05 Kasım 2010
Sayı: SİKB 2010/43

 Kızıl Bayrak'tan
Sınıfın birleşik mücadele ihtiyacı ve
bazı girişimler üzerine
Kürt sorununa düzen içi çözüm arayışları sürüyor
Ankara’daki işbirlikçiler emperyalist/siyonist güçlere ‘kalkan’ olma yolunda
Sermayeye kaynak emekçiye
sefalet bütçesi!.
“Alaattin’i katledenlerden
hesap soracağız!”
Polis katlediyor
yargı aklıyor!.
İzmir Sendikalar Birliği Çalıştayı gerçekleşti
İzmir Sendikalar Birliği ve hareketin ihtiyaçları
Katılımcılarla sınıf hareketi ve İzmir Sendikalar Birliği
üzerine konuştuk
Akdeniz Çivi işçileri sendika hakkı için direnişte!.
Mutaş’ta fabrika işgali sona erdi!
Satışa geçit vermemek için mücadele barikatlarına!
Metal İşçileri Birliği Merkezi Yürütme Kurulu Kasım Ayı
Toplantısı Sonuçları
BETESAN işçisi
direnişin simgesi..
BETESAN direnişinin sesi Taksim’de yankılandı
İşçi ve emekçi hareketinden..
Zam soygunu toplu taşımayla devam ediyor
6 Kasım eylem ve
etkinliklerinden.
YTÜ’de yaşananlar üzerine..
BP’nin suç ortağı Halliburton.
Türban, kadınlar üzerinde baskı ve köleliğin simgesidir…
“Zorunlu din dersleri
Hapishaneler düzenin aynasıdır
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

2011 bütçesi açıklandı…

Sermayeye kaynak emekçiye
sefalet bütçesi!

Sermaye hükümetleri işçi ve emekçilerin örgütlü mücadelesini karşısında görmediği sürece bütçelerinden emekçilere zırnık koklatmazlar. Son sekiz yıla damgasını vuran AKP de bu temel anlayışa sadakatle bağlı kalmıştır. 2011 bütçesini de bu anlayışla hazırlamıştır. Bütçenin ayrıntıları ortaya çıkmaya başladıkça bu gerçek daha fazla sırıtmaktadır.

Maliye Bakanı Mehmet Şimşek’in 2011 bütçesine ilişkin ayrıntılı açıklamaları bu kapsamdadır. Mehmet Şimşek 2010 bütçesini olduğu gibi, 2011 bütçesini de krizden çıkış bütçesi ilan etti. Bu, 2011 bütçesinin de 2010 bütçesi gibi sermayeye kaynak emekçiye sefalet bütçesi oluduğunun ilanıdır.

Öyle ki yeni bütçeyle, kamu emekçilerinin aylıklarına Ocak ayında yüzde 4 ve Temmuz ayında yüzde 4 zam yapılacağı, kamu emekçilerine ödenen denge tazminatının 80 lira artacağı ifade edilmektedir. Şimşek ayrıca kamu emekçilerinin eşlerine ödenen aile yardımı ödeneğine 20 lira zam yaptıklarını, aile yardım ödeneğinin sözleşmeli personele de verileceğini büyük bir yenilik olarak açıkladı.

2010 yılında kamu emekçilerine yapılan ücret artışı ise yüzde 2,5+2,5’ti. Ortalama memur maaşı Ocak 2011’de 1620 lira, Temmuz 2011’de 1684 lira olarak belirlendi. 2011 yılında toplamda yüzde 3’lük artışı büyük bir yenilik gibi sunan Mehmet Şimşek, kamu emekçilerinin yüzde 95’nin yoksulluk sınırının altında bir maaşla yaşamak zorunda kaldığı, azımsanmayacak bir kısmının ise açlık sınırı altındaki ücrete talim ettiği gerçeğine dair hiçbir şey söylemiyor doğal olarak.

