anlamı, önemi ve değeri hiçbir biçimde küçümsenemez. Bunlar önemli reformlar ve dinamik dönüşümlerdi ama elbette ki sosyalizm değildi. Sosyalizmin ön şartı olan sermaye iktidarı henüz şiddete dayanan bir devrim yoluyla işçi ve emekçi sınıfların eline geçmiş değildi. Tam tersine, burjuva devletin iktidar aygıtları olan ordu, polis, bürokrasi vb. olduğu gibi durmakta, özel mülkiyete dokunulmamakta, mülk sahibi sınıflar yerli yerinde durmaktadır. Burjuvazinin siyasal sınıf iktidarı devrilmedikçe, kapitalist üretim ve mülkiyet ilişkilerine dokunulmadıkça, dünya emperyalist sisteminin dışına çıkılmadıkça “21. yüzyıl sosyalizmi” rüyası bir yerde son bulacaktı.

Emperyalizmin yanı sıra, Venezuela burjuvazisi de ekonomik ve toplumsal alanda herhangi bir reformist ve halkçı girişimi tersine çevirip tasfiye etmek için sergilediği olağanüstü çabayı yoğunlaştırarak sürdürecektir. Venezuela’da şimdi sert bir kavga başlamış bulunuyor ve Venezuela zor ve tarihi günler yaşıyor. Bolivarcı hükümetin devrilmesi için başta ABD olmak üzere batılı emperyalist güçlerle içteki büyük burjuvazi hummalı bir saldırı içindedirler. Şimdiye kadarki kazanımların tümü ya kaybedilecektir ya da mücadele devrim doğrultusunda derinleşerek ileri biçimler alacaktır. Sonucu elbette ki sınıf mücadelesinin seyri belirleyecektir.

 
§