14 Mayıs 2010
Sayı: SİKB 2010/19

 Kızıl Bayrak'tan
Sendikal bürokrasiyi
teşhir ve tecrit edelim!
Sınıfa karşı sınıf çizgisinde
bir duruş!
Reformizmin Taksim’i baltalama girişimleri fiyaskoyla sonuçlandı!
Sınıfın devrimci iktidar mücadelesini yükseltelim!
Kürt halkına yönelik
saldırılar yayılıyor
İsrail’in OECD üyeliğine Türkiye’den destek!
4-10 Mayıs “İş Sağlığı ve Güvenliği Haftası”nda Türkiye gerçeği
Ankara’da KESK ve Türk-İş’ten
26 Mayıs açıklaması
UPS Kargo işçileri direnişte!
İşten atılan UPS işçileri ile konuştuk
İşçi ve emekçi hareketinden
Fiili-meşru mücadele ruhuyla
İstanbul Kamu Emekçileri Kurultayı’na!
Metal İşçileri Birliği Merkezi Yürütme Kurulu’nun Mayıs Ayı Toplantısı değerlendirme ve Sonuçları..
Binler Deniz, Yusuf ve
Hüseyin’i andı
Gençlik hareketini ileriye taşıma sorumluluğunu kuşanmalıyız!
24. Geleneksel İTÜ Öğrenci Şenliği gerçekleştirildi!
Yunanistan sokağa çağrıyor!
Yunanistan işçi ve emekçilerinin kitlesel/militan direnişi
“Seçimler Almanya’da krizin daha da derinleşeceğinin gösteriyor!”
Kayseri İşçi Kültür Evi’yle
dayanışma sürüyor..
Güler Zere ölümsüzdür!
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

4-10 Mayıs “İş Sağlığı ve Güvenliği Haftası”nda Türkiye gerçeği…

“Her 7 dakikada bir iş kazası oluyor, her 10 saatte bir çalışan ölüyor!”

Gün geçmiyor ki iş “kazası” haberi duyulmasın. Özellikle Türkiye gibi sömürünün en ağır bir şekilde yaşandığı ve örgütlenmenin baskı ve zorbalıkla engellendiği ülkelerde iş cinayetleri yazık ki sık sık yaşanıyor. Temel amacı kârını arttırmak olan patronların dayattığı güvencesiz çalışma koşullarında işçi sağlığı açısından tablo oldukça vahimdir. Sigortasız çalışmanın yaygın olduğu bu düzende çoğu iş kazasının kaydı bile tutulmamaktadır. Ancak SGK verilerine yansıdığı kadarıyla bile iş kazası” adı altında oldukça fazla “iş cinayeti yaşanmaktadır.

Dünyada iş kazaları oranı % 44 iken, Türkiye’de iş kazaları oranı % 99.3’tür. Türkiye iş kazalarında Avrupa’da 1., dünyada ise 3. sırada yer almaktadır. Ülke genelinde yaklaşık her 7 dakikada bir iş kazası meydana gelmekte, her 10 saatte bir çalışan (her gün en az 3 çalışan) yaşamını kaybetmekte, her 6 saatte bir çalışan sürekli iş göremez (sakat) kalmaktadır.

4-10 Mayıs tarihleri arasındaki “İş Sağlığı ve Güvenliği Haftası” dolayısıyla Makine Mühendisleri Odası’nın (MMO) yayınladığı rapor işçi sağlığı ve güvenliği açısından oldukça çarpıcı veriler içermektedir. Raporda SGK verilerine göre 2008’de 72 bin 963 iş kazası ve 539 meslek hastalığı vakası yaşandığı, 866 çalışanın yaşamını yitirdiği 1.694 çalışanın sürekli iş göremez (sakat) olduğu ve 1 milyon 865 bin 295 gün geçici iş görmezlik oluştuğu belirtilmektedir.

İşçi sağlığı kapsamında meslek hastalıklarında üzerinde durulması gereken önemli diğer bir konudur. Ancak Türkiye’de bu alanda hiçbir kayda değer çalışma yapılmadığı için meslek hastalıkları verileri yeterince tutulmamaktadır. Yine aynı rapor bu gerçeğe de ışık tutuyor. Meslek hastalıkları oranı dünyada % 56 iken, Türkiye’de meslek hastalıkları % 0,7 (binde 7) oranındadır. Anlaşıldığı gibi, Türkiye’de meslek hastalıklarının tanısı konulmamakta, resmi kayıtlara da geçmemektedir. Meslek hastalığı gerçeği ne yazık ki silikozis hastalığı sonucu yaşanan ölümlerle gündeme gelebilmiştir.

Gerek işyerindeki fiziksel koşullar, gerek işyerinde kullanılan kimyasallar nedeniyle işçilerde çeşitli meslek hastalıkları oluşmaktadır. Oysa işyerlerinde bununla ilgili ne bir denetim vardır ne de koruyucu önlemler bulunmaktadır. Basit koruyucu önlemleri bile masraf olarak gören patronlar için işçinin fiziksel ya da ruhsal hastalıklara yakalanması önemli değildir.

