05 Şubat 2010
Sayı: SİKB 2010/06

 Kızıl Bayrak'tan
4 Şubat dayanışma grevinin gösterdikleri...
Tayyip Erdoğan
sömürücü sınıfların temsilcisidir!
Genel grev-genel direnişi
örgütleyelim!
İstanbul ve Ankara’da 4 Şubat
İzmir’de hayat
TEKEL işçileri için durdu!
TEKEL direnişine Adana, Bursa ve Eskişehir’den destek
On binler TEKEL için alanlara çıktı
TEKEL direnişiyle
dayanışma eylemleri
Entes direnişiyle dayanışma gecesi mücadele kürsüsü oldu
Entes direnişi güncesi
İşçi ve emekçi hareketinden...
Sol hareket üzerine
değerlendirmeler
Kampanya sona erdi,
mücadele sürecek!
Emeğimiz, onurumuz, haklarımız ve geleceğimiz için mücadeleye!
Selam olsun TEKEL’in
direnen işçi kadınlarına!
Kadına yönelik şiddet yasalarla da
teşvik ediliyor
Davos ve kapitalist sistemin iflası
Honduras’ta askeri cuntaya
“sivil” kılıf
Savaş aygıtının başaramadığını
rüşvet de başaramayacak!
TEKEL direnişinin ateşi yurtdışında
Dünyadan işçi ve emekçi eylemleri
TEKEL işçilerinin direnişi - M. Can Yüce
Düzen cephesi zindanlarda
her yönden saldırıyor!
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Burjuva hukuk düzeni kadın katliamlarını meşrulaştırıyor…

Kadına yönelik şiddet
yasalarla da teşvik ediliyor!

Kadına yönelik şiddet gündemin ön sıralarında yer alıyor. Resmi rakamlara göre 2002’de öldürülen kadın sayısı 66 iken, bu sayı 2009’un ilk 7 ayında 953’e ulaştı. Resmi rakamların hiçbir zaman gerçeği yansıtmadığını, özellikle Kürt illerinde işlenen namus cinayetlerinin kayıtlara dahi geçmediğini düşündüğümüzde bu sayının çok daha fazla olduğunu söylemek abartı olmayacaktır.

Kadına yönelik şiddet kendi başına ele alınamayacak ölçüde kapsamlıdır. Özellikle son 7 yılda toplumsal ölçekte yaşanan sosyal ve siyasal saldırılar kadını hedef almaktadır. Kadına yönelik şiddetin en görünür biçimi aile içi şiddet olarak bilinir. Ancak bunun giderek sokağa taşması, kitlesel hale gelmesi, topluma yayılması tam da sermayenin şiddetini arttırması sonucunda yaşanmaktadır. Dikkate değer bu gelişme karşısında hemen devreye yasalar girmekte ve duruma göre değişiklik yapılarak uygulamaya sokulmaktadır.

Bu uygulamalardan biri de yakın zamanda TCK’da yapılan değişiklikler olmuştur. Namus cinayetlerinin alenen işlenmesine ve devletin buna göz yummasına karşı artan tepkiler üzerine sözde caydırıcı bir düzenleme olması açısından ağır tahrik indirimi kaldırıldı. Ancak yerine çok geçmeden “haksız tahrik indirimi” devreye sokuldu. Sermaye devleti kadına yönelik saldırıları teşvik etmektedir.

Son süreçte hız kazanan kadın cinayetlerinde sunulan gerekçeler arasında namus ve aldatma gibi kavramlar öne çıkmaktadır. “Haksız tahrik indirimi”ne başvuran mahkemeler, TCK’nun 29. maddesine dayanarak öldürülen kadınların haklı nedenlerle öldürüldüğüne karar vermektedir. 5237 sayılı yasanın 29 maddesi üzerinden örnek verecek olursak burjuva hukukunun kokuşmuşluğu bir kez daha açığa çıkmaktadır. Yeni TCK “cinsel dokunulmazlığı” kişilerin vücudu üzerinde, rızaları dışında cinsel davranışlarda bulunularak beden bütünlüklerinin ihlali olarak tanımlamaktadır. “Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlar”, TCK’nın 102., 103., 104. ve 105. maddelerinde yer almıştır. Yeni TCK’nın, “bireyin vücut bütünlüğünü koruma” amacını birinci sıraya almış olması nedeni ile eski yasada “ırza tecavüz ve ırza tasaddi” olarak anılan eylemler, yukarıdaki maddelerde “cinsel saldırı” olarak ifade edilmekte ve cinsel davranışlarla, bir kimsenin vücut dokunulmazlığını ihlal eden kişi cezalandırılmaktadır demektedir. Cinsel saldırı suçlarının oluşabilmesi için aranan önemli koşul, bu suçu oluşturan eylemlerin, mağdurların isteği dışında ve zorla ya da aldatma ile gerçekleştirilmiş olmasıdır.

