20 Nisan 2017
Sayı: KB 2017/15

Mücadele sürüyor!
AKP’nin emperyalistlere kendini kanıtlama planı bozuldu
Referandum ve yeni dönem
Referandum, sol hareket ve mücadelenin görevleri
Halk oylaması ve devrimci sorumluluk!
Sermaye sabırsızlıkla kölelik saldırılarının hayata geçirilmesini bekliyor
Kürdistan’ın cevabı: Hayır/Na!
DP/Bayar-Menderes iktidarının güncellenmiş ikizi
Tarihsel temelleriyle Türkiye’de dinsel gericilik - H. Fırat
Ücretli kölelik, sömürü ve savaş düzeni kapitalizme karşı 1 Mayıs’a!
1 Mayıs’ın kökenleri
1 Mayıs’ta alanlara!
Yeni Metal Fırtınaların yolu…
Gençlik haykırıyor: “Hayır bitmedi, daha yeni başlıyor!”
İzlanda’da “Eşit Ücret Yasa Tasarısı” parlamentoda
Emperyalist saldırganlık ve savaşa karşı direnişi büyütme zamanı
Partimizin Hazal’ı, tekstil işçilerinin Ezgi’si, ölüm orucu şehidimiz Hatice Yürekli yoldaşa...
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

ABD’nin Suriye’ye saldırısı...

Emperyalist saldırganlık ve savaşa karşı direnişi büyütme zamanı

 

ABD emperyalizminin Suriye’ye Tomahawk füzeleriyle düzenlediği saldırı, Ortadoğu halklarını hedef alan yıkıcı savaşların neden bir türlü sona ermediğini bir kez daha gözler önüne serdi. Beyaz Saray’ın faşist şefi D. Trump, saldırıyı, “Esad yönetiminin kimyasal silah kullandığı” gerekçesine dayandırdı. Emperyalizmin bölgedeki önde gelen uşakları İsrail, Türkiye, Suudi Arabistan üçlüsü de ABD’nin uydurma gerekçesini “mutlak doğru” ilan ederek, saldırıya alkış tuttular, devamını dilediler.

ABD’nin bir ülkeye saldırmak için ya provokasyona başvurduğu ya da yalan “deliller” icat ettiği kimse için bir sır değil. Bu iğrenç yalanların en bariz olanı Irak işgali öncesinde piyasaya sürülmüştü. Emperyalist işgal, Irak’ın kimyasal silah bulundurduğu ve El Kaide ile ilişkileri olduğu yalanlarına dayandırılmıştı. Ülkeyi yakıp yıkan, 1,5 milyon insanın katledilmesine neden olan, IŞİD’in semirip palazlanmasına yol açan Irak işgali, kapitalist emperyalizmin dünya halkları için nasıl bir musibet olduğunu kanıtlayan bir “ibret abidesi” olarak orta yerde durmaktadır.

“Hümanist” katiller

Suriye’ye saldırı emrini veren ABD başkanı Trump, “Masum insanlar, çocuklar ve güzel bebekler öldü” diye açıklama yaptı. Bu emri vermeden bir hafta önce, Musul’u bombalayan Amerikan ordusu, “masum insanlar, çocuklar ve güzel bebekler”den oluşan 200’ü aşkın Iraklıyı katletti. Ne bu katliamın dolaysız sorumlusu olan Trump’ın ne ona şakşakçılık yapan “hümanist” katiller sürüsünün sesi çıktı. Katledilen 200’ü aşkın insan “savaş zayiatı” diye kayıtlara geçti. Bu vahşi savaş suçunun faillerinden hesap sormak için tek bir “hümanist” bile kılını kıpırdatmadı.

İdlib olayı muamma olmayı sürdürüyor. Çeteler Suriye rejimine ait bir S-22 uçağından (ki bu uçakların kimyasal silah fırlatma özelliği yok) kimyasal bomba atıldığını iddia ediyorlar. Türk sermaye devleti Suriye’nin sarin gazı kullandığı yalanını savuruyor. Bunun yalan olduğunu; olaya müdahale görüntüleriyle ve kokusuz olan bu gazın kokusunu aldıklarını iddia ederek, AKP’nin desteklediği çeteler bizzat ispatlıyor. Suriye rejimi ise çetelere (Nusra Cephesi’ne) ait kimyasal silah üretim imalathanesini vurduğunu söylüyor. Ayrıca bu bombalamanın karşı yönden bilinçli bir istihbarat yanıltmacasına dayandığı da iddialar arasında.

