27 Eylül 2013
Sayı: KB 2013/38

AKP’den savaş tezkeresi
Yayılmacılık ve yağma odaklı dış politika
Suriye halklarıyla dayanışmayı büyütelim!
CHP’nin sahte savaş karşıtlığı
Yeni Haziranlar işçi sınıfının önderliği ile zafere ulaşacak! - K. Toprak
Haziran ruhu AKP’yi korkutuyor!
Asimilasyon politikalarına karşı birleşik-kitlesel-militan direniş!
“Emekçilerin direnmesinden daha doğal bir şey olamaz!”
“Benimle aynı durumda olan arkadaşları yan yana gelmeye çağırıyorum!”
Çocuklarımızın katili bu düzendir!
Feniş direnişi eylemlerle sürüyor!
Gericiliğin ağırlığı ve devrimci çıkış yolu
İran-Batı yakınlaşması
Yunanistan, ırkçı-faşist saldırganlık ve çözüm

Almanya seçimleri ve sonuçları

Kapitalist düzene rahat yok!
Güney Kürdistan’da seçimler
Gençlik forumlarda mücadeleyi büyütüyor
Düzen üniversitelerde baskılarını arttırıyor…
Savunma sanayinin bir parçası olarak üniversiteler
“Direniş dediğimiz aslında tam bir diriliş!”
“Devrim yürüyüşümüz ON’larla sürüyor!”
ODTÜ yolu, ‘çevreci’ AKP ve direniş çizgisi - T. Kor
Faşist devlet terörüne karşı direnişi yükseltelim!
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Yunanistan, ırkçı-faşist saldırganlık ve çözüm

 

Yunanistan kapitalizmin küresel krizinin en çok etkilediği ülkelerden biridir. Kriz adeta bu ülkenin ekonomisini teslim almış ve çökertmiştir. Ekonomisi, deyim uygunsa iflasın eşiğine gelmiştir. Son birkaç yıl içinde işsizlik tavan yapmış AB ülkeleri içinde başı çekmektedir. Yoksulluk diz boyu, milyonlarca insan sefalet içinde yaşıyor. Ülkeye boydan boya perişanlık hakim.

Hiç kuşkusuz, ülke ekonomisinin bu gerçekten perişan tablosunda İMF, AB ve AMB üçlüsünün “kurtarma paketleri” adı altında dayattığı sosyal yıkım paketlerinin çok büyük rolü var. Yunanistan ekonomisi ve maliyesi adeta AB ve AMB’ye teslim edilmiş, neyi nasıl kullanacakları dahi onlar tarafından belirlenmektedir.

Yunanistan’a hükümet de dayanmıyor. Şimdi, İMF, AB ve AMB’nın sadık memurları gibi çalışan teknokratlar işbaşındalar. Anlaşılacağı gibi, ülkeyi fiilen AB ve onun lideri Almanya yönetiyor. Almanya sürekli olarak bu yoksul ülkeyi borçlandırıyor, her geçen gün kendisine daha da bağımlı hale getiriyor. AB ve onun adına Almanya’nın tüm politikaları sömürgeci politikalardır ve zaten hedefi de Yunanistan’ı sömürgeleştirmektir. Gerçek şu ki, bu konuda hayli mesafe de alınmış bulunuyorlar.

Tüm bu sömürgeci politikalara İMF, AB ve AMB’nin acımasız sömürü, yağma ve yıkım saldırılarına, işçi ve emekçiler her defasında yüzbinler halinde sokaklara çıkarak, grevlere, genel grevlere başvurup, hayatı felce uğratarak cevap veriyorlar. Yunanistan son birkaç yıldır sayısız greve sahne olan, deyim uygunsa bir grevler ülkesidir. O kadar ki, her saldırıdan sonra boydan boya sınıf ve kitle hareketleri ile sarsılıyor.

Altın Şafak” sermayenin öz çocuğudur

Her kriz dönemi aynı zamanda ırkçı-faşist saldırganlığın boy verdiği bir dönemdir. Kapitalizm kriz demektir, kriz ise ırkçı-faşist virüsün ürediği bir bataklıktır. Her yerde ırkçılık ve yabancı düşmanlığı bu batakta üremektedir. Neo-nazi akımlar da bu batakta üremektedirler. Sermayenin öz çocuğudurlar, sermaye tarafından beslenmekte, sermaye devletlerince kollanıp, korunmaktadırlar. Ve elbette ki, zamanı gelince devrimci sınıf mücadelelerine karşı kullanılmak üzere hazırda tutulurlar.

Daha düne kadar bir demokratik ve sosyal haklar cenneti olarak sunulan Almanya başta gelmek üzere, tüm Avrupa’da en iğrencinden bir ırkçılık ve yabancı düşmanlığı kol gezmektedir. Avrupa’nın bir gerçeği de hızla gelişen bu ırkçı-faşist saldırganlıktır. Her yerde ırkçılık ve yabancı düşmanlığının gerisinde sermaye vardır. Her yerde de ırkçı-faşist örgüt ve çeteler polisle içiçedirler. Polisle ortak çalışmakta, işçi, emekçi, ilerici, anti-faşist ve devrimci güçlere dönük saldırılar için, polisin ve istihbarat örgütlerinin aktif yardımını almaktadırlar. İşledikleri cinayetlerin hepsinde polisin de sorumluluğu vardır.

