22 Nisan 2016
Sayı: KB 2016/16

Haydi 1 Mayıs’a!
Sendikal bürokrasinin ve reformizmin Taksim korkusu
İşçi sınıfına kurşun askerliği dayatıyorlar!
Sınıf kimliğimiz ve sınıf kinimizle 1 Mayıs’a!
“Yürü üstüne üstüne, tükür yüzüne celladın!”
1 Mayıs'a doğru
Devrimci 1 Mayıs hazırlıkları
“Alışan’a sendika gelene kadar mücadele edeceğiz!”
Sömürü ve kölelik düzeni yıkılmadan işçi ve emekçilere iyi bir yaşam yok!
Sınıf çalışmasının sorunları
Taleplerimizle 1 Mayıs’ta alanlara!
Emekçi kadınların tek kurtuluşu var: Örgütlü mücadele!
Ankara’daki Katliam Planı biliniyordu!
Türkiye’nin Suriye ile flörtü ve anlamı üzerine
75 bin 890 genç işçi hazırlanıyor!
Yozlaşmış teşkilatın başarısız seremonisi
Suriye savaşının fitili bir kez daha ateşlendi
Sınıfın neferi, sosyalizm davasının savaşçısı Hatice Yürekli mücadelemizde yaşıyor!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Ankara’daki Katliam Planı biliniyordu!

 

10 Ekim Ankara Katliamı ile ilgili geçtiğimiz hafta basına yansıyan haberler katliamcı devlet ve düzen gerçeğini bir kez daha gözler önüne serdi. Sermaye devletinin IŞİD’in katliam hazırlığında olduğunu önceden bildiği ortaya çıktı. Polis teşkilatının sadece kendi mensuplarına “canlı bomba olabileceği” uyarısında bulunarak dikkat etmelerini istediği, saldırıları önlemeye yönelik bir şey yapmadığı müfettişlerin araştırmalarından yansıdı. Ankara Valisi’nin ve İl Emniyet Müdürü’nün saldırı öncesinde defalarca uyarıldığı ortaya çıktı. Katliamdan sonra Davutoğlu canlı bombalar için “Kendilerini patlatmadan yakalayamıyoruz” dese de ortaya çıkan belgeler onu açıkça yalanlamakta, devletin tüm kurumlarıyla katliamdan haberdar olduğunu göstermektedir.

Devletin IŞİD’in bu tür saldırılar gerçekleştireceğine dair 62 istihbarat bilgisine sahip olması, katliamcıların adlarına bile ulaşılmış olması, devletin katliamı önlemek gibi bir derdi olmadığını göstermektedir. Tıpkı Hrant Dink’in katledilme sürecinde olduğu gibi.

Ortaya çıkan telsiz konuşmalarından yansıyanlar ise oldukça ibretlik. Katliamdan 11 dakika sonra provokasyon gerekçesiyle ek kuvvet ve TOMA isteniyor. Bilindiği gibi patlamayı yaşamış insanlara tazyikli su ve gaz bombasıyla saldırılmıştı. Bu emirler telsiz konuşmalarında mevcut. Yaralılara bu şekilde “müdahale” edilmesinin ise ölümleri artırdığını söylemeye bile gerek yok. Öte yandan katliam alanına ambulansların gelmeleri de engellenmişti.

Canlı bombaları yakalamak gibi derdi olmayan devletin bu katliamdaki rolü ayan beyan ortadadır. “Güvenlikten” sorumlu olmalarına rağmen, başta vali gibi görevlilerin cezalandırılması şöyle dursun, konuyu haberleştiren gazetecilere soruşturma açılıyor! Bu şekilde konuyu örtbas etmeye çalışıyorlar.

Tüm bu gerçekler IŞİD’in bu ve diğer katliamlarının ardında devletin ve AKP’nin rolünü ve çıkarlarını açıkça ortaya koymaktadır. Katliamlarla toplumu korku cenderesine alarak hükümranlıklarını kolayca sürdürmek isteyenler ise tarih önünde er ya da geç yaptıklarının hesabını vereceklerdir.

 

 

 

 

Çocuklar sevgiye ihtiyaç duyuyor, bu düzene değil!

 

23 Nisan vesilesiyle bir kez daha bu düzenin efendilerinin ne kadar “çocuk sevicisi” olduklarına tanık olacağız. Oysa aynı zaman diliminde gündeme gelen çocuk istismarı haberleri dehşete düşüren bir gerçeklik olarak karşımızda duruyor. Pozantı vb. çocuk hapishanelerindeki çocukların maruz kaldıkları cinsel saldırıların benzerleri şimdi başka karanlık merkezlerde yaşanıyor.

