21 Aralık 2012
Sayı: SİKB 2012/16
(50)

 Kızıl Bayrak'tan
Savaş bütçesi, asgari ücret ve sendikal bürokrasi
Halkların birleşik-militan direnişi!
NATO kirli bir
iç savaş örgütüdür!
ABD destekli savaş hazırlıkları sürüyor!
Roboski katliamının sorumlusu devlettir
Kolluk güçleri yeni katliam silahlarıyla donatılıyor
“Taraf”ın liberal yazarları misyonlarını tamamladı
Taşeronluğa karşı mücadele hayati ve acildir!
CHP’li belediyede
taşeron köleliği
Asgari ücretlinin açlık ve sefaletle imtihanı
İmkânsızı başarmak ve Netaş Grevi
Direniş alanlarında özgürleşenler, özgür ve eşit bir dünyayı
inşa ediyor!
Hey Tekstil işçileri:
TKİP IV. Kongresi Kapanış Konuşması
Eğitim bütçesi neden artıyor?
AKP şefi Erdoğan’a ODTÜ’de geçit yok!
Mısır’da siyasal bunalım devam ediyor
Silahlı çeteler El Yarmuk kampına saldırdı!
Dünyadan emekçi eylemleri
Erdal Eren kavgamızda yaşıyor!
Direniş geleneği devrim mücadelesinde sürüyor
19 Aralık katliamını unutmadık, unutturmayacağız!
“Partiyi sevmek, onu anlamak, ona sarılmaktır”
Devlete hizmetten “Şaşmayanlar”dan “Açlığa Doymak”
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Mısır’da siyasal bunalım devam ediyor...

Mısır’ın geleceği işçi sınıfının elindedir!

 

Mısır’da Cumhurbaşkanı Mursi’nin büyük halk gösterileriyle karşılanan anayasa taslağı, geçtiğimiz Cumartesi günü raferanduma sunuldu. Referandumun bu ilk turuna çok düşük bir katılım (%32) oldu. Katılanların %56’sı taslağa evet, %43.5’i ise hayır oyu verdi. Referandumun ikinci turu 22 Aralık’ta yapılacak.

Mursi ve Müslüman Kardeşler’e karşı olan muhalif çevreler, zaten katılım oranı çok düşük olan bu ilk turdaki seçimlere hile karıştırıldığını, sandıkları erken kapatmak, kadınların oy kullanmasını engellemek gibi müdahaleler yapıldığını, bu nedenlerle de seçimin iptal edilmesini istiyorlar.

Kısacası referandumdan istikrar değil tam tersine kriz çıktı. Gerçek şu ki Mısır’da sular durulmuyor. Mısırlı işçi ve emekçilerin hoşnutsuzluğu her gün daha da artıyor ve yeni bir hareketliliği tetikliyor.

Diktatör gitti, diktatörlük yerinde duruyor

Mısır’da ardı arkası kesilmeyen yoğun, yaygın ve biri diğerinden de kitlesel protesto gösterilerinin ardından, tam 32 yıl Mısırlı işçi ve emekçilere kan kusturan Mübarek istifa etmek zorunda kalmıştı. Ancak, bunun sorunlarının çözümü için yeterli olmadığını anlamaları için çok zaman geçmedi. Mübarek gitmişti, ama yerine en sadık adamlarını bırakmayı ihmal etmemişti. İşin başına, işkenceleriyle ünlü istihbarat şefi getirilmişti. Yani, diktatör gitmesine gitmişti, ama diktatörlük yerli yerinde duruyordu!

Bunun için protestolar devam etti, Tahrir Meydanı tekrar tekrar dolup taştı. Bıçak, satır ve baltalarla insan katletmeye başladılar yine. Ordu devreye girdi, ama o da çözüm olmadı. Mısır’ın sokakları hiç boşalmadı. Suların durulmadığı ve rejimin en aşağılık temsilcileri işbaşında kaldıkları sürece de durulmayacağı iyice anlaşılınca, bu kez parlamenter demokrasi denen orta oyununa başvuruldu. Ama doğal olarak, bu oyundan, en örgütlü, demek oluyor ki, hazırlıklı olanlar karlı çıktı. Muhammed Mursi ve Müslüman kardeşler seçimleri kazandı. Selefilerin de desteği ile Mursi cumhurbaşkanı oldu, Müslüman Kardeşler de hükümet oldu.