Yunanistan bir kriz ülkesidir. Bu yoksul ülke sadece sınıf ve kitle hareketleri ile sarsılmıyor. Bu ülkenin bir önemli gerçeği de son birkaç yıldır gündemden düşmeyen ırkçı-faşist saldırganlıktır. Bunun en bilinen temsilcisi ise, Yunanistan’ı bir baştan bir başa sarsan işçi ve emekçi hareketlerine, grev ve gösterilere saldırmak, güpegündüz sokaklarda terör estirmek, göçmenlere dönük provokasyonlar düzenlemek gibi icraatlarda bulunan “Altın Şafak” adlı acımasız neo-nazi örgüttür. Yunan sermayesinin öz çocuğu olan bu insanlık düşmanı örgüt, gelinen yerde işi ilerici, anti-faşist ve devrimci güçlere dönük cinayetler gerçekleştirmeye kadar vardırmışlardır.

Altın Şafak” insanlık düşmanı bir suç çetesidir

Her zaman sınıf ve kitle hareketlerine sahne olan Yunanistan, bir süredir bu cinayet örgütüne mensup canilerin acımasızca gerçekleştirdikleri bir katliamla sarsılıyor. Bu cinayet çeteleri geçtiğimiz günlerde Pavlos Fyrssan adlı bir anti-faşist rap şarkıcısını katletti. Cinayet yanıtsız kalmadı. Yunan halkı kapitalizmin öz çocuğu olan faşizm belasını çok iyi tanımaktadır. Savaş suçlusu Alman tekellerinin eseri olan Hitler’in akıl almaz vahşetini en çok yaşayan halklardan biridir. Yunan halkı bu saldırganlığa teslim olmamış, yıllarca bu tam bir gözü dönmüşlük örneği olan saldırganlığa karşı yiğitçe savaşmıştır. Yani anti-faşist bir mücadele geleneğine sahiptir. Bu niteliğini anti-faşist rap şarkıcısı Pavlos cinayeti karşısında bir kez daha ortaya koymuştur.

Nitekim olay duyulur duyulmaz Yunan halkı sokaklara döküldü. Yunanistan’ın başta Atina ve Selanik gibi kentleri olmak üzere hemen tüm kentlerinde yaygın protesto gösterileri yapıldı. Protesto gösterilerine her yerde binlerce kişi katıldı. Canilerin polisle omuz omuza çalıştıklarını, cinayette polis parmağı olduğunu biliyorlardı. Bu nedenledir ki, her yerde polisle çatışıldı. Yaygın gözaltılar oldu. Ve bu arada bu alçakça işlenmiş katliama dönük tepkiler Yunanistan’la sınırlı kalmadı, olay Avrupa’da ve tüm dünyada yaygın tepkilere neden oldu.

Politik partiler ve hükümet katında da tepkiler vardı. Syriza katliamı sert biçimde kınadı, sorumlularının bulunup cezalandırılmasını istedi. Ama en ilginç ve dikkat çekici olanı, hükümet partilerinin tepkisiydi. Hükümet partileri Altın Şafak’ı bir “suç örgütü” olarak nitelediler ve buna uygun bir muameleye tabi tutulmasını istediler. Şüphesiz ki, bu açıklamaların hiçbir inandırıcılığı bulunmamaktadır. Burjuvaziye özgü yeni bir ikiyüzlülük örneğidir. Son derece açık işlenmiş ve kamuoyunun yoğun ve yaygın tepkisini çekmiş olayı unutturmak, tepkileri yatıştırmak amaçlı bir manevradır.

Irkçılık ve yabancı düşmanlığı her yerde olduğu gibi Yunanistan’da da bir devlet politikasıdır. Doğal olarak, Altın Şafak canilerinin arkasında da devlet vardır. Dahası, Avrupa’nın diğer ülkelerindeki ülküdaşları gibi Altın Şafak da polisle iç içedir. Polis tarafından korunmakta, kollanmakta ve kanlı icraatlarını gerçekleştirmede polisin aktif yardımını almaktadırlar. Gerçek budur ve bu gerçek son olayla ortaya saçılan delillerle bir kez daha doğrulanmıştır. Ve nihayet, işbaşındaki hükümet işçi, emekçi, ilerici ve devrimci düşmanı bir hükümettir ve tüm açıklamalarına karşın bu hükümet de bu cinayet örgütüne arka çıkmaktadır.

Irkçı-faşist saldırganlığın panzehiri devrimci sınıf mücadelesidir

Kapitalizm her türden melanetin ürediği bir bataklıktır. Doğal olarak ırkçılık ve yabancı düşmanlığı da bu bataklıkta üremektedir. Irkçı-faşist saldırganlar bugün için ilerici ve devrimcileri hedeflese de de, faşist saldırganlığın asıl hedefi devrimci sınıf mücadelesidir. Burjuvazi şimdiden onu devrimci sınıf mücadelesine karşı bir dalgakıran olarak hazırlamaktadır.

Kapitalizm var oldukça, ırkçı-faşist saldırganlık da hep var olacaktır. Öyleyse bataklık köklü bir biçimde kurutulmalıdır. Yani kapitalizm yıkılmalıdır. Bu ise devrimci sınıfın işidir. Faşizme karşı mücadele devrimci sınıfla ve devrimci sınıf mücadelesinin tabanına dayalı olarak yürütülmelidir.

 
§