22 Ekim 2010
Sayı: SİKB 2010/41

 Kızıl Bayrak'tan
Çürümüş burjuva cumhuriyeti
“ılımlı islam” kimliğine bürünürken.
Sermaye devleti ABD’ye “kalkan” olmaya hazırlanıyor!
Irkçı-inkârcı çizgide ısrarın
büyüttüğü açmaz
“Büyük birader” bizi izliyor!
Metal toplu sözleşmelerinde
kritik aşamaya girildi
Metal İşçileri Birliği sokağa çağırıyor
BMİS Genel Sekreter Yardımcısı
Mehmet Beşeli ile konuştuk
Sermayenin vurucu gücü
MESS 51. yılında
İşçi ve emekçi hareketinden...
Emekli Sen Buca Şubesi Örg. Sekreteri Orhan Saygınar’la konuştuk.
Meşaleler sendikal bürokrasiye
karşı yakıldı!.
BETESAN direnişi Tuzla tersanelerinde odak oldu
Sendikalar sorunu ve sendikal bürokrasiye karşı
mücadele görevleri
İGDAŞ ve İDO özelleştirme kıskacında sendika ağaları susuyor!
Türban tartışmaları ve
genç komünistlerin tutumu
YÖK’e ve düzenine karşı 6 Kasım’da Ankara’dayız!
Soruşturma-ceza terörüne karşı mücadele sürüyor!
Emekçilerin öfkesi
Fransa’yı sarsıyor
Sınıf hareketinin yeni odağı:
Akdeniz Havzası - Volkan Yaraşır.
Kapitalizm kirletir,
yozlaştırır ve öldürür!
Boyalı basının radikalliği ya da Radikal’in peynir devrimi - Z.Us
Bir şey çıkabilir miydi?
M. Can Yüce
ÇHD İstanbul Şubesi
Alaattin Karadağ Dava Takip Komisyonu’nun çağrıs
Kapitalizm kadın erkek
eşitsizliğini büyütüyor
Mücadele Postası
Bu sayının PDF formatını download etmek için tıklayın

 

Kapitalizm kadın erkek
eşitsizliğini büyütüyor

Dünya Ekonomik Forumu’nun “Küresel Cinsiyet Eşitliği 2009” başlıklı yıllık raporu geçtiğimiz günlerde yayınlandı. “Kadınların sağlık, eğitim, ekonomik güç ve siyasi temsil gibi alanlarda erkekler karşısındaki durumunu ele almayı” amaçlayan raporda toplam 134 ülke arasında sıralama yapılmış. Buna göre Türkiye listenin ancak 125’inci sırasında kendine yer bulabilmiştir.

Listede ön sıralarda yer alan Kuzey Avrupa ülkeleri, “annelik ve babalık izinleri, yüksek eğitim standartları ve devletin sübvanse ettiği çocuk bakımı” vb. alanlarda dünyadaki en gelişmiş ülkeler olma özelliğini taşıyorlar. Buna göre İzlanda’nın birinci olduğu sıralamada, Norveç, Finlandiya ve İsveç ilk 10 ülke arasına girmiş bulunuyor. İngiltere’nin 15’inci, ABD’nin 19’uncu, Fransa’nın 46’ncı olduğu listede Türkiye 125’inci sırada yer alırken sağlık alanında 61’inci, siyasette 99’uncu, ekonomik katılım ve fırsat eşitliği konusunda 131’inci, eğitim konusunda ise 109’uncu sırada.

Türkiye’nin gerisinde kalan ülkeler Fas, Benin, Suudi Arabistan, Fildişi Sahilleri, Çad ve listenin sonundaki Yemen.

Raporda yer alan ülkelerin kadın erkek eşitsizliğindeki en düşük seviyesinin sağlık ve eğitim alanında olduğu belirtiliyor. Ekonomik faaliyete katılım ve fırsat eşitliği bakımından ayrımcılık ise en uç noktalarda bulunuyor. Türkiye tüm bu alanlarda birçok Afrika ve Asya ülkesinden daha geri bir konumda bulunuyor.

Gelişmiş kapitalist ülkelerde kadına yönelik sistematik hak gasplarının yaşandığı bu dönemde Türk devleti de daha beter uygulamalara imza atıyor. “Kadın erkek eşitliğine inanmıyorum” diyen T. Erdoğan böylece sahip olduğu zihniyeti açıkça ortaya koymuştur.