Kamu emekçilerinin maaşlarındaki düşüş yıllardır sürüyor. Yoksullaşma artıyor. Kamu emekçileri enflasyon nedeniyle sürekli gelir kaybına uğruyor. Öyle ki, 2003-2010 yılları arasında enflasyon yüzde 99,2 iken, kamu emekçilerinin maaşları yüzde 70,6 oranında arttı. Yani kamu emekçileri yüzde 28,6’lık gelir kaybına uğradı. Tüm bu rakamlar ortadayken, kamu emekçilerinin bunca alacağı ortada dururken 2011’de yapılacak sadaka artışını büyük zam olarak ilan etmek gerçekleri çarpıtmaktır.

2011 bütçesi de, yine büyük oranda bir borç ödeme bütçesi olarak şekillendirilmiştir. Bütçe gelirlerinin yüzde 25’inin kapitalistlerin kasalarına akıtılması planlanmaktadır. Ayrıca sermayeye kaynak transferi kalemlerine de bütçede yer verilmiştir. Kısacası bütçeden aslan payını yine iç ve dış borç ödemeleri yoluyla kapitalistler alacaklardır.

2011 bütçesinde ordunun ihtiyaçlarının karşılanması konusunda hiçbir kesintiye gidilmiyor. Kesintiye gitmek bir yana Milli Savunma Bakanlığı bütçesi yüzde 40 oranında arttırılıp, 22,8 milyar liraya yükseltiliyor. Üstelik buna Milli Savunma Bakanlığı bütçesine örtülü ödenekten yıl içinde yapılacak ek harcamalar dahil değildir.

2011 bütçesinde, gelirlerin kalan kısmının büyük bir bölümü de, sömürü ve soygun düzeninin devamı için gerekli görülen baskı ve zor aygıtlarının tahkimine ayrılmıştır. Bu, işçi ve emekçilere yönelik baskı ve terörün daha da artacağı anlamına gelmektedir. İşçi ve emekçilere bütçeden düşen pay, bir kez daha sömürü, baskı ve zulüm olmaktadır.

2011 bütçesinde sağlığa ayrılan payda minimum bir artış yapılıyor. Milli eğitime ayrılan payda da kayda değer bir artış gözükmüyor. Bu durum sağlık ve eğitim alanında devam eden sorunların daha da artacağının, paralı sağlık ve paralı eğitim uygulamasının daha da derinleştirileceğinin göstergesidir.

Yıllardır vergi gelirinin önemli bir kısmı işçi ve emekçilerden elde edilmesine rağmen kamu çalışanlarının ücretleri azaltılıyor, kamu hizmetleri de fahiş fiyatlarla satılıyor. Vergi gelirlerine katkısı minimum olan burjuvaziye bütçe gelirlerinin önemli bir kısmı aktarılıyor. Bütçede işçi ve emekçilerden alınacak doğrudan ve dolaylı vergilerin yüzde 14 oranında arttırılacağı belirtiliyor. Vergilerin önemli bir kısmı yine işçi ve emekçilerden tahsil edilecek.

2011 Merkezi Yönetim Bütçe Tasarısı’na göre 232,2 milyar TL vergi toplanması hedefleniyor. Toplanacak verginin sadece 47,3 milyar lirasının kapitalistlerden tahsil edilmesi planlanırken, 184,9 milyarlık verginin işçi ve emekçilerden tahsil edilmesi hedefleniyor. Bu rakamlar Türkiye’nin kapitalistler için vergi cenneti, işçi ve emekçiler için ise vergi cehennemi olmaya devam ettiğinin en açık kanıtıdır.

Son 18 yılda personel giderleri yüzde 42’den yüzde 24’e inmiştir. Kamuda çalışan yaklaşık 35 bin işçi özelleştirmeler nedeniyle işsiz kalmıştır. Emekli olan kamu çalışanlarının yeri, ihtiyaç olmasına rağmen halen doldurulmamıştır. Son 15 yılda yatırımlara ayrılan pay yüzde 14,5’ten, yüzde 5’e düşmüştür. 2011’de yatırımlara ayrılan pay yüzde 1,5 oranında arttırılmıştır. Bu rakamın yüzde 9,5’lik kaybı karşılamaktan çok uzak olduğu açıktır. Buna rağmen Mehmet Şimşek’in 2011 bütçesini yatırım bütçesi olarak tanımlamasının hiçbir inandırıcılığı bulunmamaktadır. 2011 yılının seçim yılı olması nedeniyle dinci partinin göz boyamaya yönelik kırıntılara yeni bütçede yer vermesi bu gerçeği karartmamaktadır.