Kısacası İdlib’de gerçekleşen katliamın gerçek faillerinin kimliği henüz belli değil. Ancak olayın Suriye’ye emperyalist saldırı için gerekçe gösterilmesi, faillerin kimliğine dair fikir de veriyor. Geçtiğimiz yıllarda da buna benzer iki katliam gerçekleştirilmiş, Suriye yönetimi sorumlu tutulmuş, ancak sonrasında faillerin cihatçı çeteler olduğu BM tarafından da kabul edilmişti. İdlib’de gerçekleştirilen katliamın ayrıntılı bir soruşturmaya tabi tutulmasını isteyen Rusya ve İran batılı emperyalistler tarafından tehdit ediliyor. Yani ne ABD ne suç ortakları böyle bir araştırma yapılmasını istiyor. Bu ise katillerin “hümanist” havalara bürünen ABD ile suç ortaklarından bağımsız olmayacağını kanıtlıyor. Zira tersi olsaydı, araştırma yapılmasını öncelikle kendileri isterdi.

Cihatçı çetelerle hamilerinin heyecanı 

Amerika’nın Suriye’ye saldırması, cihatçı çetelerle birlikte İsrail, Türkiye ve Suudi Arabistan tarafından heyecanla karşılandı. Obama döneminde “ABD’nin emperyalist rolünü oynamakta pasif kaldığı” tezini savunan bu ultra gerici rejimler, Suriye’ye saldırı emri veren Trump’a teşekkür etme yarışına girdiler.  En azılıları yine Ankara’daki Amerikancılar oldu. AKP’nin büyük şefi, “Teşekkür ederim ama lafta kalmasın. Eğer bu hakikaten icraat ortaya konulursa, Türkiye olarak bize ne düşüyorsa yapmaya hazırız” diye açıklama yaparak, Suriye’ye savaş ilan edilmesini istedi ve bu suça ortak olmaya hazır olduğunu vadetti. Şeriatçı Suudi Arabistan’la siyonist İsrail de küstahça açıklamalar yaparak, ABD saldırganlığının Suriye devleti yıkılana kadar devam ettirilmesini istediler. Bekleneceği üzere cihatçı tetikçiler de bu koroya katıldılar.

Emperyalist ABD ile adı geçen uşak ve suç ortakları Ortadoğu’yu cehenneme çeviren savaşların dolaysız sorumlularıdır. Bu karşı devrimci koalisyon Afganistan, Irak, Libya ve Yemen’de olduğu gibi Suriye’yi de yakıp yıkmak için elinden geleni ardına koymuyor. Geçerken hatırlayalım, ABD işbirlikçisi bu devletlerden İsrail, Filistin halkını, Türkiye Kürt halkını, Suudi Arabistan Yemen halkını hedef alan saldırganlığa devam ediyor.

Bu güçler cihatçı çeteleri de kullanarak Ortadoğu halklarını etnik, dinsel, mezhepsel temelde parçalayıp köleleştirmeyi hedefliyorlar. Sergilediği direnişle bu plana çelme takan Suriye’ye ilkel bir kinle saldırmaları bundandır. Cihatçı çeteler ağır yenilgiler alınca ABD ile suç ortakları imdatlarına yetişiyor. Böylece “IŞİD’e karşı savaş” söyleminin kaba riyakarlıktan başka bir şey olmadığı bu son olayla da ispatlanmıştır.

“Dünya jandarması”nın çöküşü geciktirme histerisi

ABD saldırısı askeri açıdan “sembolik” sayılsa da Trump yönetiminin daha küstah, daha pervasız olacağının işaretlerini de verdi. Nitekim diğer batılı emperyalistlerin destek ilan etmelerinin ardından Trump’ın sözcüleri, gerekirse yeni saldırılar düzenleyebilecekleri tehditlerini savurmaya başladılar. “Esad’ın kaderini Suriye halkı belirleyecek” söylemi bir günde terk edildi. “Esad gitmelidir, İran’ın Suriye’deki etkisi ortadan kaldırılmalıdır, Rusya Esad yönetimini desteklemekten vazgeçmelidir” türünden küstahça dayatmalar sıralanmaya başlandı. Bu gözü dönmüş saldırganlığa savaş aygıtı NATO ile AB emperyalistleri de onay verdiklerini ilan ettiler.

ABD ekonomik, siyasi, askeri alanlarda halen dünyanın en güçlü, en tehlikeli emperyalist gücüdür. “Dünya jandarması” diye tanımlanması bundandır. Ancak bu emperyalist gücün zayıflama sürecine girdiği, hem Ortadoğu’da hem başka bölgelerde inisiyatif kaybetmeye başladığı, küstahlıklarını eskisi gibi dünyaya dayatamayacağı gerçeğini artık sistemin akıl hocaları da kabul ediyor. Nitekim Obama yönetimi düşüş sürecini durduramadı. Trump yönetimi ise savaş aygıtını sahaya sürerek bunu başarmayı deniyor.

