30 Mart 2012
Sayı: SYKB 2012/13

 Kızıl Bayrak'tan
Devrimci 1 Mayıs hazırlığını
saldırılara karşı direnişi büyütmenin olanağına çevirelim!
1 Mayıs’ı kazanmak için görev başına!
1 Mayıs’ta mücadele alanlarına!
Polis terörüne rağmen emekçiler Ankara’da!
“Her yer Ankara, her yer direniş!”
Özgür Gündem’e kapatma!
“Taşeron İşçileri Kurultayı’na yürüyoruz!”
Emekçi kadınlar 1 Mayıs’a yürüyor
ELTA işçilerine gözaltı terörü
MEPA direnişi umut oluyor!
1 Mayıs öncesinde saldırı yasaları tartışıldı
Ceha işçileri mücadelede kararlı!
Enerji işçilerine gözaltı terörü
Volkan Yaraşır ile dünya, bölge, Türkiye ve 1 Mayıs
üzerine konuştuk...
Sınıf hareketinde yeni bir eşiğe doğru
Türk Metal çetesini korku sardı
Türk Metal’i yıkma çağrısı
“Nükleer Güvenlik Zirvesi”nden
savaş tehdidi
Almanya’da uyarı grevleri
Avrupa’da son 10 yılın en büyük Newroz’u
Ekim Gençliği’nin kampanya çalışmalarından..
Emperyalistler ve işbirlikçileri “Suriye’nin Dostları” değil,
halkların düşmanlarıdır!
Gazi anması ve çarpıtılan gerçekler
Özel hastanelerde alınan katkı payı %90’a çıkarıldı
30 Mart 1972 Kızıldere direnişi
Mücadelemiz ortak olmalıdır!
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Sınıf hareketinde yeni bir eşiğe doğru

K. Toprak

Bosch işçilerinin attığı adım, hiç kuşku yok ki son yıllarda sınıf hareketinde lokal düzeyde yaşanan en önemli gelişme idi. Dahası Bosch işçilerinin Türk Metal çetesini sırtlarından silkeleyerek attıkları bu lokal adım önümüzdeki dönemde sınıf hareketinde ortaya çıkabilecek mücadele dinamiklerini de bir kez daha ortaya serdi.

Daha önce de birçok vesile ile dile getirildiği üzere son yıllarda sınıf hareketi belli bir ivme ile yoluna devam ediyor, bu ivme ise daha çok, ağırlaşan çalışma ve yaşam koşullarına karşı sendikalaşma eğilimi olarak kendisini hissettiriyordu. Kimi dönemlerde ise güvencesizliğe karşı mücadele önplana çıksa da, bu mücadelelerin her biri sınıf hareketine birleşik bir karakter kazandırma potansiyelinden yoksun bulunuyordu. 1 Mayıs Taksim çıkışı ve Tekel işçilerinin Ankara’nın göbeğinde yaktıkları direniş ateşi ise, bu lokal gelişmelerin tersine birleşik bir sınıf hareketini arayışının temel dinamiklerini oluşturuyordu.

Burada Tekel direnişine bir kez daha dönmekte ve yarattığı mücadele potansiyelini hatırlamakta özel bir fayda bulunuyor. Zira Bosch işçilerinin attıkları tarihsel adımın ilk filizleri aslında Tekel direnişi ile birlikte ortaya çıkıyordu.

Bu filizlerden ilki sınıfın bağrında yeşeren umut tohumları oldu. Bine yakın işçinin Ankara’nın göbeğinde kurduğu çadırlar işçi sınıfını toplumsal gündemin baş köşesine taşımakla kalmadı. Aynı zamanda kitlelerde mücadele edilebileceğine ve kazanılabileceğine dair solan umutların yeniden yeşermesini sağladı.

Bosch işçilerinin attıkları tarihsel adımla paralel olan ikinci filiz ise, Tekel direnişinin ortaya çıkardığı politik sonuçlarda kendisini gösterdi. Tekel direnişi daha önce defalarca tartışılan ve şu an tekrar ele almaya gerek olmayan nedenlerle yaratabileceği dinamiklerin gerisinde sonuçlarla sona erse de, sınıf hareketinde sendikal bürokrasi gerçeğine dair tartışmaların alevlenmesine neden oldu. Tekel direnişi sırasında yaşanan sendikal ihanet ve işçilerin bir bölümünün bu ihanete karşı verdikleri mücadele, sonrasındaki süreçte de sendikal bürokrasi gerçeğini çok daha yakıcı bir tartışma olarak ön plana taşıdı. Ontex, Çel-Mer gibi direnişler aynı zamanda sendikal bürokrasiye karşı verilen mücadelelerin mevzileri olarak öne çıktılar. Birçok sendika içinde muhalefet odakları oluşmaya başlarken, sendikalizm batağına saplanan EMEP gibi reformist akımlar dahi sendikal bürokrasiye karşı mücadele naraları atmaya başladılar.

Bu yüzden Bosch işçilerinin attığı adım da bu politik atmosfer içinde şekillendi demek yanlış olmaz. Çünkü Bosch işçileri sendikal hareket içinde bürokrasinin ve sermaye borazanlığının en geniş planda hüküm sürdüğü Türk Metal çetesine üyeydiler.

Sendikal bürokrasiye karşı yükselen tepkilerin ve yoğunlaşan arayışların ilk sonuçlarını aslında kumdan bir kale olan bu korku imparatorluğunda üretmesi ise hiç de şaşırtıcı olmadı. Çünkü Türk Metal çetesi sıradan bir “sarı sendika” değil, bizzat bir sermaye örgütü olan MESS tarafından yetiştirilip büyütülen bir ihanet şebekesiydi.