Çağdışı bir rejime doğru..

Hiç kuşkusuz eski düzenden esasa ilişkin hiç bir şey değişmedi. Mısır burjuvazisi yerinde duruyordu. Özel mülkiyet sistemi devam ediyordu. Devletin temel kurumlarına dokunulmadı. Uluslararası ilişkiler özenle korundu. Başta ABD’ye olmak üzere, kapitalist sistemin efendilerine bağlılık da sürüyordu. Çünkü Mursi ve Müslüman Kardeşler, bu sistemin ürünü ve organik bileşeniydiler. Burjuva sınıfın temsilcisiydiler. Sistem karşıtı oldukları tümüyle bir yalandı. Bir riyakarlıktan ibaretti. Zaten, işbaşına geldikleri andan bugüne dek ortaya koydukları icraatları da bunu fazlasıyla doğrulamaktadır.

Şöyle ki, H. Mübarek rejimi aynı zamanda bir polis rejimiydi. Bu rejim yıllarca Mısırlı emekçilere, ilerici ve sol güçlere kan kusturmuştu. Mübarek döneminde tüm polis merkezleri birer işkence merkeziydi. Başında da, onun en sadık adamı istihbarat şefi vardı. Ayaklanma sırasında, protestocular her yerde ilk elden polis teşkilatına, karakollara saldırdı. İstihbarat elemanlarını kovaladı. Gözaltında olanları, cezaevlerindekileri dışarı saldı. Mısırlı emekçiler işte bu rejime son vermek ve özgürlüklerini ellerine almak için ayaklandılar. Ancak, Mursi işbaşına gelir gelmez polisi yeniden sokaklara sürdü. Gözaltı ve tutuklama terörü yeniden yoğunlaştı. İşçi grevlerini ezmek üzere, grevcilere saldırılar yapıldı. Yeniden işçiler kurşunlandı.

Mısırlı emekçilerin isyanı aynı zamanda gerçek bir bir sosyal patlamaydı. Emekçiler IMF ve Dünya Bankası’nın iktisadi ve sosyal yıkım politikalarına karşı ayaklanmışlardı. İşçi ve emekçi hareketinin yakın dönem mücadele birikimine, en başta da Mahalla’da cereyan eden 25 bin kişilik tekstil grevine dayanıyordu. Ayaklanmanın ilk günlerinden itibaren işçiler birer gösterici konumunda da olsa, alanlarda ve sokaklardaydılar. Tahrir’in son günlerinde kitle halinde ve ağırlıklarını hissettirerek vardılar. Gerçek şu ki, safları da esasen onlar ayrıştırdı. Orta sınıf, Amerikancı liberal burjuva kesim ve Müslüman Kardeşler, tam da işçiler alana geldikten sonra kaçtılar. Kısacası, Mısırlı işçiler ve emekçiler, o aşamada belki tam farkında değillerdi, ama dolaylı olarak bu yıkım politikasının temsilcilerini de istemediklerini ortaya koyuyorlardı.

Mursi işbaşına gelir gelmez, ilk icraatlarında biri de, yeniden IMF ve DB ile temas kurmak oldu. Yeniden onlardan yardım istedi. Emekçileri yıkıma uğratacak yeni bir kemer sıkma paketi hazırlayıp yedekte tuttu.

Mursi ve Müslüman Kardeşler tıpkı Türkiye’nin iki yüzlü ve riyakar başbakanı Erdoğan gibi, sık sık Gazze sorununu kaşır, Gazze’de sergilenen vahşeti protesto eder. Fakat bunların gerçek bir karşılığı yoktur. Erdoğan gibi Mursi’nin de bu konuda hiç bir samimiyeti yoktur. İsrail hala onların stratejik müttefiğidir. Her ikisinin de ağababası hala ABD’dir. Zaten Mursi halihazırda İsrail Siyonizmi ile ilişkilerine son vermiş değildir.