Görünüşe göre düzenlemeler olumlu görünmektedir. Ancak 29. madde tüm bunları boşa çıkarmaktadır. 29. madde, haksız bir fiilin meydana getirdiği hiddet veya şiddetli elemin etkisi altında suç işleyen kimseye, ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası yerine 18 yıldan 24 yıla ve müebbet hapis cezası yerine 12 yıldan 18 yıla kadar hapis cezası verilir. Diğer hallerde verilecek cezanın dörtte birinden dörtte üçüne kadarı indirilir, demektedir.

Yani kadına yönelik taciz, tecavüz, şiddet, sömürü suçtur ve cezalandırılır. Ancak bu durumda onların deyimiyle tahrik varsa cezada 3/4 indirime gidilir. Bugüne kadar açılan davalar incelendiğinde tecavüze uğrayan kadının pantolonunun, bluzunun rengi, etek giymiş olması, ses tonu, öldürülen kadının çantasında doğum kontrol hapı bulunması, boşanmak veya ayrı yaşamak istemesi, cinsel ilişkiye girmek istememesi vb. dehşet verici nedenlerle cezalar yarıdan fazla indirime uğramıştır.

İşçi ve emekçi kadınları ucuz iş gücü olarak sömüren, dört duvar arasına mahkum eden, fuhuşa iten, fabrikaların ücretli, evlerin ücretsiz köleleri yapan bu kapitalist sistem her kurumuyla olduğu gibi yasalarıyla da çürümüştür. Ve bu çürümüş düzen işçi ve emekçi kadınlara hiçbir gelecek sunmamaktadır. Onların kadına verebildiği gelecekte şiddete maruz kalmak, polis tarafından katledilmek, tecavüze uğramak, köle gibi çalışmak, “töre” cinayetlerinde can vermek, selde boğularak ölmek, yanarak fabrikada can çekişmek, çocuklarını kirli savaşlarda yitirmektir…

Kadını ikinci cins konumuna indirgeyen, köleleştiren, çifte baskı ve sömürüye maruz bırakan kapitalist sisteme ve onun uygulamalarına karşı örgütlü mücadele etmekten başka çıkar yol yoktur.


 

Bursa Kadın Platformu’ndan eylem

Bursa Kadın Platformu 31 Ocak günü gerçekleştirdiği eylemle “TEKEL işçileri yalnız değildir” dedi. Bursa Orhangazi Parkı’nda saat 13.00’te gerçekleşen eylemde, “Güvenceli iş, insanca yaşam için TEKEL işçilerinin yanındayız! / Bursa Kadın Platformu” pankartı açıldı.

Basın açıklamasını gerçekleştiren Pınar Koyuncular, güvencesiz çalışmayı genel çalışma biçimi haline getiren, yoksulluk sınırı altında asgari ücreti reva gören, halkın en temel ihtiyaçlarını piyasalaştırarak halkı yoksulluğa mahkûm eden AKP hükümetinin neoliberal politikalarının TEKEL işçilerinin duvarına çarptığını vurguladı.

Kızıl Bayrak / Bursa


 

Devletin devrimcilerden duyduğu çaresiz korku sürüyor!

 Devrimcileri ve devrimci değerleri baskı ve zorla, yeri geldiğinde açıktan katliamlarla yok edebileceğini sanan sermaye devleti, bugüne kadar buna yönelik her çabasında çelikten bir iradeyi karşısında bulmuştur. Devletin katliamcı cellatlarına her seferinde diz çöktüren bu iradenin en önde gelen temsilcilerinden biri de komünist önder İbrahim Kaypakkaya’dır.

Tunceli Cumhuriyet Savcılığı’nın, sanatçılar Mehmet Özcan ve Pınar Sağ hakkında, 29 Mart Yerel seçimlerinde Dersim Demokratik Halk Dayanışması’nın desteklediği bağımsız milletvekili adayı Murat Kur’a destek mitinginde yaptıkları konuşmalarla ilgili soruşturma başlattığı kamuoyuna yansıdı.

Savcılık tarafından “suçu ve suçluyu övmek” iddasıyla başlatılan ve tamamlanan soruşturma neticesinde Özcan ve Sağ’ın Türk Ceza Kanunu’nun (TCK) 215, 37/1 ve 53. maddeleri uyarınca yargılanarak cezalandırılmaları isteniyor.

Savcılığın ilgili tutanağında ise şu ifadeler yer alıyor:

“ 29.03.2009 tarihli mahalli idareler genel seçimi öncesinde Tunceli Belediyesi bağımsız başkan adayı Murat Kur tarafından düzenlenen açık hava toplantısına katılan  şüphelilerden

Mehmet Özcan’ın ‘seni sevmek suçluyu övmek… Kaypakkaya seni seviyorum seni seviyorum bir suçlu da benim seni seviyorum’ şeklinde konuşma yaptığı, diğer şüpheli Pınar Sağ’ında, ‘…faşist iktidara karşı her zaman dik durmuş Kaypakkaya’ya yoldaşlara...’ ‘..Aslanlar gibi  kurban olduğum 73’ten bu yana ser verip sır vermeyen bu geleneği asilce yaşatan  Kaypakkaya’ya  yakışır şekilde durmak…’ şeklinde konuşma yaptığı bu şekilde terör örgütü kurucusu ve yönetici İbrahim Kaypakkaya’yı övdükleri...”