Kapitalist emperyalist sistemin ‘eşitsiz gelişim yasası’ ABD’yi düşüşü önleme olanağından yoksun bırakıyor. Bu süreci yavaşlatmanın tek yolu ise, savaş aygıtını sahaya sürmektir. Oysa Irak işgali, dünya jandarmasının gücünün sınırlarını da göstermişti. Hatırlanırsa eğer, 2003’te hedefleri Irak’tan sonra Suriye ve İran’ı da işgal etmekti. Irak işgalcilerin bataklığına dönüşünce kirli/kanlı planlarını rafa kaldırmak zorunda kalmışlardı.

Dünya jandarmasının yaptırım gücünün zayıflaması, yeni bir savaş çıkartmayacağı anlamına gelmiyor. Savaş aygıtını sahaya sürerek büyük yıkım ve kıyımlar gerçekleştirebilir. Nitekim ABD’nin Suriye’ye saldırısıyla bu risk daha belirgin bir hale gelmiştir. Olası bir savaşın tüm bölgeye yayılması artık kaçınılmazdır. ABD ile tetikçilerinin bölgesel bir savaştan zaferle çıkabilmelerinin garantisi yoktur. Bölgesel bir savaşın ise yeni bir dünya savaşına genişleme riski de çok yüksektir. Bu durum, Washington’daki savaş kundakçılarıyla işbirlikçilerinin dünya halkları için nasıl büyük bir tehdit oluşturduklarını da gözler önüne seriyor.

Rusya ile müttefikleri boyun eğmiyor

Rusya-Suriye-İran cephesi saldırıya askeri bir karşılık vermedi. Ancak saldırının gayri meşru olduğu, cihatçı teröre hizmet ettiği, cihatçı çeteler kullanılarak yeni kimyasal saldırılar düzenlenebileceği, bu tür gerekçelerle Suriye’nin hedef alınması durumunda tereddüt etmeden karşılık verileceği dünyaya ilan edildi. 

Saldırıya tepki sert ancak kontrollü oldu. Rusya cephesi savaşı tırmandırmak istemediğini belli etmekle birlikte, mevzilerini savunacağını da kesin bir dille vurguladı. Verilen mesajlar net: “Dünyada ‘tek kutuplu’ dönem sona ermiştir, provokasyon ve saldırılarınıza boyun eğmeyiz, egemenliğimize ve haklarımıza saygı göstermekle yükümlüsünüz, bizi hedef alan saldırılara tereddütsüz bir şekilde karşılık vereceğiz, cihatçı teröre karşı savaşımız devam edecek…”

ABD’nin işbirlikçileri tarafından alkışlanan küstahça saldırısı, bölgedeki çatışmaları daha da tırmandıracaktır. Ancak tırmandırılan gerilimin bölgesel bir savaşa dönüşüp dönüşmemesi ABD ile suç ortaklarının tutumuna bağlı olacaktır. Belirtmek gerekiyor ki saldırgan taraf ABD ile suç ortaklarıdır. Bu durumda Suriye’nin müttefiklerinin desteği ile topraklarını savunması ve dünyanın dört bir yanından devşirilen cihatçı çetelere karşı savaşması meşru ve yasal bir haktır.

Bölge halkları emperyalist saldırganlık ve savaşa karşı direnmelidir

Emperyalist güçlerle işbirlikçileri tarafından fitili ateşlenen savaşların yarattığı ağır yıkımın bedelleri bölge halklarının sırtına yıkılıyor. Afganistan, Irak, Libya, Yemen, Suriye örnekleri, ABD ile suç ortakları tarafından kışkırtılan bu savaşların halklara nasıl da ağır bedeller ödettiğini göstermektedir. Gerilimin bölgesel bir savaşa dönüşmesi durumunda ise bunun çok daha ağır yıkımlara yol açması kaçınılmazdır.

Bölge halkları, emperyalist savaşların “pasif kurbanları” olmayı reddetmeli. Bedeller ise özgürlük, eşitlik ve kardeşlik içinde yaşanacak bir Ortadoğu’nun inşası için göze alınmalı. Bunun ilk adımı ABD ile suç ortaklarına karşı birleşik/bölgesel bir direniş örgütlemek olmalıdır. Halkları dinsel/mezhepsel temelde parçalayıp köleleştirme planı bozulduğunda, kardeşçe yaşanabilecek bir Ortadoğu’yu inşa etme yönünde tarihi önemde bir mesafe kat edilmiş olacaktır.

 
§