Patronlarca işçi sağlığı açısından işyerlerinde önlemler alınmadığı gibi konuya dair eğitim de verilmemektedir. Verilse dahi ya göstermelik yapılmakta ya da bilinç çarpıtma işlevi dışında bir işe yaramamaktadır. Bu açıdan “örnek” eğitimi geçtiğimiz günlerde Desan Tersanesi patronu vermiştir. Evrensel gazetesinde çıkan habere göre, Desan Tersanesi patronu eski milletvekili Cengiz Kaptanoğlu, tersanesinde İş Güvenliği Haftası nedeniyle “eğitim” vermiştir! Son 2 ayda iki işçinin sakat kaldığı Kaptanoğlu’nun tersanesinde verilen bu eğitimde, esas olarak iş güvenliği önlemlerinin ne kadar külfetli olduğunu belirtilmiştir. Desan patronu, bu nedenle de tersanede iş güvenliği elemanı sayısını arttırmayacağını, işçilerin kendi güvenliklerinden kendilerinin sorumlu olduğunu söylemiştir! Tersanelerde yaşanan kazaların önemli bir bölümünün işçilerin dikkatsizliğinden kaynaklandığını söyleme küstahlığını da gösteren Kaptanoğlu, işçilerin verilen eğitimleri dinlemediğinden yakınmış! Kuşkusuz ki, bu kadar küstahlaşabilen bu patronun tek dayanağı karşısında örgütlü bir işçi sınıfı görememesidir.

Sermaye devletinin işçi sağlığı gibi bir derdi-tasası yoktur!

Taşeronların giderek artması, sendikasız, sigortasız, güvencesiz ve kuralsız çalışmanın yaygınlaşması iş cinayetlerini arttırmaktadır. İşçi ve emekçiler kuralsız ve keyfi çalışma koşullarının dayatıldığı işyerlerinde ağır ve sağlıksız koşullarda, uzun saatler boyu çalışmaya mahkûm edilmektedir. Böylelikle “kaza” adı altında cinayetler işlenmekte ya da meslek hastalıkları oluşmaktadır. Yanı sıra 4857 sayılı İş Yasası ve 5763 sayılı İş Kanunu ve Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılması Hakkında Kanunun gerekli denetimleri esnetmesi patronların daha da keyfi davranmasına zemin hazırlamaktadır. Son yapılan değişikliklerle hem devlet cephesinden hem de patronlar açısından yapılan keyfiyetlere yasal zemin sağlanmaktadır. MMO raporunda bu konuya da dikkat çekilmiştir: “Mevzuatta iş güvenliği mühendisliği ve hekimliğini dışlamaya yönelinmiş; mühendislik ile teknisyenlik bir tutulmuş; işyeri hekimi, mühendis, teknik eleman, hemşire ve diğer sağlık personeline verilecek eğitim hizmetlerini işletmelerin dışarıdan satın alması yoluyla bu hizmetler piyasaya açılmış, danışmanlığa dönüştürülmüş; özel öğretim kurumları devreye sokularak mühendislik örgütleri unsuru zayıflatılmış; Bakanlık kadroları meslek odalarına karşı kayırılmıştır. Bir uzmanın birden çok işyerinde danışmanlık hizmeti vermesine olanak tanınmasıyla ‘tam zamanlı iş güvenliği mühendisliği’ dışlanmış; uzman, işverene bağımlı kılınmıştır.”

Görüldüğü gibi sermaye devleti yasalarında yer alan işçi sağlığı ile ilgili önlemlerden de kurtulma derdindedir. Var olan kimi sınırlı yaptırımlar ise kâğıt üzerinde kalmakta, bu alanla ilgili denetlemeler gereğince yapılmamaktadır. Yapılsa bile nasıl yapıldığına dair ibretlik örnekler bulunmaktadır. Bu açıdan 2009 yılının Aralık ayında Bursa Kemalpaşa’da Bükköy Maden İşletmesi’nde yaşanan işçi katliamını örnek verebiliriz. Çalışma Bakanlığı 19 işçinin katledildiği bu “kaza”dan önce bu madende denetim yapmış ve denetimde antigrizu ölçüm cihazının ‘olmadığını’ tespit etmiştir. Buna rağmen patrona eksiklerin tamamlanması için ‘altı ay içinde koşullarını düzelt’ denilmiştir. Bu süre içinde patron tabii hiçbir önlem almayarak 19 işçinin ölümüne neden olmuştur. Maden ocağında, kurtarma ve tahliye ekibi olmadığı da kazadan sonra ortaya çıkmıştır.

Konuyla ilgili değinilmesi gereken bir diğer konu da şudur: Maden Mühendisleri Odası tarafından çok ölümlü kaza riski olan (Bursa’nın da içinde olduğu) maden bölgeleri raporunu dönemin Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Hilmi Güler’e 2009 başında elden verilmiştir. Bu kadar riskli olduğu bilinen bir yere ‘altı ay içinde koşullarını düzelt’ denilebilmektedir.