Değiştirilebileceğine dair umut ve inanç çoğu zaman diplerde gezse de en büyük tepki de bu nedenle her zaman burada şekillendi.

Bosch işçileri ise her zaman bu ihanet şebekesinin en zayıf karnı oldular. Büyük bir korku imparatorluğu olarak işçilerin üzerine karabasan gibi çöken bu çeteye karşı çeşitli vesilelerle tepkilerini dile getirmekten geri durmadılar. Ancak bu zamana kadar gösterdikleri tepkiler dar grupların kendiliğinden tepkileri olarak kaldı ve Türk Metal çetesi tarafından etkisizleştirilmesi hiç de zor olmadı. Bu kez Bosch işçileri Türk Metal çetesini sırtlarından atarak, sınıf hareketinin umut yuvası haline getiren ise yaklaşık birbuçuk yıldır kesintisiz bir şekilde sürdürdükleri sabırlı, soluklu, kararlı ve elbette ki örgütlü çalışma oldu. Birleşik Metal yönetiminin birçok mücadelede bildiğimiz tutuk ve kaygılı tutumlarının Bosch işçilerinin örgütlenmesi sürecinde geri plana itilerek sürecin bir onur meselesine dönüşmesi ise, bu çalışmanın sonuca ulaşmasında etkili olan bir diğer faktör oldu.

Sonuçta, Bosch işçileri bu birbuçuk yıl içinde kendilerini önemli ölçüde geliştirerek, kendilerine gerçek bir kurmay yarattılar. İstifa sürecinde o salonda bulunan herkes ise, bu kurmayın öncü niteliğini açık bir şekilde görmüş oldu. Bosch işçilerinin öncü kurmayları şahsında yarattıkları nitelik, Türk Metal kalesinde ilk gediği açmış olmanın onuru ile birleştiğinde ortaya sınıf hareketinin ihtiyaç duyduğu bağımsız taban inisiyatifinin ilk nüvelerinin çıktığını söylemek yanlış olmaz. Zira, Türk Metal gibi bir korku imparatorluğunu sırtlarından söküp atmanın yarattığı özgüvenin bir sonucu olarak Bosch işçilerinin önemli bir bölümü taleplerine yanıt vermediği oranda Birleşik Metal’i de aşabileceklerini, önlerine çıkan her engelle hesaplaşmaktan çekinmediklerini büyük bir rahatlıkla dile getirmekteler.

Ortaya çıkan bu yeni niteliğin sınıf hareketinin yeni döneminde oldukça önemli bir veri olduğunu bugünden söyleyebiliriz. Daha da önemlisi, bu niteliğin temel metal işletmelerinde, bir başka ifade ile işçi sınıfının kalbinde boy veriyor olmasıdır. Yani Bosch işçilerinin attığı tarihsel adımla birlikte sınıf hareketinin temel mücadele dinamikleri bir kez daha büyük sanayi işçilerine doğru kaymaktadır. Sanayi proletaryasını “aristokrat” ve “işe yaramaz” ilan eden tasfiyeci akımlara da bir tokat anlamına gelen bu gelişme yıllardır sermaye borazancısı sendika ağaları tarafından denetim altında tutulan sanayi proletaryasının hak ettiği yere, yani sınıf hareketinin merkezine doğru yol alacağının da yeni bir kanıtıdır. Zira, Bosch işçilerinin attığı tarihsel adım büyük oranda sessizlikle geçiştirilmeye, basit bir sendika değiştirme arayışı olarak lanse edilmeye çalışılsa da, bundan sonra bu temel işletmelerde yaşanacak her hareketlilik çok daha geniş etkiler yaratacak, sınıf hareketi için gerçek bir çekim merkezi haline dönüşecektir.

Ancak buraya kadar ifade ettiklerimiz önümüzdeki dönemde sınıf hareketinin kendiliğinden bir şekilde sıçrayacağı yanılsamasına da yol açmamalıdır. Tam tersine, bu yeni dönem sınıf devrimcileri başta olmak üzere işçi sınıfının devrimci mücadelesini büyütme kaygısını duyan herkese oldukça önemli sorumluluklar yüklemektedir.

Ortaya çıkan tablo bugüne kadar burjuvazi için sınıf hareketini denetim altında tutmanın temel bir aracı haline dönüşen sendikal bürokrasinin işinin artık hiç de kolay olmadığını göstermektedir. Bosch işçilerinin sınıfın bağrında yeşerttiği umut tohumları bundan sonra sendikal bürokrasiye karşı mücadeleyi çok daha etkili bir gündem haline getirecektir. Bu mücadeleyi başarıya ulaştıracak olan ise, Bosch’un öncü işçileri arasında ilk nüvelerini gördüğümüz bağımsız taban inisiyatifinin geliştirilip-güçlendirilmesi, sınıfın geneline yayılmasıdır.

Önümüzdeki bu yeni dönemde gözümüz kulağımız her bir sanayi havzasında temel işletmelerde olmalıdır. Buraların öncülerine ya da öncüleşme potansiyeli taşıyan işçilerine ulaşmak, onları gerçek bir sınıf bilinci ile donatıp, öncü işçi inisiyatifleri içerisinde bir araya getirmek, bu yeni dönemi göğüsleyebilmek için ertelenemez bir görev durumundadır. Bu başarılabildiği durumda sınıfın partisinin yeni tarihsel dönemi kucaklama hazırlığı da gerçek bir niteliğe dönüşecektir.