Türkiye’de, artan hak gasplarıyla eşzamanda, işçi ve emekçi kadınların sosyal, siyasal ve ekonomik hakları tırpanlanmış, sağlıkta yıkıma uğramışlardır. Hem üretim alanları hem de dışına itildikleri alanlarda uysal köleler haline getirilmişlerdir. Yasa ve kanunlar önünde erkek egemen anlayışla yüz yüze bırakılmış, toplumsal hayatın pek çok alanından dışlanarak evlere hapsedilmiştir.

Kapitalist dünya düzeninin kuruluşlarından biri olan Dünya Ekonomik Forumu’nun bu raporu, sermaye düzeninin nasıl da döne döne kadınlar üzerinde baskı ve eşitsizlik üreten bir düzen olduğunun itirafıdır.



 

 

Devlet kadına yönelik şiddetin sorumlusudur!

Kadına yönelik şiddet Türkiye’de kaygı verici boyutlarda. Durmaksızın artan şiddet yaygınlaşmakta ve son süreçte özellikle tecavüz şeklinde olmaktadır. Bir insanlık suçu olan tecavüzün toplum ölçeğinde yaygınlık kazanması yozlaşmanın vardığı tehlikeli boyutlara işaret etmektedir. Hemen eklemek gerekir ki, sermaye devleti ve onun bilumum kurum ve kuruluşları ise kıllarını dahi kıpırdatmamakta, dahası son derece bilinçli tutum ve davranışlarla sürekli olarak bu türden suçların işlenmesinin yolunu açmaktadırlar. Dehşet verici yozlaşmanın öncelikli kurbanı kız çocukları olurken giderek onların bulundukları her alana (sığınmaevleri, okul, mahalle, sokak ve eve kadar) taşmaktadır. Bunun yanısıra tecavüzü gerçekleştirenlerin bir kısmı asker, polis veya devlet görevlisi olmakta, bu ise tecavüzlerin örtbas edilmesine ya da tecavüzcülerin devlet tarafından korunmasına yol açmaktadır.

Öncesi bir yana yalnızca üç dört örnek bile şiddetin boyutlarını yeterli açıklıkta sunmaktadır. Burada dikkat çekici bir başka nokta şiddeti belgelemesi gereken kurumların bunu yapmayarak örtbas etmesi, şiddetin adeta bu alanlarda sürdürücüsü işlevini görmesidir. Özellikle de mahkeme ve Adli Tıp Kurumu’nun işbirliği içinde her defasında yaptığı tamı tamına bu olmaktadır. Bu türden örnekler genellikle bazı durumlarda kamuoyuna yansımakta ve ancak yeni bir istismar konusu olduğu ölçüde boyalı basına konu olmaktadır.

İşte bunların son süreçte öne çıkan örneklerinden biri de 7 yılın sonunda geçtiğimiz günlerde sonuçlanan N.Ç’nin davasıdır. N.Ç memleketi Mardin’de, 2003’te, 12 yaşındayken 31 kişinin toplu halde tecavüzüne uğramıştı. Aralarında yüzbaşından, kaymakamlık yazıişleri müdürüne, ilkokul müdür yardımcısından, mahalle muhtarına kadar 31 kişinin bulunduğu sanıklardan 28’ine, 7 yılın sonunda 4 beraat olmak üzere, 8 ay ile 9 yıl arasında ceza verilerek dosya kapatıldı. Geri kalanlara ise 7 yıl boyunca ulaşılamadı!

Bu tür davalarda sık yaşanan utanç verici tablolar bu kez de görülmüştür. Davanın görüldüğü Mardin Ağır Ceza Mahkemesi, 12 yaşındaki N.Ç’nin kemik tespiti için Adli Tıp Kurumu’na başvurdu. ATK mahkemeye gönderdiği raporda N.Ç’nin kemik yaşının 15 olduğunu belgeleyince, sanıklar hakkında ceza indirimleri yapıldı. Böylelikle mahkeme ve ATK, tecavüzcüleri aklamakla kalmamış, tecavüzü N.Ç’nin yaşını büyüterek meşrulaştırmaya çalışmıştır.

N.Ç’nin maruz kaldığı insanlık suçu bununla da kalmadı. İlerleyen süreçte götürüldüğü İstanbul Çocuk Esirgeme Kurumu’ndan iki yıl önce 18 yaşına geldiği gerekçesiyle çıkarıldı. 2 yıldır nerede olduğu bilinmiyor. Böylece devlet onu, kimsesinin olmadığı bu kentte bir başına sokağa atarak fuhuş tüccarlarının ağına itti.

Son süreçte çoğalan böylesi örneklere özellikle Kürdistan’da daha çok rastlanmaktadır. Geçtiğimiz aylarda Siirt’te bir yatılı okulda yaşanan toplu tecavüz örneği bunun benzeri olmuştur. Burada da tecavüzcüler Mardin’de olduğu gibi devletin çalışanlarıydı.