Son olarak, Mısırlı emekçiler çağdışı-gerici kurallardan bıkmışlardı. Onların özlemi şeriat kanunlarıyla yönetilecek bir Mısır değildi. Bu alanda da, hayal kırıklığına uğradılar. Müslüman Kardeşler çağdışı gerici güçlerdi. İktidara gelir gelmez alelacele çağdışı Suudi Krallığı ve Katar Emirliği ile ilişki kurdular. Türkiye’deki dinsel gericiliğin temsilcisi AKP’yi kardeş ilan ettiler. Bunlarla da kalmadılar, ucu tümüyle çağdışı bir rejime çıkan bir anayasa taslağı hazırlayıp referanduma sundular. Mursi ve Müslüman Kardeşler, Selefiler’in de desteğinde şeriat kanunlarının damgasını vurduğu çağdışı bir rejim kurmak istiyorlar.

İşte Mısırlı emekçilerin itirazlarının özü ve esası tüm bunlaradır. Onlar, yeniden azdırılan polis rejimine, IMF ve DB’nin iktisadi ve sosyal yıkım politikalarına, somut olarak da hazırda tutulan IMF ve DB patentli kemer sıkma paketine ve Mısır’ı çağdışı koşullara götürecek olan anayasa taslağına karşıdırlar.

Refarundumun ilk turundaki düşük katılım oranı bunun ifadesidir. Tüm handikaplarına karşın, anayasa manevrası esasında onları ilgilendirmemektedir. Ayaklanmanın başlangıcındaki gibi, gerçek bir özgürlük, dış güçlerin oyuncağı olmayan bir Mısır, komşu halklarla kardeşçe ilişkiler ve onurlu bir yaşam, Mısırlı işçi ve emekçilerin özlemi olmaya devam ediyor.

Mısır’ın geleceği işçi sınıfının ellerindedir

Mısır’da bugün Müslüman Kardeşler gibi çağdışı güçlerin etkin konumda olması, hiç kuşkusuz Mısır işçileri ve emekçileri ile ilerici ve sol güçlerinin hak etmedikleri bir durumdur. Mısırlı emekçiler bunun için isyan etmediler. Sokaklara bunun için akmıyorlar, Tahrir Meydanı’nı yeniden ve yeniden bunlar kalsın diye doldurmuyorlar. Onlar özgür, bağımsız ve aydınlık bir Mısır’dan yanadırlar.

Ne var ki ve ne yazık ki, dur durak bilmeyen gösterilerin cereyan ettiği Mısır’da işçi sınıfı ve emekçiler çok temel bir silahtan yoksunlar. Mısır işçi sınıfı hala devrimci partisinden yoksun. Haliyle Mısır işçi sınıfı devrime hazırlıksız. Dolayısıyla, gitgide kendisini hissettiren sosyal sınıf hareketi doğal sonuçlarına ulaştırılamıyor. Bundan ise başta ABD olamak üzere emperyalist devletler, Mısır burjuvazisi ve Müslüman Kardeşler yararlanıyorlar. Bu temel sorunlar aşılamadığı sürece de bu böyle olacaktır.

Fakat yine de bu geçici bir durumdur. Her şeye karşın Mısır’da sular durulmayacak, devinim devam edecektir. Mısır modern sınıf ilişkilerinin ve modern sınıf hareketlerinin hatırı sayılır bir düzeyde seyrettiği bir topraktır. Tam da bu nedenledir ki, Mısır işçi sınıfının arzulu, ısrarlı, inatçı ve sürekli deneyim biriktiren sosyal hareketliliği, bu temel zayıflığını giderecek koşulları da oluşturacaktır. Emperyalistlerin ve yerli işbirlikçilerinin iktidarı er ya da geç yıkılacaktır.

Enternasyonal-Info