Tekstil atölyesinde çalışan bir kadın işçiden, metal işçilerine ve bütün işçilere mektup…
“Ya susacağız,
ya kenetleneceğiz!”
“Ben tekstil atölyesinde çalışan bir kadın işçiyim. Güvencesiz, sağlıksız koşullarda çok ucuza çalışıyorum. Asgari ücretle çalışıyoruz, tabii biz şanslı olanlardanız, asgari ücretin altında sigortasız çalışan birçok işçi var atölyede. Sizlerin direnişini, çocuklarınızın eşlerinizin desteğini TV’den, internetten izledik, onurlandık. Bütün işçi kardeşlerime diyecek birkaç sözüm var:
Biz işçiler üretiyoruz, dünyayı yaratıyoruz. Ama bunu dünyayı yaratmak için değil sadece yaşamak için yapıyoruz. ‘Yaşamak’ diyorsam insan gibi bir yaşam değil bizim ki, ucuz ücretle uzun çalışma saatleriyle sağlıksız ve güvencesiz, yarını belirsiz bir yaşam. Sadece çocuklarının yarınları için köleliğe boyun eğmek. Sofranda bir tabak yemek, bir somun ekmek için katlandığın bir sömürü. Oysa biz yaratıyoruz her şeyi. Bütün işçilerin hikayesi aynı değil mi? Nerede çalışırsak çalışalım yarattığımız zenginliği biz asla yaşayamayız. Atölyede diktiğin biçtiğin elbiseleri giyemezsin, ürettiğin, bakımını yaptığın, onardığın hiçbir araba senin ayağını yerden kesmez, diktiğin koca gökdelenler, rezisdanslarda asla oturamazsın, lüks ev eşyaların asla olmaz, lüks otellerde tatil yapmazsın, hatta şanslıysan tatil yaparsın. Ne bir evin vardır, ne kenarda birikmiş paran. Reklamlarda hep senin ürettiklerin vardır ama hiçbiri sana ait değildir. Reklamlarda dönen malı üretirken aldığın maaş, o malı almaya yetmez. Maaşlarımız küçücüktür, ürettiğimiz zenginlik sınırsız. Çocuklarını okutmak için çırpınırsın, bütün elindeki hazine onlardır, onların ileride iyi bir hayat süreceklerine dair umudundur hazinen. Aldığın bir aylık maaşınla patron karısına bir ayakkabı alır, bir restoranda öğle yemeği yer, senin bir aylık mutfak masrafın kadar parayı veriverir. Ama sana bir kuruş fazla vermez, fazlasını istediğinde kapıyı gösterir. ‘Sokaklar işsiz kaynıyor’ der, ‘şükret haline’ der. Şükür etmek hep işçiye düşer. Seni açlıktan yoksulluktan kıvranan işsiz insanlarla terbiye etmeye çalışır, ‘ya bu ücrete çalışırsın ya da onların arasına katılırsın’ der. Bize hep sömürülmek düşer, hangi fabrikada, hangi işkolunda çalışırsan çalış, patron seni sömürürken zenginliğine zenginlik katar. Sen ise sadece yaşayabilmek için bu kadar sömürüye katlanırsın.
Değişmez mi bu düzen?
Tek başınaysan zenginlerin ve patronların dünyasında bir hiçsin ama ya bir araya gelirsen? Bir araya geldik mi işçinin dünyası büyür, patronların dünyası küçülür, tek yumruk gibi oldun muydu karşında kimse duramaz. Ne patronlar, ne patron yanlısı sendikalar, ne seni sömüren ağalar-paşalar-efendiler. Bir araya geldik miydi dünya bizim olur. Metal işçilerinin direnişinde, işçilerin paylaştıkları çocuk resimleri herşeyi anlatmıyor mu? Biz bugünü değil yarını istiyoruz. Çocuklarımızın yarınlarını istiyoruz. Metal işçilerinin açtığı yoldan bütün işçi kardeşlerim hep birlikte yürüyelim. Bize yol gösteren, bizim bir araya gelmemiz için çırpınan, hayatlarını işçilerin kurtuluşlarına adamış güzel insanlar var. İşte bizim dostumuz sadece onlar ve yine işçilerdir. Bugün sadece yaşamak için çalışmak zorundayız, yarınlarda aynı sömürüyü çocuklarımız yaşayacak, biz susarsak. Ya susacağız, ya kenetleneceğiz. Biz hakkımızı aramazsak, kimse hakkımızı vermez. Direnene, yol gösterene, alnının teriyle çalışana, haram yemeyene selam olsun...”
(metaliscileribirliği facebook sayfasından alınmıştır…)
“Dayanışmanın güzelliğini
bir kez daha fark ettim!”
15 yaşından beri metal işinde çalışıyorum. Daha önceleri tabiri caizse yoz bir yaşam tarzım vardı. Kendi yaşantım dışındaki dünyadan bi haberdim. Sonra bir arkadaş sayesinde Çiğli Fazla Mesai Tiyatro Topluluğu’yla tanıştım ve görüşlerim değişti.
İlk başlarda yapamayacağımı, ısınamayacağımı sansam da öyle olmadığını zaman bana gösterdi. Arkadaşlarla bir şeyler paylaşmaya başlayınca, kendi yaşantım dışındaki dünyalar hakkında fikirler edinince tiyatro topluluğunun bir parçası olduğumu hissettim. Beraber oyunlar çıkardık, fikirler paylaştık ve bu arada çok eğlendik.
Mamak Kültür-Sanat Festivali ise benim için bambaşka bir deneyim oldu. Oraya gittiğimizde Anakaralı arkadaşların sıcaklığı, iki kat olan heyecanımı da yarıya düşürdü. Özellikle sabah kahvaltımız ortamın çok sıcak olduğunu bir kere daha gösterdi. Çok çok mutlu oldum ve bu beni yaptığım şeye daha çok bağladı.
Tüm gün herkesin festivale verdiği emeği gördüm, her şeyi hep beraber omuzladıklarını gördüm ve ben de omuz verdim. Dayanışmanın güzelliğini bir kez daha fark ettim. Festival çalışmaları sırasında tutuklanan arkadaşlar olduğunu öğrendim. Ama yine de tutuklamalara rağmen böyle bir festivalin örgütlenmiş olmasını takdir ettim. Ve orada olmaktan gurur duydum.
Bu yüzden sahnede hiç yabancılık çekmedim. Tüm ekip olarak çok iyi bir oyun çıkardığımızı düşünüyorum. Orayla bütünleştiğimizi, bir aile olduğumuzu düşünüyorum. Ankara’dan dönünce işimizi daha da severek yapmaya başladığımızı fark ettim. Son tiyatro toplantımızda Ankara’nın verdiği şevkle yeni oyunlarımızı konuştuk. Önümüzde uzun bir yol var. Hep beraber yürüyeceğiz.
Bir tornacı olarak ben, Çiğli Fazla Mesai Tiyatro Topluluğu’nda emek harcadığım için çok mutluyum. Mamak festivalinde emeği geçen herkese çok teşekkür ediyorum.
Çiğli Fazla Mesai Tiyatro Topluluğu’ndan bir tornacı |