Bu örnekler de gösteriyor ki kadına yönelik şiddet devletin teşviki ve yardımıyla artmaktadır.


 

 


Zindanlarda baskı ve ölüm var!

Tekirdağ F Tipi’nde tutsaklara saldırı

Tekirdağ F Tipi’ndeki siyasi tutsaklar, tek kişilik hücrelerde tutulan tutsakların koşullarının düzeltilmesi ve baskıların son bulması için 14 Ekim’de eyleme geçtiler. Bu kapsamda her gün saat 11.00’de kapı dövme eylemi gerçekleştirilirken buna müdahale eden cezaevi yönetimi tutsakların üzerine işkenceci gardiyanları saldı. Gardiyanlar sopa ve coplarla tutsakları darp ederken bu saldırılar sonucunda 7 tutsak yaralandı. Yaralananlar ise tedavi olmaları engellenerek hücrelerinde tutuldular.

Fiili saldırının ardından koğuşlarda arama yapan cezaevi yönetimi, tutsakların kitaplarına el koydu ve havalandırma kapılarını kapattı.


İHD’den hak ihlallerine karşı açıklama

İHD İstanbul Şubesi Cezaevi Komisyonu, cezaevlerinde artan hak ihlallerine karşı 19 Ekim günü basın açıklaması gerçekleştirdi. Açıklamanın ardından “sayın yetkili hapishanelerde neler yaşandığını biliyor musunuz?” başlıklı mektup yetkililere gönderildi.

Galatasaray Lisesi önünde bir araya gelen İHD üyeleri “Hapishanelerde tecrit, işkence, keyfi uygulamalara ve hak gasplarına son” pankartı ve dövizler taşıdılar. Basın açıklamasını okuyan Ümit Efe, son günlerde Edirne, Kandıra ve Tekirdağ F Tipi cezaevlerinde işkence ve baskıların artarak devam ettiğini belirtti.


Tecrit işkencesine karşı eylem

İHD İstanbul Şubesi, F Tipi cezaevlerinde bulunan tek kişilik hücrelere karşı 16 Ekim günü Galatasaray Meydanı’nda temsili hücre eylemi yaptı.

Galatasaray Lisesinin önünde “Tecrit işkencesine son” yazılı pankart açan İHD üyeleri, temsili olarak oluşturdukları 8 metre karelik hücre üzerine “1 saat havalandırma hakkı kullanmıştır”, “Yaşam 8 metre kareye sığar mı?”, “Hücre insanlık suçudur” yazılı dövizler astı. Eyleme, Yazar Cezmi Ersöz, oyuncu Nur Sürer de katıldı.

Cezmi Ersöz, hücrelerin sindirme politikası olduğunu ifade etti.

Basın açıklamasını okuyan sinema sanatçısı Nur Sürer, birçok cezaevi ve özelde F Tipi cezaevlerinde uygulanan hak ihlallerine, baskı ve işkencelere karşı yetkilileri uyarmak için bir araya geldiklerini belirtti. Cezaevlerinin, olumsuzluklarla, işkencelerle, hak ihlalleri ve ölümlerle gündeme geldiğini söyleyen Sürer, “Son günlerde başta Tekirdağ, Kandıra, Edirne F tipleri olmak üzere ve diğer cezaevlerinden edindiğimiz bilgilere göre hak ihlalleri, işkence ve baskılar artarak devam etmektedir” dedi.


ATK önüne ‘beyaz kefen’ bırakıldı 

Adana’da hasta tutsakların serbest bırakılması talebiyle 16 Ekim günü İnönü Parkı’nda eylem yapıldı. “Hasta tutsaklar serbest bırakılsın - Tecrite son” pankartı açılarak sloganlarla Adana Adli Tıp Kurumu önüne yüründü. Yürüyüş sırasında eylemcilerin bir kısmı hapishanelerdeki ölümlere dikkat çekmek için ‘beyaz kefen’ giydi.

Yürüyüş sonunda basın açıklaması gerçekleştirildi. Daha önce iki defa Adli Tıp Kurumu (ATK) kapısından geri gönderilen, doktorların 6 ay ömür biçtiği lenf kanseri Nurettin Soysal’ın durumuna dikkat çekildi.

Açıklamadan sonra oturma eylemi yapıldı ve ‘beyaz kefenler’ ATK kapısına bırakıldı.

Eylem, BDP, BDSP, Devrimci Proletarya, ESP, Halk Cephesi, İHD, Odak, TUHAY-DER ve Tunceliler Derneği tarafından örgütlendi.