20 Nisan 2012
Sayı: SYKB 2012/16

 Kızıl Bayrak'tan
Kurultayın gücüyle devrimci 1 Mayıs’a
yeni mevziler kazanmaya!
Sermaye iktidarının komşu halkları hedef alan saldırganlığı devam ediyor...
Newroz direngenliğine
tutuklama terörü
Karadağ davasının aynasında
düzen gerçeği
Bosch’ta deviremeyen darbe güçlendirdi
Bosch’ta patron-çete
saldırısına protesto
Türk Metal çetesi
Bosch işçilerine saldırdı!
Sınıf devrimcileri 1 Mayıs’a hazırlanıyor!
GOP’ta 1 Mayıs şenliği gerçekleşti
Sermayenin saldırılarına karşı
1 Mayıs’a!..
Taşeron İşçileri Kurultayı işçi kürsüsü oldu
DİSK/Genel-İş yöneticileri kurultayı değerlendirdi
Tarihten güncelliğe dünyada ve Türkiye’de 1 Mayıs - H. Fırat
Yunanistan, sınıf mücadelesinde dönüm noktası...-V.Yaraşır
Mısır’da gerici iktidar çatışmaları
BM’den Suriye’ye gözlemci heyeti
Kıbrıs BES yeniden
süresiz grevde.
Ekim Gençliği 1 Mayıs’a hazırlanıyor!..
ODTÜ öğrencileri
mücadeleyi büyütüyor
Eğitim hakkına sahip çık!
Osmangazi Üniversitesi’nde
cami yapımı...
10. BİR-KAR Gençlik Kampı başarıyla gerçekleşti!..
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Karadağ davasının aynasında düzen gerçeği...

Polis vuruyor, yargı aklıyor!

Hesabı işçi ve emekçiler soracak!

Son yıllarda Terörle Mücadele Yasası (TMY) ve Polis Vazife ve Salahiyet Kanunu’nundaki (PVSK) değişikliklerle birlikte, polis cinayetlerinde belirgin bir artış yaşanmaktadır. Polisin artan yetkileri sonucu sadece siyasi kimliğe sahip insanlar değil, artık herkes devlet şiddetinin hedefine her zamankinden daha yakın olmuştur.

Bununla birlikte düzen yargısı, polis cinayetlerini aklama mekanizması olarak hiçbir kural ve hukuk tanımadan işlemektedir. Bunun örneklerinden biri de Karadağ davasıdır.

TKİP militanı Alaattin Karadağ’ın 19 Kasım 2009 tarihinde Esenyurt-Avcılar polisi tarafından sokak ortasında kurşunlanarak katledilmesinin ardından açılan davanın her duruşması, polis-mahkeme işbirliğinin yeni bir kanıtı olarak, devletin kirli siciline eklenmektedir. Sermaye devletinin mahkemelerinin katil polisleri yargılamak değil de aklamak niyetinde olduğu her duruşmada görülmüştür. Zaten bu cinayeti işleyen polislerin sadece biri hakkında göstermelik bir dava açılmıştır. Alaattin’i vuran polislerden Oğuzhan Vural tutuksuz “yargılanmaktadır” ve “görevine” başka bir ilde devam etmektedir!

Yargı katilleri aklama mekanizması olarak işliyor!

Geçmiş duruşmalar, düzen yargısının bu cinayeti örtbas etme çabalarıyla geçtiğini açıkça göstermektedir. Bu açıdan duruşmaların seyrine kısaca göz atmakta fayda vardır: İlk duruşma 16 Haziran 2010 tarihinde görülmüştür. Duruşma sırasında, mahkemede ifade veren tanıkların duruşma salonuna mahkeme kalemi ile salonu bağlayan koridordan alındıkları görülmüş, bu durumda, her tanık diğer tanığın ifadesini ve duruşma sırasında sorulan tüm soruları dinleyerek tanıklık yapmıştır. Polis-mahkeme işbirliğini gözler önüne seren bu tutum, davayı takip etmek için Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) İstanbul Şubesi bünyesinde oluşturulan Karadağ Davası Takip Komisyonu üyesi avukatlar tarafından da mahkeme salonunda teşhir edilmişti.

Davanın 9 Kasım 2010’da görülen ikinci duruşmasında ise, olayı evinin balkonundan gördüğünü ve “vatansever olduğu için ifade verdiğini” belirten bir tanık ifade vermiş, yine aynı tanık, mahkemeye tarihsiz ve havalesiz bir dilekçe vererek, kendi evinin keşiften hariç tutulmasını talep etmiştir! Olay yeri incelemesi yapılmak üzere keşif kararı verilmesine rağmen, üçüncü dava öncesinde, 25 Mart günü yapılması gereken keşif mahkeme başkanının Kocaeli İnfaz Hâkimliği’ne tayin edilmesiyle keyfi biçimde engellenmiştir.