Önceki bütçelerde olduğu gibi 2011 yılı bütçesine de sermayenin korunması anlayışı damgasını vurmuştur. 2011 bütçesinin önemli gelir kalemlerinden birini, tıpkı diğer bütçelerde olduğu gibi özelleştirmeler oluşturuyor. Otoyolların, demiryollarının, elektrik iletim hatlarının özelleştirilmesi planlanıyor. Buradan elde edilecek muhtemel gelirler daha şimdiden bütçe beklentileri adı altında kayıt altına alınıyor.

Kaynakları emekçinin sırtından edinip sermayeye akıtan bütçeler, sermaye hükümetlerinin uyguladıkları ekonomik ve sosyal politikalara göre şekillenirler. Bu nedenle bütçe oluşturma süreçleri en az burjuvazi kadar işçi sınıfı ve emekçilerin de gündeminde olmalıdır.

Sermayenin sömürü, soygun, ekonomik-sosyal yıkım bütçesine geçit verilmemeli, parasız eğitim, parasız sağlık, insanca yaşamaya yetecek ücret talepleri yükseltilmelidir.


 

 


CHP’de sular durulmuyor 

Burjuva siyasetinin ana muhalefet partisi CHP’de sular durulmuyor. Son olarak, Baykal’ın olaylı biçimde tasfiye edilmesinin ardından parti genel başkanlığına getirilen Kemal Kılıçdaroğlu ile onun arkasındaki isim Önder Sav birbirlerine düştüler.

İki taraf arasında bir süre önce başlayan “Kurultay” tartışması, Kılıçdaroğlu’nun Önder Sav ve ekibini tasfiye etmesiyle yeni bir boyut kazandı. Şu sırada taraflar arasında karşılıklı suçlamalar ve restleşmeler devam ediyor.

Bu kavgaya neden oluşturan tartışma Yargıtay Başsavcısı’nın, Deniz Baykal döneminde hazırlanan yeni tüzüğün uygulanması talebiyle alevlenmişti. Bu tüzük değişikliği ile genel sekreterin yetkileri sınırlanmaktaydı. Böylelikle başlayan tartışma daha sonra tarafların tüzük değişikliği için kurultaya gidip gitmeme tartışmasına dönüşmüştü. Bu tartışmada Kılıçdaroğlu tarafı tüzük değişikliğini uygulamaya sokmak yoluyla Kurultay’a gitmemekten yanayken, Önder Sav ve ekibi ise kurultaya giderek Baykal’ın tüzüğünün iptal edilmesini istiyorlardı.

Bu tartışmanın sonucunda Parti Meclisi’nde yapılan oylamayı Önder Sav ve ekibi kazandı. Bunun üzerine Kılıçdaroğlu da Önder Sav ve ona destek veren Hakkı Süha Okay’ı görevden aldı. Böylelikle kavga iyiden iyiye alevlenmiş oldu.

Aslında CHP’deki gerilimler referandumun ardından su yüzüne çıkmıştı. Referandum sonuçlarını Kılıçdaroğlu üzerindeki kontrolünü arttırmak için kullanmaya çalışan Sav ekibi karşısında, Kılıçdaroğlu da durumunu güçlendirmeye çalışmaktaydı. Bu amaçla da referandum sonrasındaki yaptığı ilk hamle Gürsel Tekin’in MYK’ya alınması oldu. Fakat bu hamle Sav ve ekibini dizginleyemedi. Kavga büyüyüp sonuçta bugünkü noktaya geldi.

Tüm bunlar sadece, çürümüş bir düzen partisi olan CHP’nin dikiş tutmadığını, Kılıçdaroğlu yamasının da bir işe yaramadığını göstermektedir.