05 Şubat 2010
Sayı: SİKB 2010/06

 Kızıl Bayrak'tan
4 Şubat dayanışma grevinin gösterdikleri...
Tayyip Erdoğan
sömürücü sınıfların temsilcisidir!
Genel grev-genel direnişi
örgütleyelim!
İstanbul ve Ankara’da 4 Şubat
İzmir’de hayat
TEKEL işçileri için durdu!
TEKEL direnişine Adana, Bursa ve Eskişehir’den destek
On binler TEKEL için alanlara çıktı
TEKEL direnişiyle
dayanışma eylemleri
Entes direnişiyle dayanışma gecesi mücadele kürsüsü oldu
Entes direnişi güncesi
İşçi ve emekçi hareketinden...
Sol hareket üzerine
değerlendirmeler
Kampanya sona erdi,
mücadele sürecek!
Emeğimiz, onurumuz, haklarımız ve geleceğimiz için mücadeleye!
Selam olsun TEKEL’in
direnen işçi kadınlarına!
Kadına yönelik şiddet yasalarla da
teşvik ediliyor
Davos ve kapitalist sistemin iflası
Honduras’ta askeri cuntaya
“sivil” kılıf
Savaş aygıtının başaramadığını
rüşvet de başaramayacak!
TEKEL direnişinin ateşi yurtdışında
Dünyadan işçi ve emekçi eylemleri
TEKEL işçilerinin direnişi - M. Can Yüce
Düzen cephesi zindanlarda
her yönden saldırıyor!
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kapitalizmin küresel krizi kimi teğet geçti...

Tayyip Erdoğan
sömürücü sınıfların temsilcisidir!

Kapitalizmin küresel krizi patlak verip dalgalar halinde dünyaya yayılmaya başladığı günlerde medya karşısına çıkan Tayyip Erdoğan, “kriz bizi teğet geçecek” gibi ulvi bir “kehanet”te bulunmuştu. Amerikancı AKP’nin şefini gülünç duruma düşürse de, bu sözlerde kısmi bir doğruluk payı vardı.

Zira sermayenin sözcülüğünü yapan Tayyip Erdoğan, “bizi” derken, bu ülkenin işçi veya emekçilerini kastediyor değildi. O, her zamanki gibi mülk sahibi sömürücü sınıflar adına konuşuyordu. Bu açıklama ile verdiği mesaj açıktı: “Evet kriz var, ancak bunun faturasını biz, yani asalak kapitalistler sınıfı ödemeyecek.”

Kapitalist/emperyalist sisteme göbekten bağlı bir ülke kriz dalgalarının basıncı altında kalmaktan kurtulamayacağına göre, kriz, faturayı ödemeyenleri “teğet geçecek!” Dolayısıyla mülk sahibi sınıflar adına siyaset yapan AKP hükümeti ile onun şefi Tayyip Erdoğan, krizin faturasını işçi ve emekçilere ödetmek için her yola başvurmuş, halen de aynı çizgide yoluna devam etmektedir.

Krizin patlak vermesinden 8-9 ay sonra 1 milyonu aşkın işçinin işten atıldığı göz önüne alındığında, dinci-gerici AKP hükümetinin kapitalizmin yapısal sorunlarından kaynaklanan sarsıntının faturasını emekçilere ödetmek için nasıl da pervasızca saldırdığı kolayca anlaşılır.

“Yandaş sermaye” diye tabir edilen AKP hükümetine destek veren kapitalistler ile diğer büyük şirketler hallerinden memnun olmalılar ki, Tayyip Erdoğan, “kriz teğet geçti” söylemini bir kez daha dillendirmeye başladı.

‘212 İstanbul Power Outlet Alışveriş Merkezi’nin açılışına katılan Tayyip Erdoğan, burada yaptığı konuşmada, “kriz teğet geçti” dediğinde dalga geçenlerin şimdi yeniden muhasebe yaptığını öne sürdü.

“Hakikaten kriz teğet geçti. Bunu söylüyorlar. Özellikle finans kuruluşlarından bunu duyuyoruz. Vaka, gerçek budur. Umutsuzluğa kapılmadan, karamsarlığı el vermeden temkini elden bırakmadan yolumuza devam edeceğiz…” şeklinde konuşan Tayyip Erdoğan, “Kriz şartları içinde hiçbir zaman felaket tellalığına” prim vermediklerini iddia etti.

Asalak kapitalistler adına konuşmanın rahatlığıyla bu sözleri sarf eden Tayyip Erdoğan, “benim vatandaşım”, “benim işçim”, “benim memurum”, “benim köylüm”, “benim esnafım” gibi demagojik söylemelere de çok meraklıdır. Tüm burjuva siyasetçi tayfası gibi profesyonel bir demagog olan Tayyip Erdoğan, işçi sınıfı ile emekçileri “esas düşman” olarak bellediği halde, demagojiye dört elle sarılmaktadır. Zira kullanabileceği en etkili silahlardan biridir demagoji.

Aynı konuşmada, “Biz zaten IMF’nin ortaklarındanız. Ve IMF aslında bir akredite kuruluştur. Yani IMF ile münasebetleriniz sizi uluslararası camiada çok daha farklı yerlere taşır” şeklinde konuşan Tayyip Erdoğan’ın, “benim işçim, benim memurum” söyleminin kaba bir iki yüzlülük olduğu, IMF ile ilgili sözlerinden de anlaşılmaktadır. Zira IMF’nin tüm dünyada işçi sınıfı ve emekçileri hedef alan neoliberal saldırıların fikir babası olduğu herkesin malumudur.

İşçi sınıfı ve emekçileri işsizlik ve sefilliğe mahkum eden, ücretlerin düşürülmesi için baskı yapan, kamu emekçilerinin sözleşmeli veya ücretli hale getirilmesini dayatan, taşeronlaştırmayı yaygınlaştıran IMF’nin ortağı olan bir hükümetin başında bulunan kişinin “benim işçim, benim memurum” söyleminin kaba riyakarlıktan başka bir anlam taşıması mümkün değil. Dahası bugünlerde 12 bin TEKEL işçisinin özlük haklarını gaspetmek için azgın saldırılarını sürdüren AKP hükümeti ile şefi Tayyip Erdoğan’ın, yeni zamlarla emekçilerin ümüğünü sıkmaya hazırlandığını ilan etmiş olması da, bu parti ile şefinin hangi sınıfa hizmet ettiklerini ayan beyan ortaya koyuyor.

AKP hükümeti ile şefi Tayyip Erdoğan’ın direnen TEKEL işçilerine kin kusmaları da, sermaye sınıfını temsil ettiklerinin bir başka kanıtıdır. Sömürücü sınıfları temsil eden bir zihniyetten ise, direnen işçilere farklı tutum almasını beklemek abesle iştigaldir.

“Kriz teğet geçti” vaazları veren Tayyip Erdoğan’la başında bulunduğu Amerikancı hükümet, asalak kapitalistler sınıfının çıkarlarını gözeterek hareket ediyor, buna göre konuşuyorlar. Hal böyleyken işçi sınıfı ile emekçiler de, direnen TEKEL işçilerinin açtığı yoldan ilerleyerek, “sınıfa karşı sınıf” bilinci ve kararlılığıyla sermayenin topyekûn saldırılarına karşı direnmelidirler.