Davanın 21 Nisan 2011’de görülen üçüncü duruşması da polislerin keyfi tutumları ve mahkeme-polis işbirliği damgasını vuran ibretlik bir duruşma olmuştur. Salonda mahkeme heyetine dönük olarak bellerinde silahla ayakta bekleyen kişilerin sivil polisler olduğu avukatlar tarafından tespit edilmiş, avukatların talebi üzerine sivil polisler duruşma salonundan çıkarılmışlardır. Yine aynı celsede polisin yönlendirmesiyle tanıklık yapan, olayı aynı anda ve birlikte gördüklerini ifade eden iki tanık birbirleriyle çelişkili ifadeler vermiş, en son dinlenecek tanık ise tanıklık yapmadan adliyeyi terketmiştir. Gerek 24 Haziran 2011’de yapılan 4. duruşma, gerekse, 26 Eylül 2011 tarihinde görülen 5. duruşmada yine sivil polislerin yer alması mahkemenin katliamcı polisleri aklamak için çalıştığını gözler önüne sermiştir. Mahkeme heyeti, katil polis Oğuzhan Vural’ın duruşma salonunda da silahlı korumaya alınmasını sahiplenirken, MOBESE kayıtları, atış mesafesi vb. için Adli Tıp raporlarının dosyaya eklenmemesi ve tanıkların dinlenmemesi ise davanın sürüncemede bırakılmak istendiğini göstermektedir. 5. duruşmada mahkeme heyetinin Karadağ avukatlarının yaptığı müdahalelere gülerek ve sırıtarak yanıt vermesi ise polis-mahkeme işbirliğinin bir başka göstergesidir.

6. duruşma ise, 13 Ocak’ ta yapıldı. Karadağ’ı açık biçimde infaz eden sanık polisin tutuklanması talebi mahkeme heyetince “kaçma şüphesi bulunmamaktadır” denilerek reddedildi! Avukatların olayın keşfi yapılmasına ilişkin talepleri de geri çevrildi. Bu duruşmada, infazın gerçekleştiği saatlere ilişkin olay yeri ve çevresinin MOBESE görüntülerinin polislerce silindiği/kaybedildiği ortaya çıkması ise katliamcı polislerin birçok delili açıkça kararttığını da açıkça gözler önüne serdi.

Şimdiye kadar polis tarafından hazırlanan “tanık” ifadeleri, kaybolan, yok edilen deliller ve mahkeme heyetinin tutumları düşünüldüğünde 27 Nisan 2012 tarihine ertelenen bir sonraki duruşmanın farklı geçmeyeceği, devletin cinayeti örtbas etme çabasını sürdüreceği ortadadır.

Yargı sermaye sınıfının safında iş gördüğünü benzeri davalarda defalarca kanıtlamıştır. Bu nedenle bu düzen mahkemelerinden gerçek bir adalet beklentisi aldatıcıdır. Karadağ davasının işleyişi bu ülkede yargı mekanizmasının nasıl işlediğini özetlemektedir. Örneğin katil polis Oğuzhan Vural dışarıdayken ve “işine” devam ediyorken, Alaattin Karadağ’ın sokak ortasında yargısız infaz edilmesini protesto edenlere ise dava açılmaktadır. Bu açıdan pek çok örnek bulunmaktadır. Şerzan Kurt davası, Hopa davası, Hrant Dink cinayetinde ya da Uludere’de yaşandığı gibi… Roboski Köyü’nde 34 köylüyü bombalar yağdırarak katledenler değil de, bombardımandan sağ kurtulanlar “pasaport kanununa muhalefet”, “sınırı yasadışı yollarla ihlal etme” ve “ülkeye sınırdan kaçak mal sokma” suçlamasıyla yargılanmaktadır! Tüm bunlar yargının işlevini açıklamakta, bu düzende hukuk ve adalet kavramlarının nasıl da içinin boşaltıldığını göstermektedir.

Karadağ davasının peşini bırakmayacağız!

Karadağ davası gibi davalar sembolleşen davalardır. Burada iki ayrı sınıf, sömürücülerle sömürülenler, karşı karşıya gelmektedir. Mücadelenin seyrine göre, toplumsal tepki örgütlenebildiği koşullarda, böylesi davalardaki kazanımlar işçi ve emekçilerin mücadele hanesine yazılacaktır.

Biliyoruz ki, Alaattin Karadağ’ ın yargısız infazı ne ilktir ne de son olacaktır. Yargılı-yargısız infazlar, işkenceler, gözaltında kayıplar, faili ‘meçhul/malum’ cinayetler, katliamlar, keyfi tutuklamalar vb. pek çok yol ve yöntemler bir devlet geleneği olarak kullanılmaktadır. Türk sermaye devletinin kirli sicilinde, ilerici devrimci güçlere ve Kürt halkına karşı işlediği bu türden fazlasıyla suç dosyası bulunmaktadır. Bu nedenle katillerden hesap sormak için devrim mücadelesinin yükseltilmesi gerekmektedir. İnancımız tamdır ki gün gelecek, hesap sorulacaktır!