Ancak bu düzenin çocuklara “ödülü “bu kadarla sınırlı değil. Yapılan açıklamalara göre temel gereksinimlerini karşılayamayan ve yaşamlarını sürdürmekte güçlük çektiği için sosyal yardım kurumlarına başvuran çocuk sayısı 19 binden 101 bine yükseldi. Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı (ASPB) verilerine göre, muhtaç çocuk sayısı son 10 yılda yüzde 500 arttı. Gayri resmi kurumlara kaç ailenin başvurduğu, ne kadar çocuğun hangi koşullarda, ne gibi yardımlar aldığı ise bilinmiyor.

Yardıma muhtaç çocuk sayısı 2005’te 19 bin 735 iken, geçen yıl 101 bin 561’e yükseldi. Yoksulluk içinde olup temel gereksinimlerini karşılayamayan ve yaşamlarını en düşük düzeyde dahi sürdürmekte güçlük çeken ve bulundukları illerde Sosyal Hizmetler İl Müdürlüğü’ne başvuran ailelere, aile başına ödenen aylık destek miktarı ortalama 582 lira oldu.

Yardıma muhtaç çocuk sayısındaki artış oranı ile bilgiler resmi rakamlara dayanıyor. Bir de bilinmeyenler var. Çünkü AKP hükümetinin anlayışına göre haber yapılmazsa, duyurulmazsa sorunlar daha kolay çözülebilir. Bu düzende çürümenin, ahlaki yozlaşmanın en çok da çocukları tehdit ettiği bir dizi trajik örnek üzerinden görülüyor. Bu gerçekler “münferit” perdesi örtülmek için her şey yapılıyor.

Çocuklarımızdan ellerinizi çekin

Korkutucu bir başka gerçek ise çocukların sığınmak zorunda kaldıkları sosyal yardım merkezlerinde başlarına gelenler. Çocukların öldürüldüğü, hapse atıldığı, işkence yapıldığı bir ülkede başka türlüsü zaten mümkün olmaz. Artık iş cinayetlerinde, devlet teröründe ayrıcalık gösterilmeyen çocuklara ahlaki çürümenin bedelini ödeme konusunda olduğu kadar, yoksulluğun faturasını ödeme konusunda da ayrıcalık gösterilmiyor.

Kuşkusuz tüm bunlar çocukların yüreklerinde ve zihinlerinde derin yaralar açacak, kişisel gelişimlerini olumsuz etkileyecektir. Ancak gerçekleri gördükçe, bu düzenin kendilerine nasıl karanlık bir gelecek sunduğunu bilince çıkardıkça da içleri öfkeyle dolacaktır. Ufacık ellerin yaptığı zafer işaretleri bugün daha çok Kürt çocuklarında görülürken, yarınlarda tüm çocukların ortak sembolleri haline gelecektir. Barikatlarda direnmeyi öğrenen çocuklar dün olduğu gibi yine olacaktır.

Geleceklerini karartanlardan, yine kendi elleriyle yarınlarını alacaklardır. Çünkü çocuklar gerçek sevgiye ihtiyaç duyuyor, bu düzenin yozluğuna, çürümüşlüğüne değil!

 

 

 

 

Çevir(me) yüzünü!

 

Çıkmışsın yorgun bir vardiyadan…

Şimdi,

senden istenen bu;

çevireceksin yüzünü!

Kara düzen çalacaklar,

kitabına uydurup satacaklar.

Böyle dönecek çarklar,

Ve sürecek yok sayıldığın o düzen.

 

Çevir yüzünü!

Delik deşik edilmiş duvarlardan,

çırıl çıplak cesetlerden…

Çocuk çığlıklarından…

Unutulmuş insanlıktan

ve bodrumlarda çürümüş et kokusundan…

 

Çevir yüzünü!

Tabut satıcılarına, kefen biçicilerine…

Ve ölüm hükümdarlarına…

 

Çevir(me) yüzünü!

Ülkem diye giydiğin

aynı kanlı elbisedir.

Bir yakasında düğün-bayram

diğer yakasında kan-revan.

Bir yakası ter içinde çalışmaktan,

diğer yakası kan-ter içinde vurulmaktan.

 

Memleketim dediğin;

düşmüş bir omzu,

bir omzu ayakta.

Gururdan açık değil böğrü.

Yoksulluktan...

Utanır,

kardeş kardeşe sırt çevirmiş.

Ama ne fayda!

İki yakan bir araya gelmez artık.

 

Çevir(me) yüzünü!

Çünkü iki yakana

aynı düşman el yapışmış.

Vururda vurur.

Sömürürde sömürür.

Ve unutma,

o kirli sessizlikten daha temizdir

kir pas içindeki tulumun.

H.Eylül

(Mart 2016)


 
§